HÜKÜMLER KİTABI
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Kureyş’in Yönetim Hakkını Tanımayan Bizden Değildir
Rifa’a b. Râfi ez-Zurakî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki Kureyş emanet ehlidirler. Kim onların tökezlemelerini isteyerek zora koşacak olursa Allah da onu burnu üzere yıkar.”1382
Osman radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kureyş’i küçük düşüreni Allah Azze ve Celle de küçük düşürür.”1383
Sa’d b. Ebi Vakkas radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kureyş’i küçük düşüreni Allah Azze ve Celle de küçük düşürür.”1384
Enes radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kureyş’i küçük düşüreni Allah, ölümünden önce küçük düşürür.”1385
1382 Sahih. Hakim (4/82) Ahmed (4/340) Bezzar (Keşfu’l-Estar 2780) Taberani (5/45) Begavî, Mu’cem (681) İbn Ebi Asım, es-Sunne (1507)
1383 Hasen. Hakim (4/83) İbn Hibban (14/166) Ziyau’l-Makdisi, el-Muhtare (1/511) Ahmed (1/64) İbn Asakir, Tarih (46/285)
1384 Hasen. Hakim (4/83) Ahmed (1/183) Ziyau’l-Makdisi, el-Muhtare (3/225) Taberani (1/146) Ebu Ya’la (2/114) İbn Asakir, Tarih (53/105)
1385 Hasen. Taberani (1/259) İbnu’l-Buhteri, Musannefat (572) İbnu’l-Arabi, Mu’cem (1120) el-Elbani, es-Sahiha (1178)
Müslüman Yöneticiye Karşı Ayaklanan Cahiliyye Ehline Benzer
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yöneticisinde hoşlanmadığı bir şey gören kimse sabretsin. Zira insanlardan hiçkimse yoktur ki yöneticiye karşı bir karış karşı çıksın da bu halde ölürse cahiliyye ölümüyle ölmesin.”1386
Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Kim itaatten el çekerse kıyamet gününde Allah ile bir hücceti olmaksızın karşılaşır. Kim boynunda biat bağı olmadan ölürse cahiliyye ölümüyle ölür.1387
Ubâde b. es-Sâmit radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi çağırdı ve O’na biat ettik. Bizden biat için aldığı sözler arasında; dinçlik ve isteksizlik zamanlarımızda, zorlukta ve kolaylıkta ve bizim aleyhimizde kayırmacılık yapıldığında dahi dinleyip itaat etmemiz, yöneticilerle çekişmememiz de vardı. Şöyle buyurdu:
“Ancak katınızda Allah’tan bir burhan bulunan apaçık bir küfür görmeniz hali bundan hariçtir.”1388
Alkame b. Vâil el-Hadramî, babasından rivayet ediyor: “Seleme b. Yezid el-Cu’fî Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle sordu:
“Ey Allah’ın nebisi! Başımıza; kendi haklarını bizden isteyen ama bizim haklarımızı vermeyen idareciler gelirse ne yapmamızı emredersin?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ondan yüzünü çevirdi. Sonra tekrar sordu, yine yüzünü çevirdi. Sonra ikinci veya üçüncü defa sorduğunda el- Eş’as b. Kays onu tutup çekti. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dinleyin ve itaat edin. Onların yüklendikle ri şey kendi üzerlerine, sizin yüklendiğiniz şeyler de sizin üzerinizedir.”1389
Huzeyfe b. el-Yemân radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yöneticiyi dinle ve itaat et. Sırtına vurup malını alsa dahi dinle ve itaat et.”1390
Arfece radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“İşleriniz bir kişi (halife) üzerinde toplanmışken asânızı yarmak (birliğinizi bozmak) veya cemaatinizi ayırmak üzere size gelen kimseyi öldürün.”1391
Umm Seleme radıyallahu anha’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İleride bazı yöneticiler olacak, bilecek ve karşı çıkacaksınız. Kim bilirse berî olur, kim karşı çıkarsa selamette olur. Lakin rıza gösteren ve tâbi olan...” Dediler ki:
“Onlarla savaşmayalım mı?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Namaz kıldıkları sürece hayır” buyurdu.”1392
Avf b. Mâlik radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yöneticilerinizin hayırlıları sizin kendilerini sevdiğiniz ve sizin seven, onlara dua ettiğiniz ve size dua eden yöneticilerdir. Yöneticileriniz şerlileri ise kendilerine buğz ettiğiniz ve size buğz eden, kendilerine lanet ettiğiniz ve size lanet eden yöneticilerdir.” Denildi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Onlara kılıçla karşı çıkmayalım mı?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Aranızda namazı ikame ettikleri sürece hayır! Yöneticilerinizde hoşlanmadığınız bir şey gördüğünüzde, amelini çirkin görün fakat itaatten büsbütün el çekmeyin.”1393
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İmam (halife) ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır, onunla korunulur. Allah Azze ve Celle’den sakınmayı emreder ve adil olursa bundan dolayı kendisine ecir vardır. Bundan başkasını emrederse bu da kendisinin aleyhinedir.”1394
Şeyh el-Elbânî rahimehullah’a şöyle soruldu: “Zamanımızda “Yöneticilere karşı Askeri inkılap (darbe, ayaklanma) denilen şey dinde mi gelmiştir yoksa bir bid’at midir?
Cevap: Bu fiillerin İslam’da aslı yoktur. Bu, davetin kurulmasında ve salih ülke oluşturulmasında İslamî menhece aykırı bir metottur. Bu ancak bazı müslümanların kafirlerden etkilendikleri bir bid’attir. Bu hususu Akidetu’t-Tahaviyye şerhi ve dipnotlarında açıkladım.”1395
1386 Sahih. Buhârî (7053, 7054) Muslim (1849, 56)
1387 Sahih. Muslim (1851)
1388 Sahih. Buhârî (7056, 7200) Muslim (1709, 42)
1389 Sahih. Muslim (1846)
1390 Sahih. Muslim (1847, 52)
1391 Sahih. Muslim (1852, 60)
1392 Sahih. Muslim (1854)
1393 Sahih. Muslim (1855)
1394 Sahih. Muslim (1841)
1395 Şeyh el-Elbânî’nin el-Esale dergisinde yayınlanan 41 no’lu fetvası
Münafık Dahi Olsalar İslâm İddia Edenleri Haksız Yere Öldürenler Bizden Değildir
Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlarla Allah’tan başka ibadete layık hak ilah olmadığına, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Allah’ın rasulü olduğuna şahitlik edene kadar savaşmam emredildi. Şayet buna şehadet eder, kıblemizi kıble edinir, kestiklerimizden yer ve namazlarımızı da kılarsa, hak etmedikten sonra canlarını ve mallarını bize karşı korumuş olurlar. Sonrasında müslümanların lehine olan onların da lehine, müslümanların aleyhine olan, onların da aleyhine olur.”1396
Iyaz el-Ensari radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki La ilahe illallah öyle bir kelimedir ki, Allah katında pek değerlidir. Allah katında belli bir yere sahiptir. O öyle bir kelimedir ki, kim onu samimiyetle (ihlâsla) söylerse Allah buna karşılık onu cennete koyar. Kim de onu sahtekârca söylerse, (dünyada) canını ve malını korusa bile yarın Allah’ın huzuruna çıktığında (Allah) onu hesaba çeker”1397
Ubeydullah b. Adiy b. el-Hıyar radıyallahu anh’den: “Ensardan biri kendisine (şöyle bir olay) anlattı: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem otururken bir kişi yanına geldi ve münafıklardan birini öldürmek için gizlice izin istedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem sesini yükselterek şöyle dedi:
“Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet etmiyor mu?” Adam:
“Evet ey Allah'ın Rasûlü! Ancak bu şehâdet değil.”
“Muhammed'in Allah Rasûlü olduğuna şehadet etmiyor mu?” diye sordu. Adam:
“Evet ey Allah'ın Rasûlü! Ancak bu (hakikî) şehâdet değil” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Namaz kılmıyor mu?” dedi. Adam:
“Evet ey Allah'ın Rasûlü! Ancak bu namaz değil” deyince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İşte bu kişilere dokunmayı Allah bana yasakladı.”1398
Evs radıyallahu anh’den: “Sakîf heyetiyle birlikte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldim. Bir çadırda oturuyorduk. Bir müddet sonra ben ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dışındaki herkes kalkıp gitti. Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına girdi ve gizlice bir şeyler söyledi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
“Git ve onu öldür!” dedi. Adam dönüp giderken yanına çağırdı ve:
“O kişi 'Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet etmiyor mu?” diye sordu. Adam:
“Evet şehadet ediyor, ama korunmak için söylüyor” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Onu bırakın (öldürmeyin)! İnsanlarla Lâ ilahe illallah' deyinceye kadar mücâdele etmekle emrolundum. Bunu kabul ederlerse işte o zaman (hukukî ceza dışında) canlarının ve mallarının dokunulmazlığı vardır.”
Muhammed b. Cafer dedi ki: “Şû'be'ye sordum: “Hadiste;
“O kişi 'Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah Rasûlü olduğuma şehadet etmiyor mu?” şeklinde (risâlet cümlesi) geçmiyor mu?” O da:
“Olduğunu zannediyorum, (ancak) tam bilemiyorum” dedi.1399
Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den: Itban gözünden şikâyetçiydi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e elçi gönderdi, rahatsızlığını belirtti ve:
“Ey Allah'ın Rasûlü! Evimde namaz kılsanız da ben orayı namazgâh edinsem” (sözlerini) aktardı. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile Allah'ın nasip ettiği bir grup sahabe Itban'ın evine gittiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namaza başladı. Sahabe ise kendi arasında sohbet ediyordu. Münafıklardan karşılaştıkları hâlleri konuşmaya başladılar ve konuşmaların ağırlığı Malik b. Duheyşim'e döndü, (hep ondan bahsettiler,) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazı bitirince şöyle dedi:
“O, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah Rasûlü olduğuma' şehadet etmiyor mu?” Birisi:
“Bilâkis (şehâdet ediyor), ancak kalbinden değil” dedi. O zaman Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Kim 'Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah Rasûlü olduğuma' şehadet ederse ateşin azabını tatmayacak” (ya da dedi ki) cehennemateşine girmeyecek.”1400
Ebû Mâlik el-Eşcaî babası Târık b.Eşyem radıyallahu anh’den rivayet ediyor: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim Allah'ın tek olduğuna inanıyor ve diğer tapılanları reddediyorsa, canının ve malının dokunulmazlığı vardır, (âhiretteki) hesabı ise Allah'a kalmıştır.”1401
Mikdâd b. Esved radıyallahu anh’den: “Ey Allah'ın Rasûlü! Kâfirlerden biri ile karşılaşsam ve benimle savaşsa, bir iki vuruşsak, sonra ellerimden birini kılıçla vurup koparsa ve bir ağacın arkasına sığınıp 'ben Müslüman oldum' dese, onu öldürebilir miyim, ne dersin?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Onu artık öldüremezsin, eğer öldürürsen o senin öldürmeden önceki yerine geçer ve sen de onun kelime-i tevhidi söylemeden önceki yerine geçersin.”1402
Münafk; kalbinde küfrü gizlediği halde iman izhar eden, müslüman olduğunu iddia eden kimsedir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, iki şehadet kelimesini söyleyen, namaz kılan, kıblemize yönelen kimseleri, münafıklıklarına dair emareler görülse dahi öldürtmüyordu. Zira birçok kimse İslam’a münafıkça düşüncelerle girmiş, sonra ihlasa kavuşmuştur:
Enes radıyallahu anh şöyle demiştir: “Bazıları dünyalık bir şeyler edinmek için Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip müslüman olurlardı. Ancak akşam olmadan bu kişiler İslâm’ı dünya ve içindekilerden daha fazla sever hale gelirlerdi.”1403
Enes radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adamın birine:
“Müslüman ol” buyurdu. Adam:
“İçimden gelmiyor” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“İçinden gelmese de müslüman ol” buyurdu.”1404
Hükümde Adalet Yapmayan Bizden Değildir
1396 Sahih. Buhari (392) Ebu Davud (2641) Tirmizi (2608) Nesai (7/76) Ahmed (3/199)
1397 Sahih. Bezzar, Keşfu’l-Estar (no:4), Şecerî, Emali (no:97) Ebu Nuaym, Ma’rife (5442) İbn Kani Mucemu’s-Sahabe (2/277) Deylemi (7281) Şahidini Enes radıyallahu anh’den: İbn Neccar, Zeylu Tarihi Bağdad (2/162)
1398 Sahih. Ahmed (5/432, 433) Malik (1/171) Şafii (1/13)
1399 Sahih. Ahmed (4/8, 9) Nesai (7/80) Darimi (2/218)
1400 Sahih. Buhari (425) Muslim (33) Ahmed (3/135, 174)
1401 Sahih. Muslim (23) Ahmed (3/472, 6/394) İbn Ebi Şeybe (10/123)
1402 Sahih. Buhari (6865) Muslim (95) Ahmed (6/3-5) Ebu Davud (2544)
1403 Sahih. Ahmed (3/107,175, 259, 284) Muslim (2311)
1404 Sahih. Ahmed (3/109, 181) Ebu Ya’la (6/406)
Bilal b. Sa’d, babası (Sad b. Temim radıyallahu anh)’den rivayet ediyor: “Dedik ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Senden sonraki halifeye ne düşer?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bana düşenin aynısı; hükümde adil olmak, orta yolu gözetmek ve merhamet edilmesi gereken yerde merhamet etmek. Kim böyle yapmazsa benden değildir, ben de ondan değilim.”1405
Ma’kıl b. Yesâr radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Allah’ın kendisine bir halkın sorumluluğunu verdiği bir kul, onlara nasihat etmezse elbette cennetin kokusunu bulamaz.”1406
Muslim’in rivayetinde şöyledir: “Müslümanların işlerini üstlenen, sonra da onlar için çalışıp nasihat etmeyen her yönetici asla onlarla beraber cennete giremez.”1407
1405 Sahih. Buhari, Tarihu’l-Kebir (4/46) Taberani (6/45) İbn Kani Mu’cem (1/255) Ebu Nuaym Marife (3211) Hilyetu’l-Evliya (5/233) Temmam Fevaid (1169) İbn Zencuye el-Emval (39) Fesevi Marife (1/116) Sehmî Tarihu Curcan (s.493) İbnAsakir (35/104, 38/317, 46/244)
1406 Sahih. Buhârî (7150)
1407 Sahih. Muslim (142, 229)
Recmi İnkâr ve Terk Edenler Bizden Değildir
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Ey Peygamber! Kalpleri îman etmediği halde, ağızlarıyla “İman ettik” diyenlerin, yalana kulak verenlerle, sana gelmeyen başka bir kavmi dinleyen (Yahudi)lerin küfür hususunda yarış etmeleri, seni mahzun etmesin; bunlar, kelimeleri (yerli yerine) konulduktan sonra, yerlerini değiştirirler ve “Eğer size (kırbaç cezası) verilirse, onu kabul edin; eğer bu ceza verilmez de (recm cezası verilir)se, ondan da sakının” derler.” (Maide 41)
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Ömer radıyallahu anh hutbesinde dedi ki:
“Ey insanlar! Recm ayeti hakkında sizi yanıltmasınlar! Zira o Allah Azze ve Celle’nin kitabında indirilmiş bir ayet idi. Onu Kur’ân’da okurduk. Lakin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber onun çoğu gitti. Bunun delili, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in recmi uygulamış olmasıdır. Ebu Bekr radıyallahu anh recmetti. Onlardan sonra biz de recmederiz. Şüphesiz bu ümmetten bir topluluk gelecek, recmi yalanlayacaklar, güneşin batıdan doğacak olmasını yalanlayacaklar, şefaati yalanlayacaklar, havzı yalanlayacaklar, deccal(in çıkışını) yalanlayacaklar, kabir azabını yalanlayacaklar ve bir topluluğun cehenneme girmelerinden sonra çıkarılacaklarını yalanlayacaklar.”1408
Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh şöyle demiştir: “Korktum ki insanlar üzerine zaman uzayacak, ta ki birisi şöyle diyecektir: “Allah’ın kitabında recm cezasını bulamıyoruz” böylece Allah’ın indirdiği bir farzı terk etmek suretiyle sapacaklar. Dikkat edin! Zina eden muhsan kişi (evlilik yaşamış kimse) için delil ile veya hamilelikle yahut itirafla anlaşılması üzerine recm haktır. Nitekim şunu (Kur’andan olarak) okudum:
“Evlilik yaşamış erkek ve evlilik yaşamış kadın zina ettiklerinde her ikisini kesinlikle recmedin”1409
Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma’dan: Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in minberi üzerine çıkmış halde iken şöyle dedi:
“Hiç şüphe yok ki Allah, Muhammed’i hak peygamber olarak gönderdi. Ona indirilen bu kitabın içinde “recm ayeti de vardı” Biz bu ayeti okuduk ezberledik ve onu anlayıp belledik. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem recm etti, bizde ondan sonra recm ettik. Böyle olduğu halde insanlara zaman uzayıp da onlardan birinin:
“Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz” demesi ve böylece Allah’ın indirmiş olduğu bir farizayı, terk suretiyle dalalete düşmelerinden korkarım. Hiç şüphesiz ki Allah’ın kitabında evli erkek ve kadınlardan olup da zina eden ve zinasında beyyine bulunan yahut da gebelik ve itiraf bulunmasıyla zinası sabit görünen kimse üzerine recm bir haktır.1410
Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem recm etti; Ebu Bekr recm etti; ben de recm ettim. Allah’ın kitabına ilave etmiş olmaktan çekinmemiş olsam onu muhakkak mushafa yazardım. Çünkü ileride bazı kavimlerin gelip onu Allah’ın kitabında bulamayınca inkâr edeceklerinden cidden korkuyorum.1411
Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh, insanlara hutbe okumuş ve şöyle demiştir:
“Uyanık olunuz; bazı kimseler: Recm de ne oluyormuş? Allah’ın kitabında değnek cezası var diyorlar. Muhakkak ki Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem recmi uygulamış ve ondan sonra biz de uygulamışızdır. Şayet bazı kimseler: Ömer Allah’ın kitabından olmayan bir şeyi Allah’ın kitabında ziyade etti dememiş olsalardı, o ayeti nazil olduğu gibi Kur’an’a koyardım.”1412
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Recmi inkar eden kişi, hesap etmediği bir şekilde Kur’ân’ı inkar etmiş olur. Çünkü Allah Teâlâ:
“Ey kitap ehli! Kitaptan gizlemiş olduğunuz pek çok şeyi açıklayan, pek çoğunu da affeden rasulümüz size geldi” (Maide 15) buyuruyor. Recmetme hükmü de onların gizledikleri şeylerdendi.”1413
Hafız İbn Hacer söyle demiştir: “Sahabeden bir topluluktan, Kur’an içinde nazil olup da hükmü devam ettiği veya etmediği halde tilaveti nesh edilen bazı ayetler zikretmelerinin sabit olması bunu destekler. Mesela Ömer radıyallahu anh’ın rivayetinde:
“Evlilik yaşamış erkek ile evlilik yaşamış kadın zina ettiklerinde her ikisini de kesinlikle recmedin” buyrulmuştur. Enes radıyallahu anh’ın rivayet ettiği Bi’ru Maune’de öldürülen kurrâlar kıssasında:
“Onlar hakkında Kur’an nazil olmuştur: “Bizden kavmimize ulaştırın ki muhakkak biz rabbimizle karşılaştık” demiştir. Ubey b. Ka’b radıyallahu anh hadisinde:
“Ahzab suresi, Bakara suresi kadar idi” demiştir. Huzeyfe radıyallahu anh Tevbe suresi hakkında:
“Dörtte birini okuyorlar” demiştir. Bütün bunlar sahih hadislerdir. Nitekim İbn Dureys İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan şöyle rivayet etmiştir:
“İbn Ömer radıyallahu anhuma bir kimsenin: “Kur’anın tamamını okudum” demesini hoş görmez ve şöyle derdi:
“Şüphesiz Kur’an’dan kaldırılan kısmı vardır.” Bunlarda konunun hadisiyle çelişen bir şey yoktur. Zira bütün bunlar Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatı zamanında tilaveti nesh edilen ayetlerdir.”1414
Recm ilk önce ayetle sabitti. Tilaveti nesh edildi, hükmü sünnetle sabit kaldı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in recm cezası uyguladığı hakkındaki rivayetler mütevatirdir. Toplam 20 sahabeden rivayet edilmiştir.1415 Bunlardan bazıları şu şekildedir:
Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle demiştir: Sizler Rasullullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğunuz sırada birden bedeviler den bir adam ayağa kalktı ve;
“Ya Resulullah! Benim için Allah’ın kitabı ile hükmet!” dedi. Akabinde ona muhasımı olan kimse de ayağa kalktı ve:
“Ya Resulallah! Hasmım doğru söyledi. Sen onun için Allah’ın kitabı ile hükmet ve söz söylemek üzere bana izin ver!” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de ona:
“Sözünü söyle” buyurdu. O da şöyle dedi: “Benim oğlum, bu Arabinin yanında ücretle çalışan bir kimse idi. Oğlum bunun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine taşlanmak cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama oğlum adına yüz koyun ve bir de cariyeyi fidye vererek oğlumu bu cezadan kurtardım. Bundan sonra ben bu meseleyi ilim ehlinden sordum. Onlar da bana onun karısı üzerine taşlama cezası düştüğünü, benim oğluma da ancak yüz değnek vurulma ile bir yıl gurbete sürgün edilmek üzere, ceza olduğunu haber verdiler!” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki ben sizin aranızda elbette Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ile koyunları kendi sahibine geri veriniz. Senin oğluna gelince: onun üzerinde yüz değnek cezası ve bir yıl gurbete sürgün edilme cezası vardır” buyurdu. Bundan sonra Eslem kabilesinden bir adam olan Uneys’e de:
“Sana gelince ya Uneys! Sende bu adamın karısına git tahkikini yap, eğer kadın suçunu itiraf ederse onu recm et” buyurdu. Ravi: Uneys o kadına gitti, kadının suçunu itiraf etmesi üzerine, Uneys ona taşlama cezasıuyguladı demiştir.1416
Ebu Ya’la Kesir b. Salt’dan rivayet ediyor: Biz Mervan’ın yanındaydık, içimizde Zeyd radıyallahu anh de vardı. Zeyd radıyallahu anh:
“Biz zina eden ihtiyar erkeği ve ihtiyar kadını mutlaka recm edin, diye okurduk” dedi. Mervan:
“Onu mushafa yazmadın mı?” diye sordu da, o şöyle dedi:
“Biz bunu zikretmiştik. Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh da içimizdeydi. Size bu hususta yeterli bilgi vereyim mi?” dedi, Biz:
“Nasıl?” diye sorduk. Şöyle dedi:
“Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e:
“Ey Allah’ın elçisi, bana recm ayetini yazdır” dedi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem:
“Şimdi yazdıramam” veya benzeri bir söz söyledi.1417
Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma’dan: Resulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e zina etmiş bir Yahudi erkeği ile bir Yahudi kadını getirildi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Yahudilerin yanına kadar gidip:
“Sizler zina edenlerin üzerine Tevrat’ta ne cezası buluyorsunuz?” diye sordu. Onlar:
“Biz zina eden erkek ile kadının yüzlerini karartır, onları bir hayvan üzerine yükler, yüzleri biri birinin aksine gelecek surette oturtup ve böylece onları dolaştırıp teşhir ederiz” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Eğer doğru söyleyenler iseniz Tevrat’ı getirin” buyurdu. Onlar Tevrat’ı getirdiler ve onu okumaya başladılar. Nihayet “recm” ayeti üzerine elini koydu da iki eli arasını ve arkasını okudu. O sırada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bulunan Abdullah b. Selam radıyallahu anh, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e:
“Ona emret de elini kaldırsın” dedi. Genç elini kaldırdı. Bir de baktılar ki “recm” ayeti elinin altındadır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zina eden erkek ve dişi yahudilerin “recm” edilmelerini emretti. Onlar da “recm” olundular.1418
Ubade b. Samit radıyallahu anh şöyle dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Benden alınız! Benden alınız! Muhakkak ki Allah zina yapan kadınlar için bir yol tayin etmiştir. Evlenmemiş olan evlenmiş olanla zina ederse bunların her birine yüz değnek ve bir sene sürgün cezası vardır. Evli veya dul olanla zina ederse bunların her birine de yüz değnek ve recm cezası vardır.”1419
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem mescidde iken müslümanlardan bir kimse yanına geldi ve ona bir nida edip:
“Ya Rasulullah! Ben zina yaptım” dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ondan yüz çevirdi. Bu sefer o zat Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yüzünü döndürdüğü tarafa geçip yine:
“Ya Resulullah! Ben zina ettim dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ondan yüz çevirdi. Nihayet o zat bu itirafı dört kere tekrarladı. Bu şekilde kendi aleyhine dört kere şehadet edince Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu çağırıp:
“Sende delilik var mı?” diye sordu o zat:
“Hayır” dedi. Rasulullah:
“Sen evli misin?” diye sordu. O zat:
“Evet” dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem oradakilere:
“Bunu götürünüz ve recm ediniz” emrini verdi.1420
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma şöyle diyordu: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Eslem kabilesinden bir adamı, Yahudilerden bir adamı ve onun zina ettiği kadını recm etti.”1421
1408 Sahih. Ahmed (1/23) Abdurrazzak (7/330) İbnu’l-Carud el-Munteka (812) Nesai Sunenu’l-Kubra (4/274) Ebu Ya’la (1/136) Tayalisi (25) İbn Ebi Şeybe (5/539-540) İbn Abdilberr et-Temhid (9/83, 19/69, 70, 23/98) Haris Musned (736) Mehamili Emali (220) İbn Ebi Zemeneyn es-Sunne (112, 243) Acurri eş-Şeria (765- 768) Beyhaki el-Ba’s ve’n-Nuşur (149) el-Lalekai (2083-84) Mervezi es-Sunne(354) İbn Ebi Asım es-Sunne (343) el-Elbani Zılalu’l-Cenne’de (697) sahih demiştir.
1409 Sahih. Buhari (7170) Muslim (1691) El-Elbâni es-Sahiha (2913)
1410 Sahih. Buhari (6830) Muslim (1691) Ebu Davud (4418) Tirmizi (1431)
1411 Sahih. Tirmizi (1432)
1412 Sahih. Ahmed (1/29), Nesai Sunenu’l-Kubra (4/272)
1413 Sahih mevkuf. Hakim (4/359) İbn Hibbân (10/276) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ
1414 Fethu’l-Bari (9/65)
1415 Bkz. Kettani Nazmu’l-Mutenasir (183)
1416 Sahih. Buhari (6827), Muslim (1697) Tirmizi (1433)
1417 Sahih. Nesai Sunenu’l-Kubra (4/271) Beyhaki (8/367) Ziyau’l-Makdisi el- Muhtare (1/220)
1418 Sahih. Buhari (4556), Muslim (1699)
1419 Sahih. Muslim (1690) (7162, 11139) Taberî (8/262)
1420 Sahih. Muslim (1691)
1421 Sahih. Muslim (1701)
Had Cezaları Hakkında İltimas Yapan Kafirlere Benzer
Aişe radıyallahu anha’dan: “Usame radıyallahu anh Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bir kadın hakkında aracı olmak için bir şeyler söyledi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden öncekiler ancak had cezalarını düşük konumdakilere uygulayıp, şereflilere uygulamadıkları için helak oldular. Nefsim elinde olana yemin ederim ki şayet (kızım) Fatıma dahi bunu yapacak olsa elini keserdim.”1422
1422 Sahih. Buhari (6787) Muslim (1688) İbn Carud, el-Munteka (804) Ahmed (6/162)
Diyetlerde Haddi Aşan Cahiliyye Ehlindendir
Ukbe b. Evs dedi ki: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabından birisi, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Mekke’nin Fethi günü yaptığı hutbesinde şunları da söylediğini rivayet etmiştir:
“Şüphesiz bilerek öldürmeye benzeyen hata ile öldürmenin diyeti kırk tanesi gebe olmak üzere yüz devedir. Kim buna bir deve fazladan eklerse o kimse cahiliyye ehlindendir.”1423
1423 Sahih. Ahmed (3/410)
Zalimleri Destekleyen Bizden Değildir
Huzeyfe radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz yalan söyleyen ve zulmeden yöneticiler olacaktır. Onların yalanlarını tasdik eden ve zulümlerine yardım edenler bizden değillerdir, ben de onlardan değilim. Onlar havza gelemeyecektir. Onların yalanlarını tasdiklemeyen ve zulümlerine yardım etmeyen ise bendendir, ben de ondanım. O havza gelecektir.”1424
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Üzerinize öyle idareciler gelecek, yapmadıkları şeyleri size emredeceklerdir. Onların yalanlarını tasdikleyen ve zulümlerine yardım eden benden değildir, ben de ondan değilim. O havza gelemez.”1425
Ka’b b. Ucre radıyallahu anh’den: “Biz deriden bir minder üzerinde otururken Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yanımıza çıktı geldi ve şöyle buyurdu:
“Benden sonra bazı idareciler olacaktır. Kim onların yanına girer, yalanlarını tasdik eder ve zulümlerine yardım ederse benden değildir, ben de ondan değilim. O havza gelemez. Kim de onların yalanlarını tasdik etmez ve zulümlerinde yardım etmezse o bendendir, ben de ondanım. O havza gelebilir.”1426
Diğer lafzı şöyledir:
“Burada kim varsa beni duyuyor mu? Şüphesiz benden sonra Allah’a taat dışında amel eden idareciler olacak. Kim onlara işlerinde ortak olur ve zulümlerine yardım ederse benden değildir, ben de ondan değilim. İşlerinde onlara katılmayan ve zulümlerine yardım etmeyen bendendir ve ben de ondanım.”1427
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ka’b b. Ucra radıyallahu anh’e dedi ki:
“Ey Ka’b b. Ucra! Ben seni sefihlerin idareciliğinden Allah’a sığındırırım.” Ka’b:
“Ey Allah’ın rasulü! Sefihlerin idareciliği nedir?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Benden sonra gelecek bazı idarecilerdir. Benim hidayetime uymazlar ve sünnetlerime tabi olmazlar. Onların yanına girip yalanlarını tasdik eden ve zulümlerinde onlara yardım eden benden değildir, ben de ondan değilim. O havza gelemez.”1428
Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Zulmeden ve yalan söyleyen idareciler olacak. İnsanlardan aldanmış olanları bunlara gidecektir. Kim onların yalanlarını tasdik ederse ben onlardan değilim, onlar da benden değillerdir.”1429
1424 Sahih. Ahmed (5/384) Taberani (3/167) Bezzar (7/255)
1425 Hasen ligayrihi. Ahmed (2/95) isnadında İbrahim b. Kuays zayıftır.
1426 Hasen. Nesai (4207) İbn Hibban (1/519) Ahmed (4/243) İbn Ebi Asım el- Ahad ve’l-Mesani (2065) Taberani (19/141) Taberani Evsat (5/206) Beyhaki (8/165)
1427 Hasen. Taberani (19/160) Tayalisi (1064) İbn Ebi Asım el-Ahad ve’l-Mesani (2064)
1428 Sahih. İbn Hibban (5/11, 10/372) Hakim (1/152, 3/546, 4/141, 469) Ahmed (3/321, 399) Taberani (19/142, 145, 146, 156, 161) Taberani Sagir (430) Mamer b. Raşid Cami (1330) Begavi Mu’cem (2833) Hattabi el-Uzlet (s.92) Abd b. Humeyd (1138)
1429 Hasen. İbn Hibban (1/519) Tayalisi (2337) Ebu Ya’la (2/404, 465) Ahmed (3/24, 92) Ebu Muhammed el-Fakihi el-Fevaid (197)
Zalim Yöneticiler İçin Milletvekili, Polis, Vergi Memuru ve Hazinedar Olan Tehdit Edilmiştir
Ebu Said ve Ebu Hureyre radıyallahu anhuma’dan:
“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, sefihler yöneticileri olacak, insanların şerlilerini öne geçirecekler ve hayırlılarını geri bırakacaklar. Namazları da vakitlerinden geciktirecekler. İçinizden kim buna yetişirse arîf (millet vekili) olmasın, şurtî (polis, asker, zabıta vb.) olmasın, vergi tahsildarı olmasın ve muhasebeci olmasın.”1430
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İki sınıf insan vardır ki, onlar cehennem ehlidirler; Bunlardan biri ellerinde sığırkuyruğu gibi kamçılar olup insanları dövecekler...."1431
1430 Hasen. İbn Hibban (10/447) Ebu Ya’la (2/362) el-Elbani, es-Sahiha (360)
1431 Sahih. Malik (Libas,7) Müslim (2128) Ahmed (2/355, 440) Deylemi (3783) Beyhaki (2/234) Şuabu’l-İman (7801) İbn Hibban (16/500) Taberani Evsat (2/224) Darimi (isti'zan,15) İbn Teymiye Mecmu (4/402) İbnu Katan Kitabu’n-Nazar (s177) İbn Habib El-Gaye ve’n-Nihaye (s.213)
Bâtıla Şahitlik ve Yalancı Şahitlik Yapanlar Bizden Değildir
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Ey îman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olunuz. Bir kavme karşı olan düşmanlığınız, sizi (haklarında) âdil davranmamaya sevk etmesin. Adaletli olun; zira bu, takvaya daha yakındır Allah'tan korkun; şüphe yoktur ki Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır” (Maide 8)
Görmediği veya işitmediği bir şeye, görmüş veya işitmiş gibi şahitlikte bulunmak yalan şahitliktir. Yine şahit olduğu bir şeyi eklemelerde bulunarak veya farklı mana verecek şekilde eksiltmeler yaparak nakletmek de bu ayetin yasağı kapsamındadır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Şu halde pisliğin tâ kendisi olan putlardan uzak durun ve yalan şahitlikten de kaçının” (Hac 30)
İbn Mesud radıyallahu anh; “Yalan şahitlik bu ayette Allah’a ortak koşmakla denk tutulmuştur” demiştir.1432
Allah Azze ve Celle müminlerin vasıfları hakkında şöyle buyurmuştur:
“Onlar yalan şahitlik yapmazlar” (Furkan 72) Bu ayette “yalan” kelimesiyle tercüme ettiğimiz “zûr” kelimesi, bir şeyi olduğundan başka türde gösterip süslemek için söylenen söz veya işlenen fiillerdir. Kısaca zûr: bâtıl demektir. Nitekim selef tarafından bu ayete yapılan açıklamalarda zûr’a yani bâtıla şahitlik: putlar, şirk, müzik, kâfirlerin bayramları, yalan, takma saç (peruk) hakkında zûr kelimesini kullandıkları gelmiştir.
Ebu Bekre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Size en büyük günahları haber vereyim mi?” Biz:
“Evet ey Allah’ın rasulü!” dedik. Şöyle buyurdu:
“Allah’a ortak koşmak, ana babaya isyan etmek” Yaslanır halde iken doğrularak oturdu ve şöyle buyurdu:
“Yalan şahitlikte bulunmak (bâtıla şahitlik etmek) ve yalan söylemektir.” Son cümleyi o kadar çok tekrar etti ki ben:
“Susmayacak” dedim.”1433
Ömer radıyallahu anh yalan şahitlikte bulunan kimseye kırk sopa vurur, onun yüzünü karalar, saçını traş eder ve çarşı pazarda dolaştırırdı.”1434
İlim ehlinin çoğunluğu yalan şahitlikte bulunanın şahitliği bir daha asla kabul edilmez demişlerdir.
Sehl b. Abdillah rahimehullah şöyle demiştir: “Gıybetten kurtulmak isteyen nefsine zan kapılarını kapatsın. Zandan kurtulursa tecessüsten (kusurları araştırmaktan) kurtulur. Tecessüsten kurtulunca gıybetten kurtulur. Gıybetten kurtulan da yalandan kurtulur. Yalandan kurtulan ise iftiradan kurtulur”1435
İbn Mesud radıyallahu anh’den gelen rivayette Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kıyametten önce yalnız tanıdıklara selam verilecek, ticaret yayılacak, öyle ki bu işte kadın kocasına yardım edecek. Akrabalık bağları koparılacak, yalan şahitlik yayılacak, hakka şahitlik gizlenecektir.”1436
1432 Hasen mevkuf. Beyhaki (10/207) Abdurrazzak (8/327)
1433 Sahih. Buhari (2654, 5976) Muslim (87)
1434 Hasen mevkuf. Abdurrazzak (8/326) Vekî, Ahbaru’l-Kudat (3/220)
1435 Beyhakî, Şuabu’l-İman.
1436 Sahih. Hakim (4/110) Ahmed’in rivayetinde (1/407)“ ve kalemin yaygınlaşması” ziyadesi de vardır. Başka bir rivayette kalem kelimesi yerine “cehaletin yaygınlaşması” ziyadesi vardır. Allah en iyi bilendir ya, kalem ve cehalet kelimelerinin birbirinin yerine kullanılması, okullarda okuma artmasına rağmen din konusundaki cahilliğin artmasıdır.
Dinî Hükümlerde Hile Yapanlar Yahudilere Benzer
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Fakat içlerinden o zulmedenler, sözü, kendilerine söylenen- den başka bir şekle çevirmişlerdi de, biz de onların üzerine, zulmetmiş olmaları dolayısıyla gökten bir azâb göndermiştik” (A’raf 162)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, cumartesi ashabının yaptıkları hakkında şöyle buyurmuştur:
“Yahudilerin işlediği şeyi işlemeyin! Onlar en düşük hilelerle Allah’ın haram kıldığı şeyleri helal saydılar.”1437
İbn Kayyım şöyle demiştir: “Hakkında lanet edilen konulardaki hadisler iyi düşünülürse bunların genelinin hileler yoluyla Allah’ın haramlarının helal sayılması ve farzların düşürülmesi hakkında olduğu görülür.”1438
Cabir radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem fetih yılında:
“Allah Teâlâ içki, put, ölmüş hayvan ve domuz satışını haram kılmıştır” buyurdu. Bazı kişiler:
“Ölü hayvanların yağı(nın satışı) için ne dersin? Zira onunla gemiler ve deriler yağlanır, insanlar da onu aydınlatmada kullanıyorlar” deyince:
“O(nun) satışı da haramdır” buyurdu. Sonra da şöyle buyurdu:
“Allah Yahudileri kahretsin! Allah iç yağının satışını kendilerine haram etmiş, ancak onlar bu yağları eritip satmışlar ve parasını da öyle yemişlerdi”1439
1437 Hasen. İbn Batta, İbtalu’l-Hiyel (s.46) Tefsiru İbn Kesir (2/157) el-Elbani Sıfatu’l-Fetva (s.28) İrvau’l-Galil (1535)
1438 İ’lamu’l-Muvakkiin (3/171-172)
1439 Sahih. Buhârî (2236) Muslim (1581)
Kadınları İdareci Yapanlar Kafirlere Benzer
Ebu Bekre radıyallahu anh’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“İşlerinin idaresini kadınlara veren bir kavim asla kurtuluşa ermez.”1440
Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
“Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.” (Nisa 34)
Âlimler, devlet başkanının erkek olmasının şart olduğunda icma etmiştir.1441 Ehli Kıbleden hiçbiri kadının imamlığını ve emirliğini caiz görmemiştir. Buna sadece Haricilerden Şebibiye fırkası m uhalefet etmiştir.1442
Hadisin ravisi Ebu Bekre radıyallahu anh, Cemel savaşında yer almayı istememiş, bu hadisi delil göstermiştir.1443 Cemel vakasında Aişe radıyallahu anha’nın lider olması, kadının idareci olması hakkında delil olmaz. Zira İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın rivayet ettiği hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, hanımlarına hitaben şöyle demiştir:
“Bilmiyorum, Haveb’in köpekleri hanginize havlar? Onun sağında ve solunda birçok insan öldürülür. Neredeyse kendisi de kurtulamayacak gibi olur.”1444
Aişe radıyallahu anha, Cemel vakasında Irak’a giderken Beni Amir sularından bir suyun yanına vardı. Orada köpekler havlamaya başladı.
“Buranın adı nedir?” diye sorunca
“Hav’eb’dir” dediler. Bunun üzerine Aişe radıyallahu anha
“Ben dönüyorum” dedi. Zubeyr radıyallahu anh dedi ki:
“Henüz değil. Öne geç, insanlar seni görecekler ve Allah onların aralarını düzeltecektir.” Aişe radıyallahu anha:
“Henüz değil. Öne geç, insanlar seni görecekler ve Allah onların aralarını düzeltecektir.” Aişe radıyallahu anha:
“Hayır ben dönmeliyim, çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Hav’eb’in köpekleri kendisine havlayacağı vakit sizden birinizin hali nice olacak?”1445
Aişe radıyallahu anha’nın bu hareketinde hatalı olduğu, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından bildirilmiş, Aişe radıyallahu anha da Ahzab 33. ayetini okuyarak ağlamış, ömrü boyunca bu hareketinin pişmanlığını çekmiştir.1446
Ayrıca Aişe radıyallahu anha’nın hilafet için değil, ara bulmak için çıktığı bilinmektedir.1447
Ebu Bekre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Erkekler, kadınlara itaat ettiklerinde helak olmuştur.”1448
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlara;
“Sizin aklınız ve dininiz eksiktir” buyurunca, bu eksikliğin ne olduğu soruldu. Buyurdu ki;
“İki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denktir. Bu aklın noksanlığıdır. Adet günlerinde namaz kılamayıp oruç tutamaması da dininin eksikliğidir”1449
Avrupa’da yapılan bir araştırmada erkek ve kadın deneklere, trende bir yaşlı adamla bir zenci adamın kavgasını karikatürize eden bir resim gösteriliyor. Daha sonra deneklere bu resimde bıçağın kimin elinde olduğu soruluyor. Kadınlar hissi davranıp yanılarak bıçağın zencide olduğunu söylerken, erkekler yaşlı adamda olduğunu söylüyorlar. Resimde bıçak, gerçekten yaşlı adamın elindedir. Bu örnekte, İslam’ın kadına şahitlik konusunda yarım pay verilişinin hikmeti görülmektedir.
Ayet ve hadisler, kadının idareciliğine açık bir kapı bırakmamıştır. Kadınlar; hislerine yenik düşmeleri, erkeklerin sahip olduğu idrak, fikir ve düşünceye sahip olamayışları, şefkat ve vicdan konularında erkeklerden farklı oluşları sebebiyle aklen de lider olamazlar.
Allame Ahmed Muhammed Şakir der ki; “Çağımızın kadınları dış etkilerin büyük tesiriyle kibir, gurur ve isyan ile doludur. Erkeklerle her alanda eşitlik peşindeymiş gibi görünüyorlarsa da temelde ev içinde ve dışında erkeklere tasallut ve görüşlerini dayatma peşindedirler.
Kur’an ve sünnette açık naslar ile sabit olan İslam şeriatına karşı açık bir isyan ve eylem içerisindedirler. Kelimenin tam anlamıyla sorumluluk alanlarına girmeyen bölümlerde bile erkeklerin üzerinde sulta kurma peşindedirler.”1450
1440 Sahih. Buhari (4425, 7099) Hakim (2/128) Tirmizi (2262) Nesai (5388) Tayalisi (2811) Ahmed (5/43) Dulabi Kuna (1/18) Beyhaki (3/90)
1441 Şankıti Advau’l-Beyan (1/55) Demici İmametu’l-Uzma (s.225) İbn Hazm Meratibu’l-İcma (s.125) Kurtubi (5/168) Ahmed Muhammed Şakir Umde (3/164) Gazali Fadaihu’l-Batıniye (s.180) Vehbe Zuhayli Fıkhu’l-İslami (6/693) İbn Hazm Faslu’l-Makal (4/110) Begavi Şerhu’s-Sunne (10/77) Ahmed Şibli el-İslam (s.226) Bağdadi el-Fark Beyne’l-Firak (110)
1442 İbn Hazm Faslu’l-Makal (4/110) Kurtubi (1/271) Demici (s.227)
1443 İbni Kesir el-Bidaye (6/291) İbn Hacer Metalibu’l-Aliye (4474) Nuaym b. Hammad el-Fiten (s.97)
1444 Sahih. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (12/160) Taberi Tarihi (5/170) İbni Kesir el-Bidaye (6/290) Metalibu’l-Aliye (4464)
1445 Sahih. Ahmed (6/52, 97) İbn Hibban (15/126) Hakim (3/129) İbn Ebi Şeybe (7/536) Ebu Ya’la (8/282) Bezzar (3275) Beyhaki, Delail (6/41) Taberi (5/171) İbn Sa’d (8/56) Nuaym b. Hammad el-Fiten (s.45)
1446 Sahih. Ebu Nuaym el-Hilye (2/48) Ahmed Zuhd (920) Buhari Halku Ef’ali’l- İbad (s.56) İbn Sa’d (8/73) Nuaym b. Hammad Fiten (s.44) Ayrıca bkz.: Buhari (4753) İbn Hacer, Tagliku’t-Ta’lik (5/366) İbn Hibban (16/41-42) Hakim (4/9) Ahmed (349 ,1/276)
1447 bkz.: Kurtubi (14/181)
1448 Hasen. Hakim (4/291) Ahmed (5/45) Ebu Nuaym Tarihu İsbehan (2/34) İbn Masi Ahiru Cüz (11/1) Fethu’l-Vehhab (1/197) Suyuti Lealiu’l-Masnua (2/147) Hakim bu hadise sahih demiş, Zehebi de onu doğrulamıştır.
1449 Sahih. Buhari (hayz 7) Müslim (iman 132)
1450 Ahmed Muhammed Şakir, Umdetu’t-Tefasir (3/164)
Kadın Davetçi Bid’ati!
Şeyh el-Elbânî rahimehullah şöyle demiştir: “Şu son zamanlarda Dımeşk’te kadınların mescidlerde belirli vakitlerde, “kadın davetçi” diye iddia ettikleri kadınlardan birinin dersini dinlemek için toplanmaları sonradan uydurulmuş muhdes (bid’at) işlerdendir. Bu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ve salih selefin zamanında yoktu.
Onlarda olan uygulama; kadınların eğitiminin hadiste geldiği gibi özel mekanda veya imkan dahilinde mescidde erkeklerden ayrı bulunan bölümde, salih alimler tarafından verilen deslere katılmaları şeklinde idi. Aksi halde erkekler onlara galip gelir ve ilim öğrenme ve sorma imkanları olmaz. Eğer bugün kadınlar arasında kendisine ilim verilmiş, kitap ve sünnetten kendisine fetva sorulacak selim fıkıh sahibi varsa, onun evinde veya kadınlardan birinin evinde özel meclis kurmasında sakınca yoktur. Bu onlar için daha hayırlıdır.
Nasıl böyle olmasın ki? Nebî sallallahu aleyhi ve sellem mescidde cemaatle namaz hakkında dahi:
“Kadınlar için evleri daha hayırlıdır” buyurmuştur. Müslüman Kadının edep ve haşmetini en fazla korumak zorunda olduğu, daha fazla çıkamayacağı namaz halinde bile durum böyle olduğuna göre, peki ya ilim için evlerinde toplanmaları onlar için nasıl daha hayırlı olmaz? Özellikle de onlardan bazısı sesini yükseltir, başkaları da onlara katılır. Böylece mescidde onların bu sesleri çirkin ve kötülenmiş bir şey olur. Maalesef işittiğimiz ve şahit olduğumuz şeyler böyledir. Sonra bu bid’at’in Umman gibi başka yerlerde de yayıldığını gördüm. Allah’tan her sonradan çıkarılmış bid’atten selamette kılmasını dileriz.”1451
Şeyh el-Elbani'nin diğer bir fetvası şu şekildedir:
“Soru: “Bazı kadınlar, kadınları davet için çıkıyor, onları evlerinde ziyaret ediyorlar, davet etmek ve onlara özel ders vermek için oturuyorlar. Nitekim bunu çokça yapıyorlar. Bu durum Allah Teâlâ’nın kadınlara evlerinde karar kılmaları emrine aykırı mıdır? Zira onlar vasıtalara binip gidiyorlar. Özellikle burada kadınların araba sürmesine izin veriyorlar ve şu şunu, şu da şunu götürüyor. Bu uygun mudur?
Cevap: Ben bu işin asrımızın problemlerinden olduğuna inanıyorum. Bundan dolayı bugün arkadaşlarımızla beraber diyoruz ki: “Burada erkek ve kadın davetçiler” olması şüphesiz sonradan çıkma işlerdendir. Kadın davetçiler diye isimlendirmek uygun değildir. Dinî ilim öğreten kadınlar bulunmasında ise sakınca yok, hatta bu vaciptir. Zira kadınlar bu kadınlara soru sorarlar. Çünkü birçok kadınlar özel sorularını faziletli âlimlere sormakta sıkıntı duymaktadırlar. Eğer gerçekten kadınlar arasında, az önce açıkladığımız gbi kitap ve sünneti bilen âlimeler varsa, onların kadınlara gitmesi değil, kadınların ona gidip sormaları gerekir. Çünkü bizler şunu diyen ilim ehlinin sözünün doğruluğuna inanıyoruz: “Bütün hayır selefe tabi olmakta, bütün şer ise sonrakilerin çıkardıkları bid'atlerdedir.”
Burada ve bazen diğer bazı beldelerde durum şu hale ulaşmıştır: Kadın mescidde minbere çıkıyor ve kadınlara ders veriyor! Burada mescid avlusuna erkekler gelip cemaatle namaz kılabiliyor ve içeri girip namaz kılabiliyorlar. Şüphe yok ki ben bunun bir bid’at olduğunu söylemekten hiç çekinmiyorum!
Durum sorduğun soruda söylediğin gibidir. Kadına gereken evinde vakarla oturmasıdır. Eğer kadın, Allah Azze ve Celle’nin dininde bir ilimle başkalarından ayrıcalıklı olmuşsa, bu konuda erkekler gibi hareket edemez. Evinden çıkma konusunda erkeklerle eşit olamaz. Nitekim rabbimiz kerim kitabında:
“(Kadınlar) Evlerinde karar kılsınlar” (Ahzab 33) buyurmuştur.
Kadında asıl olan; dışarı çıkmadıkça gideremeyeceği bir ihtiyacı olmadıkça çıkmamasıdır. Böylece durum ortadadır: İlim sahibi olan kadının çıkıp harekete geçmesi ve “davetçi kadın” diye isimlendirilmesi caiz değildir. İlim öğrenmek isteyen kadının ise Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında olduğu gibi mescide çıkması caizdir. Bununla beraber Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
“Kadınlar için evleri daha hayırlıdır”1452 buyurmuştur. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kadınların yatsı namazı için bile mescide çıkmalarını onaylamıştır.
“Kadınlarınızı gece mescide çıkmaktan engellemeyin”1453 şeklinde açık yasak da gelmiştir. Muslim’deki hadiste geçtiği gibi kadınlar, sabah namazından örtülerine bürünmüş olarak dönüyorlardı.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, beş vakit namazı eda etmeleri için kadınların mescide çıkmalarını onaylamasına rağmen, evlerinin kendileri için daha hayırlı olduğunu açıklamıştır. Eğer burada ilim sahibi bir kadın varsa, diğer kadınlar ilim talebi için de çıkabilir, onun evine gidip oturabilirler. Kadınların ona gidip toplanmalarında engel yoktur. Bütün bunlar imkân ve takat nispetincedir. Ama kadın, erkeklerin çıktığı gibi çıkamaz! Zira bu erkeklere benzemek olur.”1454
1451 Silsiletu’s-Sahiha (6/179)
1452 Sahih. Ahmed (2/76) Ebu Davud (567) İbn Huzeyme (1684) Hakim (1/327) Ziyau’l-Makdisi, el-Muhtare (13/155) Taberani (13/143)
1453 Sahih. Ahmed (2/43) İbn Huzeyme (1678) Serrac, Musned (241)
1454 Şeyh el-Elbani Silsiletu’l-Hedyi ve’n-Nur, kaset 189, Fetava’l-Kuveytiye (s.74-80)
Ruh Taşıyan Canlıların Suretini Yapanlar Müşriklere Benzer
Bilinmektedir ki Âdemoğulları arasında ilk şirk Salihler hakkında aşırı gitmek ve onların suretlerini yapmakla meydana gelmiştir.
Buhari Sahih’inde İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayetine göre Nuh kavminin putlarının Araplara da geçtiğini haber vererek şöyle demiştir:
“Bu isimler Nuh aleyhisselam’ın kavminden birtakım salih kişilerin isimleri idi. Onlar ölünce, şeytan onların kavimlerine bunların oturduğu yerlere heykellerini1455 yapmalarını ve bu heykellere o salih kişilerin isimlerini vermelerini telkin etti. Onlar da böyle yaptılar. İnsanlar ilk başta bunlara tapmıyorlardı. Fakat bu heykelleri yapanlar öldükten sonra, yapılış gayesini unuttular ve daha sonra gelenler heykellere ibadet etmeye başladılar."1456
Bu yüzden Müslümanın bu konuda gevşek davranmaması gerekir. Ta ki şirke düşmesin veya onu görüp de taklit eden kendisinden sonra büyük şirke düşmesin.
Hafız İbn Kayyım şöyle demiştir: “Seleften birçok kimse şöyle demiştir: Onlar Nuh aleyhisselam’ın kavminden Salih kimselerdi. Öldükleri zaman kabirlerinde ibadet edilmeye başlandı. Sonra suretlerini ve heykellerini yaptılar. Zaman geçti ve onlara ibadet etmeye başladılar. Onlar iki fitneyi bir araya getirdiler: kabirler fitnesi ve heykeller fitnesi. Bu iki fitne de sıhhati üzerinde ittifak edilen hadiste Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in işarette bulunduğu fitnelerdir.” Sonra yukarıdaki Aişe radıyallahu anha hadisini zikreder ve şöyle der:
“Gördüm ki, Vedd, Yegus, Yeuk, Nesr ve Lat’a ibadet etmelerinin sebebi sadece onların kabirlerine tazim etmeleridir. Sonra onlar için heykeller yapmışlar ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in işaret ettiği gibi bunlara ibadet etmişlerdir.”1457
Aişe radıyallahu anha’dan: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Onlar, içlerinde Salih bir kimse öldüğü zaman kabrini mescid edinir ve oraya şu suretlerden yaparlardı”1458
İmam Kurtubi, Aişe radıyallahu anha hadisini şerh ederken şöyle demiştir: “Bunu yapan öncekileri ancak onların suretlerine bakmakla ve iyi hallerini düşünmekle ünsiyet sağlamak ve onlar gibi gayretli olmak için yapmışlardı. Onların kabirleri yanında Allah Teâla’ya ibadet ettiler. Üzerlerinden zaman geçti. Onlardan sonra gelenler onların bu gayelerini bilmediler. Şeytan onlara; babalarının ve dedelerinin bu suretlere ibadet ve tazim ettikleri şeklinde vesveseler verdi. Onlar da bunlara ibadet ettiler. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem böyle şeylerden sakındırmış ve şiddetle karşı çıkarak böyle yapanları tehditle yasaklamıştır. Buna götürecek vesilelerin de yolunu tıkamıştır. Şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın gazabı, peygamberlerinin kabirlerini mescid edinen bir topluluğa çok şiddetlendi. Kabirleri mescid edinmeyiniz!”1459
Suret yapmanın tehlikesi ve bunu yapanın suçunun büyüklüğü hakkında gelen şer’i naslarda suret yapanlara ağır ifadeler kullanılmıştır. Bu naslar ruh taşıyan canlıların suretlerinin tam şeklini yapmanın haram olduğuna delalet etmektedir
Bu konuda gelen naslardan bazıları şöyledir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde en şiddetli azaba uğrayacak olanlar suret yapanlardır.”1460
Yine Buhari ve Müslim, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyorlar: “Birisi ona geldi ve dedi ki:
“Ben şu suretlerden yapan birisiyim. Bu konuda bana fetva ver.” Ona şöyle cevap verdi: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Her suret yapan ateştedir. Yaptığı her surete can verilecek ve bunlar cehennemde azab edecektir.” (İbn Abbas radıyallahu anhuma) şöyle dedi:
“Bir şeyin suretini yapmak zorundaysan ağaç ve cansız varlıkların suretini yap.”1461
Buhari’nin lafzı şöyledir: “Kim bir suret yaparsa muhakkak ki Allah ona ruh üfleyinceye kadar azab eder. Ona asla ruh üfleyemeyecektir.” Adam şiddetle korktu ve yüzü sarardı. İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki:
“Yazık sana! Muhakkak bir şey yapacaksan şu ağacın ve ruh taşımayan şeylerin suretini yap”
Raşid halife Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh’ın, Ebu’l-Heyyac el- Esedi’ye şöyle dediği sabit olmuştur:
“Seni Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in beni görevlendirdiği görevle göndereyim mi? Yok etmedik hiçbir suret bırakma ve yerden yüksek hiçbir kabri düzlemeden bırakma.” Bunu Muslim rivayet etmiştir.1462
Ahmed b. Hanbel’in rivayetinde şu ziyade vardır: “Ali radıyallahu anh dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Oradaki her putu kırdım, yükseltilmiş her mezarı yerle bir ettim ve her sureti yok ettim.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bunlardan birini tekrar yapmaya kalkan kişi, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e indirileni inkar etmiş olur.”1463
Bu yüzden Müslümanın her tür suret konusunda gevşeklik göstermemesi gerekir. Heykel gibi gölgeli olması – ki bu haramlık bakımından en şiddetlisidir – veya bir kâğıt, bir duvar veya başka bir şey üzerinde olması fark etmez. Büyük âlimlerin veya insanların kalplerinde büyük yeri olan kimselerin sureti konusunda tasvirin tehlikesi daha da büyüktür. İbnu’l-Arabi el-Endulusi ve başkaları cisimli suretlerin haramlığına dair icma zikretmişlerdir.1464
Haramlık hükmü, gerçekte mevcut olmayan bir şeyin mesela gagalı bir insan, kanatları olan at ve benzerlerinin suretini de kapsar. Çizgi filmlerdeki buna benzer şekiller böyledir. Bazı ilim ehli mumyalanmış ve içi doldurulmuş hayvanları da bu hükme dâhil etmişlerdir. Bu da suret asılmasına götürür. Zira bu bazı cahillerin evden ve ev halkından belayı def eder zannıyla suret asmasına vesile olur.1465
Şeyh Salih b. Fevzan el-Fevzan şöyle demiştir: “Tasvirin anlamı; bir şeyin şeklini ve görüntüsünü resim, aletle (fotoğraf çekerek) almak veya işlemek suretiyle nakletmektir. Bu şekil bir levhaya, bir kâğıda veya heykele tespit edilir. Âlimler tasviri akide konularında işlemişlerdir. Zira tasvir şirkin vesilelerinden biridir. Bunda Allah Teâla’ya yaratışında benzeyerek ortaklık iddiası vardır. Yeryüzünde ilk şirk tasvir sebebiyle başlamıştır. Tasvir, putçuluğun menşeidir. Zira mahlûkun tasviri ona tazim için olup genelde asılır. Özellikle sureti yapılan şahıs yetki, ilim veya salah sahibi ise ve suret bir duvara asılarak veya bir caddeye ve bir meydana dikilerek tazim ediliyorsa! Şüphesiz bu cahillerin ve sapıklık ehlinin, bir süre sonra dahi olsa, bunlara tutunmalarına, sonra da Allah dışında kendisine ibadet edilen putlar ve heykeller dikmeye büyük bir kapı açılır.1466
Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Hiç Allah'tan başka, gökten ve yerden size rızık veren bir yaratıcı var mı?” (Fatır 3) Bu ayet yaratmanın Allah’a has kılınmasını ifade etmektedir. Zira buradaki soru edatı (istifham) meydan okuma anlamını içermektedir.
Allah’tan başka halık (yaratıcı) olduğunu ifade eden: “Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir.” (Mu’minun 14) ayetinde gelince, bu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in suret (resim) yapanlar hakkında söylediği:
“(Suret yapanlara): “yarattıklarınıza can verin!” (denilir)”1467 hadisinde geçtiği gibidir.
Bu gerçek manada yaratmak veya yoktan var etmek demek değildir. Aksine bir şeyi bir durumdan başka bir duruma çevirmek anlamındadır. Yine bu genel kapsamlı değil, bilakis insan için mümkün olan şeylerle ve dar bir alanla sınırlıdır. “Allah’ın yaratma hususunda birlenmesi” sözümüze aykırı değildir.
Evet, suret yapanlar hakikatte onu yaratanlar değildirler. Buna rağmen Allah Azze ve Celle onlara “halk/yaratma” fiili nispet etmiştir! Hakiki anlamda yaratan Allah Azze ve Celle’dir. Suret yapan ise bunu, ister eliyle yapsın ister cihaz yardımıyla yapsın, yaratma konusunda Allah Azze ve Celle ile çekişen, O’na benzemeye çalışan hükmünün dışına çıkmaz. Zira eliyle suret yapan da hakikatte onu yaratmamıştır, cihaz ile yapan da. Fakat hangi metotla yapılırsa yapılsın ortaya bir sonuç çıkmıştır: SURET!
Şeyh Mustafa el-Hamami'nin fotoğraf olan resimlerin mübahlığını söyleyenlere karşı şöyle demiştir:
“Muhakkak, elle yapılan resimler menedilmiştir. Bu bana göre tıpkı yırtıcı aslanı salıp da öldürdüğünü öldüren veya elektrik düğmesini açıp da kendisine dokunan herkesi yok eden ya da yemeğe zehir koyup da ondan yiyen herkesi helak eden kimseye benzemektedir. Çünkü kendisi cinayetle suçlandığında:
“Ben öldürmedim. Zehir, aslan veya elektrik öldürdü” der. Arkasından delil olarak da şu sözünü sıralar:
“Öldürmek ancak el ile olandır. Ben ise elimi bu ölülere asla uzatmadım. Peki onları öldürmek nasıl olur da bana nisbet edilir?”
Böyle diyene şu şekilde söylenir: Şüphesiz, ölüm, öldürme vasıtalarından herhangi biriyle ruhun çıkartılmasıdır. Zehir, elektrik ve yırtıcı hayvan da öldürme vesilelerindendir. Buna göre kim bu vesileleri kullanırsa o kişi öldürme suçunu işlemiştir. İsterse elini hiç uzatmamış olsun. İşte resim de böyledir. Resimden murad, sureti icad etmektir. Bütün bela resimdedir...”
Cihazla çekilen resmin günahının elle yapılandan kat kat fazla olduğunu da söyleyebilirsin. Hatta cihazın bir anda çektiği resmi, ressam eliyle ancak senelerce uğraşarak yapar. Azap ise ne kadar resim meydana geldiğine göredir. Buradan da kesinlikle anlarsın ki, bir resmi yapmak büyük bir masiyettir. Buna ikinci resim de eklenirse masiyet de ikinci defa olur. Böylece resim her çoğalışında o resmi yapanın günahı da hep çoğalmaktadır. Ve sen biliyorsun ki, azap da günah miktarıncadır. Buna göre resim çoğaldıkça azap da çoğalır, şiddetlenir ve uzar."1468
Suretler konusunda Kitap ve sünnet naslarında gelenler, sahabe ve onlardan sonraki İslâm imamlarından nakledilen ayrıntılı açıklamalar, resmin haramlığının İslâm'da şüpheli veya tartışmalı bir mesele olmadığını, bilakis yabancı kültürlerden etkilenen kimselerin kılı kırk yarma çabaları ile değiştiremeyecekleri bir şekilde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in apaçık emirleri, sahabenin uygulaması ve İslâm fakihlerinin ortak görüşleri ile belirlenmiş, üzerinde icmâ edilmiş kesin bir İslâm kuralı olduğunu göstermektedir.
1455 Ensab: nasb’ın çoğuludur. Bir amaç için dikilen her baston, taş veya buna benzer şeylerdir. Arapların cahileyede ensabı taşlardan idi ve bunlar için kurban keserler, kan ile kırmızıya boyarlardı. Denildi ki: Onlar put edinip ibadet ettikleri taşlar idi. Bkz.: Umdetu’l-Kari (19/263) en-Nihaye (n,s,b maddesi) el-Kavlu’l-Mufid (1/368)
1456 Sahih. Buhari (4920)
1457 İgasetu’l-Lehfan (s.188, 189)
1458 Sahih. Buhari (427) Muslim (528)
1459 el-Mufhim (2/931, 932) bkz.: Kurtubi tefsiri (2/58 Bakara 104. Ayetinin tefsiri) Hafız İbn Hacer Fethu’l-Bari’de (1/525) Kurtubi’nin geçen sözünü, Kurtubi’ye nispet etmeden ikrar ederek nakletmiştir. Bkz.: el-Cevabu’l-Mufid (s.27)
1460 Sahih. Buhari (5950) Müslim (2109)
1461 Sahih. Buhari (2225) Muslim (2110) lafız Müslim’indir.
1462 Sahih. Muslim (969)
1463 Hasen. Ahmed (1/87, 138) Tayalisî (97) Ebu Ya’la (1/390) el-Elbani, İrvau’l- Galil (3/210)
1464 Aridatu’l-Ahvezi (7/253)
1465 Bkz.: Muhammed el-Vasıl; Ahkamu’t-Tasvir risalesi
1466 Bkz.: Kitabu’l-İrşad İla Sıhhati’l-İtikad (1/45, 46)
1467 Sahih. Buhari (2105, 3224, 5181, 5951, 5957, 5961, 7557, 7558) Muslim (2107-2108)
1468 Salih b. Fevzan, el-İ’lâm. (s. 40).
Suretler Fitnesinde Boğulanların Sözleri:
1- Onların en üstünü ve en isabetlisi şöyle der: “Suretler haramdır. Lakin ben, davetin maslahatı için bunu caiz kabul ediyorum.” Buna, “Kitap ve sünnetten, davetin maslahatı ve islam’a destek için haramları kullanmanın caiz olduğunun delili nerede? Denilir. Sözün güzeli ve hakkı parlatan şeylerden birisi, Riyad’daki el-Lecnetu’d-Daime’nin şu fetvasıdır:
“Tebliğ ve İslâm’ı yayma vasıtası olarak haramları kullanmak caiz değildir. Meşru vesileler çoktur. Bunların yerine Allah’ın haram kıldığı şeyler kullanılamaz. İslam devletlerinde kullanılan suretler, bunun caiz olduğuna delil değildir. Bilakis bu münkerdir. Çünkü bu konuda sahih deliller vardır. Delillerle amel ederek suretlere karşı çıkmak gerekir.”1469
Nitekim Şeyh Salih el-Fevzan’a şöyle soruldu: “Fıkıh, Tefsir gibi derslerde video, sinema ve benzerleri gibi eğitim araçlarını kullanmanın hükmü nedir? Bu sakıncalı mı, yoksa meşru mudur?”
Şöyle cevap verdi: “Benim görüşüm, bunun caiz olmadığıdır. Zira bunlarda tasvirin (suret yapmanın) bulunması kaçınılmazdır. Tasvir (suret yapmak) ise haramdır. Bunu gerektirecek bir zaruret de söz konusu değildir.”1470
2- Hayırlı olan ilk üç asrı kötüleyen re’y ve kelam sahipleri için insanların en yakınları, saptırarak şöyle derler: “Haram olan elle çizilendir. Aletle yapılan tasvirler ise haram değildir.” Neden ey şeyhulislam?
Sana şöyle der: “Çünkü bu suret değildir.” Öyleyse bu nedir ey kayıtlı sohbetlerin yıldızı? Şöyle der: “Bu tıpkı aynalarda olduğu gibi gölgenin hapsedilmesidir. Bu elektro manyetik dalgalardır. Bu, gerçeğin naklidir, tasvir değildir. Videoyu seyreden sanki yüksek bir yerden caddeyi seyreden gibidir.”
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her musavvir (suret yapan) cehennemdedir. Yaptığı her surete can verilecek ve onlar kendisine azap edecektir.”1471
Şeyh Salih el-Fevzan şöyle demiştir: “Yaptığı suret” ifadesi, nasıl olursa olsun, ister resim, ister oyma, ister makineyle çekilme şeklinde olsun her sureti kapsamaktadır. Makineyle resim çeken, resim çizenden daha serî şekilde bunu yapar. Ancak sonuç birdir. Bunların herbirinin maksadı suret yapmaktır. Oyma yapan veya heykel yapanın maksadı da suret meydana getirmektir, resim çizenin maksadı da suret meydana getirmektir. Neden bunlar arasında fark görelim ki? Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
“Her suret yapan ateştedir” buyuruyor. Ayrım yapmanın delili nedir? Getirdikleri şey sadece felsefe ve uydurdukları sözlerdir. Kafalarına göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü tahsis etmek istiyorlar!”
Allâme el-Elbânî rahimehullah şöyle demiştir: “Bu aletle – yani kamerayla – bir anda ortaya konulan suretleri, bu alet olmadan saatlerce uğraşan kimse yapamaz. Onlara göre bu insanın ameli değildir. Aletle suret yapanın tutunduğu şey de budur. Suret yapmaktaki maksadının hedefini böylece kapatıyor. Filim dedikleri terkip de bu türdendir. Bundan sonra da fotoğrafı tab ederek banyo ediyorlar. Yine bu da onlara göre insan ameli değildir!
Nitekim onlardan birine seneler önce şöyle dedim: Sizleri, oymacılık suretiyle yapılmayan putları mubah saymakla ilzam ederim. Bu, özel alet vasıtasıyla, bir elektrik düğmesine basmakla, bir dakikada onlarca put çıkarmaktır... Buna ne dersin?” dedim. Başını eğdi.”
Video cihazı veya video kasetlerinin İslâm’a izafe edilerek “İslâmi video” diye isimlendirilmesi üç şekilde yorumlanır ki hepsi de dinde bidattir:
Birinci yorum: Bununla seyredilmesi veya çekilmesi ile Allah Teâla’ya yakınlaşma kastedilir ki bu bid’attir. Allah Teâla’ya meşru olmayan, asıl ve nitelik olarak meşru kılınmayan bir şekilde yakınlaşmaya çalışmadır.
Bunun açıklaması: İcma ile – hatta caiz sayanlara göre dahi - bu, sonradan çıkarılmış bir şeydir. İbadetlerde asıl olan ise; delil olmadığı sürece yasaklıktır. Bu cihazları kullanmanın Allah Teâla’ya yakınlaşma konusunda meşru olduğuna dair delil bulunması zorunludur. Aksi halde bununla Allah’a yakınlaşma talebi bidattir. Nitekim Sahih’te Aişe radıyallahu anha, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Şu emrimizde ondan olmayan bir şey çıkaran reddolunur”
İkinci yorum: Bununla kastedilen, Allah Teâla’ya davettir. Yine bu da bid’attir. Zira Allah Subhanehu dini tamamlamış, nimeti kemale erdirmiştir. Allah Teâla’ya davetin de Allah Teâla’nın meşru kıldığı şeylerle yapılması zorunludur. Bu da iki kısımdır:
Birinci kısım: Asıl ve nitelik olarak meşru olanlar. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabeleri radıyallahu anhum’un Allah Teâla’ya davet konusunda yaptıkları; cihad, konuşma, yazışma, hitabet ve benzerleri böyledir.
İkinci kısım: Nitelik olarak değil de, asıl olarak meşru olanlar. Veya hakkında nas bulunmasa da meşru cinsinden olanlar. Kitap ve risaleler telif edilmesi böyledir.
Hakkında nas bulunmayıp meşru cinsten de olmayanlar bid’attir! Peki ya Allah Teala’ya davette vesilenin aslı; tasvirler, temsiller, çizgi resimler ve benzerleri gibi haram olan unsurlardan ise nasıl olur?!!
Nitekim Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’a şöyle sorulur; “Adam öldürmek, yol kesicilik yapmak, hırsızlık, içki içmek ve benzeri büyük günahlar işlemek amacıyla bir araya gelen bir bir topluluğu, bir şeyhin Allah Teâla’ya zincirsiz def ve genç olmayanların mubah şiirlerle kaside söylemesi gibi musiki aletlerini kullanmak suretiyle davet etmesi halinde, o cemaatin tevbe ettikleri, namaz kılmayan, hırsızlık yapan ve zekât vermeyen bu kimselerin, şüphelilerden dahi kaçınan kimseler haline geldikleri, farzları yerine getirmeye başladıkları, haramlardan sakındıkları anlatılır. Bu şeyhin, başka türlü davet edilmeleri mümkün olmayan topluluğa karşı, böyle bir maslahatı elde etmek için bu yolları kullanması mubah mıdır?”
Şeyhulislam rahimehullah uzunca cevabını – özet olarak - şöylece verir: “...Bilindiğine göre sapıkları hidayet eden, şaşkınlara yol gösteren, isyankârların tevbesini kabul eden ancak Allahtır. Bunun Allah’ın rasulüyle gönderdiği kitabı ve sünnet ile olması zorunludur. Aksi halde, Alah’ın rasulüyle gönderdiği bu konuda yeterli olmasaydı, rasulün dini eksik, tamamlanmaya muhtaç olurdu... İnsanların Allah ve rasulü meşru kılmadığı halde Allah’a yaklaştırıcı olarak gördükleri ameller de böyledir. Zira mutlaka bunların zararı faydasından büyüktür. Ancak faydası zararından büyük ise şeriat bunu bildirmeyi ihmal etmemiştir. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hikmet sahibidir. Dinin maslahatını ihmal etmemiştir. Müminler alemlerin rabbine yakınlaşmada farklı mertebededirler...
Şüphesiz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sahabe ve tabiin bu kimselerden daha şerli olan küfür, fısk ve isyan ehlini meşru metotlarla davet etmişlerdir. Allah onları bidat yollara muhtaç bırakmamıştır. Allah’ın nebisi sallallahu aleyhi ve sellem ile gönderdiklerinde isyankârları tevbeye çağırmak için meşru bir metot olmadığını söylemek caiz değildir. Zira zorunlu bilgiyle ve mütevatir nakille anlaşılmıştır ki, ümmetler içinde küfürden, fısktan, isyandan meşru yollarla tevbe edenlerin sayısını ancak Allah bilir. Bunlarda bidat toplantılar yoktu. Şunu demeye imkân yoktur: “Şüphesiz ki isyankârları bu bidat metottan başkasıyla tevbeye çağırmak mümkün değildir”1472
Üçüncü yorum: Bununla Allah’a yakınlaşmak ve O’na davet kastedilmez, lakin bu isim sayesinde bu videolar ile münker şeyler içeren diğer videoların ve kasetlerin arası ayrılmak istenir. Bu da yine bu cihazların İslam’a nispet edilmesi sebebiyle bidattir. Halbuki İslâm bunlardan berîdir! Bunun zararı şu açılardandır:
1- Videoların İslâm’a nispet edilmesi halkın bu cihazların müstehap olduğunu zannetmesine sebep olur. Hâlbuki bu batıl bir iştir.
2- Bu iş, bir bid’at veya münkerin önünü açmak isteyen herkes için bir vesile olur. Onlar da yaptıkları işi İslam’a nispet ederek bunun önünü açarlar. Nitekim bu, fiilen de meydana gelmiştir. Mesela “İslâmî tiyatro”, “İslâmî temsil”, “İslâmî müzik” denilmesi gibi. Allah Tealadan bizleri bu beladan kurtarmasını ve kendisiyle karşılaşıncaya kadar İslâm ve sünnet üzerinde sabit kılmasını dileriz.
3- Bu işte tasvir, tiyatro, çizgifilm ve benzerleri gibi münkeratın yayınlandığı cihazların İslâm’a nispet edilmesi söz konusudur. Bu ise, İslâm bunları haram kılıp yasakladığı halde İslâm’a nispet etmektir. Bu büyük bir vebaldir! Şayet bu cihazlarda hardal tanesi kadar münkerat bulunmasaydı dahi İslâm’a nispet edilmesi yine caiz olmazdı. Allah yardımcımız olsun.
Bu hususta, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermemek için bir kaç mesele daha açıkça anlaşılmalıdır.
Bazı kimseler boyama resim ile fotoğraf arasında bir ayrım yapmaya çalışırlar, oysa şeriat resmin (suret) kendisini yasaklar, suretin yapılış şeklini ve metodunu değil. Fotoğraf ile resim arasında hiçbir fark yoktur, ikisi de surettir. İkisi arasındaki tek fark yapılışlarında kullanılan metoddur ve bu hususta şeriat emirleri ikisi arasında hiçbir ayrım yapmaz.
Bazı kimseler İslam'da resmin, putperestliğe bir son vermek için yasaklandığı iddiasında bulunurlar. Bugün böyle bir tehlike olmadığına göre bu yasak iptal edilmelidir derler. Fakat bu iddia kesinlikle yanlıştır. Çünkü hadislerden hiçbirinde, resmin putperestlik ve şirk tehlikesinden sakınmak için haram kılındığına dair bir ifade yoktur. İkincisi, şirk ve puta tapıcılığın yer yüzünden silindiği iddiası da temelsizdir. Bugün Hindistan (Hint- Pakistan) yarımadasında bile hâlâ puta tapanlar mevcuttur. Şirk, dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı şekillerde uygulanmaktadır. Ehl-i KitaptanHıristiyanlar da İsa (aleyhisselam), Meryem (aleyhasselam) ve diğer azizlerin resim ve heykellerine tapmaktadırlar. Hatta Müslümanlardan (!) büyük bir bölümü de Allah'tan başkasına kulluk etmekle meşguldürler. Sufiler denilen fırka, şeyhlerinin resimleriyle rabıta dedikleri bir ayin yaparak şirk koşmaktadırlar.
Bazı kimseler de sadece putperestlik özelliği taşıyan resimlerin yani ilah addedilen kimselerin resim ve heykellerinin yasak olduğunu söylerler. Diğer resim ve heykellere gelince, onların haram olması için hiçbir sebep yoktur.
Fakat bu iddiada bulunanlar, Allah Teâlâ’nın emir ve talimatlarından hüküm çıkaracakları yerde kendi kendilerine kanun ve şeriat ortaya koymaktadırlar. Onlar resmin yeryüzünde sadece puta tapıcılık ve çok tanrıcılığa değil, daha birçok kötülük ve fitnelere sebep olduğunu ve bugün de olmaya devam ettiğini bilmiyorlar.
- Resim, kralların, diktatörlerin ve siyasi liderlerin büyük olduğu fikrinin halkın zihnine işlenmesine yarayan en önemli araçlardan biridir.
- Resim müstehcenliğin yayılmasında da geniş olarak kullanılmıştır.
- Resimler, milletler arasına ayrılık ve nefret tohumları ekmek ve yığınları çeşitli şekillerde saptırmak için de kullanılmaktadır.
O halde, Allah Teâlâ’nın, resmi, sadece puta tapıcılığın kökünü kazımak için yasaklamış olduğu iddiası tamamen asılsızdır. Allah Teâlâ, ruh taşıyan canlı varlıkların resmini yapmayı kesinlikle yasaklamıştır. Eğer biz kendi kendimize kanun ve şeriat koymuyor ve Allah’ın dinine tabi oluyorsak, bundan kesinlikle kaçınmalıyız. Belirli bir emir için kendikendimize belirli bir sebep ve temel tayin etmemiz, sonra da bu temele dayanarak bazı resimleri helal, bazılarını da haram saymamız helal değildir.
Bazı kimseler "zararsız" resimler diye bir grup resimden bahsederler ve bunların hiçbir tehlikesinin olmadığını söylerler. “Bu resimler şirke, müstehcenliğe, politik propagandaya ve başka kötülüklere sebep olmazlar, bu yüzden bu tür resimler yasak olmamalıdır” derler.
Burada insanlar yine aynı hataya düşüyorlar: İlk önce belirli bir emir için bir sebep ve temel tayin ediyorlar, sonra da tayin edilen sebebin bulunmadığı şeyleri helal kabul ediyorlar. Bunun yanı sıra bu kimseler, İslam Şeriatının, insanın ne zaman helal sınırları içinde olduğuna, ne zaman onları aştığına karar veremeyeceği belirsiz ve kaypak bir helal-haram sınırı çizmediğini, bilakis herkesin gün ışığı gibi görebileceği bir ayırma sınırı çizdiğini bilmiyorlar.
Resimle ilgili ayrım çizgisi kesinlikle apaçıktır: Canlı varlıkların resimleri haram, cansız varlıkların ki helaldir. Bu ayrım çizgisi hiçbir belirsizliğe yer vermemektedir. Allah'ın koyduğu emirlere uymak isteyen bir kimse neyin helal, neyin haram olduğunu açıkça görebilir. Fakat, eğer canlı varlıkların resimlerinden bazıları helal, bazıları haram kabul edilirse, ne kadar geniş olursa olsun iki tür resmi konu alan hiçbir liste, haram ile helal arasındaki sınırı açık ve kesin kılamayacak ve birçok resim helal sınırları içinde mi yoksa değil mi bilinmeyen muallak bir konumda kalacaktır. Bu, İslam'ın şarap konusundaki kesinlikle ondan sakınma emrine benzemektedir ve bu emir apaçık bir sınır belirler. Fakat eğer sarhoş edecek kadar şaraptan sakınılması gerektiği emredilmiş olsaydı, haramla helalin arasını ayırmak imkansız olacak ve hiç kimse ne kadar şarap içebileceğine ve nerde durması gerektiğine karar veremeyecekti.
1469 Fetava’l-Lecne (2922)
1470 el-Munteka (513)
1471 Sahih. Buhari (2225) Muslim (2110)
1472 el-Fetava (11/620)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Suret Meselesi Hakkında Şüpheler ve Cevapları
Birinci Şüphe: “Haram Kılınan Suretler Sabit Olanlarıdır, Hareketli Olanları Değildir”
Bu makinelerle elde edilen sabit suretlerin, haram kılıcı naslara dâhil olduğu konusunda bizimle ittifak etmeleri açısından bu kimseler bize en yakın olanlarıdır. Bu kimselerin dayanağı: hareketli çekimler aynadaki suret gibidir demeleridir.
Bu şüpheye cevap birkaç açıdan olacaktır:
1- Sabit suretlerin, haram suretlerden olduğunu kabul ediyorsunuz. O halde hareketli suretlerin de haram olduğunu kabul etmeniz daha evladır. Bunun sebepleri şöyledir:
a- Hitap fehvasının anlamının) delaleti: Hitap, herhangi bir illetten dolayı bir şeyi haram kılarsa, hitabın fehvası, bu illeti taşıyan şeylerin de haramlık kapsamında olduğunu gösterir. Zira bunun haramlığı daha önceliklidir. Allah Teâlâ’nın:
“O ikisine öf deme” (İsra 23) sözünün, dövmenin haramlığına öncelikle delalet etmesi ve hamr’ın (sarhoş edici içkilerin) haram kılınmasının, uyuşturucu maddelerin haram kılınmasına da delalet etmesi böyledir. O zaman sabit suretlerin haram, hareketlilerin mubah olduğunu söyleyenlere de şöyle deriz:
Sizler sabit suretlerde illetin mevcut olduğunu kabul ediyorsunuz. Aynı şekilde bu illet hareketli suretlerde de mevcuttur. Hatta daha büyüktür. Zira sabit suretlerde sadece benzerlik vardır. Hareketli suretlerde ise buna bir de hareket eklenmiştir. Haram kılan mana mevcut olduğu gibi, daha fazlası da mevcuttur. O halde sadece suret illetini haram kıldığınız halde, ondan fazla olarak bir de hareketlilik illeti bulunan bir sureti nasıl mubah sayarsınız?
Eğer hareketli suretlerdeki haramlık, sabit suretlerdekinden daha büyük değilse, ondan aşağı da kalmaz!
b- Sabit suretler, hareketli suretlerde zaten mevcuttur. Bilindiği üzere tek bir çekimle binlerce suret meydana gelmektedir. Eğer, sabit suretlerin haram olduğunu kabul ediyorsanız, hareketli suretler buna bir vesiledir. Eğer bu hareketli suretlerin durdurulmadıkça haram olmadığını söylerseniz, şeriat koyucunun, bir şeyi haram kıldığı zaman ona götüren vesileleri de haram kıldığı bilinmektedir.
c- Daha önce tekrar edildiği gibi hikmet sahibi şeriat koyucu, mutlak olarak birbirinin aynı olan iki şey arasında fark gözetmez. Sabit suretler ile hareketli olanlar arasında ne dinen, ne lugat açısından ne aklen ve ne de örfen bir fark yoktur. Bilakis bu anlam, hareketli suretlerde, sabit suretlerde olduğundan daha fazla gerçekleşmektedir. İyi düşünen anlar.
2- Hareketli suretlerin aynada görünen suretlere kıyaslanması batıl bir kıyastır. Çünkü asıl ile fer arasında şu açılardan farklılık sözkonusudur:
a- Aletlerle çekilen suretlerin aksine, aynadaki suret kalıcı değildir.
b- Aynadaki suret ancak karşısına geçildiği zaman ortaya çıkar. Sadece aynanın karşısındaki kimse bunu görür. Bu aletlerle çekilen suretler ise böyle değildir.
c- Aynada suretini gören kimse için “suret yaptı” denilmez ve bu amele de “tasvir” adı verilmez. Aletlerle çekilen videolar ise böyle değildir.
d- Aynalar, musavvire (suret çekecek veya yapacak) kimseye muhtaç değildir. Kameralar ise bunun hilafınadır.
e- Aynalar, parlak ve akıcı şeyler ve benzerlerine Allah Teala, insanın müdahalesi olmadan sureti aksettirme özelliği vermiştir. Kameralarda asıl olan ise bu değildir.
f- Kameralarla suret yapmanın dört rüknü vardır. Bunlar olmadan suret yapılmaz: musavvir (suret çeken kimse), musavver (sureti yapılan şey), alet (kamera) ve tasvir (çekme) işlemi. Aynalardaki surette ise sadece iki rükün vardır: ayna ve karşısına geçecek kimse.
g- Aynadaki suretten dolayı ne bir fitneden, ne fesaddan, ne şirkten ne de başka bir şeyden korkulur. Kamera çekimlerinde ise bu durumlar sözkonusudur.
h- Ayna ve benzerleri Nebi sallallahu aleyhi ve sellem zamanında mevcuttu ve mubah kılınmıştı. Bu aletler ise böyle değildir.
ı- Aynadaki suret ile kameraların çektiği suret arasındaki benzerlik, tıpkı, aynalardaki suret ile hakkında naslar gelerek haram kılınan suretler arasındaki benzerlik gibidir. Fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ikisi arasında fark görmüş, aynayı mubah kılarken, bu suretleri haram kılmıştır. Bu da şeriat koyucu katında benzerlik ve niteliğin ortadankalktığını gösterir.
i- Bu çekim aletleri (kameralar vb.) ile naslarla haram kılınan tasvirler arasındaki ortak anlamlar, (insanın bu işe müdahalesi, suretlerin kalıcılığı, kötülükleri vb. anlamlar) aynadaki suret ile arasındaki ortak anlamdan çok daha fazladır. Açıkça görüldüğü gibi bunların haram olan tasvirlere katılması daha öncelikli ve kıyasa da daha uygundur!
Bu iki şey arasındaki farkların bazıları bunlardır. İnsaf sahibi hiçkimse böyle bir kıyasın batıl oluşunda şüphe etmez. Bu konuda (kıyasa ihtiyaç olsaydı) sahih kıyas, kamera gibi aletlerle yapılan suretlerin naslarla haram kılınan suretlere kıyaslanması olurdu. Zira bu suretlerde bulunan ve haram kılınmasına sebep olan anlamlar, bu cihazlarla yapılan suretlerde de mevcuttur. Yalnızca bu (modern) suretlerde bulunan kötülükler bile önceki suretlerde bulunmuyordu. Allah yardımcımız olsun.
İkinci Şüphe: “Bu cihazlarla yapılan suretler, “suret” isminin anlamına girmez, bilakis bu elektronik dalgalardan ibarettir”
Bil ki bu şüpheyi, - şayet işitmiş olmasaydık – dine karşı kibirlenme içermesinden dolayı bir kimsenin dile getirebileceğini zannetmezdim. Bu şüpheye cevap birkaç açıdan gelecektir:
1- Haramlığı hakkında nasların geldiği suretler ile bu suretler arasında fark görüp “elektronik dalgalardır” demek, dinde itibar edilmeyen, kaldırılmış bir nitelik ile ayrım yapmaktır. Zira şeriat koyucu, hükmü benzerlik niteliğine bağlamıştır.
Bu hükmü etkileyen niteliktir. Suretin benzetilmesi ve gözler önüne serilme yoluna gelince bu, şeriat koyucunun arz etmediği reddedilmiş bir niteliktir. (Dinin yasakladığı şey suretin elde edilme metodu değil, hangi şekilde olursa olsun suretin ortaya çıkmasıdır)
2- Dinî hüküm ancak insanlara görünen şeyin üzerine kuruludur. Onlara gizli olan şey üzerinde değil! İnsanlara görünen ise suretlerdir. Elektronik dalgalar ise gizlidir, ancak özel şekilde bilinebilirler.
3- Dinde, lügatte ve örfte suret isminin kapsamına bu suretler dâhildir. Hüküm ise – lugavî ve örfî hakikate muhalif olsa dahi - şer’î hakikate tâbîdir. O halde bu üç hakikatin ittifak ettiği durumda nasıl olur?
4- Şayet bizler bu görüşü bağlayıcı kabul edip alsak, suretlerin haram olduğunu söylememizin ne anlamı kalır? Sadece dinin konulduğu asırdaki madde ve boyalarla yapılanlar mı haramdır?
Modern asırda bulunan cihazlarla, kimyevî maddelerle, lazerle ve bu dalgalarla yapılan suretler bunun dışında mı kalacak? Böyle bir görüşün batıllığı ortadadır.
Bu delillerden sonra: bil ki - Allah seni taatinde başarılı kılsın – bu cihazları kullanan biriysen ve daha önce anlatılanları okuduysan, şu üç durumdan birindesin demektir:
1- Daha önce geçen delillerden dolayı bu cihazların haram olduğunu anlamış olabilirsin. Bu durumda hidayet etmesi ve başarılı kılmasından dolayı Allah’a hamdet. Derhal bu kötülükten kurtulmaya bak ve Allah’tan sebat dile.
2- Bu delilleri okumadan önceki durumunla okuduktan sonraki durumun arasında fark olmamış olabilir. Bu haramlığı anlayamamış olabilirsin. Tekrar tekrar bak, Allah’tan hidayet ve başarı dile. Şu nebevî dua ile Allah’a yalvar:
“Allah’ım! Cebrail’in, Mikâîl’in, İsrafil’in rabbi, gökleri ve yeri yaratan, gaybi ve görünen âlemi bilen rabbim! Sen ihtilaf edip durdukları konuda kulların arasında hükmedecek olansın. Onların ihtilaf ettikleri konuda izninle beni hakka hidayet et. Şüphesiz sen dilediğini dosdoğru yola hidayet edensin.”1473
3- Bu deliller sende bazı tereddütler meydana getirmiş, şüphen kuvvetlenmiş, bunun haramlığına kesin karar verememiş ve mubahlığına da gönlün yatışmamış olabilir. İşte sen bu son delilin muhatabısın!
Eğer durumun, anlattığım gibiyse, bu cihazların hükmü sana göre açık değilse, durum senin için karışık geliyorsa, en azında bu şüpheli bir şeydir! Şüphelileri terk etmek ve zararlarından sakınmak ise dinin esaslarındandır. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şüphelilerden sakınmayı emretmiştir:
Buhari ve Muslim, Nu’man b. Beşir radıyallahu anh’den, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
“Muhakkak ki helal açıktır, haram da açıktır. Bu ikisinin arasında şüpheliler vardır. İnsanların çoğu bunları bilmez. Kim şüphelilerden sakınırsa dinini ve şerefini korumuş olur. Kim de şüphelilere düşerse, harama düşer! Tıpkı sürüsünü koruluğun etrafında otlatan çobanın sürüsünün oraya dalıverecek olması gibi...”
Ey kardeşim! Allah muvaffak kılsın, bil ki, kıyamet günündeki selamet hiçbir şeyle değişilemez! Sen bu cihazı terk ettiğinden dolayı
“niye terk ettin?” diye sorgulanmazsın! Ancak bu delillerden sonra buna devam edersen, bundan dolayı sorgulanırsın! Suale ve cevabına hazır ol! Allah yardımcımız olsun...” – İslamî Videolar kitabından nakiller bitti –
1473 Hasen. İbn Hibban (6/335) İbn Huzeyme (1153) Ebu Avane (2/41) Ahmed (6/156) Ebu Davud (767) Tirmizi (3420) Nesai (1625)
Tiyatro ve Sinema Yapanlar Kafirlere Benzer
Video cihazlarıyla yapılan şeylerin en meşhuru “İslami temsiller/tiyatrolar” denilen şeyler ve benzerleridir1474 ki bunlar haramdır. Bunlar ister insanların sureti çekilmek suretiyle olsun, ister çizgifilm şeklinde olsun fark etmez. Bunların haramlığı şu açılardandır:
1- Temsil/tiyatro denilen şeyin aslı Hristiyanlardan, eski ve modern tarihteki putperestlerden alınmıştır.
* Temsil/tiyatro, Yunan putperestlerinde başlamış, sonra Hristiyanlara intikal etmiş, mabedlerine kilisilerine bu tiyatroları yapmışlar, sonra da onlardan başkalarına geçmiştir.
*Modern tarihte ise Avrupa’da başlamış, sonra Nakkaş Marun denilen Yunan bir hristiyan eliyle müslümanlara geçmiştir. 1840 yılında ilk arapça temsilini yapmış, sonra insanlar temsil yapmaya başlamışlardır... Allah yardımcımız olsun.
Temsil bu kimselere benzemektir. Müsned’de ve diğer hadis kitaplarında İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan gelen hadiste:
“Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır” buyrulmuştur.
2- Temsilde açık bir yalan vardır. Zira o olmadığı halde, filan kimse olduğunu iddia eder. Öyle bir iş yapmadığı halde, o işi yapar. Kıssası yalandır! Bu ise ciddi de olsa, şaka yoluyla da olsa haramdır. Nitekim İmam Ahmed, sahih isnadla, Şu’be’den, o Ebu İshak’tan, o da Ebu Ahvas’tan diyerek, Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’ın şöyle dediğini rivayet eder:
“Şüphesiz yalanın ciddisi de, şakası da yaramaz. Kişi çocuğuna yapmayacağı birşeyin sözünü vermesin. Muhakkak ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bize şöyle buyurdu:
“Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk olarak yazılır. Yine kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzab/çok yalancı yazılır.”1475
Eğer tiyatrosu (veya filmi) oynanan kıssa sahih ise ve aslı varsa da yalana nispet edilir:
3- Bu müslümanların mahremiyetine girmektir ve rızası olmadan onun adına anlatmaktır. Bu ise haram olan gıybettendir. Nitekim Sahihu Muslim’de Ebu Hureyre radıyallahu anh’den, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Bilir misiniz gıybet nedir?” “Allah ve rasulü daha iyi bilir” dediler. Buyurdu ki:
“Kardeşini hoşlanmayacağı şekilde zikretmendir” denildi ki:
“Söylediğim şey kardeşimde mevcutsa ne dersin?” Şöyle buyurdu:
“Eğer onda söylediğin mevcutsa gıybetini etmişsin demektir.
Yok, eğer onda mevcut değilse, iftira etmişsindir.”1476
Birinin fiillerini ve sözlerini taklid etmek amelî gıybettir. Aişe radıyallahu anha şöyle demiştir: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e birinin taklidini yaptım. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Bana şu kadar ve şu kadar verilse bile herhangi birinin taklidini yapmak hoşuma gitmez” buyurdu.1477
Şayet bu taklitler çizgi film denilen resimlerle yapılırsa bu daha da çirkindir. Zira buna şunlar da eklenir:
4- Çizgifilmler şu kötülükleri bir araya getirir:
* El ile suret çizmek. Bu dinde kötülenen şeyin aslıdır.
* Rızası olmadan müslümanın taklidini yapmak.
* Çocuklar için müslümanı tasvir etmek ve resmini çizmek. Bunda alay etme söz konusudur. Hiçkimsenin bu şekilde tasvir edilmesine razı olacağını ve buna izin vereceğini zannetmem. Şahısların fiil olarak taklid edilmesi, resminin çizilmesinden daha ehvendir!
* İki açıdan yalan söz konusudur: birincisi: Resmi yapan bu suretlerin o kimselere ait olduğunu iddia eder, lakin kendisi onları görmemiştir. İkincisi: Bu resimlerin diliyle konuşur, onun sözlerine yalan katar. Daha önce açıklandığı gibi, bu da üçüncü açıdır.
Eğer gayri müslimlerin taklidi yapılıyorsa buna da şunlar katılır:
5- Bu, yollarında, sözlerinde ve fiillerinde kâfirlere benzemektir. Bu ise daha önce geçtiği gibi, haramdır.
Eğer buna onların putlara secde, islam ile alay etmek gibi küfür olan görüşlerinden veya ibadetlerinden bir şey de eklenirse bu Allah’a sığınırız, küfürdür. Bu gibi münkeratın sunumuyla tiyatro (ve sinema)ya ruhsat yoktur.
Bu tiyatro (ve filmler), tıpkı “İslâmî” diye isimlendirmelerinde olduğu Allah’a yakınlık olarak yapılır ve öyle görülürse:
6- Bu dinde bid’at çıkarmaktır! Rasullerin efendisinin yoluna aykırılıktır! Nitekim Sahih’te Aişe radıyallahu anha’dan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Emrimizde ondan olmayan bir şey çıkaran reddolunur”1478 Diğer rivayette:
“Kim emrimiz olmayan bir amelde bulunursa reddolunur”1479 buyrulmuştur.
1474 Ömer Muhtar, gibi islami film denilen şeylerde bu kimseler müzik dışında bir münker görmemektedirler! Sonra da kalkıp “İslamî” diyorlar. Ayn-ı Calut Aslanı, Fatih Sultan Mehmed ve benzerleri gibi elle çizilen çizgi filmlerde de durum aynıdır. “İslami video”(!) yu helal sayanlar ruh taşıyan canlıların resimlerini “İslami tasvir” adı altında yapmakta yarışıyorlar! Bu filmler hakikatte büyük günahlardan ve ifsattandır. La havle vela kuvvete illa billah..
1475 Sahih. Buhari (6094) Muslim (2607)
1476 Sahih. Muslim (2589)
1477 Sahih. Tirmizi (2502) Ebu Davud (4875) Ahmed (6/128, 136, 189, 206) İshak b. Rahuye (1596-97) Beyhaki (10/247) Beyhaki Şuab (5/301) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1080) Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (198)
1478 Sahih. Buhari (7350) Muslim (1718)
1479 Sahih. Buhari (2697) Muslim (1718)
Kumar Oynayanlar Müminlere Benzemez
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
‘Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.’ (Mâ’ide 90)
Cahiliye insanı sürekli kumar oynardı. En meşhur oyunlarından biri şu şekildeydi: On kişi bir deveye eşit oranlarda ortak olurdu. Sonra kadehlerle bir tür kura çekilirdi. Yedisi, örflerine göre belirlenen değişik paylarını alır kalan üç kişi ise hiç bir şey almazdı.
Zamanımızda ise kumarın birçok şekli bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şu şekildedir.
- Piyango olarak bilinen olay... Bunun çok çeşitli şekilleri vardır. En basiti; çekiliş yapılacak rakamların parayla satılarak ilk şanslı kişiye bir ödül, ikincisine başka bir ödül şeklinde birden fazla ve değişik ödüllerin verilmesidir. Bu -kendilerince hayırlı bir iş olarak adlandırsalar bile- haramdır.
- İçerisinde bilinmeyen bir ödülün bulunduğu bir malı satın almak ya da malın satışı esnasında, ödül kazananların belirleneceği çekiliş için bir numara vermek.
- Çağımızdaki kumar türlerinden biri de ticarî sigorta anlaşmalarıdır. Hayat sigortası, eşya sigortası, yangına karşı sigorta, genel sigorta ve benzeri çeşitli sigortalar... Hatta bazı sanatçılar, seslerini sigorta ettirirler.
Bunlar ve şans oyunlarının her türlüsü kumara dâhildir. Günümüzde; bu büyük günahın işlendiği, içerisinde kumar masaları ve kumar aletleri bulunan özel kumar klüpleri bulunmaktadır. Futbol maçları vb. oyunların bahislerinde yapılan da kumar türlerinden biridir. Bazı oyun salonlarında ve eğlence merkezlerinde de kumar fikrine dayalı oyun çeşitleri vardır.
Müsabakalar ve yarışmalar üç çeşittir:
Birincisi: Şeriata uygun bir gayesi olanlar... Bunların ödüllü ya da ödülsüz oynanması mübahtır. Deve ve at yarışları, atıcılık müsabakaları gibi. Kuvvetli görüşe göre buna -Kur’ân ezberi gibi- şer’î ilimlerle ilgili müsabakalar da dâhildir.
İkincisi: Kendisi mübah olan (ama üzerine ödül konulması caiz olmayan) müsabakalar... Namazları geçirme, avret bölgelerini açma gibi haramların işlenmediği futbol maçları ve koşular buna örnektir. Bunların ödülsüz olarak yapılması caizdir.
Üçüncüsü: Kendisi haram olan ya da harama götüren yarışmalar... Örneğin: ‘güzellik yarışmaları’ olarak isimlendirilen fesat müsabakaları, yüze vurmayı içeren -ki yüze vurmak haramdır- boks maçları ya da: ‘Koç dövüşü, horoz dövüşü... şeklinde düzenlenen müsabakalar...
Satranç, Tavla, Zar ve Kâğıt Oyunları Oynayanlar Şeytana Uyanlardır
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, şeytan işi birer pisliktir Onlardan sakının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah'ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz, (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (Miade 90-91)
Meysere b. Habib dedi ki: “Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh satranç oynayan bir topluluğa uğradı ve şöyle dedi: “İbadet ettiğiniz şu heykeller de nedir?”1480
Ebu Cafer el-Bakır’a satranç oynamak hakkında sorulunca şöyle dedi: “Şu mecusilikten bizi uzak tutun.”1481
Yahya el-Leysî şöyle demiştir: “İmam Malik rahimehullah’ın satrancı ve diğer batıl oyunları çirkin gördüğünü ve bu konuda şu ayeti okuduğunu işittim: “Haktan sonra sapıklıktan başka ne var ki?” (Yunus 32)1482
Burayde radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim tavla oynarsa elini domuzun etine ve kanına batırmış gibidir.”1483
Ebu Musa radıyallahu anh’den Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Tavla oynayan Allah’a ve rasulüne isyan etmiştir.”1484
İbn Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizleri yasaklandıkça yasaklanan şu iki damgalı zardan sakındırırım. Zira o acemlerin meysiri (kumarıdır)”1485
Ez-Zurkanî, tavlanın haram kılınmasının hikmeti hakkında şöyle demiştir: “Tavla oynayan, Allah Teâla’ya karşı kibirlenen Mecusilerini âdetini ihya etmiş olur. Çünkü bu oyunu Erdeşir, her şeyin Allah’ın kaza ve kaderi ile meydana geldiğini ve insanın burada herhangi bir kazancı olmadığını ortaya koymak için koymuştur. Bu yüzden şöyle denilmiştir: Tavla, cebriye mezhebi üzerine konulmuştur.1486
Tavla oynamak Mecusilerin adetlerini ihya etmek olduğuna göre, kâğıt oyunları oynamak da kâfir Avrupalılara, eğlence ehline ve utanmaz kimselerin veya Romenlerin adetlerini ihya etmektir. Nitekim bu oyunun ortaya çıkışının ve kökeninin Romenlere ait olduğu söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
Muhaddis Şeyh Muhammed Nasıruddin el-Elbanî rahimehullah’a kâğıt oyunları ve iskambil oynamanın hükmü sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
“İskambil hakkında iki yönden açıklama vardır ve bunun hükmü buna göre değişir: Bu oyun şans ve kısmete dayalı olursa, bu caiz değildir. Çünkü bu yönden tavla ile aynı hükümdedir... Tavla şans üzerine kuruludur. Atılan zar onun kısmetidir. Bu kısmeti taşlara göre değişir. İskambil oyunları da çeşitli türleriyle tavla gibidir. Şans ve kısmet üzerine kurulu olması bakımından nerdeşir yani çiçek tavlasına benzer. Bu caiz değildir. Tavlanın şans üzerine kurulu olmayan diğer bir türü vardır. Bu türü hafıza ve hatırlama gücü üzerine kuruludur. Bu itibarla bunda sakınca yoktur.
Bana göre bu oyunun hükmü, şans ve kısmet üzerine kurulu olması ile hafıza ve hatırlama gücü üzerine kurulu olmasına göre değişir.
Bu caizlik şartı, yani, oyunun, oynayan kimseyi, Allah’ın, ailesinin veya Allah’ın kullarından birinin hakları gibi yerine getirmesi gereken haklardan alıkoymaması şartı bütün oyunların geneli için geçerlidir.
Ancak ben şöyle derim: İkinci yönü yani küfür ve sapıklığa benzediği sürece yine caiz değildir. Bu kartların üzerinde papaz, haç, genç oğlan, kız ve birbirinin yansıması olan iki haç şekli vardır. Müslüman bu oyunu oynadığı zaman bu şekillere karışır.
Tevhidi ve dinini anlamış bir Müslümanın bu oyunu oynayacağını düşünemiyorum. Böyle bir Müslümanın tevhide aykırı bu gibi manzaraları gördükçe kızması gerekir. Bu yüzden Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bir sergide veya başka bir şeyde haç görürse onun şeklini değiştirirdi. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir elbisede haç görünce onu değiştirmiştir. Bizler ise kâğıtlar üzerindeki haç şekillerine razı oluyoruz! Şayet gerçek Müslümanlar isek, bunları kâğıt üzerinde gördüğümüzde hemen yırtmamız gerekir. Peki ya üzerinde haç şekilleri olan bu kağıtlarla oynamak için nasıl razı olabiliriz?! Bu itibarla bu kâğıt oyunlarını mutlak olarak caiz görmüyorum!”1487
Oyun kâğıtlarının yırtılması ve açıkladığımız gibi tavlanın hükmüne dâhil edilmesi İbn Ömer radıyallahu anhuma’nın yoludur: “İbn Ömer radıyallahu anhuma ailesinden birinin veya çocuklarının tavla oynadığını görürse ona vurur ve kırardı.”1488
1480 Hasen mevkuf. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (2/361) İbn Ebi Şeybe (5/287) İbn Hazm el-Muhalla (9/63) İbnu’l-Munzir el-Evsat (7/297) el-Muhlisiyyat (981) Beyhaki (10/212) İbn Ebi’d-Dunya Zemmu’l-Melahi (88-89)
1481 Sahih maktu. Beyhaki (10/221) Beyhaki Şuab (5/242) İbn Ebi’d-Dunya Zemmu’l-Melahi (90, 92, 99)
1482 Muvatta – Zurkani şerhiyle beraber - (3/356-357)
1483 Sahih. Muslim (2260).
1484 Hasen. Malik (2/958) Ahmed (4/394) Ebu Davud, Sünen (4938) bkz.: İrvau’l-Galil (2670) Sahihu’l-Cami (6529)
1485 Sahih. Ahmed (1/446) Beyhaki (10/215) İbn Husrev Musnedu Ebi Hanife
(1194) İbn Ebi’d-Dunya Zemmu’l-Melahi (73) Buhari Edebu’l-Mufred (1270)
1486 Bkz.: Şerhu’z-Zurkanî Ala Muvattai Malik, (4/357) Benzer açıklama Neylu’l-Evtar’da (8/95) bulunmaktadır.
1487 Şeyh el-Elbanî rahimehullah’ın bu sözleri kaset kaydında mevcuttur. Fetva: (2/395)
1488 Sahih mevkuf. İmam Malik Muvatta (2/958) el-Âcurrî Tahrimu’n-Nerd (157)
Yarış Gününde Atlara Celeb Yapan Bizden Değildir
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Köleyi efendisine karşı kızıştıran bizden değildir. Kadını kocasına karşı ifsat eden bizden değildir. Yarış gününde atlara celeb yapan bizden değildir.”1489
Celeb: at yarışlarında yarışçılardan birinin kendi atı daha hızlı koşsun diye nara atması için bir adam tutup hayvanın peşine düşürmesidir1490
1489 Hasen. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (11/276) Ebu Ya’la (4/303) Taberani (11/222) el-Elbani Sahihu’l-Cami (6191)
1490 Bkz.: Feyzu’l-Kadir (6/147)
Hırsızlık Yapan Mü’mine Benzemez
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Zina eden, zina ettiği sırada mümin değildir. Sarhoş edici içki içen içtiği sırada mümin değildir. Hırsızlık yapan çaldığı sırada mümin değildir. İnsanların gözleri kendisine dikilmiş halde iken yağma yapan, yağmaladığı sırada mümin değildir.”1491
1491 Sahih. Buhari (2475) Muslim (57)
Yağmacılık ve Gasp Yapan Bizden Değildir
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yağmacılık veya gasp yapan veya gasp için işarette bulunan bizden değildir.”1492
İmran b. Husayn radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bir yağma yaparsa bizden değildir.”1493
Ebu Lebid (Limaze b. Ziyad) dedi ki: “Abdurrahman b. Semura radıyallahu anh ile Kabil’de beraberdim. İnsanlar ganimetler elde edince yağma ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman b. Semura radıyallahu anh şöyle dedi:
“Kim şu ganimetlerden yağmaladı ise iade etsin. Zira ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Yağma yapan bizden değildir.”1494
Enes radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yağma yapmaktan yasakladı ve:
“Yağma yapan bizden değildir” buyurdu1495
Cabir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bir yağma yaparsa bizden değildir.” 1496
1492 Hasen. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (9/553) Hakim (2/147) Taberani (11/358, 12/107)
1493 Sahih. Ahmed (4/438, 446) İbn Hibban (11/574) İbn Mace (3937) Taberani (18/147) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1312, 1315)
1494 Sahih ligayrihi. Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1311 Tuhfetu’l-Ahyar tertibi 1/188 No:163) Ebu Davud (2703) Ahmed (5/62, 63) Darimi (2001) İbn Asakir (50/300)
1495 Sahih. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (6/128) Tirmizi (1601) Ahmed (3/156) İbnu’l-Cad, Musned (2983) Bezzar (13/132) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1316-17)
1496 Sahih ligayrihi. İbnu’l-Cad, Musned (2655) Ahmed (3/312, 323, 325, 395) İbn Mace (3935) İbn Ebi Şeybe (5/277) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1313)
Müslümanlardan Vergi Alanlar Kafirlere Benzer
Şeyh el-Elbanî rahimehullah’ın vergile hakkındaki bazı fetvaları şu şekildedir:
Soru: Vergiler hakkında İslam’ın hükmü nedir?
Cevap: “Müslümanların âlimlerinin ittifakıyla vergiler caiz değildir. Ancak İmam Şatıbi’nin el-İ’tisam kitabında bid’atlerden bahsederken ayrıntısını açıkladığı bir durum hariçtir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Her bid’at sapıklıktır ve her sapıklık ateştedir.”1497 Bu hadis mutlaktır ve genel kapsamlıdır. İslam’da güzel bir bid’at yoktur. Kitap’tan ve sünnetten bir delili olmayan ve hadislerin genel kapsamına aykırı olan herşey hakkında mutlak ve genel kapsamlı olarak kötülenmiş bid’at tabiri kullanılır. Bunun sebebi, Buhari ve Muslim’in Aişe radıyallahu anha’dan rivayet ettikleri hadistir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim emrimiz olmayan bir şey ortaya çıkarırsa o reddolunur.”1498
Nitekim Şatıbi bu kitabında sonrakilerden bazılarının bid’atu’l- hasene ile karıştırdığı ve birbirinden farklı olan iki şey olan “Mesalihu’l- Mursele” denilen şeye itiraz etmektedir.
Maslahatu’l-mursele, konum veya zaman olarak şer’i bir maslahatın gerçekleşmesini sağlayan şeydir. Bunun bid’atu’l-hasene ile alakası yoktur. Yani bid’atu’l-hasene ile Allah’a daha fazla yaklaşmak kastedilir. İslam dairesi bu fazlalığı alacak genişlikte değildir.
Nitekim İmam Malik b. Enes rahimehullah şöyle demiştir: “Kim islam’da güzel görerek bir bid’at çıkarırsa Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in risalete ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Allah Tebarek ve Teâlâ’nın şu ayetini okuyun:
“Bugün size dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam’ı seçtim.” (Maide 3)
Şatıbi bugün Müslümanların ülkelerinde kanunlarla alınan değişik vergilerin meşru olduğunu desteklemiştir. Semadan inen şeriat gibi sabit kanunlarla alınan vergiler caiz değildir. Lakin devletin Müslümanı borçlandırdığı, o devletin belli bir sınırda koyduğu vergiler caizdir.
Mesela: İslam devletlerinden birisi saldırıya uğrasa ve bu devletin hazinesinde bu hücuma karşı koyacak askeri donanım için mal yoksa, o zaman devletin belirli şahıslar üzerine belli bir vergi uygulaması caiz olur. Devletten bu şer savıldığı zaman Müslümanlardan bu vergiler de kaldırılır.”1499
Şeyh el-Elbani diğer bir fetvasında şöyle demiştir: “İmam İbn Teymiyye, İktizau’s-Sırati’l-Mustekîm kitabında bid’at ile maslahatu’l- mursele arasını ayırarak şöyle demiştir: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra çıkan her yenilik şu hususlar etrafında döner:
Birincisi: Bu yeniliği gerektiren bir sebep vardır ve bu sebep Nebî sallallahu aleyhi ve sellem zamanında mevcut olmasına rağmen O bunu yapmamıştır. Beş vakit namaz dışındaki namazlar için ezan okunması buna örnektir. Bu takdirde bu yeniliği uygulamak dinde bid’at çıkarmak olur.
İkincisi: Bu yeniliği gerektiren sebep, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında mevcut değildir. Ancak O’ndan sonra ortaya çıkmıştır. O zaman şuna bakarız:
* Eğer bu gerektirici sebep Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra ortaya çıkmış ve bu Müslümanların dinin hükümlerini yerine getirmelerindeki kusurdan kaynaklanmışsa, bu yeniliğe tutunmak caiz değildir. Mesela: vergiler böyledir. Bunun kanunlaştırılmasını gerektiren sebep vardır ve bazı dinî hükümleri iptal etmektedir. Yani zekat gibi devlet hazinesinin gelirlerini iptal eder. Bu vergileri almak caiz değildir. Çünkü bunu uygulamanın neticesinde müslümanlar zekat hükümlerini uygulamakta ihmalkar ve kusurlu davranmaktadırlar.
* Eğer bu gerektirici sebep, müslümanların kusurlu davranmalarına sebep olmuyorsa o zaman bu yeniliği gerektiren şeye tutunmak caizdir. Burada maslahatu’l-mursele ile sonradan çıkan bid’at yenilikler arasındaki farka dair bir bahis vardır:
Maslahatu’l-mursele; dinde ibadete bir fazlalık getirmez. Bu dinde yakınlaşmayı artırmakla alakası olmayıp, sadece müslümanların maslahatının gerçekleşmesidir. Mesela: Şayet kuvvetli bir bünye sahibi zengin bir kimse, uçakla veya arabayla hac farizasını yerine getirmek için Allah’ın haram evine (Kabe’ye) gidebilir. Lakin der ki: “Ben Allah’ın beytu’l-haramını yürüyerek haccetmek istiyorum. Bu daha faziletlidir” İşte bu bir bid’attir.
Ama bu bineklerden birine güç yetiremeyen fakat yürüyerek hac yapmaya güç yetirebilen bir kimseye düşen şey Allah Teâlâ’nın şu ayetinin genel kapsamıdır:
“Yoluna güç yetirebilen kimse için beyt’i haccetmek Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır” (Al-i İmran 97)
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem en kuvvetli erkeklerden idi. Yine diğer sahabeler de öyle idiler. Lakin onlar yürüyerek haccetmediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabeleri develer üzerinde hac yaptılar. Kim meşru kılınan şeylerle Allah’a yakınlaşma hususunda Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in daha istekli olmadığını iddiaedebilir? Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yürüyerek hac yapacak güçte olduğu halde, yürüyerek hac yapmamıştır.
Uçak, yeni çıkan icatlardandır. Lakin maslahatu’l-murseleye dâhildir. Çünkü insanlara Allah’ın haram beytini (Kabe’yi) haccetmeyi kolaylaştırmaktadır.1500
1497 Sahih. İbn Huzeyme (1785) Nesai (1578)
1498 Sahih. Buhari (2697) Muslim (1218)
1499 El-Elbânî, Fetava’l-İmarat (28)
1500 El-Elbani, Fetava’l-İmarat (93)
Kayıp Hayvanı İlan Etmeyip Kapatan Sapıktır
Zeyd b. Halid el-Cuhenî radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kayıp bir hayvanı evine kapatıp onu ilan etmeyen sapıktır.”1501
1501 Sahih. Muslim (1725) Ahmed (4/117)