TEVHÎD KİTABI (3)
Peygamberler Hakkında Aşırılık Yapanlar Hristiyanlara Benzer
Ömer radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı yüceltmede aşırı gittikleri gibi siz de beni yüceltmede aşırı gitmeyin. Hakkımda yalnızca Allah’ın kulu ve rasulü deyin.”2169
Abdullah b. eş-Şıhhir radıyallahu anh şöyle demiştir: “Amir oğullarının temsilcileriyle beraber Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna çıkmıştık. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e: “Sen bizim seyyidimizsin.” dedik. O şöyle buyurdu: “Seyyid (yüce ve mübarek) olan Allah Teâlâ'dır.” Biz: “Sen bizim en faziletli, en muktedir olanımızsın.” dedik. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Söyleyeceğiniz sözü söyleyin, (abartmayın) ki, şeytan sizi peşine takmasın.”2170
Enes radıyallahu anh şöyle rivayet ediyor: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gelen bazı kimseler şöyle dediler: “Ey Muhammed! Ey seyyidimizin seyyidi! Ey bizim en hayırlımızdan daha hayırlısı” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bunun üzerine dedi ki:
“Ey insanlar! Söyleyeceğiniz sözü söyleyin. Şeytan sizi kışkırtmasın. Ben sadece Muhammed b. Abdullah'ım, Allah'ın kulu ve rasulüyüm. Beni, Allah'ın bana ihsan ettiği mertebenin üzerine çıkarmanızı istemem.”2171
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, aynı şekilde, Enes hadisinde yer alan “seyyidina” gibi ifadeleri de doğru bulmamış ve övgülerle karşılanmayı kabul etmemiştir. Bunun aşırılığa götüreceğinden endiş e duymuştur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir kimsenin övgülerle karşılanmasını, velev ki denilenler kişide mevcut bulunsa bile, doğru kabul etmemiş ve bunun şeytan işi olduğunu haber vermiştir. Çünkü bu, ileride tevhidin kemalini zedeleyecek manada sakıncalı durumlar meydana getirebilir.
Allah ubudiyet/kulluk makamını Nebi sallallahu aleyhi ve sellem için kemale erdirince, o bundan böyle övülmeyi hoş görmedi. Bunun amacı sırf bu makamı korumaktı. Bu itibarla ümmetini de bunu terk etmeleri için irşad etti, bunu onlara öğüt olarak sundu. Amacı Tevhid makamını korumak ve buna herhangi bir fesadın girmesini engellemekti. Ya da ümmetini şirk ve buna götüren yollardan korumak içindi.
Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: “Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü bir başkasıyla değiştirdiler. Biz de o zalimlerin yaptıkları bozgunculuğa karşılık, üzerlerine gökten iğrenç bir azab indirdik.” (Bakara 59)
İşte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, böyle yapmakla, ümmetini nehyettiği fiilleri işlemekten, Allah'a yaklaştırıcı çok daha faziletli fiillere ve hasenelerin en büyüklerine yönlendirmiş oldu.
2169 Sahih. Buhari (3445, 6830) İbn Hibban (2/145, 152, 14/133) Tayalisi (24) Ahmed (1/23, 24, 47, 55) Darimi (2826) Ebu Ya’la (1/142) Bezzar (1/299)
2170 Sahih. Buhari Edebu’l-Mufred (211), Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (9/467-468) Ebu Davud (4806), Ahmed (4/24, 25), İbnu's-Sunni Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle (387)
2171 Sahih. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (5/26, 6/96) Nesai, Amelu'l-Yevm ve'l- Leyl (248, 249) Ahmed (3/153, 241)
İslâm’dan Başka İsim Alan Bizden Değildir
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Daha önceki kitaplarda ve bu Kitapta, sizi müslüman diye isimlendirmiştir.” (Hac 78)
“Her kim İslam'dan başka bir dîn ararsa, (bu dîn), kendisinden asla kabul edilmeyecektir. O kimse, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır” (Âl-i İmrân 85)
El-Hasen b. Muhammed’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’tan başkası adına yemin eden veya İslâmdan başka bir din üzerinde olduğunu söyleyen bizden değildir.”2172
Tavus rahimehullah şöyle anlatmıştır: İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki: “Allah kendisine rahmet etsin, Muaviye bana dedi ki: “Sen Ali’nin – Allah ona rahmet etsin - milletinden misin?” Ben de dedim ki: “Hayır, ne Ali’nin ne de Osman’ın milletindenim. Ancak ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in milletindenim.”2173
İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Kendisine İslâm’dan başka isim edinen bizden değildir. Allah bizleri Müslümanlar olarak isimlendirmiştir. Rabbimiz Allah, dinimiz İslâm, imamımız Kur’ân, Nebimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, kıblemiz Kâbe’dir. Kim bundan başkası üzerindeyse bizden değildir.”2174
İbn Abbâs radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Kim şu sonradan çıkarılmış isimlerden birini kabul ederse, boynundan İslâm bağını çıkarmış olur.”2175
Meymûn b. Mihrân şöyle demiştir: “Sizi “İslâm” adı dışındaki bütün isimlerden sakındırırım.”2176
Berbeharî şöyle demiştir: “Bilin ki, İslâm, sünnetin ta kendisi, sünnet de İslâm’ın ta kendisidir.”2177
El-Lâlekâî şöyle demiştir: “Hadis ashâbı dışında, bir mezhebe bağlanan herkesin dayandığı bir görüş sahibi vardır. Hadis ashâbının görüşlerinin önderi ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Onlar, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e nispet edilirler. O’nun ilmine dayanırlar. O’nunla delil getirirler. O’na kaçarlar, O’nun görüşüne uyarlar ve bununla iftihar ederler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin düşmanlarına karşı O’na olan yakınlıklarıyla üstün gelirler. Anılmak bakımından bundan daha güzel bir şeref, övünme sahasında bundan daha yüce bir isme sahip olan başka kim vardır?”2178
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle der: “Selefin mezhebini (görüşlerini) ortaya koyan ve kendisini selefe nispet eden bir kimsenin ayıplanacak hiçbir tarafı yoktur. Aksine böyle bir tavrı ondan ittifakla kabul etmek gerekir. Çünkü selefin mezhebi haktan başkası değildir! Eğer bu tavrı ortaya koyan kişi zâhiren ve bâtınen selefin mezhebine muvâfık ise, o kişi zâhiren ve bâtınen hak üzere olan bir mü’min durumundadır. Yok, eğer sadece zâhirde selefin mezhebine muvâfık, bâtınen muvâfık değilse o kişi de münâfık durumundadır. Açığa vurduğu kabul edilir (zâhirine göre hareket edilir), gizledikleri (içinde olanlar) Allah’a havale edilir. Çünkü biz insanların kalplerini yarıp içine bakmakla ve karınlarını deşmekle emrolunmadık”2179
2172 Mürsel. İbn Ebi Şeybe (7/549) Hallal es-Sunne (1456)
2173 Sahih mevkuf. el-Lâlekâî, İtikad (no:132-133) Ebu Nuaym Hilye (1/328) İbn Batta el-İbâne (237, 238) İbn Hazm el-İhkam (4/607, 6/315) Belazuri Ensab (4/35)
2174 Zayıf. Ebu’l-Ferac Mes’ud b. el-Hasen es-Sekafi, Fevaid (el yazma no:22) isnadında Haccac b. Temim vardır.
2175 Zayıf. İbn Batta, el-İbâne (234, 281) Herevî, Zemmu’l-Kelâm (720) İbnu’l- Muberred, Cem’ul-Cuyuş (17) İsnadında Nûh b. Ebî Meryem vardır.
2176 Sahih maktu. İbn Batta, el-İbâne (236) Ebû Nuaym, el-Hilye (4/92)
2177 Şerhu’s-Sunne (s.65).
2178 Usulu İtikadi Ehli’s-Sunne (1/24).
2179 Mecmûu’l-Fetâvâ (4/149).
Hizipçilik Yapanlar Bizden Değildir
Cubeyr b. Mut'im radıyallahu anh'den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İslâm’da hılf (Cahiliye döneminde Arap kabileleri arasında başkalarına baskı yapmak amacıyla yapılan yardımlaşma akdi/hizipçilik) yoktur. Ancak İslâm cahiliyet devrinde mazluma yardım amacıyla yapılan (Hılfu’l-Fudul gibi ahitleşmeleri) kuvvetlendirmiştir.”2180
Aynısını İbn Abbas2181, İbn Amr2182, Abdurrahman b. Avf2183, Umm Seleme2184 ve Kays b. Asım2185 radıyallahu anhum da rivayet etmişlerdir.
Hizipçilik ve gruplaşmalar, insanların niteliklerini bozmaktadır ve bu gruplar, mensuplarını; kurmuş oldukları düzene muhalefet edilmesi halinde ihraç ve ayırmalarla korkutmaktadır. Allah buna benzer hususlarda bir delil de indirmemiştir. Onlar, insanları Allah’ın, hakkında delil indirdiği şeylerden alıkoymaktadırlar. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Erkek ve kadın müminler birbirlerinin velileri/dostlarıdırlar” (Tevbe 71) Onlar ise taraftarlarını: “Cemaate/derneğe mensup erkekler ve kadınlar birbirlerinin dostudurlar” sloganı üzerine eğitirler. Onlar, bir uslup hatası yapan veya Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine bağlanan bir genci fark edince, onu itham eden sözlerle, “işbirlikçi” ve “aşırı” olmakla, müslümanların birliğini dağıtmak ve ümmetin varlığını yıkmakla suçlarlar.
Acaba insanların fıtratlarını işlemez hale getiren, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözlerini reddeden hizipçilikle ümmeti bölen kimse, Allah’a ve rasulüne itaat edip ashabına uyan kimse gibi midir?
Tek yürek, tek inanç ve tek menhec üzere olan, ancak daha sonra hizipçiliğin girip saflarını dağıttığı ve bütünlüklerini darmadağın ettiği bazı memleketlerde müslümanları bölen kimdir? Bunlar hakkında şu Arap atasözü ne kadar da uygundur:
Bana hastalığını bulaştırdı ve aradan sıyrıldı,
Beni döverken sanki o ağladı,
Benden önce o şikayete başladı
Bizim şikayetimiz ise Allah’adır. Hizipçilik, dostluk ve ayrılıkların Allah, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve müminler için oluşunu yaralamakta ve hizbin koyduğu ilkeler, mensupları arasında yaydığı telkinler ve yükselttiği sloganlarla müslümanlar arasındaki kardeşliği bozmaktadır.
Böylece dostluk ve kardeşlik ilkelerini toprağa gömmekte ve cemaat üyesinin bütün derdi cemaati, derneği, cemaatinin liderleri, üyeleri ve sloganları olmaktadır. O, bütün erkek ve kadın müminlerin İslam’ın bütünlüğü içerisinde birbirine eşit bireyler olduklarını göz ardı ederek, haklı haksız cemaatini savunmaktadır.
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Hiç kimsenin ümmet için Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dışında bir şahsı belirleyip onun yoluna davet etmeye, bunun üzerine dostluk ve düşmanlık oluşturmaya hakkı yoktur. Allah ve rasulünün sözleri veya ümmetin üzerinde icma ettikleri sözler dışında bir söz belirleyip bunun için dostluk ve düşmanlık yapılamaz. Bilakis bu; kendilerine bir şahsı veya bir görüşü belirleyip bunun üzerine ümmetin arasını ayıran, bu söz veya nispet üzerine dostluk ve düşmanlık kuran bid’at ehlinin işidir.”2186
El-Elbani rahimehullah şöyle demiştir: “İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Kim taatten el çekerse kıyamet gününde Allahın huzuruna hücceti olmaksızın çıkar ve boynunda biat olmadan ölen cahiliye üzere ölür.”
Bil ki bu hadiste zikredilen tehdit ancak müslümanların halifesine biat etmeyen ve bu biatten ayrılan kimse hakkındadır. Bazılarının zannettikleri gibi; fırka, grup ve liderlere biat edenler hakkında değildir. Bilakis bu Kur’an-ı Kerimde yasaklanan fırkalaşmadır.”2187
2180 Sahih. Muslim (2530) İbn Hibban (10/214) Hakim (2/239) Ahmed (4/83) Ebu Davud (2925) Taberani (2/142) Ebu Ya’la (13/404) Beyhaki (6/262)
2181 Sahih. İbn Hibban (10/213) Ahmed (1/329) Ziya el-Muhtare (12/78, 251) Darimi (2568) Ebu Ya’la (4/225) Taberani (11/281)
2182 Sahih. Tirmizi (1585) Ahmed (2/213) Buhari Edebu’l-Mufred (570) Beyhaki Delail (5/86) Begavi, Şerhu’s-Sunne (10/202)
2183 Sahih. Ahmed (1/190)
2184 Sahih ligayrihi. Ebu Ya’lâ (12/330) Taberani (23/375)
2185 Sahih. İbn Hibban (10/211) Ahmed (5/61) Taberani (18/337) Bezzar (Keşfu’l-Estar 1915) Tayalisi (1180) Humeydi (1206) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1616)
2186 Mecmuu’l-Fetava’dan naklen; Mukbil b. Hadi el-Vadiî, el-Burkan (s.13)
2187 es-Sahiha (2/677)
Âlimleri, Sâlihleri ve Peygamberleri Rab Edinenler Ehli Kitaba Benzer
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem'in oğlu Mesîh'i kendilerine Rab edinmişler. Hâlbuki onlar da tek bir ilâha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmamışlardı. Zira O'ndan başka ilâh yoktur. O, onların şirk koştuklarından münezzehtir” (Tevbe 31)
Taberi2188 şöyle demiştir: “Âyette zikredilen hahamlar'dan maksat, Yahudilerin din âlimleridir. Rahiplerden maksat ise, Hıristiyanların manastırlara çekilen ve ibadette çok çaba sarf eden abidleridir. Allah Teâla bu âyette Yahudi ve Hıristiyanların din adamlarını rabler edindiklerini zikretmiştir. Bu ifadeden maksat onların din adamlarını ilah edinerek onlara tapmaları değildir. Bundan maksat, Allah’ın emir ve yasaklarını bırakıp din adamlarının koydukları emir ve yasaklara uymalarıdır.
“Erbaben min dûnillah”: yani Allah’ın dışında, Allah’a isyan ederek kendilerine itaat ettikleri efendiler edindiler. Allah’ın haram kıldığı şeyleri onlar kendilerine helal sayınca, onu helal, Allah’ın helal kıldıklarını haram sayınca da onu haram kabul ettiler.”
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilen şu hadîs ve birçok tabiinden rivayet edilen şu görüşler, din adamlarını rabler edinmelerinden maksadın, onların emir ve yasaklarına uymak olduğunugöstermektedir:
Adiy b. Hatim diyor ki: “Ben, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gittim. Boynumda altından bir haç bulunuyordu. Bana dedi ki: “Ey Adiy! Boynundan şu putu çıkarıp at.” Bunun üzerine onu attım. Ona gittiğimde, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Tevbe suresinin “Onlar, hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu İsa Mesihi, Allah'tan başka rabler edindiler” âyetini okuyordu. Dedim ki: “Ey Allah’ın Rasulü biz onlara ibadet etmiyorduk ki!” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de buyurdu ki: “Onlar Allah’ın helal kıldığı şeyleri haram kıldığında haram saymıyor muydunuz? Allah’ın haram kıldıklarını helal saydıklarında da helal kabul etmiyor muydunuz?” Ben: “Evet” dedim. Buyurdu ki: “İşte onların ibadeti budur!”2189
Huzeyfetu’l-Yemanî: “Yahudi ve Hristiyanlar, Allah’ı bırakıp da hahamlarını ve rahiplerini rabler edindiler.” buyuruluyor. Bunlar, haham ve rahiplere ibadet mi ediyorlardı?” diye sorulunca o şu cevabı vermiştir: “Hayır, onlar, bunlara oruç tutup namaz kılarak ibadet etmiyorlardı. Fakat onlara, kendilerine bir şeyi helal yapınca onlar onu helal görüyorlar bir şeyi haram yapınca da onu haram sayıyorlardı. İşte onların rab edinmeleri budur.”2190
Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma da demiştir ki: “Hahamlar ve rahipler, Yahudi ve Hristiyanlara, kendilerine secde etmelerini emretmemişlerdir. Fakat onlar, Allah’ın emirlerine aykırı emirler vermişler, onlar da bu emirlere itaat etmişlerdir. Bu sebeple Allah, hahamları ve rahipleri: “Rabler” diye isimlendirmiştir.”2191
Rebi' b. Enes diyor ki: “Ben, Ebu’l-Âliye'den: “Yahudiler ve Hristiyanlar, hahamlarını ve rahiplerini rabler edindiler” âyetinin manasını sordum ve dedim ki: “İsrailoğullarında bu rab edinme olayı nasıldı?” O dedi ki: “Hahamlar bize ne emrettiyse ona uyarız, neyi de yasakladılarsa, sözlerini dinleriz dediler. Hâlbuki bunların emrettikleri ve yasakladıkları şeylerin hükmü, Allah’ın kitabında mevcuttu. İnsanlar din adamlarının telkinlerini nasihat kabul edip aldılar ve Allah’ın kitabını arkalarına attılar. Böylece Allah’ı bırakıp din adamlarını rabler edinmiş oldular.”2192
Fethu’l-Beyan’da Sıddık Hasen Han şöyle demiştir: “Bu ayette kalbi veya kulak vermesi olup şahit olan kimse için Allah’ın dininde taklid etmekten sakındırma ve Aziz Kitap ve tertemiz sünnete uygun olarak selefin söylediklerini takip etmeye yönlendirme vardır. Kur’an ve sünnet naslarında gelenlere, Allah’ın ikame olunmuş hüccetlere aykırı olmasına rağmen bu ümmetin âlimlerinin görüşlerine uyarak ve onların sünnetlerini sünnet edinerek mezhebe tabi olmak, Yahudi ve Hristiyanların alimlerini ve abidlerini Allah’tan başka rabler edinmeleri gibidir. Onların bunlara ibadet etmedikleri kesin olarak bildirilmiştir. Bilakis onlar, alimlerinin ve abidlerinin haram kıldıklarını haram sayıyor, helal kıldıklarını helal sayıyorlardı. İşte bu ümmetteki taklitçilerin yaptıkları da budur. Yumurtanın diğer yumurtaya, hurmanın hurmaya ve suyun suya benzediği gibi Yahudi ve Hristiyanlara benzemişlerdir.
Ey Allah’ın kulları! Size ne oluyor da Kitap ve sünneti bir kenara bırakıyorsunuz? Kitap ve sünnetin gösterdikleriyle amel ederek Allah’a kulluk etmelerinin kendilerinden talep edilmesi konusunda sizinle aynı durumda olan kimselere dayandınız! Bunların getirdikleri, hakka dayanmayan, dinden kitap ve sünnet nasları tarafından desteklenmeyen görüşleriyle amel ettiniz. En yüksek sesle bağırarak bunu ilan ettiniz, ona aykırı olanlardan uzaklaştınız. Onu sağır bir kulak, kılıflı bir kalp, körelmiş zihin ve hastalıklı düşüncelerle ödünç alıyor, hal dilinizle şöyle diyorsunuz:
“Ben ancak Guzeyye saparsa saparım ve Guzeyye doğru yolu bulursa doğruyu bulurum.”2193
Er-Razi, Tefsir’inde şöyle demiştir: “Muhakkik ve müçtehitlerin sonuncusu şeyhimiz şöyle dedi: “Fakihleri taklid edenlerden bir topluluğa şahit oldum. Onlara meselelerden birisi hakkında Allah Teâlâ’nın kitabından birçok ayetler okundu. Mezhepleri bu ayetlere aykırı idi. bu ayetleri kabul etmediler ve onlara hiç bakmadılar. Şaşkın bir halde bakakaldılar. “Selefimizden gelen buna aykırı görüş rivayet edilmiş olmasına rağmen bu ayetlerin zahiri ile nasıl amel ederiz?” demek istiyorlardı. Hakkıyla düşünecek olursan, Bu bulaşıcı hastalık dünya ehlinden birçok kimsenin damarlarına işlemiştir.”2194
2188 Taberi Tefsiri (14/208-212)
2189 Sahih. Taberi (14/210) Tirmizi (3095) Taberani (17/92) Beyhaki (10/116) Ziyau’l-Makdisi el-Munteka (el yazma no:134)
2190 Sahih mevkuf. Taberi (14/211) Beyhaki Şuab (7/45)
2191 Hasen mevkuf. Taberi (14/212)
2192 Hasen maktu. Taberi (14/212)
2193 Sıddık Hasen Han el-Kannuci Fethu’l-Beyan (5/286)
2194 Fahreddin Razi Mefatihu’l-Gayb (16/31) Tuhfetu’l-Ahvezi (7/418)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Cehmîler Bizden Değildir
Ebu Zekeriyya Yahya b. Yusuf ez-Zimmî dedi ki:
“Biz Abdullah b. İdris’in yanında idik. Bir adam ona gelip şöyle dedi:
“Ey Ebu Muhammed! “Kur’ân mahlûktur” diyen topluluk hakkında ne dersin?” Dedi ki:
“Onlar Yahudilerden midir?” Adam: “Hayır” dedi.
“Hristiyanlardan mıdır?” dedi. Adam: “Hayır” dedi.
“Mecusilerden midir?” diye sordu. Adam yine: “Hayır” dedi.
“Peki kimlerden?” dedi. Adam:
“Tevhid ehlindendir” dedi. Bunun üzerine dedi ki:
“Onlar Tevhid ehlinden olamazlar. Onlar ancak zındıklardır. Kim Kur’an’ın mahlûk olduğunu iddia ederse Allah’ın mahlûk olduğunu iddia etmiş olur. Allah:
“Bismillahirrahmanirrahim” buyuruyor. Allah mahlûk olamaz. Rahman mahlûk olamaz. Rahim mahlûk olamaz. Bu zındıklığın aslıdır. Kim böyle söylerse Allah’ın laneti onun üzerine olsun. Onlarla oturmayın ve onları nikâhlamayın.”2195ٌ
Buhari dedi ki: “Vehb b. Cerir şöyle demiştir: “Cehmîler zındıklardır. Onlar ancak arş üzerinde istiva eden kimse bulunmadığını söylemek istiyorlar.”2196
Abdullah b. el-Mubarek şöyle demiştir: “Her kim “Ben, kendisinden başka hak ilah olmayan Allah’ım” (Taha 114) sözünün mahlûk olduğunu söylerse kâfirdir. Mahlûk olanın böyle demesi olacak iş değildir.”2197
İmam Buhari şöyle demiştir: “Bir Cehmi ve Rafizinin arkasında namaz kılmakla, Yahudi ve Hristiyan arkasında namaz kılmak arasında fark görmem. Onlara selam verilmez, hasta ziyaretine gidilmez, nikâhlanılmaz, cenazelerine katılınmaz, kestikleri yenmez.”2198
Bişr b. el-Haris (el-Hâfî) Cehmiler hakkında şöyle demiştir: “Onlarla oturmayın, onlarla konuşmayın, hastalandıklarında ziyaret etmeyin, öldüklerinde cenazelerine katılmayın.”2199
Said b. Amir rahimehullah şöyle demiştir: “Cehmiyye görüş olarak Yahudi ve Hristiyanlardan daha zararlıdırlar. Nitekim Yahudiler, Hristiyanlar ve dini olan kavimler, Allah Azze ve Celle’nin arş üzerinde olduğunda ittifak etmişlerken, Cehmiyye:
“Arş üzerinde bir şey yoktur” diyorlar.”2200
Muhammed b. Yusuf (el-Firyabi) dedi ki: “Allah’ın arşı üzerinde olmadığını söyleyen kâfirdir. Allah’ın Musa ile konuşmadığını iddia eden kâfirdir.”2201
Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle demiştir: “Kim Kur’an’ı telaffuzum mahlûktur derse o cehmîdir”2202
İmam Ahmed’e telaffuzu mahlûk sayan Lafziyye fırkası sorulduğu zaman: “Onlar cehmilerdir. Bu Cehm’in görüşüdür. Onlarla oturmayın” dedi.2203
El-Hasen b. es-Seken Ebu Mansur el-Bari’ye: “Kur’an’ın telaffuzu Kur’an’dan başka bir şeydir” diyenler hakkında sorulunca şöyle dedi: “Onlar Sünneti terk etmişlerdir. Onlarla oturmayın, alışveriş yapmayın, onları nikâhlamayın.”2204
El-Merrûzî şöyle demiştir: “Ebû Abdillah’a (Ahmed b. Hanbel’e): “el- Kerâbisî
“Kur’ân’ın lafzı mahlûktur” demeyen kimse kâfirdir” diyor dedim. Dedi ki:
“Bilakis kendisi kâfirdir.” Sonra şöyle dedi:
“Bişr el-Merisî kışkırttı ve Huseyn el-Kerâbisî onun yerine geçti.” Sonra bana şöyle dedi:
“Bu Cehmîleşmiş ve Cehmî’liğini ortaya koymuştur. Ondan ve ona uyan herkesten sakındırmak gerekir.”2205
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle der: “İmam Ahmed ve sünnet imamlarının genelinin mezhebine göre, Rahman’ın sıfatlarını iptal eden Cehmiyye’nin tekfir edilmesi meşhurdur. Zira rasullerin kitap ile getirdiklerine açıkça aykırı sözler etmişlerdir. Sözlerinin hakikati yaratıcıyı inkar etmektir. Bunda Rabbin inkarı ve Allah Teala’nın hem kendisinin hem de rasulünün diliyle haber verdiği şeyleri inkar vardır. Bu yüzden Abdullah b. El-Mubarek şöyle demiştir:
“Yahudi ve Hıristiyanların sözlerini nakledebiliriz ama cehmiyye’nin sözlerini nakletmeye gücümüz yetmez.”
İmamlardan birçoğu şöyle demişlerdir: “Muhakkak ki Cehmiyye fırkası Yahudi ve Hıristiyanlardan daha kafirdirler.” Bu sebeple “Kuran mahluktur”, “Allah ahrette görülmeyecektir” ve “Allah arş üzerinde değildir, kudreti, rahmeti ve gazabı yoktur” diyenleri ve bunun gibi sıfatları inkar edenleri tekfir etmişlerdir.
El-Hallâl dedi ki: “Bize el-Merrûzî haber verdi: Ebû Abdillah (Ahmed b. Hanbel) Hâris el-Muhâsibî’den bahsederek şöyle dedi: “Hâris, belânın – yani Cehm’in sözündeki bid’atlerin – aslıdır. Belâ ancak Hâris ile gelmiştir. İbnu’l-Allâf dışında onun sohbetine katılanların genelinin durumu açığa çıkmıştır. İbnu’l-Allâf ise gizlenerek ölmüştür. Hâris’ten şiddetle sakındırın.” Dedim ki:
“Bir topluluk ona gidip geliyorlar.” Şöyle dedi:
“Onların önüne geçelim. Belki de onun bid’atini bilmiyorlardır. Eğer kabul ederlerse ne âlâ. Aksi halde onlardan uzaklaşırız. Hâris için tevbe yoktur. Onun inkârına şahit olunmuştur. Tevbe ancak itiraf eden kimse için söz konusudur.”2206
Cehmiyye fırkasının başı, Cehm b. Safvan, bu sıfatı inkar ederken:
“Konuşmak insanlarda da bulunan bir sıfattır. Dolayısıyla biz “Allah Azze ve Celle konuşur” dersek, Allah`ı mahlukuna benzetmiş oluruz” demiştir. Eşarilerle Maturidiler de bir taraftan bu konuda Cehmî`lere karşı çıkarak:
“Hayır Kuran Allah'ın kelamıdır” demişler, ama aynı Eşariler veya Maturidiler, el, ayak, yüz, nüzul, Arş`a istiva gibi sıfatları te’vil etmişlerdir.
Bizim itikadımıza göre; Kur’ân Allah kelâmıdır. Onun Kitab’ı, hitabı ve vahyidir. Bu vahyi; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Cebrail getirmiştir. Bu manada gelen ayet-i kerime şöyledir;
“Uyarıcılardan olman için (ey Muhammed!) onu senin kalbine apaçık bir Arapçayla Cebrail indirmiştir.” (Şuara 193-195)
Bu Kur’ân, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, Âlemlerin Rabbi Allah’ın emrine uyarak kullara tebliğ eylediği Kur’ân-ı Kerim’dir. Allah Teala şöyle buyurmuştur;
“Ey Resul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et.” (Maide 67)”
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat alimleri, Kuran’ın indirilmiş Allah kelamı olup, mahluk olmadığı, O’ndan gelip O’na döndüğü hususunda ittifak etmişlerdir.
Amr b. Dinar şöyle demiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından dokuz kişiye yetiştim. Hepsi de “Kuran mahluktur diyen kafirdir” diyorlardı.”2207
Abdullah b. Mubarek rahimehullah şöyle demiştir: “Kırk dokuz yıldır insanların; “Kuran mahluktur diyenin karısı kendisinden üç talak ile boş olur” (yani kafir olur) dediklerini işitirdim. Bunun sebebini sorunca bana şöyle dediler: “Çünkü karısı müslümandır. Müslüman kadının kafir bir kimsenin nikahında durması mümkün değildir.”2208
İsmail b. Ebi Uveys şöyle dedi: “Dayım Malik b. Enes ile Medine’deki alimler topluluğunun Kur’an’dan bahsettiklerini ve:
“Kuran Allah kelamıdır, Allah’tandır, Allah’tan olan hiçbir şey mahluk değildir” dediklerini işittim.”2209
Rabi b. Süleyman’dan: “Şafii’yi şöyle derken işittim: “Kur’ân’ın mahluk olduğunu söyleyen kafirdir.”2210
Abdullah b. Ahmed, babası Ahmed b. Hanbel’den şu sözünü rivayet etmiştir: “Kur’ân’ın mahluk olduğunu söyleyen bize göre kafirdir. Zira Kur’ân Allah’ın ilmindendir ve içinde Allah’ın isimleri vardır.”2211
Yine kendisine sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Kur’ân Allah kelamıdır, mahluk değildir.”2212
Gündemde olan çoğu Mutezile’den etkilenmiş bulunan ilahiyatçıların dile getirdiği “Hermonetik” yani Kur’an’ın tarihselliği denilen şey, Kur’an’ın Allah'ın kelamı olduğuna dair itikatımıza muhalif bir akidedir. Bu hermonetik inancına göre Kur’an indiği asırda Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem tarafından nasıl yorumlanmışsa, daha sonraki asırlardada her asrın ileri gelenleri tarafından, Kur’an üzerine araştırma yapanlar tarafından farklı farklı şekillerde yorumlanabilir demişlerdir. Böylece insanlar, Allah Azze ve Celle’nin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile gönderdiği dinden sapmış, akideleri sünnet inkarı gibi batıl itikatlarla sarsılmıştır. Seleften bir çok alim, Kur’an’ın mahluk olduğunu söyleyenleri tekfir etmişlerdir:
Yahya b. Halef el-Mukri şöyle anlatıyor: “168 yılında Malik b. Enes’in yanında idim. Ona bir adam geldi ve:
“Ey Eba Abdillah! Kuran’ın mahluk olduğunu söyleyen kimse hakkında ne dersin?” diye sordu. İmam Malik:
“Şu kafiri öldürün” dedi. Adam dedi ki:
“Ey Eba Abdillah! Bunu ben söylemedim, sadece söyleyen kimseyi sordum” İmam Malik:
“Ben bunu ancak senden işittim” dedi.2213
Süfyan b. Uyeyne’nin yanında alimler topluluğu vardı. İnsanlar gürültü yapmaya başlayınca İbn Uyeyne: “Bu nedir?” dedi. “Bişr el-Merisi geldi” dediler.
“Ne diyor” dedi.
“Kuran’ın mahluk olduğunu söylüyor” dediler. Bunun üzerine İbn Uyeyne şöyle dedi:
“Bana iki şahid getirin ki valiye onun boynunu vurmasını söyleyeyim.”2214
Abdurrahman b. Mehdi şöyle demiştir: “Köprünün başına durmayı ve geçen herkese sormayı, eğer “Kuran mahluktur” derse boynunu vurup suya atmayı istedim.”2215
El-Lalekâî, Şerhu Usuli İtikadi Ehli’s-Sunne ve’l-Cemaat adlı eserinde selef alimlerinden Kuran’ın mahluk olduğunu söyleyenin kafir olduğunu belirten beş yüz elliden fazla isim zikretmiştir.2216
2195 Sahih maktu. Buhari Halku Ef’ali’l-İbad (5) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (s.8) Zehebi el-Uluv (s.112)
2196 Sahih maktu. Buhari Halku Ef’ali’l-İbad (6)
2197 Sahih maktu. Buhari Halku Ef’ali’l-İbad (11) Zehebi el-Uluv (s.111) Ebu Said ed-Darimi er-Reddu Ale’l-Cehmiyye (s.375) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (s.7)
2198 Buhari Halku Ef’ali’l-İbad (53)
2199 Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1/126)
2200 Buhari Halku Ef’ali’l-İbad (18) Zehebi el-Uluv (s.117)
2201 Sahih maktu. Buhari Halku Ef’ali’l-İbad (66)
2202 Abdullah b. Ahmed es-Sunne (181)
2203 Abdullah b. Ahmed es-Sunne (182)
2204 El-Lalekai İtikad (586)
2205 Sahih maktu. Abdullah b. Ahmed, es-Sunne’de (no:186); Yusuf b. El-Muberred, Bahru’d-Dem’de (s.192)
2206 Sahih maktu. İbn Batta, el-İbâne (1/342, 344); İbn Ebî Ya’lâ, Tabakâtu’l- Hanâbile (1/62-63).
2207 El-Lalekai Şerhu Usuli İtikadi Ehli’s-Sunne (2/253-259)
2208 Lalekai (405)
2209 Acurri eş-Şeria (s.79)
2210 Acurri eş-Şeria (s.82)
2211 Abdullah b. Ahmed Kitabu’s-Sunne (1/102)
2212 Tabakatu’l-Hanabile (1/189)
2213 Beyhaki el-Esma ve’s-Sıfat (247)
2214 Lalkai (501)
2215 Acurri eş-Şeria (79)
2216 Bkz.: Şerhu Usuli İtikad (2/300-344)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Rafizî (Şiî)ler Bizden Değildir
Rafizî: Ebu Bekr es-Sıddık ve Ömer b. el-Hattab radıyallahu anhuma’ya buğz edendir. Zehebi şöyle demiştir: “Şeyhayn’a (Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhuma’ya) ve onların imamlığına inanmaya buğz eden rafizidir. Onlara hakaret eden ve onların hidayet imamları olmadıklarını söyleyen gulat (aşırı) rafizîdir. Allah onları uzaklaştırsın.”2217
Ali radıyallahu anh, Rafizî akidesinin kurucusu olan Yahudi dönmesi Abdullah b. Sebe’den teberri etmiştir: Seleme b. Kuheyl, Zeyd b. Vehb’den rivayet ediyor: Ali radıyallahu anh, Abdullah b. Sebe hakkında şöyle demiştir:
“Ebu Bekir ile Ömer (radıyallahu anhuma) hakkında sövüp sayan şu koca siyah saçlıdan ben uzağım.”2218
Nasibî: Ali radıyallahu anh ve ashabına karşı çıkanlardır. Buna karşılık Ehl-i Beyt sevgisi hakkında aşırılık yapan Rafizilik bidati çıkmıştır.2219
Rafızilerin imamlarına masumiyet ve gayb bilgisi nispet etmeleri, Ehli Beyt hakkında aşırılık etmeleri, diğer sahabelere hakaret edip tekfir etmeleri, Kur’ân’ın korunmuşluğunu inkâr edip, imamların ellerinde hakiki mushafın bulunduğuna itikad etmeleri, takiyyeyi vacip görerek Müslümanlara karşı hakiki inançlarını gizlemeleri, türbe ve kabirlere tapmaları gibi birçok küfür itikadları vardır. Şüphesiz Rafıziler (İmamiye Şiası, diğer adıyla Caferiler) kâfirdirler. Onları tekfir etmeyen de ya sapık, ya kâfir ya da aldanmış bir cahildir.
Ali radıyallahu anh dedi ki; “Bu ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılacak, en kötüleri de bizi, ehli beyti sevdiklerini iddia edip de amellerimize muhalefet edenler olacak.”2220
Ali radıyallahu anh dedi ki: “Bir topluluk cehenneme girinceye kadar beni sevmekte aşırılık edecek. Bir topluluk da cehenneme girene kadar bana buğz edecek.”2221
Ali radıyallahu anh dedi ki; “Bizim Ehli beytimiz uğrunda iki fırka helak olacak; birisi bizi aşırı derecede öven ve sevenler, diğeri de bize iftirada bulunanlardır.”2222
Fatıma radıyallahu anha’dan: Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem Ali Radıyallahu anh’e buyurdu ki;
“Müjdelen ey Ali! Şüphesiz sen ve seni sevenler cennettesiniz. Fakat bir güruh insan seni sevdiklerini iddia edecekler, fakat İslam’ı küçümseyecekler, onu terk edip bir tarafa atacaklar, İslam’dan okun yaydan çıktığı gibi çıkacaklardır. Onlara “Rafıza” denilecektir. Eğer onlarla karşılaşırsan, onlarla sav aş! Zira onlar müşriktirler .” Ali Radıyallahu anh’ın bu rivayetin ardından şöyle dedi;
“Bizleri, Ehli beyti sevdiklerini söyleyecekler, lakin böyle değildir. Onların alameti Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhuma’ya sövmeleridir.” 2223
Ümmü Seleme radıyallahu anha dedi ki; “Bir gece Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem yanımda iken Fatıma ile beraber Ali (radıyallahu anhuma) geldi. Ali radıyallahu anh’e buyurdu ki;
“Sen ve arkadaşların cennettesiniz. Sen ve seni sevenler cennettesiniz. Dikkat et! Seni seven bir kavim dilleri ile söyledikleri şeyler sebebiyle İslam’dan dışarı fırlayacaklar. Okudukları Kur’an boyunlarından aşağı geçmeyecek. Onları “Rafıza” diye isimlendirecekler. Onlarla karşılaştığın zaman, onlarla mücadele et. Zira onlar müşriklerdir.” Dedim ki;
“Ey Allah’ın Rasulü! Onların alameti nedir?” buyurdu;
“Cum’ayı ve Cemaati terk edecekler ve (sahabeler ve tabiinden ibaret olan) selefe hakaret edecekler.”2224
Ali radıyallahu anh’den diğer bir rivayette alametleri hakkında şöyle buyrulur;
“Onlar sende olmayan şeyle seni överler. Diğer sahabelerime ise dil uzatır ve söverler.”2225
Ebu Süleyman el-Hemedani rivayet ediyor; Ali radıyallahu anh dedi ki;
“Bizden sonra rafıza denilen bir kavim gelecek, sevgimizi istismar edeceklerdir. Onlar bizim dostlarımız değillerdir. Onların alameti Ebu Bekr ile Ömer radıyallahu anhuma’ya söveceklerdir. Nerede onlarla karşılaşırsanız öldürün, çünkü onlar müşriklerdir.”2226
İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Ahir zamanda “Rafıza” diye anılan, İslam’ı terk eden bir grup zuhur edecek. Onları gördüğünüzde onlarla savaşın. Zira onlar müşriktir.”2227
İbn Ömer radıyallahu anhuma hadisi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Ey Ali! Sen cennettesin. (bunu üç defa söyledi) benden sonra bir kavim gelecek ki onların bir lakabı vardır. Onlara rafıza denilecektir. Onlarla karşılaşırsanız öldürün. Zira onlar müşriklerdir.”
“Onların alameti nedir ey Allah’ın rasulü?” diye sorunca şöyle buyurdu:
“Cuma ve cemaate gelmezler, Ebu Bekr ve Ömere hakaret ederler.”2228
Ali radıyallahu anh’den merfuan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Lakapları olan bir kavim olacak, onlara rafıza denilecek. Onlarla karşılaştığınızda öldürün. Zira onlar müşriklerdir.” Dedim ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Onların alameti nedir?” şöyle buyurdu:
“Sende olmayan şeyle seni övecekler, selefe hakaret edecekler.”2229
Ali radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ahir zamanda rafiza denilen ve İslam’dan ayrılan bir topluluk zuhur edecek.”2230
Ali radıyallahu anh’den: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kıyametten önce Rafıziler denilen bir kavim gelecek. Onlar İslam’dan uzaktırlar.”2231
Muhammed b. Huseyn el-Acurri rahimehullah dedi ki: “Eğer bir kimse
“Ali radıyallahu anh’ın: “Onları öldürün, zira onlar müşriklerdir” dediği rivayet edilmiştir, Ali radıyallahu anh onlardan kimseyi öldürdü mü? Derse, ona denilir ki; evet. Nitekim onları ateşte yakmış, kuyulara atmış, bir topluluğu sürgün etmiş, bir grubu sakındırmış ve korkutmuştur. Ali radıyallahu anh bu hususta geri kalmamıştır. Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhuma’dan teberi edenlerden beri olmuştur.”2232
Osman b. Ebi Osman’dan: “Bazı Şialar Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh’e geldiler ve:
“Ey Müminlerin emiri! Sen o musun?” dediler.
“Ben kimim?” dedi. “Sen osun” dediler.
“Yazıklar olsun size! Kimim ben?” dedi.
“Sen rabbimizsin” dediler. “Dönün ve tevbe edin” dedi. Onlar kabul etmeyince boyunlarını vurdu. Sonra kuyular kazarak onları kuyulara attırdı. Sonra Kanber’e:
“Bana kesilmiş odunlar getir” dedi. O da getirdi ve onları yaktı. Sonra dedi ki:
“Ne zaman bu çirkin işle karşılaştıysam ateş hazırladım ve Kanber’i çağırdım.”2233
Fudayl b. Merzuk’tan: Hasen b. Hasen radıyallahu anhuma Rafızilerden birine dedi ki:
“Vallahi Allah imkân verirse sizlerin ellerinizi ve ayaklarınızı keseriz, tevbenizi de kabul etmeyiz.”2234
2217 Siyeru A’lami’n-Nubela (16/458)
2218 Sahih mevkuf. İbn Asakir Tarihu Dımeşk (29/7) İbn Ebi Hayseme Tarih (5/177)
2219 Bkz.: Mecmuu’l-Fetava (25/301)
2220 Acurri eş-Şeria (1806, 1807, 1939) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1269) Darekutni İlel (4/188) Ebu Nuaym Hilye (5/8) Hatib Tarih (13/104) İbn Asakir (58/95) İbn Batta el-İbane (229)
2221 İbn Ebi Şeybe (6/374) Ahmed Fazailu’s-Sahabe (952) İbn Ebi Asım es- Sunne (2/476 no:983, 986) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1338)
2222 Hasen. İbn Ebi Şeybe (6/374) Ahmed (1/160) Ahmed Fazailu’s-Sahabe (951, 964, 1087, 1147, 1221) Hakim (3/132) İbn Ebi Asım (1005) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1337, 1339) Ebu Ya’la (534) Acurri eş-Şeria (1961) Haraiti İtilalu’l-Kulub (364) Musnedu’ş-Şaşi (1455) Cuz ’ ul -Hi m y eri (4) E bu Nuay m Fadailu’l-Hulefa (54) İbn Şahin Şerhu Mezahib (s.167) el-Lalkai (6/257) Hallal es-Sunne (362, 797) Mecmau’z-Zevaid (9/133) Mişkat (9063) Maksadul Ali (1319) Busayri İthaf (6676) Metalibu Aliye (3970-71) Elbani Zılalu’l-Cenne (984, 987) Elbani hasen dedi.
2223 Hasen ligayrihi. Ebu’ş-Şeyh Tabakat (2/74, 4/122) Darekutni (15/181) Ebu Y a’ l a (6749) Taberani (1/ 319) A bdul l ah b. A hm ed es -S ünne (2/ 548) Dey l em i (8301) Acurri eş-Şeria (1934) Lalkai Şerhu Usuli’l-İtikad (6/372) Hatib Muvazzahu Evham (1/51) Allame ed-Dani Sünenü’l-Varide Fi’l-Fiten (3/616) İbni Adiy el-Kamil (3/83) Muhibbu’t-Taberi Rıyadu’n-Nadra (1/363, 385) Metalibu’l-Aliye (2974)Mecmau’z-Zevaid (9/131, 10/22) Zehebi Mizanu’l-İtidal (2/18)
2224 Hasen ligayrihi. Taberani Evsat (6/335) Ahmed Fazailu’s-Sahabe (1115) Darekutni İlel (15/182) Acurri Şeria (1933) İbni Ebi Asım es-Sünne (816) İbnu’l- Arabi Mucem (1503) Hatib Tarihu’l-Bağdat (12/358) el-Lalkai İtikad (6/372) İbn Asakir (42/334) Muhibbu’t-Taberi Rıyadu’n-Nadra (1/364) Mecmau’z-Zevaid (10/21) Elbani Daife (5590)
2225 Hasen ligayrihi. İbni Ebi Asım es-Sünne (2/475 no 979) Bezzar (2/139) Ahmed (1/103) İbn Ahmed es-Sünne (2/546)
2226 Ahmed Fadailu’s-Sahabe (703) Abdullah b. Ahmed es-Sünne (no:1272) İbnu’l-Arabi Mucem (245) Acurri eş-Şeria (1937) İbn Asakir (42/335) İbnül Cevzi Telbisu İblis (s.91)
2227 Hasen ligayrihi. Ahmed Fadailu’s-Sahabe (651, 702) Ebu Ya’la (2586, 6749) Bezzar (Keşful Estar 2777) Taberani (12/242) Abd b. Humeyd (1/232 no:698) Heysemi Maksadu’l-Ali (1456) Buğyetu’l-Bahis (2/945) Mecmau’z-Zevaid (10/22) Metalibu’l-Aliye (2973) İbni Ebi Asım es-Sünne (2/475) Haris b. Ebi Usame Müsned (1043) Ebu Nuaym Hilye (4/95) İbn Cevzi İlel (1/160) Muhibbu’t-Taberi Rıyadu’n-Nadra (1/364) Elbani Zılalu’l-Cenne (981)
2228 Acurri eş-Şeria (1932) Salebi el-Keşfu ve’l-Beyan (9/67)
2229 Acurri eş-Şeria (1936) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1272) Ebu Ya’la (6749) Taberani (6/355) Hatib Tarih (12/358) Taberi Riyadu’n-Nadra (1/364) Ebu Nuaym Hilye (4/329) Ebu Amr ed-Dani Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten (279) İbn Cevzi İlel (1/164) Mecmau’z-Zevaid (10/22)
2230 Acurri eş-Şeria (1938) Buhari Tarih (1/279) Ahmed (1/103) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1268-70) İbn Ebi Asım es-Sunne (978) Bezzar (499) İbnu’l-Arabi Mucem (1501) Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten (277) Hatib Muvazzahu Evham (2/368) İbn Adiy el-Kamil (7/207) Ebu Tahir es-Silefi Tuyuriyyat (363) İbn Cevzi İlel (1/163)
2231 Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1271) Dineveri Mucalese (2576) İbnul Arabi Mu’cem (1502) Sarimu’l-Meslul (582) Beyhaki Delail (8/22)
2232 Acurri eş-Şeria (1939)
2233 Hasen. Acurrieş-Şeria (1940-41) Ebu’ş-Şeyh Tabakatu’l-Muhaddisin (2/217) Dineveri Mucalese (3/454) İbnu’l-Arabi Mu’cem (67, 1508) Ebu İshak el- Cuzcani Ahvalu’r-Rical (s.36-39) İbn Asakir (42/475) Mukbil b. Hadi İlhadu’l-Humeyni (s.154) Fethu’l-Bari (12/270) İbn Hacer: isnadı hasen dedi.
2234 Acurri eş-Şeria (1942) Darekutni Fadailu’s-Sahabe (31) es-Sevaiku’l-Muhrika (1/162)
Mürcie ve Kaderiyye Bizden Değildir
Kaderiler iki sınıftır:
El-Cebriyyetu’l-Cehmiyye: Allah Teâlâ’nın kaderini ispat eder ve ispatta aşırı giderler. Hatta kulun seçme ve kudretini inkar ederek: “Kulun seçme hakkı, bir şeyi yapmaya veya terk etmeye kudreti yoktur” derler. “Cebriyye” sözü ile kastedilen bunlardır.
El-Kaderiyetu’l-Mu’tezile: Kulun seçme ve amelinde kudret sahibi oluşunu ispatta aşırır giderler. Hatta Allah Teâlâ’nın kulun amelinde meşiyetini veya yaratmasını inkâr ederler. Onların aşırıları Allah’ın olayların meydana gelmesinden önceki ilmini inkâr ederler. “Kaderî” sözüyle kastedilenler bunlardır.2235
Mürcie: İrca bidatine nispet edilenlerdir. Bunun birkaç tarifi vardır:
* Ameli imandan ayrı görüp imana nispetle ikinci bir mertebede görürler. Amelleri imandan bir cüz saymazlar. Amellerin iman olarak isimlendirilmesini mecaz kabul eder, imanın hakikatinin sadece tasdikten ibaret olduğunu söylerler. Nitekim: “Küfürle beraber taatin faydası olmadığı gibi, iman ile beraber isyanın/günahın zararı olmaz” derler.
* İrca ile kastedilen, büyük günah işleyen kimsenin kıyamet gününde dünyada hükmedildiği gibi hükmedilmeyip hükmünün erteleneceğini söylemeleridir.
* İrca ile kastedilenin Ali radıyallahu anh ile Osman radıyallahu anh’ın imanlarına veya küfürlerine şahitlik etmeyip bunu Allah’a bırakmak olduğu söylenmiştir.2236
Kaderiyye ve Mürcie fırkalarının (ve bunların dalları olan; Cebriyye, Maturidiyye, Cehmiyye, Mutezile kollarının) haktan sapmış gruplar olduğunu ifade eden rivayetler gelmiştir:
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Ümmetimden iki sınıfın İslam’dan nasipleri yoktur: İrca ehli (amelleri imandan saymayan Mürcie) ve Kader ehli (Allah dileyeni hidayet eder, dileyeni de saptırır diyerek kaderi inkâr eden Mutezile)”2237
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ümmetimden iki sınıfın İslam’dan nasibi yoktur: Mürcie ve Kaderiyye”2238
Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Ümmetimden iki sınıfın İslam’dan nasibi yoktur: Mürcie ve Kaderiyye”2239
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Ümmetimden iki sınıfın İslam’dan nasibi yoktur: Mürcie ve Kaderiyye”2240
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Ümmetimden iki sınıfın İslam’dan nasibi yoktur: Mürcie ve Kaderiyye”2241
Ali radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Ümmetimden iki sınıfın İslam’dan nasibi yoktur: Mürcie ve Kaderiyye”2242
Yahyâ b. Saîd el-Kattân şöyle dedi: “Sufyân es-Sevrî, Basra’ya geldiğinde Rebî’ b. Subeyh’in durumuna ve insanlar katındaki değerine baktı.
“Onun mezhebi nedir?” diye sordu.
“Onun sünnetten başka mezhebi yoktur” dediler.
“Yakın dostları kimlerdir?” diye sorunca:
“Kaderîlerdir” dediler. Bunun üzerine:
“O halde o da bir kaderîdir” dedi.”2243
Huzeyfe radıyallahu anh’den: “Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey huşû, son kaybedeceğiniz şey ise namazdır. İslam’ın bağları birer birer çözülecek, kadınlar hayızlı ile namaz kılacak, bir ayakkabının şaşmadan diğer eşinin adımlarını izlemesi gibi aynen sizden öncekilerin yolunu adım adım izleyeceksiniz. Sonunda birçok fırkalardan iki fırka kalacak, bunlardan birisi:
“Neden beş vakit namaz kılıyoruz? Bizden öncekiler sapıtmış. Allah Teâlâ sadece şöyle buyuruyor:
“Gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl” (Hud 114) Böylece onlar sadece üç vakit namaz kılacaklar. Diğer fırka da şöyle der:
“Müminlerin Allah’a imanı, meleklerin imanı gibidir. Aramızda kâfir ve münafık yoktur.” Allah’ın onları Deccal ile beraber haşretmesi bir haktır.”2244
Bir tarikinde ikinci fırkanın tarifi şu lafızla gelmiştir: “Bir kavim gelecek, kıbleye yönelip namaz kılan kimsenin imanına şahitlik edecek”2245
Acurri’nin rivayetinde şu ziyade vardır: “Hatta onlar arasında namaz kılmayanlar bile olur. Onlar kaderi yalanlarlar. Deccal’in çıkış sebebi onlardır. Allah’ın onları Deccal’e katması bir haktır.”
Huzeyfe radıyallahu anh yine şöyle demiştir: “Şüphesiz ben iki din biliyorum ki ikisinin mensupları da cehennemdedir. Bir topluluk: “Zina etse de, adam öldürse de, iman sözden ibarettir” der. Diğer topluluk: “Bizden öncekiler sapıklar idi” derler ve “Neden beş vakit namaz kılıyoruz, o sadece iki vakittir: yatsı namazı ve sabah namazı” derler.”2246
Hafız Ebu Bekr el-Humeydi, Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh’ın azatlısı Hamze b. el-Haris’ten, o da babasından rivayet ediyor:
“Mescidu’l-Haram’da birisi Ebu Hanife’ye:
“Şehadet ederim ki kâbe haktır, lakin bu o mudur, değil midir bilmiyorum” diyen kimse soruldu. Dedi ki:
“O gerçek bir mümindir” Ona:
“Şehadet ederim ki Muhammed b. Abdillah (sallallahu aleyhi ve sellem) nebidir, fakat o, kabri Medine’de bulunan kişi midir bilmiyorum” diyen kimse soruldu. Dedi ki:
“O gerçek bir mümindir” Ebu Bekir el-Humeydi dedi ki:
“Kim böyle söylerse kâfir olmuştur.”2247
2235 Bkz.: İbn Useymin, el-Kavlu’l-Mufid (2/397)
2236 Bkz.: Furuku Muasira Tentesib İle’l-İslam (2/746)
2237 Hasen. İbn Mace (73) Taberani Evsat (6/154) Hatib Tarih (5/376) Taberi Tehzibu’l-Asar (1967) İbn Ebi Asım es-Sunne (344)
2238 Hasen. Tirmizi (2149) İbn Mace (62) Taberani (11/262) Buhari Tarihu’l-Kebir (4/133) Abd b. Humeyd (579) İbn Batta el-İbane (1272) el-Lalekai İtikad (1156) Taberi Tehzibu’l-Asar (1965-66) İbn Ebi Asım es-Sunne (334-335) Beyhaki İtikad (s.238) Acurri eş-Şeria (310)
2239 Hasen. Taberani Evsat (5/370) İbn Batta el-İbane (1537)
2240 Hasen. El-Lalekai İtikad (1799) Taberi Tehzibu’l-Asar (1968)
2241 Hasen. Firyabi el-Kader (231) Acurri eş-Şeria (309)
2242 Saduk eş-Şii, Sevabu’l-A’mal (s.156)
2243 Sahih maktu. İbn Batta, el-İbâne (2/452).
2244 Sahih. Hakim (4/516) Taberi Tehzibu’l-Asar (2002) Ahmed Zühd (1000) İbn Vaddah el-Bid’a (153) Hallal es-Sunne (1292-93) Acurrî eş-Şeria (35) İbn Ebi Asım Zühd (1/179) Ebu Nuaym Hilye (1/281) İbn Batta el-İbane (1/174, 2/571 no:1260)
2245 Taberi Tehzibu’l-Asar (2003)
2246 Hallal es-Sunne (1356, 1369) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1/323-324 no:663) İbn Ebi Şeybe İman (s.30) Ebu Ubeyd İman (s.33) Taberi Tehzibu’l-Asar (2004) Acurri eş-Şeria (s.143-144)
2247 Sahih. Fesevi el-Ma’rife (3/96)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Mu’tezile Bizden Değildir
Mu’tezile’nin özellikleri ve akidelerinin esaslarından bazısı şunlardır:
1- Şöyle derler: “Büyük günah işleyen ne kâfirdir, ne de mümindir. İki menzile arasında bir menzilededir.”
2- Şöyle derler: “Allah insanların fiillerini yaratmaz, insanlar kendi fiillerini yaratırlar. Bundan dolayı sevap veya günah kazanırlar. Allah Teâlâ bu yüzden adaletle nitelenir.”
3- Allah Teâlâ’nın; ilim, kudret, hayat, işitme, görme gibi ezeli sıfatlarının zatından ayrı olmasını inkar ederler.2248
Abdulaziz er-Rakaşî dedi ki: “Yunus b. Ubeyd’i şöyle derken işittim:
“Mu’tezile’nin bu ümmete fitnesi Ezarika’nın fitnesinden şiddetlidir. Zira onlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabının sapmış olduğunu iddia ediyorlar. Ortaya çıkardıkları bid’at sebebiyle onların şahitliği caiz değildir. Şefaati, havzı, kabir azabını inkâr ediyorlar. Onlara Allah lanet etmiş, kulaklarını sağır, gözlerini kör etmiştir. Yöneticinin onları tevbeye çağırması, tevbe etmedikleri takdirde Müslümanların ülkesinden sürgün etmesi gerekir.”2249
Ma’mer b. Raşid şöyle dedi: “İbn Tavus oturuyordu. Mu’tezile’den bir adam geldi ve konuşmaya başladı. İbn Tavus hemen parmaklarını kulaklarına tıkadı ve oğluna şöyle dedi:
“Ey oğulcuğum! Parmaklarını kulaklarına tıka ve sıkıca kapa. Onun sözünden hiçbir şey duyma.” Ma’mer dedi ki:
“Yani kalp zayıftır” demek istiyor.2250
Abbad b. Avvam dedi ki: “Şureyk b. Abdillah elli seneye yakın bizim orada kaldı. Ona dedim ki:
“Ey Ebu Abdillah! Bizim orda Mu’tezile’den bir topluluk şu hadisleri inkâr ediyorlar.” Onlarca hadis zikrettim. Dedi ki:
“Bize gelince, biz şu dinimizi tabiîn’den aldık. Onlar da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabelerinden aldılar. Peki, onlar dinlerini kimden almışlar?”2251
2248 Bkz.: Dr. Arif Tamer, Mu’cemu’l-Furuki’l-İslamiyye (s.25)
2249 Ebu Nuaym Hilye (3/21) Taberani Kitabu’s-Sunne (71)
2250 Sahih maktu. Herevi Zemmu’l-Kelam (4/45 no:772) İbn Batta el-İbane (400, 1778) Abdurrazzak (11/125) el-Lalekai İtikad (248) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (102) Ebu Nuaym Hilye (9/218)
2251 Sahih maktu. İbn Batta (156) Darekutni es-Sifat (65) Abdullah b. Ahmed es-Sunne (509) Makdisi el-Hucce (2/531) Zehebi el-Uluv (393) Beyhaki el-Esma ve’s-Sifat (949)
Kelâmcılar Bizden Değildir
Kelamcılar ile kastedilen: Kur’ân ve sünnet naslarına akılla te’vilde bulunan, Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatları ile ilgili konularda delilsiz yorumlarda bulunan, sahabenin susup teslim oldukları konuda susmayan, haber-i vahidi hüccet saymayan kimselerdir. Kitap ve sünnetten kendilerine delil getirildiğinde, ona felsefî metotlarla açıklama getirenler, “Bu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında böyleydi, şimdi biz başka şeye uyabiliriz” diyenler ve buna benzer aklî te’villerle naslara muhalefet edenler de yine bu kelamcılardandır. Şu ayet onları reddetmektedir:
“Ey îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun.” (Hucurat 1)
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Huzeyl kabilesinden birbiriyle vuruşan iki kadın hakkında hükmetti. Bunlardan biri hamile olan diğerine taş atarak onun karnındaki çocuğu öldürmüştü. Davalaşarak Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiler. O da karnındaki çocuk için bir diyet ile erkek veya kadın köle olarak gurreye hükmetti. Borçlu duruma düşen kadının yakını şöyle dedi: “Ey Allah’ın rasulü! İçmeyen, yemeyen, konuşmayan ve ağlamayan bir çocuk için nasıl tam diyet borçlanırız?” Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bu ancak kâhinlerin kardeşlerindendir.”2252
Alî b. Ebî Tâlib radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gece kızı Fatıma’nın kapısını çaldı ve
“İkiniz (gece) namazı kılmıyor musunuz?” buyurdu. Ben:
“Ey Allah’ın rasulü! Nefislerimiz Allah’ın elindedir. Bizi uyandırmayı dilerse uyandırır” dedim. Bunu söylememiz üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem oradan ayrıldı. Sonra geri dönüp giderken dizine vurarak şöyle dediğini işittim:
“Zaten insan pek mücadeleci bir şeydir.”2253
Abdullah b. Mes’ûd radıyallahu anh şöyle demiştir: “Sizleri, insanların çıkardıkları bid’atlerden sakındırırım! Zira din kalplerden bir seferde gitmez. Lakin şeytan, kişinin kalbinden iman çıkıncaya kadar ona bid’atler çıkarır. İnsanların, Allah’ın kendilerine yükümlü kıldığı namaz, oruç, helal, haram gibi farzları terk edip, Rableri Azze ve Celle hakkında konuşmaya başlamaları yakındır. Kim bu zamana yetişirse kaçsın.” Denildi ki:
“Ey Ebû Abdirrahman! Nereye kaçalım?” Dedi ki:
“Nereye değil! Kalbiyle ve diniyle kaçsın. Bid’at ehlinden kimseyle oturmasın.”2254
Ebu Reca dedi ki: Yunus b. Süleyman es-Sekatî’den işittim – o güvenilir idi – şöyle dedi:
“Bir meseleye baktığımda o hususta hadis ve re’y vardı. Hadiste Rabb Teâlâ’nın rububiyetinin, celalinin, azametinin, arşın, cennetin ve insanların sıfatının, peygamber ve rasullerin, helal ve haramın, akrabalık bağlarını gözetmeye teşvikin zikredildiğini ve bütün hayırların onda toplandığını gördüm. Re’ye baktığımda ise tuzak, aldatma, hileler, akrabalık bağlarını koparmak ve bütün kötülüklerin onda toplandığını gördüm.”2255
Harun er-Reşid dedi ki: “Mürüvvet hadis ashabındadır. Kelam Mutezile’dedir. Yalan ise Rafızilerdedir.”2256
İmam Ahmed şöyle dedi: “Kelamcı asla iflah olmaz.”2257
Ebu Sevr ve el-Huseyn b. Ali dediler ki: “Şafiî’nin şöyle dediğini işittik:
“Kelamcılar hakkındaki hükmüm onlara değnekle vurulması, develere bindirilip aşiret ve kabilelerde dolaştırılarak: “Bu kitap ve sünneti terk edip kelamı alanın cezasıdır” diye nida edilmesidir.”2258
Yine imam Şafii şöyle demiştir: “Kelama dalıp da kurtulan bir kimse yoktur.”2259
Ebu’l-Hâris şöyle dedi: “Ebû Abdillah’a (Mâlik b. Enes’e) şöyle sordum:
“Burada Cehmiyye ile tartışan, onların hatalarını açıklayan ve onlara meseleleri araştıran birisi var, görüşün nedir?” Şöyle dedi:
“Bu hevâlar hakkında herhangi bir şey konuşmak taraftarı değilim.
Birinin onlarla tartışmasını da uygun görmem. Muaviye b. Kurra şöyle demiyor mu?:
“Tartışmak amelleri boşa çıkarır. Düşük bir konuşmadır. Hayra sebep olmaz. Kelâmcı iflâh olmaz. Tartışma ve kelâm ehlinden uzak durunuz. Sizlere sünnetleri ve sizden önceki ilim ehlinin üzerinde durdukları şeyi tavsiye ederim. Şüphesiz onlar kelâmı, bid’at ehli hakkında konuşmaya dalmayı ve onlarla beraber oturmayı çirkin görürlerdi. Selâmet ancak bunların terk edilmesindedir. Sapıklık ehliyle tartışmak ve münakaşa etmekle emrolunmadık. Muhakkak ki selâmet bundadır.”2260
İmam Malik dedi ki: “Sizleri bidatlerden sakındırırım.” Denildi ki:
“Ey Ebu Abdillah! Bid’atler nedir? Dedi ki:
“Bidat ehli Allah’ın isimleri ve sıfatları, kelamı, ilmi ve kudreti hakkında konuşurlar, fakat sahabe ile onlara en güzel şekilde uyan tabiinin sustuğu yerde susmazlar.”2261
Abdurrahman b. Mehdi şöyle dedi: “İmam Malik’in yanına girdiğimde bir adam Kur’ân hakkında bir şey soruyordu. Malik dedi ki:
“Galiba sen Amr b. Ubeyd’in arkadaşlarındansın. Allah Amr’a lanet etsin. Zira o şu kelam bidatini çıkardı. Şayet kelam ilim olsaydı sahabe ve tabiin, hükümler ve kurallar hakkında konuştukları gibi bu konuda da konuşurlardı. Lakin batıl ancak batıla götürür.”2262
Yine İmam Malik şöyle demiştir: “Dini kelam ile talep eden zındıklaşır”2263
Ebu Yusuf şöyle demiştir: “İlmi, kelam ile talep eden zındıklaşır”2264
Abdurrahman b. Mehdî rahimehullah şöyle demiştir: “Kelamı öğrenen kimsenin sonu zındıklaşmaktır.”2265
Ebu Zur’a rahimehullah şöyle demiştir: “Dini kelam ile talep eden sapar.”2266
Ebu Amr b. Matar şöyle demiştir: “İbn Huzeyme’ye isimler ve sıfatlar hakkında konuşmak (Kelam) soruldu. Dedi ki:
“Bu sonradan çıkarılmış bir bidattir. Malik, Sufyan, el-Evzaî, Şafii, Ahmed, İshak, Yahya b. Yahya, İbnu’l-Mubarek, Muhammed b. Yahya, Ebu Hanife, Muhammed b. el-Hasen, Ebu Yusuf gibi Müslümanların imamları bu konuda konuşmazlar, kelama dalmaktan yasaklarlardı. Onlar arkadaşlarına kitap ve sünneti gösteriyorlardı. Sen de kelamdan ve onların kitaplarına bakmaktan sakın!”2267
2252 Sahih. Buhârî (5758) Muslim (1681, 36)
2253 Sahih. Buhârî (1127, 7347, 7465) Muslim (775)
2254 El-Lâlekâî (1/121) el-Esbahanî, el-Hucce Fî Beyani’l-Mahacce (1/339) Benzeri: Darimi (1/71)
2255 Şerafu Ashabi’l-Hadis (161)
2256 Şerafu Ashabi’l-Hadis (167) Suyuti Savnu’l-Mantık (s.146)
2257 İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (2/95) İbn Kudame Tahrimu’n-Nazar (s.41) Suyuti Savnu’l-Mantık (128) İbnu’l-Cevzi Telbisu İblis (s.83)
2258 Şerafu Ashabi’l-Hadis (168) Beyhaki Menakibu’ş-Şafii (1/462) İbn Ebi Hatim Adabu’ş-Şafii (s.186) İbn Asakir Tebyinu Kizbi’l-Mufteri (335) Ebu Nuaym Hilye (9/116) İbn Abdilberr el-İntika (s.80)
2259 İbnu’l-Muberred, Cemu’l-Cuyuş (57)
2260 İbn Batta, el-İbâne (2/539).
2261 İbnu’l-Muberred, Cemu’l-Cuyuş (no 31)
2262 İbnu’l-Muberred, Cemu’l-Cuyuş (no:33)
2263 İbnu’l-Muberred, Cemu’l-Cuyuş (no:32)
2264 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelef (43) İbn Asakir Tebyinu Kizbi’l-Mufteri (333) Hatib Şerafu Ashabi’l-Hadis (4) Suyuti Savnu’l-Mantık (60)
2265 İbnu’l-Muberred, Cem’ul-Cuyuş (48)
2266 İbnu’l-Muberred Cem’u’l-Cuyuş (97)
2267 İbnu’l-Muberred, Cemu’l-Cuyuş (98)
Eş’arî ve Maturidî’ler Haktan Sapmıştır
Eş’arî ve Mâturidî fırkaları, kelâmcılara dahildir. Asrımızda birçok cahil kimseler bu fırkaları Ehl-i Sünnet’e nispet ederek büyük bir iftirada bulundukları için özel başlıkta ele almak gerekti.
Şeyh Ahmed b. Muhammed ed-Dihlevi rahimehullah Tarihu Ehli’l- Hadis’te şöyle anlatmıştır:
“Şüphe olmayan hususlardandır ki, diğer İslâm ülkelerinin halkları – sahabe, tabiîn, tebâu’t-tabiîn ve dört imâm rahimehumullah – bu mezhepler ortaya çıkana kadar revaçtaki bu mezhepleri bilmiyorlardı. Zaman içinde hevâ ile bu mezhepler galip geldi. Kâdîlar kuvvet sahibi idiler ve zorlama yaptılar. Bu galebe, imkân, tasarruf ve zorbalıklar, devletin insanları bu mezheplere ve Eş’arî akidesine sarılmaya zorlamasıyla tamamlanmıştır. Bu mezhepler, farz kılınmış ve bunların dışında kalan Kitap ve sünnet ise haram kılınmıştır.
Onlara karşı çıkanlar, Allah’ın kitabı ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetiyle amel edenler, bu ikisini bağımsız olarak te’vil ve tahrif etmeden anlayanlar, önceki ilk selefe tâbî olup kâmil sıfatları teşbih ve ta’tile gitmeden, geldiği gibi kabul edenler kâdîlık görevine getirilmediler, şâhitlikleri kabul edilmedi, hatip olarak konuşturulmadılar, imâm yapılmadılar, onlara ders verdirilmedi. Zira onlar usulde ve fürû’da bu mezheplerden birini taklit etmediler.
Ebu’l-Hasen el-Eş’arî’nin - tevbe etmeden önceki eski - akîdesini benimsemediler. Âlimler ve halktan olan insanlara bunun için zorlama yapıldı. İnsanlar, devlet ve idareciler katında revaçta bulunan bu mezheplere rağbet ederek dünyalığa, izzete ve şöhrete hırs gösterdiler.
Hatta Allah Azze ve Celle’nin kitabına ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerine bakılmaz oldu. İslâm şehirlerinde bu mezheplere ve el-Eş’arî’nin eski akîdesine tâbî olmayan kimse kalmadı. Hanefî, Mâlikî ve Şâfiî olan herkes usûlde el-Eş’arî’nin eski akîdesine tâbî oluyordu. Nitekim bu husus es-Subkî’nin Tabakât ve Muîdu’n-Niam adlı eserlerinde anlatılmıştır. Durum bu şekilde devam etmiş, Eş’arî ya da Mâturîdî2268 akîdesinde olmayan bir Şâfii, Mâlikî ya da Hanefî görülmez olmuştur. Sadece Hanbelî’ler önceki selefin mezhebi üzerinde devam etmişlerdir.
Hanbelîler ile Ebu’l-Hasen el-Eşarî arasında bir münâzara olmuş ve el-Eş’arî rahimehullah tevbe ederek itizal (Mutezile) akîdesinden uzaklaşmış, hakka dönüş yapmıştır. Cuma günü Basra Camii’nde kürsüye çıkarak yüksek sesle şöyle seslenmiştir: “Beni tanıyan tanır. Beni tanımayana kendimi tanıtıyorum: Ben falan oğlu filanım. Daha önce Kur’ân’ın mahlûk olduğunu, Allah’ın gözle görülemeyeceğini, kötülüklerin failinin insanın kendisi olduğunu söylerdim. Ben kesin olarak bunlardan tevbe ettim. Mutezile’yi reddeden, onların kusurlarını açıklayan itikâda sahibim.”
Sonra elli beş kitap tasnif etti. El-İbâne adlı eseri bunlardan birisidir. El-Makrîzî’nin el-Hutut kitabından yapılan özet bitti.2269
Eski Eş’arî mezhebinin hakikatine gelince, o Mutezile’nin metodu olan nefiy/inkâr ve Tecsim ehlinin metodu olan ispat2270 arasında idi. Onun bu konudaki görüşüne bakan kendi mezhebine delil getirirdi. Bir topluluk buna meyletmiş ve kendi görüşüne göre yorumlamıştır.
Bunlardan bazıları Kâdî Ebû Bekr Muhammed b. Et-Tayyib el- Bakıllânî el-Mâlikî, Ebû Bekr Muhammed b. El-Hasen b. Fûrek, Ebû İshâk İbrâhim b. Muhammed b. Mihrân el-İsferâyînî, el-Gazâlî2271, Ebu’l-Feth Muhammed eş-Şehristânî, Fahruddin er-Râzî ve başkalarıdır. Bunlar mezhebine destek olmuşlar, bunun için tartışmışlar, mücadele etmişler veel-Eş’ari mezhebi Irak’ta, 380 yılı civarında yayılmıştır.
Buradan Şâm’a yayılmıştır. en-Nâsır Salahuddin Yûsuf b. Eyyûb Mısır diyarına kral olunca kâdî Sadruddin Abdulmelik b. İsâ b. Dirbâs el- Mâderânî, Eş’arî mezhebinde idi. Sultân Melik Nureddin b. Mahmûd b. Ez- Zengî’nin hizmetinde idi. Kutbuddin Ebu’l-Meâlî Mes’ûd b. Muhammed Mes’ûd en-Nîsâbûrî onun için “Akîdetu Mezhebi’l-Eş’arî” kitabını yazdı. Çocuklarına küçük yaşlarda bunu ezberletmeye başladı. Böylece bunu üstün tuttular, Eş’arî mezhebine bağlandılar. Devletlerinin hüküm sürdüğü günlerde bütün insanları bu mezhebe bağlanmaya zorladılar. Krallık devam ettiği sürece durum böyle sürdü. İslâm şehirlerinde Eş’arî mezhebi yayıldı. Diğer mezhepler unutuldu ve bilinmez hale geldi. Hatta bugün İmâm Ahmed’e tâbî olan Hanbelî’ler dışında Hanefîlere, Mâlikîlere ve Şâfîilere muhâlif bir mezheb kalmadı. Zira Hanbelîler selefin yolunda idiler. Sıfatlar hakkında, seleften rivayetle gelmiş te’vil dışında bir te’vili uygun görmediler.
Yedinci yüzyıldan sonra Dımaşk’ta ve etrafında Şeyh Takiyuddîn Ahmed b. Abdulhalim ibn Teymiyye el-Harrânî rahimehullah meşhur oldu. Önceki selefin mezhebine destek olmak için meydan okudu. Eş’arî mezhebine kuvvetli reddiyeler verdi ve şiddetle karşı çıktı.” El- Makrîzî’nin2272 Mısır’daki el-Kadim matbaasında basılan el-Hututkitabında2273 söyledikleri bunlardır.
Burada Eş’arî ve Mâturîdî akidesinin Ebû Hanîfe, İmâm Mâlik ve İmâm Şâfii rahimehumallah’ın akîdeleriyle aynı olmadığına açık bir delâlet vardır. Zira bu akîde dört imâmın vefatlarından sonra Ebu’l-Hasen el- Eş’arî’nin dilinden ortaya çıkmıştır. Kim bunun aksini iddia ederse delil getirmesi gerekir.”2274
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle der: “Burada şunun da bilinmesi gerekir ki, usûlu’d-dîn ve kelâmda şahıslara bağlı zümreler, farklı derecelerdedirler. Bunlar arasında birçok usûl konusunda sünnete muhalefet etmiş olanlar vardır, sadece ince bir takım meselelerde sünnete muhalefet edenler vardır. Bir de sünneti kendisinden daha fazla terk etmiş olanları reddetmiş olanlar vardır ki; bunlar, reddettikleri bâtıl ve söyledikleri hak hususlarda övülürler. Fakat bunlar, diğer taraftan birtakım hak unsurları red ve inkâr, bâtıl hususları da kabul ve ifâde etmek suretiyle bu redlerinde adâlet ve itidâl ölçülerini aşmış; büyük bir bid'ati, ondan biraz daha hafif bir bid'atle, bir bâtılı, ondan biraz daha hafif bir bâtılla reddetmişlerdir. İşte bu durum, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat'e mensup kelâmcıların birçoğunda görülmektedir.
Böyleleri, ortaya koydukları bid'ati, müslümanların cemaatini parçalayan ve ona göre dost edinip, ona göre düşman bildikleri bir görüş haline getirmedikleri takdirde bu, bir hata kâbilindendir ve Allah Subhânehu ve Teâlâ, böyle durumlarda mü'minlerin hatalarını bağışlar.
Bu ümmetin selefi ve imamlarından birçoğu böyle durumlara düşmüştür. Onların, bir içtihad neticesinde ileri sürdükleri birtakım görüşleri vardır ve bunlar, Kitap ve Sünnet'te sâbit olan esaslara muhaliftir. Ama kendilerine uyanları dost bilen, muhalif kalanlara düşmanlık besleyenlerle, müslüman cemâatin arasına ayrılık sokan, içtihâd ve görüşe dayalı mes'elelerde kendisiyle uyuşanları değil de, muhalif kalanları kâfirlik ve fâsıklıkla itham eden, yine kendilerine uyanlarla değil de muhalifleriyle savaşmayı dahi helâl sayanların durumu farklıdır. İşte bunlar, tefrika/ayrılık ve ihtilâf ehli kimselerdir.”2275
Son zamanlarda Eş’ârî ve Maturidî fırkaları kendilerinden daha fazla sapmış olan taifelerin akidelerini benimsemeye, ümmetin selefinin akidesini sapıklıkla itham etmeye başlamışlardır.
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Söz İmam Eş’arî’nin söylediklerine gelince içlerinde önde gelen bir şeyhleri:
“Hiç şüphesiz İmam Ahmed hem kadri büyük bir imam hem de İslam imamlarının en büyüklerindendir! Ancak O’na birçok bid’at çıkarmış kimseler mensûbiyet iddia etmişlerdir” dedi. Dedim ki:
“Evet doğru, ama bu yalnız İmam Ahmed’e hâs bir özellik değildir. Hemen hemen hiçbir imam yoktur ki, kendisinden uzak olan topluluklar kendisine intisab etmiş olmasın. İmam Mâlik’in kendilerinden uzak olduğu bazı insanlar, kendilerini O’na nispet etmişlerdir. Şâfiî’nin uzak olduğu bazı insanlar, kendilerini O’na nispet etmişlerdir. Ebû Hanîfe’nin uzak olduğu bazı insanlar kendilerini O’na nispet etmişlerdir. Mûsâ aleyhis’s-selâm’ın uzak olduğu bazı insanlar, kendilerini O’na nispet etmişlerdir. İsâ aleyhi’s- selâm’ın uzak olduğu bazı insanlar, kendilerini O’na nispet etmişlerdir. Ali b. Ebî Tâlib radıyallahu anh’ın uzak olduğu bazı insanlar, kendilerini O’na nispet etmişlerdir. Yine Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in uzak olduğu Karâmita, Bâtıniyye ve başka fırkalardan nice mülhidler, nice münafıklar kendilerini O’na nispet etmişlerdir.”
O önde gelen şeyh sözleri esnasında ‘Haşeviyye ve Müşebbihe’den bazı insanlar, kendilerini İmam Ahmed’e nispet etmişlerdir’ veya benzeri bir şey söyledi. Dedim ki: Müşebbihe ve Mücessime’den olanlar, İmam Ahmed’in ashâbı dışında diğer mezhep ashâbı arasında İmam Ahmed’in ashâbında olduğundan daha çoktur. Nitekim şu Kürt boylarının hepsi Şâfiî’dir. Onlarda olan teşbîh ve tecsîm fikri başka hiçbir insan sınıfında yoktur. Ceylân halkı içinde Şâfiîler de vardır, Hanbelîler de. Sonra dedim ki: Halis Hanbelîler’e gelince onlar arasında, kendilerinden başka mezheplerde olan bu tür fikirlerden hiçbiri yoktur. (Daha sonra) Mücessimî Kerrâmîler’in hepsi Hanefî’dir diyerek cevabı tamamladım.”2276
İbn Ebi’l-’İzz el-Hanefî ise bu konuyla ilgili olarak, Ebû Hanîfe’nin, “Allah’ın semada olduğunu inkâr eden kâfir olmuştur” sözünü aktardıktan sonra şöyle demiştir:
“Kendilerini Ebû Hanîfe’nin mezhebine nispet edenlerden bunu inkâr edenlere aldırılmaz. İnandıkları şeylerin çoğunda Ebû Hanîfe’ye muhâlif olan Mu’tezile ve başka gruplar, kendilerini O’na nispet etmişlerdir. İnandıkları şeylerin bir kısmında Mâlik, Şâfiî ve Ahmed’e muhalefet edenler de, kendilerini bazen bu imamlara nispet edebilmişlerdir.”2277
İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Cehmiyye ve Mu’tezile, -yalan ve iftira olarak- bu güne kadar sıfatlardan bir şeyi ispat edene Müşebbihe adını verirler. Hatta onlardan öyle aşırı gidenler olmuştur ki, bunlar peygamberleri bile Müşebbihe olmakla itham ederler. Öyle ki Cehmiyye’nin ileri gelenlerinden Sümâme b. el-Eşres şöyle demektedir:
“Peygamberlerden üçü Müşebbihe’dendir: Mûsâ (aleyhi's-selâm) böyledir. Çünkü O:
“Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir.” (A’râf, 155) demiştir. İsâ (aleyhi's-selâm) da böyledir. Çünkü O:
“Sen benim nefsimde olanı bilirsin, hâlbuki ben senin nefsinde olanı bilmem” (Mâide, 116) demiştir. Yine Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem de böyledir. Çünkü O:
“Rabbimiz nüzul eder” demiştir. Hatta Mutezile’nin pek çoğu, İmâm Mâlik, Sevrî, Evzâ’î, Şâfiî, Ahmed ve bunlara tâbi olanlarla, İshâk b. Râhûye, Ebû ‘Ubeyd ve başkaları gibi imamların çoğunu müşebbihe sınıfına sokarlar.”2278
Bid’at ehli zındıkların en büyük alâmeti, Ehl-i Sünnet’e; “Haşeviyye”, “Müşebbihe” ve “Mücessime” gibi lakaplar takarak iftira etmeleridir.
İmam Tirmizî şöyle demiştir: “Sıfatlar hakkında gelen rivâyetler kesinlikle sâbittir. Bunlara olduğu gibi inanılır ve haklarında hiçbir vehme düşülmez. Bunların nasıl olduğu konusunda da hiçbir şey söylenilemez. Bunun gibi Mâlik, Süfyân b. ‘Uyeyne ve Abdullah b. Mübârek’in bu hadisler hakkında:
“Onları keyfiyet belirlemeden (olduğu gibi) alıp kabul ediniz” dedikleri, rivâyet edilmiştir. İşte Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’in ilim ehlinin görüşü de böyledir. Cehmiyye ise bu rivâyetleri inkâr ederek “Bunlar birer teşbih/benzetmedir” demişlerdir.”2279
Abdurrahmân b. Ebî Hâtim ise babası Ebû Hâtim er-Râzî’nin şöyle dediğini nakleder: “Ehl-i Eser’e söven bid’at ehlinin alâmetiyle zındıkların alâmeti, Ehl-i Sünnet’e Haşeviyye ismini takmalarıdır ki, onlar bununla eserleri (hadisleri) ortadan kaldırmak istemektedirler. Cehmiyye’nin alâmeti ise Ehl-i Sünnet’e Müşebbihe adını takmalarıdır.”2280
İshâk b. Râhûye şöyle demiştir: “Cehm’in ve ashâbı Cehmiyye’nin alâmeti, alışageldikleri şekilde ve yalan yere Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’in, müşebbihe olduklarını iddia etmektir. Oysa bilakis onlar (Cehm ve Cehmiyye), Muattıla’nın (Allah’ın sıfatlarını inkâr edenlerin) kendileridir.”2281
Molla Aliyyu’l-Kârî ise kendisi gibi Hanefî olan Sadreddîn Konevî’nin şöyle dediğini nakletmiştir:
“Bu nedenle selef âlimlerinin çoğu şöyle söylemişlerdir: Cehmiyye’nin alâmeti, Ehl-i Sünnet’e müşebbih (benzeticiler) adını takmalarıdır.”2282
İbn ‘Useymîn şöyle demiştir: “Eş’arîler, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’e muvâfık oldukları meselelerde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’tendirler. Ancak onlar sıfatlar konusunda Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’e muhaliftirler. Çünkü onlar sadece yedisi dışında Allah’ın sıfatlarından başka hiçbir sıfatı ispat etmezler. Öte yandan bunları da Ehl-i Sünnet’in ispat ettiği şekilde ispat da etmezler. Her yönüyle onlar Ehl-i Sünnet’tendir dememiz icab etmediği gibi onların Ehl-i Sünnet’e mensup oluşlarını tamamen reddetmemiz de icab etmez. Biz deriz ki, onlar Ehl-i Sünnet’e muvâfık oldukları meselelerde Ehl-i Sünnet’tendirler. Ehl-i Sünnet’e muhalefet ettikleri meselelerde ise Ehl-i Sünnet’e muhaliftirler. İşte böylece tafsîle gitmek kendisi ile hakkın ve adaletin gerçekleşeceği yoldur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Söz söylediğiniz zaman adaletli olun.” (En’âm, 152). Sonuç olarak onların mutlak sûrette Ehl-i Sünnet dışına çıkartılmaları adaletten olmayacağı gibi tamamen Ehl-i Sünnet’e dâhil edilmeleri de adaletten olmaz. Vâcib (gerekli) olan her hak sahibine hakkının verilmesidir.”2283
Şeyh İbn Useymin, Vasitiyye şerhinde de şöyle demiştir: “Şeyhulislam İbnu Teymiye’nin bu tarifi, Eşariler, Maturidiler ve benzerlerinin Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ten olmamalarını gerektirir. Zira onlar şaibelere tutunmuş ve dine bidatler sokmuşlardır. Doğru olan da budur. Çünkü Eşariler ve Maturidiler, Allah’ın isimleri ve sıfatları konusunda tuttukları yol bakımından Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatten sayılmazlar. Bu konuda Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaate muhalefet ettikleri halde nasıl Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ten sayılsınlar?! Çünkü denilir ki: “Ya bu Eşarilerle Maturidiler’in gittiği yol doğrudur, ya da selefin gittiği yol doğrudur.”
Bilinmektedir ki doğru olan Selef’in gittiği yoldur. Çünkü burada selef, sahabeler, tabiin ve onlardan sonraki hidayet imamlarıdır. Doğru olan, selef’in gittiği yol olduğuna göre onlara muhalefet eden bu kimseler (Eşari ve Maturidiler) bu konuda Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ten olamazlar.”2284
2268 Bkz.: Şeyh Şemsuddin el-Efgânî’nin üç cilt halinde “Nakzu’l-Mâturîdiyye” adında kitabı.
2269 El-Makrîzî el-Hutut (3/359)
2270 Yaratıcı ile yaratılan arasına benzetmeye sebep olan ispat kastedilmiştir. Allah Teâla’nın şu ayetine dayanan ispat kastedilmemiştir: “O’nun benzeri gibisi yoktur. O işitendir, görendir.” (Şura 11)
2271 Gazâîi’nin vefat anında tevbe etmiş ve Sahihu’l-Buhârî’yi göğsüne koyarak güzel son ümit ettiğini zikretmiştir. Allah onu bağışlasın.
2272 Tecrîdu’t-Tevhîdi’l-Mufîd (s.13-16) kitabına Ali el-Halebi’nin yazdığı mukaddimeye bakınız.
2273 el-Hutut (3/358)
2274 Tarihu Ehli’l-Hadis (s.78-80)
2275 Mecmûu’l-Fetâvâ (3/348).
2276 Mecmûu’l-Fetâvâ (3/184-185)
2277 Şerhu Akideti’t-Tahaviyye (s.288)
2278 Mecmûu’l-Fetâvâ (5/110)
2279 Sunenu’t-Tirmizi (3/50)
2280 El-Lalekâî İtikad (321, 939)
2281 İbn Ebi’l-İzz Şerhu Akideti’t-Tahaviye (s.118)
2282 Aliyyu’l-Kârî, Şerhu Fıkhi’l-Ekber (s.15)
2283 Likau’l-Bâbi’l-Meftuh (6/21-22, no:294)
2284 Şerhu Akideti’l-Vasitiyye (2/372)