TIP KİTABI
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Hiç Hastalanmayan Bizden Değildir
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den:
“Bir bedevî bir gün Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına girdi. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ona:
“Umm Mildemhastalığına mı yakalandın?” dedi. Bedevî:
“Umm mildem nedir?” diye sordu. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Deri ile et arasındaki bir hararettir” buyurdu. Bedevî:
“Bu hiç başıma gelmedi” dedi. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Sudâ (baş ağrısı) var mı?” buyurdu. Bedevî:
“Sudâ nedir?” diye sordu. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem:
“İnsanın başına vuran bir damardır” buyurdu. Bedevî:
“Bunu kendimde hiç hissetmedim” dedi ve arkasını dönüp gidince Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Kim cehennemlik birine bakmak istiyorsa işte şu adama baksın” buyurdu.”1358
Ka’b b. Malik radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müminin ölünceye kadar durumunun misali çöldeki ot gibidir. Rüzgar onu bir devirir, bir doğrultur, bir yaralar. Kafirin misali ise kökü sağlam kavak ağacı gibidir, tek seferde yıkılıncaya kadar bir şey onu devirmez.”1359
Rebi b. Umeyle’den: “Ammar radıyallahu anh’ın yanında bir bedevî vardı. Bu kişi hastalığı zikredince Ammar:
“Hiç hasta olmadın mı?” diye sordu. Bedevî:
“Hayır, olmadım” dedi. Ammar radıyallahu anh şöyle dedi:
“Sen bizden değilsin. Mümin kişi hasta olduğu zaman mutlaka günahları yaprakların ağaçtan dökülmesi gibi dökülür. Hasta olan kafir, bağlı olan, sonra bırakılan, niçin bağlandığını ve niçin bırakıldığını bilmeyen deve gibidir.”1360
1358 Hasen. İbn Hibban (7/178) Hakim (1/498) Buhârî Edebu’l-Mufred (495) Ahmed (2/332) Nesâî Sunenu’l-Kubra (7449) Bezzar (14/323) Beyhaki, Şuab (7/177) Ebu Nuaym, Tıbbu’n-Nebevî (239, 586) Ziyau’l-Makdis, el-Emraz ve’t-Tıb (21)
1359 Sahih. Dârimî (2791) Ziyau’l-Makdisi Muhtare (5/135) Ahmed (3/454) Nesâî Sunenu’l-Kubra (7437) Taberanî (19/94) Abd b. Humeyd (304)
1360 Sahih mevkuf. İbn Ebi Şeybe (2/442) Beyhaki Şuabu’l-İman (7/178) İbn Ebi’d-Dunya, Marad ve Keffarat (15) İbn Asakir Tarihu Dımeşk (43/445)
Dağlama veya Rukye Yaptıran Bizden Değildir
Mugire b. Şu’be radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dağlama veya rukye yaptıran bizden değildir.”1361
Diğer lafzı şu şekildedir:
“Dağlama veya rukye yaptıran tevekkülden uzaktır.”1362
İstirkâ: Birisinden kendisine şifa talebi veya başka bir sebeple rukye yaparak okumasını istemektir. Burada kınanan durum, rukye talebidir. Ancak talep söz konusu olmaksızın, Kur’ân ve sünnet naslarında gelen meşru rukyelerin yapılmasının caiz olduğu hadislerde sabit olmuştur.
İmran b. Husayn radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ümmetimden yetmiş bin kişi hesapsız olarak cennete girecek.” Dediler ki:
“Onlar kimlerdir ey Allah’ın rasulü!” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Onlar dağlama yaptırmayanlar, rukye yapılmasını istemeyenler, rablerine tevekkül edenlerdir” buyurdu. Ukkâşe radıyallahu anh kalktı ve:
“Allah’a dua et de beni de onlardan kılsın” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Sen onlardansın” buyurdu. Birisi daha kalktı ve
“Ey Allah’ın Nebîsi! Allah’a dua et de beni de onlardan kılsın” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ukkâşe seni geçti” buyurdu.1363
İbn Abbâs radıyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şifa üç şeydedir: Hacamatçının neşterinde, bal şerbeti ve ateşle dağlama. Ben ümmetimi dağlamadan yasaklıyorum.”1364
Cabir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Eğer sizin ilâçlarınızdan bir şeyde hayır varsa, bu ya hacamat için neşter vuruşunda, ya bal şerbetinde yahut ateşle dağlamaktadır. Ama bendağlanmayı sevmem”1365
İmran b. Husayn radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi dağlamadan yasakladı. Biz dağlama yaptırdık ama ne iflah olduk, ne kurtulduk.”1366
İmran b. Husayn radıyallahu anh’den: “Ben dağlama yaptırıncaya kadar melekler tarafından bana selam verilirdi. Dağlama yaptırınca selam kesildi. Dağlamayı terk ettim, tekrar selam vermeye başladılar.”1367
Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’den: “Bir topluluk Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiler ve:
“Bir arkadaşımızın rahatsızlığı var, ona dağlama yapabilir miyiz?” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sustu. Sonra:
“Ona dağlama yapalım mı?” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sustu. Sonra şöyle buyurdu:
“Ona dağlama yapın ve bir sefer bastırarak dağlayın.”1368
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan: “Sa’d b. Muaz radıyallahu anh can damarından vuruldu, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onu elindeki uzun demirle dağladı. Sonra şişti ve onu ikinci defa dağladı.”1369
1362 Sahih. İbn Hibban (13/453) Tirmizi (2055) İbn Mace (3489) Ahmed (4/249, 253) İbn Ebi Şeybe (5/54) Abd b. Humeyd (293) Taberani (20/381) Beyhaki Şuab (2/60) Hatib Tarih (7/194) Deylemi (5390) İbn Mende el-Fevaid (41) Elbani Sahiha (244
1363 Sahih. Muslim (218, 371, 372)
1364 Sahih. Buhârî (5680, 5681)
1365 Sahih. Buhârî (5683, 5702, 5704) Muslim (2205, 71)
1366 Sahih. Ahmed (4/427) Tirmizî (2049) İbn Hibbân (6081) Hakim (4/213)
1367 Sahih. Muslim (1226, 167)
1368 Sahih. Ahmed (1/390, 406, 423, 426) Hakim (4/416) Taberani (10/148)
1369 Sahih. Muslim (2208)
Muska ve Nazar Boncuğu Takanlar Şirk Ehline Benzer
Ruveyfi radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey Ruveyfi! Benden sonra belki uzun zaman yaşarsın. İnsanlara şöyle bildir: “Kim sakalına düğümler atarsa, nazarlık gibi şeyler takarsa, hayvan tezeği ve kemik ile taharetlenirse Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ondan berîdir.”1370
Ali radıyallahu anh şöyle demiştir: “Temime (muska, nazar boncuğu vs.) asmak Cahiliye şubelerinden bir şubedir.”1371
Ebû Beşir el-Ensârî radıyallahu anh’den: “O, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir yolculuktaydı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir haberci göndererek develerin boyunlarında koparılmadık bir kolye veya gerdanlık bırakılmamasını emretti.”1372
Malik dedi ki: “Bunların nazardan dolayı asılan şeyler olduğu görüşündeyim.”
Bekr b. Sevâde, Sudâ kabilesinden birinden rivayet ediyor: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e on iki kişi olarak gittik. Bizimle biat etti fakat bizden birinden biat almadı. Biz:
“Ey Allah’ın nebîsi! Onun da biatını al” dedik. Buyurdu ki:
“Üzerinde asılı olan şeyi çıkarmadıkça ondan biat almayacağım. Zira onda bu gibi şeyler asılı olduğu sürece bir müşrik olarak kalır.” Biz baktık ki onun pazusunda bir ağaç kabuğu veya ağaç parçası takılı idi.”1373
Ukbe b. Amir radıyallahu anh’den; “Birisi beyat ederken Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ondaki muskayı kopardı ve şöyle buyurdu:
“Kim muska asarsa şirk koşmuştur.”1374
Hattabi dedi ki: “Temime (Muska), kendilerinden kötülükleri def ettiği zannedilerek asılan muskadır. Böyle bir görüş cahillik ve sapıklıktır. Allah Subhanehu'dan başka mani olan ve def eden yoktur. Kur'an ile teberrük etmek ve onunla şifa istemek böyle değildir. Zira O Allah Subhanehu'nun kelamıdır. Kur'an'a sığınmak Allah Teâla’ya sığınmaktır. Temime ise boyna asılan muskadır...
Nitekim Arap lisanı üzere olmayan ve manası anlaşılmayan korunma duaları haramdır, çünkü içerisinde sihir ve benzeri sakıncalar bulunabilir. Vallahu a’lem."
İbn Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rukyeler, temimeler (muskalar) ve tiveleler (muhabbet muskası) şirktir.” Bunu işiten hanımı atılarak, İbn Mes'ud'a: “Böyle söyleme! Benim gözüm ağrıyordu. Falan yahudiye gittim geldim. O bana rukye yaptı. Ağrım kesildi” dedi. Abdullah b. Mes'ud radıyallahu anh tereddüt etmeden, “Bu (ağrı) şeytanın işiydi, o eliyle dürtüyordu, sana rukye yapılınca vazgeçti. Bu durumda sana Rasulullah aleyhissalâtu ve’s-selâm gibi, şöyle söylemem kâfidir:
“Ey insanların Rabbi, acıyı gider, şifa ver, sen Şafisin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur, hiçbir hastalığı terketmeyen bir şifa istiyorum.”1375
Hadiste geçen "Temâim" lafzı, "Temîme"nin çoğuludur. Temîme; kulun, istenen ve arzulanan hayırlı işini tamamlanması veya zararı kendisinden savması için boynuna astığı veya edindiği, onda sebep olduğuna inandığı şeydir. Çünkü Allah Teâlâ o şeyi ne şer'î, ne de kaderî bir sebep kılmıştır.
O halde temîme (muska ve nazarlık), deriden, kâğıttan, boncuklardan veya ip gibi şeylerden edinilen ve göğüs, pazu ve bileğe veya evin kapısına veya arabaya veyahut da herhangi bir yere asılan içerisinde zikir ve duâlar olan muskalardır. Bu, bazı kimselerin ishal ve kusma gibi iç hastalıkları gidermesi için karın bölgesine astıkları ve zamanımızda çokça gördüğümüz şeylerdir.
Bazı kimseler arabasına ayı veya tavşanın başını koymakta veya arabasının dikiz aynasına boncuklar ve ağaçtan yapılmış tesbihler asmakta veya siyah kayışlar ve iplikler koymakta ve bunların trafik kazalarını savdıklarına, kötülük ve âfetlere engel olduklarına inanmaktadırlar. Bazıları da nazardan korunmak için içerisine küçük göz şeklinde zincir takmaktadırlar. Bütün bunlar, muska ve nazarlıkların tür ve şekilleridir ve hepsi de, eğer bu gibi şeylerin iyiliği sağlama ve zararı savmanın bir sebebi olduklarına inanıyorlarsa, küçük şirktir.
Tivele ise; kadını kocasına, kocasını da karısına sevdirdiğini iddiâ ettikleri şeydir. Bu, bir tür sihirdir ve halk arasında muhabbet muskaları diye bilinir. Gerçekte bu, muskanın bir türüdür ve sihirbaz onunla şirkî rukye ile rukye yapar. Böylelikle kadını, kocasına, kocasını da karısına sevdirir.
Buradaki rukyelerden kasıt; içerisinde şirkî tevessüllerle Allah'tan başkasın-dan imdat ve yardım dilemenin bulunduğu şirkî rukyelerdir. Allah'ın kitabından ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetinden olan rukyelere gelince, bu rukyelerde bir sakınca yoktur. Aksine bu rukyeler dînen istenen rukyelerdir.
Nitekim Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- hem kendisine, hem de başkasına rukye yaptığı sâbittir. Hatta Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e Cebrail -aleyhisselâm- ve Âişe -Allah ondan râzı olsun- tarafından rukye yapıldığı sâbittir.
İslâm âlimleri rukye konusunda şöyle demişlerdir: “Rukye, üç şartla yapıldığı takdirde câiz olur:
Birincisi: Rukye, Kur'an ile veya Allah'ın güzel isimleri ile veya sıfatları ile veyahut da Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti ile olması gerekir.
İkincisi: Rukye, anlamı bilinen Arapça olması gerekir.
Üçüncüsü: Rukyenin bizzat kendisinin fayda verdiğine inanılmaması gerekir. Aksine rukyenin Allah Azze ve Celle'nin takdiri ile olduğuna inanılması gerekir. Kim, Allah Teâlâ'nın kendisini korumasını istiyorsa, Allah Teâlâ'nın emirlerini, yasaklarını, haklarını, helal ve haram sınırlarını koruması gerekir.
Bu şartlara bir de; “asılan bir şey olmaması” eklenmelidir. Zira bununla ilgili deliller yukarıda geçmiştir. Allah Teâlâ'nın bir kimseyi korumasının yollarından birisi de, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- 'den bildirilen ve sabah-akşam okunan şer'î duâ ve zikirlerdir. Böyle yapıldığı takdirde, her müslümanın ümidini Allah Teâlâ'ya bağlaması ve O'na tevekkül etmesi gerekir.
Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e nüşre hakkında sorulmuştu:
“O şeytan işidir!” buyurdu.”1376
Hattabi dedi ki: “Nüşre: kendisine cin çarptığı zannedilen kimseye yapılan muskadır.” Büyüyü büyü ile bozmak (nüşre) yasaktır. Lakin büyü Kur'an ile bozulabilir.
İsa b. Hamza rahimehullah anlatıyor: “Abdullah b. Ukeym radıyallahu anh'ın yanına girdim. Kendisinde kızıllık vardı. “temime (muska) takmıyor musun?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi: “Bundan Allah'a sığınırım. Zira Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştu:
“Kim bir şey takınırsa/asarsa, ona havale edilir.”1377
1370 Sahih. Ebu Davud (36) Nesai (5067) Ahmed (4/108, 109) Taberani (5/28) Deylemi (8591) Ebu Nuaym Marife (2704) Begavi Mu’cemu’s-Sahabe (1052)
1371 Hasen mevkuf. İbn Vehb el-Cami (667)
1372 Sahih. Buhârî (3005) Muslim (2115)
1373 Hasen. Tahâvî Şerhu Meâni’l-Âsâr (4/325) İbn Vehb, el-Cami (666)
1374 Sahih. Ahmed (4/156) Hakim (4/244) Taberani (17/320) Haris Müsned (554) Kadi’l-Maristan Meşyeha (521) el-Elbani es-Sahiha (492)
1375 Sahih. Ebu Davud (3883) İbni Mace (3530) Ahmed(1/381) es-Sahiha (331)
1376 Sahih. Ahmed (2/294) Ebu Davud (3868) Beyhaki (9/351) es-Sahiha (2760)
1377 Hasen. Tirmizi (2072)
Cinlerin İnsan Bedenine Girmesini İnkâr Edenler Haktan Sapmıştır
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Faiz yiyenler, “alışveriş de faiz gibidir” demiş olmaları dolayısıyla, ancak kendisini şeytan çarpmış mecnun kimsenin kalktığı gibi kalkarlar.” (Bakara 275)
Eşarî ve Mu’tezile fırkaları gibi akıllarıyla naslara muhalefet eden gruplar, bu ayette geçen ve âlimlerin “cünun/cin çarpması” olarak tefsir ettikleri “el-mes” kelimesini, “şeytanın vesvesesi ve eziyet vermesi” olarak açıklamışlar, cinlerin insan bedenine girmesini inkâr etmişlerdir. Hâlbuki bu mecaz tefsiridir ve usule aykırıdır. Bu yüzden Ehl-i Sünnet, bu açıklamaya karşı çıkmıştır.
Bu görüşü, bir Eşari olan Fahreddin er-Razî şöyle açıklar: “Sanki şeytan insana dokunmuş gibi cinlenir”
Böylece “el-mes” kelimesini Allah’ın dinine muhalif olarak tahsis eder ve şöyle derler: “Aslında kimse dokunmamıştır. Sadece olması gerekenden uzaklaşmıştır”
Cinlerin insan bedenine girdiğini gösteren başka deliller vardır: Osman b. Ebi’l-As es-Sekafi radıyallahu anh’den:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Kur’an’ı unutmaktan şikâyet ettim. Eliyle göğsüme vurdu ve:
“Ey Şeytan! Osman’ın göğsünden çık!” dedi. Bunu üç defa yaptı.”1378
Şeyh el-Elbâni şöyle demiştir: “Bu hadiste salih bir mümin dahi olsa, şeytanın insana musallat olduğuna ve içine girdiğine dair açık bir delil vardır. Bu konuda birçok hadisler vardır.”
Ya’la b. Murre radıyallahu anh şöyle demiştir:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yolc uluğa çıkmıştım. Şaşırtıcı bir şey gördüm...” Hadisin devamında şöyle anlatmaktadır:
“Ona bir kadın geldi ve şöyle dedi:
“Yedi seneden beri şu oğlumda huzursuzluk var. Her gün iki defa tutuyor” Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Onu bana yaklaştır” buyurdu. Kadın yaklaştırdı. Ona tükürdü ve:
“Çık ey Allah’ın düşmanı! Ben Allah’ın rasulüyüm” buyurdu...1379
Şeyh el-Elbani rahimehullah şöyle demiştir: “Şüphe olmayan hususlardan birisi de birinci lafızdaki: “Çık” sözü, “Haddini aşma” sözünden daha sahihtir. Zira bu, nakledilen hadislerin beş rivayetinde bu şekilde gelmiştir. İkinci lafız ise sadece bir rivayet yolundan gelmiştir. Anlam olarak da ikisi arasında büyük bir fark yoktur. Her ikisi de bir şahsa hitaptır. Biri cinlenmiş kişinin içinde olan cine hitaptır, diğeri ise dolaylı hitaptır.
Birinci lafzın sıhhatini destekleyen diğer bir husus, Osman b. Ebi’l- As hadisinin açık oluşudur. – Allah’ın izniyle – imkânsız olduğu iddia edilen, “cinin insan bedenine girmesi” hakkında hükmü ortaya koymaktadır...
Sonuç olarak şunları söylüyorum: Geçen açıklamalardaki amacım sadece gaybi meselelerde dinin ispat ettiklerini ispat etmekten ve bunu inkâr edeni reddetmekten ibarettir. Lakin diğer taraftan ben, bu akideyi suistimal etmeye çalışanlara, cinlerle bağlantı kurup cinlenmişleri ve sara hastalarını tedavi etmek için cinleri muhatap alanlara şiddetle karşı çıkıyorum. Onlar sadece Kur’an okuyarak değil de, bazen hastanın ölümüne de sebep olarak şekilde şiddetle vurmak gibi, Allah’ın hakkında delil indirmediği vesilelere de başvuruyorlar. Umman’da ve Mısır’da bunun örnekleri meydana gelmiş, dergilere çıkmıştır.
Nitekim saralılara okumak için görevlendirilen Kur’an okuyucuları eskiden Salihlerden az sayıda kimselerdi. Bugün yüzlerce oldu. Bunlar arasında açık saçık kadınlar da var! İş, meşru bir vesile olmaktan çıkmış, ancak sıradan tabiplerin yapabileceği şeyler, ne dinde ne de tıpta bilinmeyen başka vesileler haline getirilmiştir. Bana göre bu, şeytanın, düşmanı olan insanlara vahyettiği hile ve veseveselerden bir türdür.
“Keza biz, her peygambere, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler telkin eden insan ve cin şeytanlarını düşman etmişizdir” (En’am 112)
Bu, müşriklerin cahiliyede yaptıkları gibi cinlere sığınma türüdür. Allah Teâla onları şöyle zikreder:
“Fakat insanlardan bazı adamlar varmış ki, cinlerden bazı kimselere sığını yorlarmış; cinlerde onların azgınlıklarını artırıyorlarmış” (Cin 6)
Sihir çözmek için – iddialarına göre – veya musallat olan cinin erkek mi dişi mi, Müslüman mı, kâfir mi, olduğunu öğrenmek için kim onlardan yardım ister? Onlardan yardım isteyen sonra onu tasdik eder, sonra da orada bulunanlar tasdik ederler. Böylece hepsi de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şu tehdidinin kapsamına girerler:
“Kim bir arrafa veya bir kâhine (gaybi bildiğini iddia eden bir kimseye) gider de, onun söylediklerini tasdik ederse, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)e indirileni inkâr etmiş olur” Diğer hadiste: “...Namazı kırk gün kabul edilmez” buyrulmuştur.1380
Bu konuda uyanık olmak gerekir. Bu belaya maruz kalan birçok kimsenin bu gerçekten gafil olduklarını biliyorsun. Onlara nasihatim, - belaları devam etse dahi – cinlere Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in:
“Çık ey Allah’ın düşmanı” sözünden fazla bir şey eklememeleridir. Onlara yine Allah Azze ve Celle’nin şu ayetini hatırlatırım:
“Onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden yahut acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (Nur 63)
Allah yardımcımız olsun.”1381
1378 Sahih. Taberani (9/47) İbn Mace (3548) Beyhaki Delail (5/308) Ebu Nuaym Delil (396) İbn Şebbe Tarihu’l-Medine (2/507) Bkz.: es-Sahiha (2918)
1379 Sahih. Hakim (2/674) Ahmed (4/171-172) Veki Zuhd (508) Hennad Zuhd (1338) Beyhaki Delail (6/21) Taberani (22/264) es-Sahiha (no:485)
1380 Sahih. Muslim ve başkaları rivayet etmişlerdir. Bkz.: Gayetu’l-Meram (284) el-İrva (2006)
1381 El-Elbani es-Sahiha (6/417)