TEVHÎD KİTABI (2)
Çekim Kuvvetini Yeryüzüne Nispet Edenler Ateistlere Benzer
Yahudi fizikçi İsaac Newton’ın yer çekimi teorisi konusunda söylediği şeyler, etkiyi kâinatın kendisine nispet etmeyi ve kâinatın ezeli ve ebedi olduğu iddiasını içermesi bakımından sapıklık ve şirktir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Görmüyor musun, Allah, yeryüzündeki her şeyi ve kendi emriyle denizde yüzen gemileri size boyun eğdirmiştir. Keza izni olmaksızın yer üzerine düşmemesi için göğü de tutmaktadır.” (Hac 65)
İbn Kesir şöyle demiştir: “Buyruğu olmadıkça, göğü yerin üzerine düşmemesi için O tutar.” Şayet dileyip göğe izin vermiş olsaydı, yeryüzüne düşer ve ondakileri helak ederdi. Fakat lutfu, rahmeti ve kudretinden olarak göğü buyruğu olmadıkça yeryüzüne düşmemesi için O tutar.”2083
“Yerlerinden oynamamaları için gökleri ve yeri Allah tutmaktadır. Onlar yerlerinden oynarsa, Allah'tan başka hiç kimse onları tutamaz.” (Fatır 41)
Allah Teâlâ şu ayette, kullarına onları yeryüzünde mekân tutmalarını sağlayarak nimette bulunduğunu zikrediyor:
“Oysa onları, sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiştik. Onlara, kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat ne kulakları, ne gözleri ve ne de kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay ettikleri şey de kendilerini kuşatıverdi.” (Ahkaf 26)
“Sizi karada ve denizde yürüten O'dur” (Yunus 22)
“Yörüngelerinde biteviye hareket eden güneşi ve ayı, gece ile gündüzü, sizin istifadenize sunan (Allah’tır)” (İbrahim 33)
Fizik felsefecilerinin teorilerine aldananlar, Allah Teâlâ’nın rububiyetine kâinatı ve yer çekimini ortak koşmaya başlıyorlar. İşte karşı çıktığımız şey, bu cazibe/çekim denilen kuvvetin “ezelî ve ebedî” diye nitelenerek Allah’a ortak koşulan tabiate nispet edilmesidir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Gök boşluğunda Allah'ın emrine boyun eğmiş kuşu görmüyorlar mı? Onları Allah'tan başka hiçbir şey orada tutmaz. Bunda da îman eden kimseler için ibretler vardır.” (Nahl 79)
Yerçekimi teorisinin batıl olduğunu gösteren diğer ayetler de şunlardır:
“Gökten yere bütün işleri O tanzim eder; sonra sizin saydığınızla süresi bin sene olan bir günde işler, O'na yükselir” (Secde 5)
“Göklerde ve yerde olan herkes O'ndan ister. O da her gün bir iştedir.” (Rahman 29)
İlahî tedbir, bize üzerimizden gelmektedir. Zira Allah Teâlâ arş üzerine istiva etmiştir. Yerçekimi ise yerin içindendir. Bu teori sahiplerinin iddialarının batıl oluşuna bu yeter. Şayet yer çekimi iddiası doğru kabul edilirse, Allah Teâlâ’nın insanlar için arşı üzerinden tedbiri inkâr edilmiş olur! Bu da Allah’ın varlığını inkâr demektir. Buna dikkat edilsin! Yineyerçekimin olmadığını gösteren hususlardan birisi, yağmur yağdığı ve bitkiler çıktığı zaman yerin yarılmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Dönüşü olan göğe ve yarılan yere yemin ederim” (Tarık 11-12)
Şüphe: “Biz yerçekimin de Allah’tan olduğunu söylüyoruz. Buna neden karşı çıkılıyor?” Bu şüphenin cevabı şöyledir:
1- Bizler yerden çekenin Allah Teâlâ olduğunu söylemek için şer’î bir delile muhtacız. Böyle bir delil yoktur.
2- Bizler kendi sapıklıklarını ispat etmeye çalışan kâfirlerin teorilerini doğru kabul edemeyiz. Bundan Allah’a sığınırız.
3- Mahlûkatta tabiat ve kuvvetin bulunduğu doğrudur. Lakin bunun böyle olması, kuruntu ve tahminlerin gerçek olduğunu ispat etmez. Bu ancak şer’ân ve aklen muteber delillerle ispatlanabilir.2084
2083 İbn Kesir (5/451)
2084 Bkz.: Nakzu Nazariyyat (s.323)
Dinler Arası Diyaloga Çağıranlar Münafıklara Benzer
Münafıklar, son günlerde kâfirce bir davet olan; “Dinler arası diyalog” çağrısını yaygınlaştırmışlar, bunun neticesinde Yahudi ve Hristiyan’ların tekfir edilmesi hususunda şüphe eden hatta onları cennetlik sayan yığınlar oluşturulması hedeflenmiştir. Böylelikle İslam’ın dostluk ve düşmanlık, cihad, bâtılı reddetme gibi ilkeleri geçersiz sayılacak, camilerin yanına kilise ve sinagoglar açılacak, Mushafların yanına tahrif olmuş İncil ve Tevrat nüshaları basılacak, akıllarınca kurt kardeş(!)lerin sofrasına kuzu takdim edilecektir! Allah bizleri İslâm’a tuzak kurmaya çalışanların şerrinden korusun. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe îman etmeyenlerle, Allah'ın ve Rasûlünün haram kıldığını haram saymayanlarla ve hak dîni dîn edinmeyenlerle, boyun eğip kendi elleriyle cizye vermedikçe savaşın.” (Tevbe 29)
“Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ve peygamberleri arasını açmak isteyenler, bazılarına inanır, bazılarını da inkâr ederiz, diyenler ve (îman île küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler.. İşte gerçekten kâfir olanlar bunlardır. Ve biz, (böyle) kâfirler için zelil edici bir azâb hazırladık.” (Nisa 150-151)
“Ey iman edenler! Allah’a, Rasulüne ve peygamberine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitap(lar)a iman(da sebat) edin! Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, o takdirde doğrusu (haktan) uzak bir dalalet ile sapmış olur.” (Nisa 136)
“Şüphesiz ki iman edip sonra inkâr edenler, sonra inanıp, tekrar inkâr eden, sonra da inkârında aşırı gidenler yok mu, (bu inkârlarında devam ettikleri müddetçe) Allah onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola iletecektir.” (Nisa 137)
Katade rahimehullah der ki; “Bu ayet Yahudiler hakkındadır. Onlar Musa aleyhisselam’a iman ettiler, sonra buzağıya tapmak suretiyle kâfir oldular. Sonra Musa aleyhisselam dönünce tekrar iman ettiler, daha sonra İsa aleyhisselam’ı inkâr ettiler, sonra da Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i inkârları sebebiyle küfürleri arttı.” Taberi de bu şekilde tefsir etmiştir.
İbni Abbas radıyallahu anhuma; münafıklar da bu ayetin hükmüne dâhildir demiştir.2085
“(Ey Habibim!) De ki; “Ey insanlar! Muhakkak ki ben, sizin hepinize göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan Allah’ın peygamberiyim. O’ndan başka ilah yoktur. O hayat verir ve O öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmi peygamber olan rasulüne iman edin; O ki, Allah’a ve O’nun kelimelerine (kitaplarına) iman eder, Ona tabi olun ki, hidayete eresiniz.” (A'raf 158)
Bu ayet, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in peygamberliğinin bütün halk için umumi oluşunu açıklar.
“Hâlbuki kim Allah’a ve Rasulüne iman etmezse, hiç şüphesiz ki Biz, o kâfirler için alevli bir ateş hazırlamışızdır.” (Fetih 13)
Bu ayet, Allah’a iman etse bile, rasulüne iman etmedikçe kişinin kâfir olduğunu belirtir.
“Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Rasulüne iman ederler, sonra şüpheye düşmezler...” (Hucurat 15)
“O halde Allah’a , Rasulü’ne ve indirdiğimiz o nur’a iman edin!..” (Tegabun 8)
Allah Azze ve Celle, kendisine, Rasulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e ve Kur’anı Kerim’e iman edilmesini şart koşmakta, bunlara imanı, kendisine iman ile bir tutmaktadır.
“Onlar için ister mağfiret dile, ister mağfiret dileme (fark etmez). Eğer onlar için yetmiş defa da istiğfar etsen, Allah onları asla bağışlamayacaktır. Bu şüphesiz ki onların, Allah’ı ve Rasulünü inkâr etmeleri sebebiyledir...” (Tevbe 80)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e iman; O’nun sadece bir peygamber olduğuna inanmanın ötesinde anlam ifade eder. Bu da; Onun Allah’tan alıp bize bildirdiklerinin bütününü, Onun her bakımdan örnek alınmasını ve Ona itaati de gerektirir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e imanın farz olduğunu ifade eden hadis-i şeriflere gelince, bunlardan birkaçı şöyledir;
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“İnsanlarla Allah’tan başka ibadete layık hak ilah olmadığına ve benim Allah’ın rasulü olduğuma şehadet etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermelerine kadar savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları zaman İslam hakkı dışında kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesapları ise Allah’a aittir.”2086
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) nefsi elinde olan Allah’a yemin olsun ki, şu Yahudi ve Hristiyanlardan, beni işitip de haberdar olan, sonra beraber gönderilmiş olduğum hükümlere inanmadığı halde ölen bir kimse yoktur ki ateş ehlinden olmasın!”2087
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İslam beş (temel) üzerine bina edilmiştir; Allah’tan başka hak ma’bud olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet, namazı dosdoğru kılmak, hak sahiblerine zekâtı vermek, Beyt’i haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”2088
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e uymayanlar sadece heveslerine uymuş olurlar ki, onlar şu tehdide muhataptırlar;
“Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir.” (Kasas 50)
2085 İbn Kesir Tefsiri Muhtasarı (1/448)
2086 Sahih. Buhari (25) Muslim (22)
2087 Sahih. Muslim (153, 240) Ahmed (2/350) Tayalisi (43) Taberi (2/235) Ebu Nuaym Hilye (4/308) Ebu Avane (1/104) Nesai Sunenu’l-Kubra (1/241) Elbani es- Sahiha (157)
2088 Sahih. Buhari (8) Muslim (16)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Uğursuzluğa İnanan Bizden Değildir
İmran b. Husayn radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Tatayyür yapan, tatayyür yaptıran, kehanet yapan, kehanet yaptıran, sihir yapan ve sihir yaptıran bizden değildir. (Büyü için) düğüm yapan ve bir kâhine gidip onun söylediklerini tasdikleyen Muhammed’e indirileni inkâr etmiştir.”2089
Tatayyur lügatte: tetayyera kelimesinden türemiştir. Uçurmak ve uçmak demektir.2090 Istılahta ise; görülen veya işitilen bir şeyi uğursuzluğa yormak veya kötü yorumlamaktır. Şu’m, bereketin zıddı olup bereketsizlik demektir.2091
Bunun anlamı, insanın azmettiği bir işi, hoşlanmadığı bir şey gördüğünden veya işittiğinden dolayı terk etmesidir.
Tatayyür hükmüne bunun aksi de girer. Yani hoşuna giden bir şey gördüğünde veya işittiğinde hayra yorup azmetmediği bir işi yaparsa da böyledir.
Allah Teâla’nın şu ayetlerinde haram kıldığı fal oklarıyla kura çekmek de buna dâhildir:
“ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılınmıştır.” (Maide 3)
“Ey îman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, şeytan işi birer pisliktir Onlardan sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 90) Bu cahiliye ehlinin yaptıkları bir ameldir. Onlar bir iş yapmak istedikleri zaman bir kap içinde ok veya taşlar getirirlerdi. Bunlardan birine hayır, diğerine şer yazarlardı. Üçüncüyü ise boş bırakırlardı. Hayır çıkarsa yaparlar, şer çıkarsa terk ederler, boş çıkarsa tekrar kura çekerlerdi. Taşlara, arpalara, levhalara veya tahta gibi şeylere aynı şeyi yapmaları da böyledir.2092
Tatayyure örnekler: Cahiliye ehlinin yaptıkları gibi, onlardan biri yola çıkmak istediği zaman kuş uçururdu. Sağa doğru uçarsa hayra yorar ve yola çıkardı. Sol tarafa uçarsa bereketsizliğe yorardı ve yola çıkmazdı. Cahiliye ehli tatayyur işini çok kullanırlardı. Yine: (mesela ey helak olan sözü gibi) hoşlanmadığı bir söz işitenin, ak saçlı bir ihtiyarla karşılaşanın, karga görenin, baykuş görenin, yolculuğun başında veya yola çıkacağı günün başında kusurlu birini görenin, bunu uğursuzluğa yorması, yolculuğu bu sebeple terk etmesi, o gün alışveriş yapmayı terk etmesi bunun örneklerindendir. Safer gibi bazı ayları, on üç sayısı gibi bazı rakamları uğursuz saymak, bu rakamı otel odalarına, uçak koltuklarına vb. vermemek de uğursuz saymaya örnektir.
Tatayyur haramdır2093 ve küçük şirktir. Bunun şirk olmasının sebebi, tatayyur yapan kimsenin bu işle hoşlanmadığı bir şeyin def edilmesinde veya hayrın celbinde bir sebep olduğuna inanmasıdır. Hâlbuki bu doğru bir sebep değildir. Bu ancak cahiliye hurafeleridir. Şeytan bunları cahillerin gönüllerinde süslemiştir. Onlardan biri tatayyur yapınca şeytan onları bu tatayyur yapılan şeylere bağlar ve onlar da bunu doğru zannederler. Yine bu tatayyur, zararın def’i ve faydanın temininde şer’an ve aklen batıl olan sebeplere dayanmanın bir türüdür. Allah’ın sebep kılmadığı bir şeyi sebep edinip ona dayanmaktır. Kalbini bu batıl sebebe bağlar. Yine tatayyur, gelecekte olacak bir şeyi bilme iddiasında bu batıl işlere itimad etmektir.2094
Bu hüküm ancak, hakkında tatayyur yaptığı şeyi Allah Teâla’nın hoşlanmadığı işe alamet kıldığına veya o işin meydana gelmesine sebep kıldığına itikad ederse böyledir. Ama bu uğursuz saydığı şeyin bizzat şer meydana getirdiğine ve bunu müstakil olarak kendisinin yaptığına veya bu işin gelecekte olacak bir şeyi haber verdiğine itikad ederse bu büyük şirktir.2095
Hükümde tatayyur’un örneği; oklarla kura çekmek, avuç okumak, fincandan fala bakmak, Mushaf veya kitap açarak fal bakmak, sonra o sayfada okuduğundan olacak şeylere delil çıkarmak.2096
Mesela: Kulun önündeki işi veya yapmak istediği bir şeyi hoşuna giden bir şey görmesinden veya işitmesinden dolayı yapması böyledir. Hayra yormak bundan hariçtir. Bu da şöyle olur: Kişi belli bir işe azmeder, sonra kasıtsız olarak güzel bir şey görür veya duyar. Bundan dolayı da sevinir. Azmettiği işe karşı güveni artarak, Allah’ın o işten hayır dilediğini ve bereketli kılacağını düşünür. O işin gerçekleşmesi hususunda, bu hayra yormasına dayanmaksızın, Allah’tan ümidi artar. Bu güzeldir. Hayra yormak, Allah’a güzel zanda bulunmaktır, O’ndan ümit etmektir. O’ndan yardım istemeye, O’na tevekkül etmeye, gönül huzuruna, göğsün genişlemesine ve korkunun dinmesine sebeptir. Tıyera (uğursuz saymak) ise Allah’a kötü zanda bulunmaktır, Allah’tan başkasına tevekkül etmektir, ümidi kesmektir, belaya düşürücüdür, nefsin hayırdan ümit kesmesine sebep olur ve o şer’an ve aklen yerilmiş bir batıldır.”2097
Tatayyur’un batıl ve haram oluşuna dair birçok deliller varid olmuştur. Bunlardan biri de İbn Mesud radıyallahu anh’ın rivayet ettiği şu hadistir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Tıyera şirktir.”2098
İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki: “Bu her birimizde bulunur, lakin Allah bunu tevekkül ile giderir.”
Yani: Bizden her birimize tatayyur arız olur demektir. Bu da gösteriyor ki, kalbe uğursuzluk (kötümserlik) düşüncesi kulun kastı olmaksızın gelir ve kalpte yerleşmezse bu affolunmuştur. Fakat ona yönelmek ve onda karar kılmak haramdır. Bunu Muaviye b. Hakem radıyallahu anh’ın rivayet ettiği şu hadis destekler:
“Dedim ki: “Ey Allah’ın rasulü! Bizim cahiliyye’de yaptığımız bazı işler vardı. Bizler kâhinlere giderdik.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kâhinlere gitmeyin.” Dedim ki: “Biz tatayyur (kötümserlik) de yapardık.” Şöyle buyurdu:
“Birinizin nefsinde hissettiği bir şeydir. Bu his sizi alıkoymasın.”2099
Aişe radıyallahu anha’dan: “Bazı insanlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e kâhinler hakkında sordular. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle dedi:
“Onlar bir şey değillerdir.” Dediler ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Onlar bazen bir şeyler söylüyorlar da doğru çıkıyor.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“O haktan olan söz, bir cinin kapıp da dostunun kulağına tavuğun gıdaklaması gibi gıdakladığı bir sözdür. O da ona yüz yalan katarak karıştırır.”2100
Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Uğursuzluk inancı kimi ihtiyacından alıkoymuşsa, o şirk koşmuştur.” Dediler ki:
“Bunun kefareti nedir ey Allah’ın rasulü?” şöyle buyurdu:
“Onlardan birinin: “Allah’ım’ senin uğurundan başka uğur yoktur, senin hayrından başka hayır yoktur, senden başka ilah yoktur” demesidir.”2101
“Onlar da şöyle demişlerdi: "Senin ve seninle birlikte olanların yüzünden başımıza uğursuzluk geldi." Salih de demişti ki: "Sizin uğursuzluğunuz, Allah katındaki (kaderiniz) dir.” (Neml 47) Bu ayette uğursuzluk reddedilmekte, onlara isabet edenin ancak Allah’ın takdiri olduğu ispat edilmektedir. Allah Teâla Salih aleyhisselam’ın kavmi hakkında şöyle buyurmuştur:
2089 Sahih. Bezzar (3023) Taberani (18/162) Dulabî el-Kuna (1584) Elbani Sahiha (2195)
2090 Bkz.: en-Nihaye (Tayr maddesi) İkmalu’l-Mu’lim (7/141)
2091 Bkz.: Şerhu’s-Sunne (12/170) Nevevi Şerhu Sahihi Muslim (13/218)
2092 Bkz.: el-Fetava’l-Kubra (1/209)
2093 Bkz.: ez-Zehebi el-Kebair (63.kebire)
2094 Bkz.: Tahavi, Muşkilu’l-Asar (2/299) et-Temhid (24/195) İbn Battal Şerhu Sahihi’l-Buhari (9/436) Nevevi Şerhu Muslim (13/219) Fethu’l-Mecid (2/506, 521, 526) ed-Dinu’l-Halis (2/142, 143)
2095 Bkz.: Feydu’l-Kadir (4/294) Mirkatu’l-Mefatih (4/522, 523) el-Arusi es-Sudani ed-Dua (2/912)
2096 Bkz.: Tefsiru’l-Kurtubi (6/285, 19/28)
2097 Bkz.: Şerhu’s-Sunne (12/175) el-Mufhim (5/627, 628) İkmalu’l-Mu’lim (7/144) Tefsiru’l-Kurtubi (2/244-247) Haşiyetu İbn Abidin (1/555)
2098 Sahih. Ahmed (3687- Ahmed Şakir tahkiki) İbn Ebi Şeybe (6442) Ebu Davud (3910) Tirmizi (1614) İbn Hibban (6122) Hakim (1/17, 18).
2099 Sahih. Muslim (537)
2100 Sahih. Buhârî (5762) Muslim (2228, 123)
2101 Hasen. Ahmed (7045) İbn Vehb el-Cami (656) İbn Sunni (292)
Ebced Hesabı Yapanlar Nasipsizlere Benzer
Ebced hesabı, büyü ve tılsım yapımında istifade edilen, gelecekten bazı haberler vermek için de kullanılan bir sihir dalıdır.2102
İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir:
“Yıldızlara bakan ve ebced harflerini yazan topluluğun Allah katında hiçbir nasibi yoktur.”2103
Tavus rahimehullah şöyle demiştir:
“Yıldızlara bakıp ebced harfleri öğreten kimsenin Allah katında hiçbir nasibi yoktur.”2104
Yine İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın rivayet ettiği merfu hadiste buyrulur ki;
“Kim yıldızlardan bir ilim elde ederse, sihirden bir şube elde etmiştir.”2105
Katade dedi ki: “Allah bu yıldızları üç özellikte yarattı: Onları semanın süsü yaptı, onlarla yol bulunmasını sağladı ve onlarla şeytanların taşlanmasını sağladı. Kim yıldızlarla ilgili bunlardan başka bir şey söylerse, kendi görüşünü söylemiş, isabet etmemiş, nasibini kaybetmiş ve bilmediği konuda sorumluluk yüklenmiş olur. İnsanlar Allah’In emri konusunda cahildir. Bu yıldızlarla kâhinliği çıkardılar ve
“Kim falan yıldızın doğuşu veya batışı zamanında evlenirse şöyle olur, kim falan yıldızın doğuşu veya batışı zamanında yola çıkarsa şöyle olur demeye başladılar. Yemin olsun ki her yıldızın doğuşunda beyaz da, siyah da, uzun da, kısa da doğar. Eğer gaybı bilecek biri olsaydı, o da Allah’ın kendi eliyle yarattığı, melekleri secde ettirdiği ve her şeyin ismini öğrettiği Âdem aleyhi's-selâm olurdu.”2106
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Bana Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in Ensar’dan olan ashabından biri haber verdi:
“Onlar bir gece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte otururlarken bir yıldız kaydı ve ortalık aydınlandı. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara:
“Böyle bir şey kaydığı vakit cahiliyye devrinde ne derdiniz?” diye sordu.
“Allah ve Rasulü bilir. Biz bu gece büyük bir adam doğdu ve bu gece büyük bir adam öldü derdik” cevâbını verdiler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Yıldız ne bir kimsenin ölümü için kayar, ne de hayatı için. Lâkin Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ bir şey takdir buyurdu mu arşı taşıyan melekler tesbih eder. Arkasından onlardan sonra gelen gök ehli tesbih eder. Tâ ki tesbih şu alt semânın sakinlerine ulaşır. Sonra arşı taşıyanların arkasından gelenler arşı taşıyanlara: “Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar. Onlar da ne buyurduğunu kendilerine haber verirler. Böylece göklerin sakinleri birbirleriyle haberleşir, nihayet haber şu alt semâya ulaşır ve cinler işitileni kaparak onu dostlarına aktarır ve bu yıldızla taşlanırlar. Olduğu gibi getirdikleri (haber) haktır. Lâkin onlar ona yalan karıştırırlar ve ekleme yaparlar.”2107
Enes radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Benden sonra ümmetim için iki hasletten korkarım: Kaderin yalanlanması ve yıldızlara iman etmek.”2108
Ebu Umame radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Son zamanlarında ümmetim hakkında en çok korktuğum şey; yıldızlar, kaderin yalanlanması ve yöneticilerin haksızlıklarıdır.”2109
Recâ b. Hayve’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeylerden bazısı şunlardır; yıldızları tasdik etmek, kaderi yalanlamak ve imamların haksız hükümleri.”2110
Cifr, ebced, cümmel vs. gibi adlar verilen rakam değerli harf sistemiyle olayların zamanını, yerini, durumunu, sırrını keşfetmek için yapılan bu hurâfecilik işlemine “hurûfîlik” adını verebiliriz. Tarihte bu adla ünlenmiş bir ekol de bulunmaktadır. İran’lı Fazlullah Hurûfî (ö. 1394) adlı bir şeyhin kurduğu bu tarikatta, görülmeyen güçleri harekete geçirmek ve tabiatüstü kuvvetleri kullanmak için birtakım harf, rakam ve şekillere özel anlamlar yüklenir.
İmam Şatıbi rahimehullah diyor ki; “Birçok insan Kur’an üzerindeki iddialarında sınırı aşmışlar ve ona tabiat ilimleri, matematik, mantık, ilm-i huruf gibi öncekilerin – sonrakilerin bütün ilimlerini yüklemişlerdir. Bu iddia yanlıştır. Kaldı ki, sahabe, tabiun ve selefi Salihin, Kur’anı ve Kur’an ilimlerini, Kur’anda bulunan esrarı en iyi bilen kimselerdi. Bununla birlikte onlardan hiç kimsenin bu iddia doğrultusunda söz ettiği bize gelmemiştir. Onlar, Kur’andan sadece tevhid delilleri, teklifi hükümler, ahiretle ilgili hükümler ve bunlarla ilgili konuların ispatına çalışmışlardır. Eğer onların bu iddia doğrultusunda çabaları olsaydı meselenin esasına delalet edecek şeyler mutlaka bize ulaşırdı. Böyle bir şey ulaşmadığına göre bu iddianın onlarda mevcut olmadığı anlaşılır. Bu da Kur’anda onların iddia ettiği gibi bütün ilimlerin esaslarının bulunmadığına bir delildir.
Evet, Kur’an bazı ilimleri içermektedir, ancak bunlar Arapların bildikleri ilimlerdir. Yahut onların bildikleri ilimler üzerine kurulu olan ve akıl sahiplerinin taaccüp ettiği, işaretleri gösterilmedikçe yolları aydınlatılmadıkça üstün akıl sahiplerinin dahi kavrayamayacağı türdendir. Kur’anda bunların dışında başka bir şeyin bulunması noktasında ise cevap; hayır olacaktır.
İddia sahipleri muhtemelen kendilerine şu ayetleri delil getirirler;
“Sana; her şeyi açıklayan, hidayet ve rahmet, müslümanlara da bir müjde olan kitabı indirdik.”(Nahl 89) “Biz, kitabta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (En’am 38) Ayrıca onlar surelerin başında bulunan harfleri – ki bunlar Arapların yabancı oldukları şeylerdi – özellikle Ali radıyallahu anh olmak üzere seleften bazılarından nakledilen sözleri delil getirmektedirler.
Delil olarak kullandıkları ayetlerden maksat, müfessirlere göre yükümlülük ve Allah’a karşı kulluk icrasında gerekli olan hususlarla ilgili şeylerdir. İkinci ayette ise levhi mahfuzdan bahsedilir...
Sure başlarındaki harflere gelince, âlimler bunlar hakkında Arapların bilgisi bulunduğunu gerektirecek şekilde açıklamalar getirmişlerdir. Mesela bunlara siyer müelliflerine göre, Arapların ehli kitaptan öğrendikleri cümmel hesabı gibi yorumlar yapılmıştır. Yahut bunların Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği müteşabihattan olduğu söylenmiştir. Bunları Arapların hiç bilmediği şeklindeki yorumlara gelince, bu asla caiz değildir ve seleften hiç kimse böyle bir iddiada bulunmamıştır. Dolayısıyla iddiacıların elinde kendi davalarına delalet edecek hiçbir delilleri yoktur. Ali radıyallahu anh’den ve başkalarından nakledilen şeyler sabit değildir. Kur’anın gerektirdiği şeylerin inkârı caiz olmadığı gibi, ona onun gerektirmediği şeylerin nispeti de caiz değildir. Dolayısıyla onu anlamak için özellikle Araplara nispet edilen ilimlerle yetinmek gerekir.
Kur’andaki hükümlere ancak bu yolla ulaşılır. Kuranı anlamak için bundan başka yollar arayanlar, onu asla anlayamayacaklar, Allah ve Rasulüne kasdetmedikleri anlamları nisbet edecekler, onlara söylemediklerini söyleteceklerdir.”2111
Bazılarına göre sure başlarındaki bu harflerden maksat, bu ümmetin ecelini belirleyen sayı remizleridir.(cifir hesabı gibi) bu iddianın dikkate alınabilmesi için, Kur’an indiği sırada araplar’ın harflere belli sayılar yükleyerek tarih düşürme ya da zaman belirleme gibi bir usulü bildikleri sabit olmalıdır. Hâlbuki onların böyle bir şey bildikleri asla sabit değildir. Bunun aslı, siyer müelliflerinin dediği gibi Yahudilere dayanmaktadır...
İlme intisap ettiklerini, hatta eşyanın hakikatine keşif yoluyla vakıf olduklarını söyleyen bazı kimseler, bu görüşleri Kur’an hakkında ileri sürdükleri iddialarına hüccet kabul etmişler ve bunlardan bir kısmını da Ali radıyallahu anh’e isnad etmişlerdir. Bunlar, sözü edilen yorumları, ilimlerin aslı, dünya ve ahiret hallerine mükaşefe yoluyla vakıf olabilmenin kaynağı sanmışlardır. Gariptir ki bu kimseler, bu konuda hiçbir şey bilmeyen ümmi arap halkına yönelik olan ilahi hitaptan Allah’ın muradının bunlar olduğunu iddia etmişlerdir. Haydi diyelim ki onlar, kısmen sure başlarında murad olsun, peki onların çeşitli şekillerde terkip edilmesi ve birbiri ile çarpılması yoluyla her hal ve durum üzerine delalet ettiklerine, onların dört tabiata nispetine ve varlık âleminde etkin olduğuna, her mufassalın özü, her mevcudun unsuru olduğuna delil nerede? Onlar bu konuda çeşitli tertipler yapmaktadırlar ve onların hepsi de keşif ve gayba ıttıla esası üzerine dayandırılmaktadır. Keşif iddiası, şer’i konularda kesin olarak bir delil değildir. Kaldı ki şeriat dışında diğer hususlarda da delil sayılmamaktadır.”2112
Örnek verecek olursak; bazıları kıyametin “ansızın” manasına gelen kelimesinin ebced değeri olan “1407” hicri yılında kopacağını ”بغتة“ söylemişler, fakat kıyamet bu tarihte kopmamıştır. Şayet insanlar ebced ve cifir hesabını delil kabul edip “Kur’an kıyametin 1407 yılında kopacağını belirtiyor” diye iddia etselerdi, bu tarihte de kıyamet kopmayınca Kur’an yalanlansaydı kopacak fitne akla hayale gelmezdi.
Yine Muhyiddin Arabi “ج ف خ” geçtikten sonra mehdi çıkar demiş, bunun ebced değeri olan h.683 yılından beri mehdi çıkmamıştır. Şa’rani de mehdinin h.1255 yılı Şaban ayında çıkacağını söylemiş, tarih aksini göstermiştir.
Cifir yoluyla haber verilen bazı şeylerin çıkmış olması, cifrin hak olduğunu göstermez. Çünkü bir kimse, olması muhtemel olan pek çok şeyi haber verirse, şüphesiz bunların bazısı doğru çıkar. Eğer cifir hak olsaydı, bu yolla verilen her haberin doğru çıkması gerekirdi.
Allah Teâla buyurur ki; “Onlar, ancak zanna uyarlar ve yalnız yalan söyleyip dururlar. “ (En’am 116)
“De ki: Rabbım, açığıyla, gizlisiyle tüm hayâsızlıkları, günahı, Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (A’raf 33)
“Hakkında bilgin olmadığı şey üzerinde durma. Çünkü kulak da, göz de, kalb de bütün bunlar ondan sorumludurlar.”(İsra 36)
“Rabbından apaçık bir burhan üzerinde bulunan kimse; işlediği kötülükleri kendisine güzel gösterilen ve heveslerine uyanlar gibi midir? ”(Muhammed 14)
“Şeytanların kime indiğini size bildireyim mi? Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler.” (Şuara 221- 222)
“Bununla beraber onların çoğu, sadece biz zan peşinde gider, ama zan gerçek adına hiçbir şey ifade etmez! Şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını çok iyi biliyor.” (Yunus 36)
“Sana kitabı indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri muhkemdir ki bunlar; kitabın anasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar; fitne çıkarmak ve te'vile yeltenmek için müteşabih olanlara uyarlar. Hâlbuki onun gerçek te'vilini, ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: Biz ona inandık, hepsi Rabbımızın katındadır, derler. Ancak akıl sahibleri düşünebilirler.” (Ali İmran 7)
“Acaba gaybın bilgisine sahiptir de o âlemin sırlarını mı görüyor?” (Necm 35)
“Hâlbuki onların bu hususta bilgileri yoktur. Onlar, sadece zanna uyarlar. Zan ise hiç şüphesiz gerçekten bir şey ifade etmez.” (Necm 28)
Abdullah b. Avf b. el-Ahmer'den ; “Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh, Enbar'dan dönüp Nehravana gideceği zaman Misafir b. Avf b. el-Ahmer ona dedi ki:
“Ey müminlerin emiri! Bu saatte gitme, üç saat sonra git. Zira bu saatte gidersen sana ve arkadaşlarına çok şiddetli bir bela isabet eder. Sana söylediğim zamanda gidersen kazanır ve galip gelirsin.” Bunun üzerine Ali radıyallahu anh dedi ki;
“Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in müneccimi yoktu, ondan sonra bizim de olamaz. Sen şu atımın karnındakini bilir misin ?” Dedi ki;
“Tahminle bilirim.”
“Senin şu sözünü Kuran yalanladığı halde kim tasdik eder? Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
“Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz ki Allah katındadır. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hiç bir nefis nerede öleceğini de bilmez. Şüphesiz ki Allah Âlimdir, Habirdir.” (Lokman,34) Senin bildiğini iddia ettiğin,
“Şu saatte gidersen kötülüğe uğrarsın” gibi şeylerin ilmini Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem iddia etmemiştir. Seni kim tasdik eder? Şu sözünle Allah'tan yüz çevirerek kalmamızı emrediyorsun. Falan saatte gidersek kötülükten kurtulacağımızı iddia ediyorsun. Kim bu sözüne inanırsa Allah'a şirk koşmuş olur. Allah’ım senin bereketinden başkabereket, senin hayrından başka hayır yoktur.” Seni yalanlıyoruz, sana muhalefet ediyoruz ve bizi yasakladığın bu saatte gidiyoruz.” Sonra insanlara döndü ve dedi ki;
“Ey insanlar! Sizleri yıldız ilminden sakındırırım, onu ancak karada ve denizde yol bulacak kadar öğrenin. Müneccim kâfir gibidir ve kâfir cehennemdedir. Allah’a yemin olsun, eğer yıldızlara bakıp onunla amel ettiğini duyarsam, sağ kaldığım sürece seni hapseder ve seni bağış almaktan mahrum ederim.” Sonra o saatte gitti ve Nehravan halkıyla savaştı. Sonra dedi ki;
“Şayet onun bize söylediği saatte çıkıp ta zafer kazansaydık “Müneccimin dediği saatte gittiği için kazandı” diyeceklerdi. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in müneccimi yoktu, bizim de olamaz. Allah bize Kisra’nın, Kayserin beldelerini ve başka yerleri Feth etmiştir. Ey insanlar! Allah'a tevekkül edin ve O'na güvenin. Zira şüphesiz O, başkalarına yetecektir.”2113
2102 Bkz.: İbn Hacer Fethu’l-Bari (11/351) Suyuti el-İtkan (1/241)
2103 Sahih mevkuf. İbn Vehb el-Cami (no:690) İbn Ebi Şeybe (5/240) Beyhaki (8/239) Beyhaki Şuabu’l-İman (4/306) Ma’mer b. Raşid Cami (410) Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (739) İbn Sahnun Adabu’l-Muallimin (62) Begavi Şerhu’s-Sunne (12/183) İbn Abdilberr Camiu’l-Beyanil-İlm (1478) Hatib Kitabu’n-Nucum (s.189)
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: merfu olarak zayıf isnad ile:
“Ebced harflerini öğreterek yıldızlar hakkında araştırma yapan nice kimse vardır ki kıyamet gününde onların Allah katında hiçbir nasibi yoktur.” Taberani (11/41) İbnu’l-A’rabi Mu’cem (4/191 no: 1728) Deylemi (3250) Mecmau’z-Zevaid (5/117) Suyuti Camiu’s-Sağir (4408) Daifu’l-Cami (3092) Feyzu’l-Kadir (4/23) Silsiletu’d- Daife (417) Durru’l-Mensur (3/331) Teysiru’l-Azizi’l-Hamid (s.363) İsnadında Halid b. Yezid el-Umeri vardır
2104 Hasen maktu. İbn Receb Fadlu İlmi Selef (s.2) İbn Receb Fethu’l-Bari (3/142) Humeyd b. Zencuye bunu hasen bir isnad ile rivayet etmiştir.
2105 Sahih. İbn Ebi Şeybe (6/129) Ebu Davud (3905) İbni Mace (3726) Ahmed (1/227, 311) Harbi Garibu’l-Hadis (5/195) Elbani es-Sahiha (793)
2106 Sahih maktu. Abdurrazzak Tefsir (1/354) Taberî (23/123) İbn Ebî Hâtim (16536) Ebu’ş-Şeyh Azamet (706) Hatib Kitabu’n-Nucum (s.185)
2107 Sahih. Muslim (2229)
2108 Hasen ligayrihi. Ebû Ya’lâ (7/162 no:4135) İbn Asâkir, Tarih (23/207-208) isnadında Yezid er-Rakaşî zayıftır.
2109 Hasen ligayrihi. Taberani (8/289), Ru’yanî (1245) isnadında Leys b. Ebi Suleym zayıftır.
2110 Mürsel, Sahih ligayrihi. Buhârî, Tarihu’l-Kebir (1/148) İbn Batta el-İbane (1529)
2111 Şatıbi Muvafakat (2/77-79)
2112 Şatıbi Muvafakat (3/383-384)
2113 Zayıf. Haris b. Ebi Usame Musned (Buğyetu’l-Bahis-539), Hatib el-Bagdadi, el-Kavl Fi İlmi’n-Nucum (s.181) Busayri İthaf (4700) isnadında Yusuf b. Zeyd meçhuldür.
Fal Bakan ve Baktıran Bizden Değildir
El-Hasen el-Basri rahimehullah’dan: İmran b. Husayn radıyallahu anh birisinin kolunda bakırdan bir halka gördü ve ona:
“Bu da nedir?” dedi. Adam: “Bana bunun kuvvet verdiği anlatıldı” dedi. İmran radıyallahu anh dedi ki:
“Eğer o üzerinde bulunduğu halde ölseydin, ona havale edilirdin. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Tatayyur yapan ve yaptıran, kehanet yapan ve yaptıran bizden değildir.” Zannederim ki:
“Sihir yapan ve yaptıran bizden değildir” de demişti.”2114
Cerîr b. Abdillah radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:
“Beni zi’l-halasa (putundan) rahata kavuşturmayacak mısın?” Ben:
“Evet” dedim ve Ahmes’ten yüz elli atlı ile oraya gittim. Ben at üstünde duramıyordum. Bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e söyledim. Eliyle göğsüme vurdu ve elinin izini göğsümde gördüm. Şöyle buyurdu:
“Allah'ım! Bunu sabit kıl! Bunu hidayet edici ve hidayet olunmuş kıl.” Bundan sonra attan hiç düşmedim.” (Râvi diyor ki):
“Zu’l-Halasa putu Yemen’de; Has’am ve Becile kabilelerine ait bir evde idi. Orada dikili putlara ibadet ediliyor ve ona “Kabe” diyorlardı. Cerir gitti, o evi ateşle yaktı ve putları kırdı. Cerir Yemen’e geldiği zaman orada fal oku çeken birisi vardı. Ona:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in elçisi buralarda. Eğer sana güç yetirirse boynunu vurur” dediler. O fal oku çekerken Cerir radıyallahu anh başında durdu ve:
“Onları kıracak ve Allah’tan başka ibadete layık hak ilah olmadığına şahitlik edeceksin ya da senin boynunu vuracağım” dedi. Bunun üzerine okları kırdı ve şehadet getirdi. Sonra Cerir radıyallahu anh, Ahmes’ten Ebu Ertat diye künyelenen birini Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bunu müjdelemesi için gönderdi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek şöyle dedi:
“Ey Allah’ın rasulü! Seni hak ile gönderene yemin ederim ki O’nu uyuz deve gibi bırakmadıkça sana gelmedim” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de Ahmes atlarına ve erkeklerine beş defa bereket duasında bulundu.”2115
2114 Hasen. Taberani (18/162)
2115 Sahih. Buhârî (3020, 3976, 3823, 4357, 6333) Muslim (2476)
Gayb ilmi iddiasıyla şirkin örnekleri:
Peygamberlerin veya bazı evliya ile Salihlerin gaybı bildiklerine inanmak: Bu itikad aşırı giden Rafızilerle sufilerde mevcuttur. Bu yüzden ölmüş olan, kabirlerinde kendilerinden uzakta bulunan peygamberler ve Salihlerden yardım isterler, yanlarında bulunmayan bazı dirilere seslenerek dua ederler ve onların hepsinin kendilerinin durumlarından haberdar olduklarına ve sözlerini işittiklerine itikad ederler. Bunlar tamamen kişiyi dinden çıkaran birer şirktirler.2116
Kehanet: Kâhin, gaybı bildiğini iddia eden kimsedir. Bunun benzeri veya ona yakını arraf veya remmal ve benzerleridir. Kendisine gayb olan bir şeyi, kendisine haber verici olmadan bildiğini iddia eden veya meydana gelmesinden önce olayları bildiğini iddia eden kimse büyük şirk ile şirk koşan bir müşriktir. Bu ilmini taşlarla, ebced hesabı yoluyla2117, yere çizgiler çizmek suretiyle, avuç okumakla, fincana bakmakla ya da başka bir şekilde bildiğini iddia etmesi arasında bir fark yoktur. Bütün bunlar şirktir.2118
Bazı avamın, sihirbazların veya kâhinlerin gaybı bildiklerine inanmaları veya onların gelecekte olacak hadiseleri bildiklerini iddia etmelerini tasdik etmeleri. Onları; şu vakitte yağmur yağacak veya falan devlet şu vakitte zafer kazanacaktır yahut falan şöyle kazanacak, şöyle zarar edecektir ya da şu vakitte ölecektir diye iddia ettiklerinde tasdik etmek gibi. Ama önceden olmuş bir şeyi kâhin, o olaya şahit olan cinler vasıtasıyla bilir de haber verirse, onun bunu bilmesi, başkasının haber vermesi sebebiyledir. Nitekim bazı cahiller aldanarak böyle kimselerin verdiği her haberi tasdiklerler.2119
Onları, gelecekte vuku bulacak olayları bildiklerini iddia ettiklerinde tasdik etmek, bunları cinlerin meleklerin sözlerinden işittikleri ve kâhinin de cinlerden öğrenmesi yoluyla bilebileceklerini iddia etmek caiz değildir. Zira Nebi sallallahu aleyhi ve sellem onların bir kelimeye yüz yalan katarak haber verdiklerini bildirmiştir.2120 Dolayısıyla onları doğrulayan kimse, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yalan olduğunu belirttiği şeyi tasdiklemiş ve gayb ilmi iddia edeni doğrulamış olur. Hadisin zahirinde onları tasdik edeni tekfir edene delil vardır.2121
Kim böyle itikad eder veya onları tasdiklerse dinden çıkaran küfre ve şirke düşmüş olur.
Ebû Hureyre radıyallahu anh rivayet ediyor: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurdu:
“Kim (gelecekten haber veren) bir kâhine veya arrafa (müneccim, falcı, medyum vs.) gider de söylediklerini tasdik ederse Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e indirileni inkâr etmiş olur.”2122
Şeyh Hafız el-Hakemi rahimehullah şöyle demiştir: “Bir kâhini tasdik eden kâfir olur. Muteber rasul ile gelenleri inkâr etmiştir. Mücerred olarak kâhine gitmek ve onu tasdik etmeksizin ona soru sormak haram olup büyük günahlardandır.
Safiyye radıyallahu anha, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımlarından birinden rivayet ediyor: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Kim bir arrafa gider ve ona bir şey sorarsa kırk gece namazı kabul edilmez.”2123
Müneccimlik (Yıldız falı): Gök cisimlerinin hareketlerinden yeryüzünde meydana gelecek olaylar hakkında istidlalde bulunmaktır. Müneccim, yıldızlara bakarak yeryüzünde bir topluluğun kazanacağını veya diğerlerinin hezimete uğrayacağını veya bir kimsenin zarar edeceğini, bir diğerinin kazanacağını ve buna benzer meydana gelecek bir olay iddia eder. Şüphe yok ki bu bir gayb ilmi iddiasıdır ve Allah Teâla’ya şirk koşmaktır.2124
Birçok hokkabaz ve deccallerin yaptığı gibi; her bir yıldızın, o dönemde doğan çocuğa muayyen bir etkisi olduğunu iddia etmek ve:
“Falan şu burçta doğmuştur, mutlu olacaktır, falan şu burçta doğmuştur, hayatı sıkıntı içinde olacaktır demek ve benzeri söylenen şeyler tamamen yalandır. Bunu ancak cahil ve düşük insanlar tasdik ederler. Şeyh İbn Useymin şöyle demiştir:
“Bu, gayb ilmi iddia etmek için yıldızları vesile edinmektir. Gayb ilmi iddiası dinden çıkaran bir küfürdür.”2125
Ali radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey Ali! Yıldız ashabı ile oturma”2126
Ebû Mes’ud el-Ensârî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem köpeğin ücretinden, fuhuştan dolayı verilen ücretten ve kâhine verilen ücretten yasakladı.”2127
“Biliyor musun bu neydi?” dedi. Ebû Bekr radıyallahu anh:
“Neydi?” dedi. Dedi ki:
“Cahiliyye’de birisi için kâhinlik yapmıştım. Ben kâhinliği iyi yapmadığım halde onu aldattım. O adam benimle karşılaştı ve bunu verdi. Senin yediğin de işte o idi.” Bunun üzerine Ebû Bekr radıyallahu anh elini boğazına soktu ve karnındaki herşeyi çıkararak kustu.”2128
2116 Ed-Dehlevî Risaletu’t-Tevhid (s.20, 31, 34) bkz.: Teysiru’l-Azizi’l-Hamid, Fethu’l-Mecid.
2117 Ebced hesabı maksadıyla harfleri öğrenmek caiz değildir. Ama hecelemek için bunları öğrenmede sakınca yoktur. Bkz.: et-Teysir (s.364)
2118 Bkz.: Şerhu’s-Sunne (12/181-184) Nevevi Şerhu Muslim (14/223) İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava (35/170-197) Fethu’l-Bari (10/216-217) Heytemi ez- Zevacir (2/109) Sıddık Hasen Han ed-Dinu’l-Halis (1/423-455, 2/137-141) ed- Dehlevi et-Tevhid (s.34, 69)
2119 Bkz.: Nevevi Şerhu Muslim (14/223) Fethu’l-Bari (10/217)
2120 Buhari (5762) ve Muslim (2228)
2121 Bkz: Teysiru’l-Azizi’l-Hamid (s.358)
2122 Sahih. Hâkim (1/49) İbn Ebi Şeybe (5/42) İbn Mace (639) Ebu Davud (3904) Tirmizî (135) Ahmed (5/380) Ebu Ya’la (9/281)
2123 Sahih. Muslim (2230)
2124 bkz.: Teysiru’l-Azizi’l-Hamid; müneccimlik hakkında gelenler babı ve yıldızlarla yağmur istemek hakkında gelenler babı.
2125 El-Kavlu’l-Mufid (2/5)
2126 Hasen ligayrihi. Ahmed (1/78) Ahmed Fadailu’s-Sahabe (1242) Ebu Ya’la (1/376) Hatib Tarih (7/434) Deylemi (8320) Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (741)
2127 Sahih. Buhârî (5761) Muslim (1567)
2128 Sahih. Buhârî (3842)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Yıldızlardan Yağmur İsteyenler Cahiliyye Ehline Benzer
Cunade b. Malik radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Üç şey cahiliye halkının yaptıkları işlerden olup İslam ehli olanlar da bunları bırakamamıştır: Yıldızlardan yağmur istemek, nesebe hakaret etmek ve ölü üzerine ağıt yakmak.”2129
Yıldızlardan yağmur istemekle kastedilen; yıldızların doğuş ve düşüşlerini gözetleyerek bunlardan anlamlar çıkarmaktır. Yıldızlardan yağmur istemek iki kısma ayrılır:
Birinci kısım: Yağmuru yıldıza nispet ederek, yıldızın o yağmuru Allah’ın dilemesi ve fiili dışında indirdiğine itikad etmek. Bu icma ile büyük şirktir.
“Yağmurun Allah dışında yıldıza izafe edilmesi, icma ile küfürdür” denilmiştir.2130 Bu rububiyette şirktir. Bu babda yıldızlara yağmur yağdırması için dua etmek de büyük şirktendir. Bu ise hem rububiyette ve hem uluhiyette şirktir.
İkinci kısım: Yağmurun yıldıza nispet edilip, Allah’ın bu yıldızı yağmura sebep kıldığına inanmak küçük şirktir. Bazı âlimler bu şirki “Küfrü’n-ni’me: nimete nankörlük” olarak isimlendirmişlerdir. Zira Allah’ın nimeti olan yağmur yıldıza nispet edilmekte ve Allah bunu bir sebep kılmadığı halde bu konuda sebep kılınmaktadır.2131 Allah Teala yağmurun inmesinde yıldızları sebep kılmamıştır. Yağmur ile yıldızların herhangi bir alakası yoktur. Sadece Allah’ın yürüyen âdeti olarak yıldızlardan bazısının vaktinde yağmuru indirmektedir. Yıldızlardan yağmur istemenin haramlığını gösteren birçok delilden bazıları şu şekildedir:
İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında insanlar yağmur gördüler. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bazı insanlar şükredici olarak bazısı da kâfir olarak sabahladı. “Bu Allah’ın rahmetidir” diyenler olduğu gibi,
“Şu ve şu yıldızlar doğru çıktı” diyenler de oldu.” Bunun üzerine:
“Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim ki..” (Vakıa 75) ayetinden; “size verilen rızka karşı şükrü onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz...” (Vakıa 82) ayetine kadar nazil oldu.”2132
Son ayetin anlamı şudur: “Sizler Allah’ın size nimeti olan yağmura karşı şükrü, bunu yalanlayarak mı yerine getiriyorsunuz?” Bu, yağmurun inmesini Allah Teâla’dan başkasına nispet etmektir.2133
Zeyd b. Halid el-Cuheni radıyallahu anh şöyle demiştir:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize Hudeybiye’de sabah namazını kıldırdı. Semada geceden kalma alamet vardı. Namazı bitirince insanlara dönerek şöyle buyurdu:
“Rabbiniz ne buyurdu biliyor musunuz?” “Allah ve rasulü daha iyi bilir” dediler. Buyurdu ki:
“Kullarımdan bazısı mümin, bazısı kâfir olarak sabahladı.
“Allah’ın fazlı ve rahmeti ile yağmur yağdı” diyenler bana iman etmiş ve yıldızları inkâr etmiş olarak sabahladı.
“Şu ve şu yıldız ile bize yağmur yağdı” diyenler ise beni inkâr etmiş ve yıldızlara iman etmiş olarak sabahladı.”2134
Muâviye el-Leysî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlar kıtlıkta idiler ve Allah Tebâreke ve Teâlâ onlara rızkından bir rızık indirdi onlar da müşrikler oldular.” Denildi ki:
“Bu nasıl oldu ey Allah’ın rasulü!” Şöyle buyurdu:
“Şu ve şu yıldız sayesinde yağmurlandık” dediler.”2135
Bu söz küfürdür. Lakin yağmurun Allah’ın dışında bir yıldıza nispet edilmesi küfür ve büyük şirktir. Eğer sadece sebep olarak nispet ederse bu küfranı nimettir ve küçük şirktir.2136
Bu yüzden âlimlerin çoğu: Bu hadis iki hususa da ihtimal taşır demişlerdir.2137
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rabbiniz ne buyurdu görmez misiniz? Şöyle buyurdu: “Kullarıma ne zaman bir nimet versem mutlaka onlardan bir kısmı ona nankörlük ediyor ve:
“Yıldızlar ve yıldızlar sayesinde” diyorlar.”2138
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şayet Allah damlayı insanlardan yedi sene engellese de sonra bıraksa elbette kâfirlerden bir grup: “Falan gezegen sayesinde yağmur yağdı” demeye başlarlar.”2139
Ebu Malik el-Eş’ari radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ümmetimde şu dört şey terk etmedikleri cahiliye işlerindendir: Soyla övünmek, nesebe sövmek, yıldızlarla yağmur istemek ve ölü için yüksek sesle ağıt yakmak”2140
Şayet Müslüman; “Şu ve şu yıldız sayesinde yağmur yağdı” derse, maksadı; Allah Teâla’nın yağmuru o yıldızın vaktinde indirmiş olmasıysa ve bu yıldızın müstakil olarak en küçük bir tesiri olduğuna inanmaz ve sebep olarak görmezse ilim ehli bu sözün hükmünde ihtilaf etmişlerdir. Bunun haram olduğu2141, mekruh olduğu2142 ve mubah olduğu2143 söylenmiştir.
Şüphe yok ki bu sözün terk edilip yerine bu manayı akla getirmeyecek başka bir söz kullanmak gerekir. Ya:
“Allah’ın fazlı ve rahmetiyle yağmur yağdı” demeli veya
“Bu Allah’ın rahmetidir” demelidir. Bu, sözü söyleyen kimseden bir övgüdür. Naslarda geçtiği gibi, bu diğerinden daha uygundur. Ama:
“Allah bu yağmuru şu yıldızın vaktinde yağdırmıştır” veya
“Şu yıldızın vaktinde yağmur yağdı”2144 demek ve benzerleri,
“Şu yıldız sayesinde yağmur yağdı” sözü gibi kapalı ve karışık değildir. Bu sözün en düşük durumu şiddetle mekruh olmasıdır. Haram olduğu görüşü aşağıdaki sebeplerden dolayı daha kuvvetlidir:
1- Kudsi hadiste mutlak olarak bu sözü kullanmak kınanmış ve Allah Teâla’yı inkâr ve yıldızlara iman ifade ettiği belirtilmiştir.
İmam Şafii şöyle demiştir “Şu yıldızla yağmur gördük” diyen; “Şu yıldızın vaktinde yağmur yağdı” demek istiyorsa bu, “Şu ayda yağmur yağdı” sözü gibidir. Bu küfür olmaz. Başka bir söz kullanmak daha iyidir.”2145
“Hafız İbn Hacer, İmam Şafii’nin sözünü naklettikten sonra şöyle demiştir:
“Hadisin mutlak anlam ihtimalinden dolayı önünü kesmeyi kastetmiştir.”2146
İbn Kuteybe, el-Enva’da, şöyle demiştir: “Şayet tecrübe kabilinden böyle itikad etmişse şirk değildir. Lakin küfranı nimet kastedilerek küfür kelimesinin kullanılması mümkündür. Zira hadisin rivayet yollarında küfür ile şirk arasında vasıta yoktur. Buradaki küfür ifadesi, ikisi arasında gidip gelmektedir.”2147
El-Bâcî, şöyle demiştir: “Şayet bu sözü söyleyen zikrettiğimiz gibi itikad etmezse, tek bir açıdan küfür anlamında mutlaklaştırmak caiz değildir. Zira şeriat, dinleyenin aklına gelebilecek şeylerden dolayı bundan engellemiştir.”2148
2- Bu söz şirk itikadına düşmeye bir vesiledir. İnsanların bu asırdaki alışkanlıkları, onların cahillerini veya kendilerinden sonra gelecek olan nesli, yıldızlardan yağmur isteme şirkine düşürür.
3- Söz, fasit bir inanç vehmi vermektedir.2149
4- Burada müşriklerin sözleri yerine şer’an tavsiye edilen; “Allah’ın fazlı ve rahmetiyle yağmur yağdı” sözünü kullanmak teşvik edilmiştir. Diğer sözün kullanılması sünneti terk etmek ve müşriklere benzemektir. Nitekim onlara benzemek yasaklanmıştır.
Kurtubi şöyle demiştir: “Allah Teâla’nın yağmurun yaratıcısı olduğuna inanan kimse bu sözü söylerse kâfir olmaz. Lakin iki açıdan hata etmiştir. Birincisi: Şeriata muhaliftir. Zira bundan mutlak olarak yasaklanmıştır. İkincisi: Kâfirlere sözlerinde benzemek olur. Bu ise caiz değildir. Zira bizlere onlara muhalefet etmemiz emredilmiş,
“Müşriklere muhalefet edin” ve “Yahudilere muhalefet edin” buyrulmuştur. Onlara benzememiz yasaklanmıştır. Bu muhalefet emri, sözlerde ve fiillerde de muhalefeti gerektirir. Şüphesiz Allah Teâla bizleri onlara benzemekten şu ayetiyle yasaklamıştır:
“Ey iman edenler! “Raina” demeyiniz” Yahudiler bu kelimeyi Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e söylüyorlar ve bununla hakareti kastediyorlardı. Allah bizleri bu sözü kullanmaktan yasaklamıştır. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sözü de, bununla hayır kastedilmiş olsa bile kötülüğün önünü kapamak ve onlara benzememek için yasaklamaktadır.”2150
Sonra Kurtubi yağmur yağdığında müşriklerin söylediği sözleri zikretmiş ve onların şirk itikadını açıkladıktan sonra şöyle demiştir: “Şeriat bu sözün kullanılmasını, onların itikadından birine inanılmaması ve sözlerinde onlara benzememek için mutlak olarak yasaklamıştır.”
Kadı Iyaz şöyle demiştir: “Şu yıldız ile yağmur gördük” sözüne gelince, bunu söyleyen kimse yıldızların etkisine inanmasa bile bunda yıldızların tesirine inananların sözlerine benzemek söz konusudur. Şeriat kâfirlere benzemeyi yasaklamıştır. Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Raina demeyiniz” (Bakara 104) Çünkü bu söz Yahudilerine ve münafıkların sözüdür.”2151
2129 Sahih. Buhari Tarih (2/232) Bezzar, (Keşfu’l-Estar 1/377) Taberani (2/282) Ebu Nuaym Marife (1664) İbn Kâni Mucemu’s -Sahabe (1/156) Taberi Tarih (11/590) el-Elbani Sahihu’l-Cami (3040)
2130 El-Furu (2/163) Bkz.: el-Ümm (1/252) et-Temhid (16/268) İkmalu’l-Mu’lim (1/330) Nevevi Şerhu Muslim (2/60) Nevevi el-Ezkar (s.308) Mugni’l-Muhtac (1/326) Letaifu’l-Mearif (s.70)
2131 Bkz.: İkmalu’l-Mu’lim (1/332) Nevevi Şerhu Muslim (2/61) el-Füru (2/163) Letaifu’l-Mearif (s.70)
2132 Sahih. Muslim (73)
2133 Bkz.: el-Mufhim (1/261) İkmalu’l-Mu’lim (1/333)
2134 Sahih. Buhari (846) Muslim (71)
2135 Hasen. Ahmed (3/429) Tayalisî (1262)
2136 Et-Temhid (16/286)
2137 Bkz.: el-Ümm (1/252) el-Mufhim (2/261) Nevevi Şerhu Muslim (2/60) Fethu’l-Bari (2/524)
2138 Sahih. Muslim (72)
2139 Hasen. Ahmed (3/7) İbn Hibban (13/500) Nesai (1526) Buhari Tarih (7/55) Ebu Ya’lâ (2/482) Humeydi (751)
2140 Sahih. Muslim (934)
2141 El-Füru (1/163)
2142 Nevevi el-Ezkar (s.308) Nevevi Şerhu Muslim (2/61)
2143 Şerhu’s-Sunne (4/421) en-Nihaye (nev’ maddesi)
2144 Mugni’l-Muhtac (1/326) el-Füru (1/163) el-İnsaf (5/439)
2145 İmam Şafii el-Ümm (1/252)
2146 el-Feth (2/523)
2147 Fethu’l-Bari (2/524)
2148 el-Munteka (1/335)
2149 bkz.: Fethu’l-Mecid (s.373)
2150 el-Mufhim (1/259, 260)
2151 İkmalu’l-Mu’lim (1/332)
Büyü Yapan ve Yaptıran Bizden Değildir
Sihir şüphesiz küfürdür. Yedi en büyük günahtan biridir. Zarar verir, fayda vermez. Sihirle uğraşan kişi kâfirdir. Yüce Allah sihir yapmayı öğretmekle ilgili şöyle buyurur:
“Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lakin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Harut ve Marut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki o iki melek herkese: ‘Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın kâfir olmayasınız’ demeden hiç kimseye (sihir bilgisini) öğretmezlerdi.” (Bakara, 102)
“Büyücü (sihir yapan), ne yaparsa yapsın iflah olmaz.” (Tâhâ, 69)
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sihir yapan ve yaptıran, kehanet yapan ve yaptıran, tatayyür yapan veya yaptıran bizden değildir.”2152
Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şu üç kimse cennete giremez: sarhoş edici içki bağımlısı, akrabalık bağını koparan ve sihirbazı tasdik eden.”2153
Benzerini Ebû Saîd el-Hudrî2154 ve Ebu’d-Derdâ2155 radıyallahu anhuma rivayet etmişlerdir.
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bir düğüm atar da sonra ona üflerse sihir yapmıştır. Sihir yapan şirk koşmuştur. Bir şey asan ona havale edilir.”2156
Cundub b. Abdillah radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sihirbazın cezası kılıçla boynunun vurulmasıdır.”2157
Becâle b. Abde’den: “Bize Ömer radıyallahu anh’den gelen mektupta şöyle yazıyordu:
“Sihir yapan her erkek ve kadını öldürün.” Bunun üzerine biz üç tane sihirbaz öldürdük.”2158
Cabir b. Abdillah radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e nüşre (büyüyü büyüyle bozmak) hakkında sorulunca şöyle buyurdu:
“O şeytanın amelindendir.”2159
Aişe radıyallahu anha’dan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e büyü yapıldı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e yapmadığı bir şey, yapmış gibi geliyordu. Nihâyet bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımda iken Allah’a dua etti. Sonra tekrar, sonra tekrar duâ etti. Sonra:
“Ey Âişe! Anladın mı, Allah bana hakkında fetva sorduğum şeyin fetvasını verdi.” Ben:
“O nedir ey Allah’ın rasulü?” dedim. Buyurdu ki:
“Bana iki adam geldi, biri başımın ucuna, diğeri ayakucuma oturdu. İkisinden biri kalkıp diğerine:
“Bu zâtın rahatsızlığı nedir?” diye sordu. O da:
“Büyülüdür” dedi.
“Onu kim büyüledi?” dedi. Diğeri:
“Zurayk oğullarından bir Yahudi olan Lebid b. A'sam!” cevâbını verdi.
“Büyüyü neye yaptı?” dedi.
“Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine” dedi.
“Nerede o?” diye sordu.
“Zî-Ervan kuyusunda” cevâbını verdi. Âişe radıyallahu anha dedi ki:
“Bunun ardından Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabından bazı kimselerle birlikte oraya gitti. Sonra bana:
“Ey Âişe! Vallahi kuyunun suyu kına ıslatılmış gibi, hurması da şeytanların başları gibi idi” dedi. Ben:
“Ey Allah’ın rasulü! Onu çıkarmadın mı!” dedim.
“Hayır! Bana gelince Allah afiyet ve şifa verdi. İnsanlara kötülük
getirmekten çekindim” buyurdu. Böylece emir vererek onu gömdürdü.2160
İbn Hacer şöyle demiştir: “el-Humeydî’nin rivayetinde: “Dedim ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Yapmayacak mısın?” Sufyan dedi ki:
“Yani nüşre yapmayacak mısın?” demek istiyor.”2161
Aişe radıyallahu anha’dan: “Dûmetu’l-Cendel halkından bir kadın, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra geldi ve içine sürüklendiği, kendisinin bizzat yapmadığı bir sihir hakkında Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile konuşmak istediğini söyleyerek şöyle anlattı:
“Kocamın yanımda olmadığı bir zamanda yanıma bir kadın gelince ben kocam hakkında kadına dert yandım. Kadın:
“Eğer dediklerimi yaparsan ben onu sana getiririm” dedi. Gece olunca yanıma iki siyah köpekle geldi. Köpeklerden birine o, diğerine ben bindik ve kendimizi Bâbil’de bulduk. Orada iki adamın ayaklarından asılmış olduğunu gördüm. Adamlar bana:
“Neden geldin?” diye sorunca ben:
“Sihir öğrenmek için” dedim. Onlar bana:
“Bizler ancak bir fitneyiz. Küfre düşme, geri dön” dediler. Ama ben ısrar ettim ve:
“Hayır, dönmüyorum” dedim. Bunun üzerine bana:
“Git şu tandıra idrarını yap” dediler. Tandıra gittim fakat korktum, bir şey yapmadan onların yanına döndüm. Bana:
“Yaptın mı?” diye sordular. Ben de:
“Evet” dedim.
“Bir şey gördün mü?” diye sordular. Ben:
“Hayır, bir şey görmedim” dedim.
“O halde sen idrarını yapmamışsın. Memleketine dön, küfre düşme” dediler. Ben dönmeyi kabul etmeyince,
“Git o tandıra idrarını yap” dediler. Ben yine gittim, korkumdan bir şey yapamadım ve geri döndüm. Onlar sorduklarında:
“Yaptım” diye cevap verdim. Onlar bana:
“Bir şey gördün mü?” diye sorunca yine:
“Hayır” dedim. Onlar yine bana:
“O zaman idrarını yapmamışsın. Memleketine dön, küfre düşme. Zira sen daha işin başındasın” dediler. Ben yine dönmeyi kabul etmeyince onlar:
“Git şu tandıra, idrarını yap” dediler. Bu defa gidip oraya idrarımı yapınca yüzüne demirden peçe çekmiş olan bir süvarinin içimden çıkıp göğe doğru yükseldiğini, sonra gökte kaybolduğunu gördüm. O iki kişinin yanına dönüp:
“Dediğinizi yaptım” deyince bana:
“Ne gördün?” dediler. Ben:
“Yüzüne demirden peçe çekmiş bir süvarinin içinden çıkıp göğe doğru yükseldiğini, sonra gökte kaybolduğunu gördüm” dedim. Onlar:
“Şimdi doğru söyledin. Bu senin imanındı. Senden çıkıp gitti. Şimdi git” dediler. Ben dönüp ihtiyar kadına:
“Vallahi ben bir şey anlamadım. O iki adam da bana bir şey söylemedi” deyince kadın:
“Evet söylediler. İstediğin her şey artık olacak. Şu buğdayları al ve ek” dedi. Ben buğdayları ekip onlara:
“Bitin” deyince buğdaylar bittiler.
“Biçilin” deyince biçildiler.
“Tanelere ayrılın” deyince tanelere ayrıldılar.
“Kuruyun” dediğimde kurudular. Sonra:
“Un haline gelin” dedim. Un haline geldiler. Sonra
“Pişin” deyince ekmek haline geldiler. İstediğim her şeyin olduğunu gördüğümde pişman oldum. Vallahi ey mü’minlerin annesi! Ben şimdiye kadar (sihir namına) hiçbir şey yapmadım. Şimdiden sonra da asla yapmayacağım.” Aişe radıyallahu anha sahabeden birçoğuna sorup bu kadının hükmünü öğrenmek istedi ama hiçbiri ona bir şey diyemedi. Sadece İbn Abbas ve yanında olan biri:
“Eğer baban sağ olsaydı bunun cevabını verirdi” dedi.”2162
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Hârut ve Mârut yeryüzüne indikleri zaman, yanlarına sihir öğrenmek için geleni bundan şiddetle yasaklıyor ve:
“Biz fitneyiz. Sakın küfre girme” diyorlar, ona hayrı ve şerri, imanı ve küfrü öğretiyor, sihrin de küfürden olduğunu bildiriyorlardı. Gelen kişi bu tavsiyeyi kabul etmezse ona:
“Falan yere git” diyorlar, oraya gidince Şeytan’ı görüyor ve şeytan ona sihir öğretiyordu. Bunu öğrendiği zaman da kendisinden iman nuru çıkıyor bu kişi nurun semaya yükseldiğini görüyor ve:
“Yazıklar olsun bana, ben ne yaptım!” diyordu.”2163
Sihirbazın cezası ölümdür. Kazancı pistir, haramdır. Cahiller, zalimler ve imanı zayıf olan kimseler bazı kişilere düşmanlıkları nedeniyle, onlardan intikam almak için büyücülere büyü yaptırmaya giderler. Bazı insanlar da büyüyü bozması için büyücüye başvurarak haram işlerler. Oysa Allah’a sığınıp; İhlas, Felak, Nas surelerini ve başka ayetleri okuyarak Allah’ın kelamıyla O’ndan şifa dilemek gerekir.
2152 Sahih. Taberani Evsat (4/302) İbn Adiy el-Kamil (3/340) Elbani Sahiha (2650)
2153 Hasen ligayrihi. Ahmed (4/399) İbn Hibban (12/165, 13/508) Hakim (4/146) Muhlisiyyat (740) Ebu Ya’la (13/223) el-Elbani es-Sahiha (678)
2154 Hasen ligayrihi. Ahmed (3/14,83) Bezzar (Keşfu’l-Estar 2932) Ebu’ş-Şeyh Tabakatu’l-Muhaddisin (465) Esbehani et-Tergib (459) Şeceri, Emali (128)
2155 Sahih. İbn Asakir Tarih (56/135) Ahmed (6/441)
2156 Hasen ligayrihi. Nesâî (4079) Sunenu’l-Kubra (3528) Taberani Evsat (2/127) isnadında Abbad b. Meysera el-Minkarî vardır. O hadiste leyyin (gevşek)tir. Hasen el-Basrî’den mürsel olarak şahidi: Mamer, Cami (376)
2157 Hasen. Tirmizî (1460) Darekutnî (3/114) Taberani (2/161) Hakim (4/401) Abdurrazzak (10/184) Beyhaki (8/136)
2158 Sahih. Ahmed (1/190) Ebû Dâvûd (3043) Bezzar (3/268) İbn Carud (1105)
2159 Sahih. Ahmed (3/294) Ebû Dâvûd (3868) Abdurrazzak (19762) Beyhakî (9/351)
2160 Sahih. Buhari (3268, 5763, 5765, 5766, 6063, 6391) Muslim (2189)
2161 Fethu’l-Bârî (10/235)
2162 Sahih. Taberî (2/353) İbn Ebî Hâtim (1022) Hâkim (4/155) Beyhaki (8/136)
2163 Hasen. İbn Ebî Hâtim (1010, 1021)
Küfür Merkezleri İnşa Eden, Allah Yolundan Alıkoyan ve Müslümanları Bölenler Münafıklara Benzer
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“(Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasûlüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve: “(Bununla) iyilikten başka bir şey istemedik” diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.” (Tevbe 107)
Onların küfür için gayretleri dinmemiş ve kötülükleri yaymaya, Müslümanların sırlarını taşımaya hatta Müslümanların arasını bölmeye devam etmektedirler. Bunu ya ayrılık duvarı oluşturup grupları bir birine tahrik etmek yoluyla veya bir gruba karşı diğer bir grubun yanında olarak veyahut başka bir yolla yapıyorlar. Günümüz ün münafıklarının gayreti Müslümanların arasını ayıracak mescidler, merkezler, cemiyetler ve engelleyici küfür kuruluşları kurmaktır. Müslümanların sessiz ve sakin duruşu ise şaşırtıcı olmakla beraber bu fikirleri yok etmeleri ve yeryüzüne gömmeleri gerekmektedir. Allah’tan yardım isteriz.
Eş-Şevkanî, Fethul Kadir’de, “Zarar vermek için mescid kuranlar” ayetinin tefsirinde der ki; “Allah Azze ve Celle, bu mescidin şu dört sebeple yapıldığını haber veriyor;
1- Başkalarına zarar vermek
2- Allah’ı küfür, İslam ehline karşı övünmek. Zira onlar onu kurmakla nifak ehlini güçlendirmek istiyorlardı.
3- Müminlerin arasını ayırmak. Zira onlar Kuba mescidine gelmemek, Müslümanların cemaatini azaltmak, ihtilafa düşürmek ve ülfeti yok etmek istiyorlardı.
4- Allah ve Rasulüne harp edilmesi için pusu hazırlamak.”
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Allah, Rasulü ve Müminler ile Alay Edenler Münafıklara Benzer
Münafıkların düşmanlık çehresi, müminlerle ve din ile alay etmeleri şeklinde belirir. Nitekim Allah Kitab’ında, münafıkların müminlerle alay etme şekillerini şöyle zikrediyor;
“(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit “(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise: “Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz” derler. Gerçekte, Allah onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.” (Bakara 14-15)
Müminlerle birlikte yaşayan, meclislerinde oturan münafıklar; “Biz sizdeniz, sizin yolunuzdayız” derler, günahkâr insanlardan olan şeytan dostlarının yanına gittikleri zaman da onlara; “Hafif akıllı ve ahmak olduklarından biz onlara sadece “biz sizinle beraberiz” dedik. Fakat biz aslında sizin yanınızdayız. Onlarla sadece alay ediyor, akılsızlıklarına gülüyoruz.” Derler. Bu durum, salih insanlarla beraber oturmak zorunda kalan yahut mecbur kalmasa da onlarla beraber yaşayan bazı insanların durumudur. Kötü arkadaşlarının yanına uğradıkları zaman da; “Biz sadece onların ne yaptıklarını, vakitlerini nasıl geçirdiklerini öğrenmek için yahut onları araştırmak için yanlarına gidiyoruz. Lakin ey küfür ve nifak dostları! Biz sizinleyiz” derler. Bunu onların sözlerinin doğruluğuna inanarak veya şeytanlarından, kötü arkadaşlarından korktukları için yaparlar.
İkinci şekle gelince, müminlere kusur bularak hor görmeleri ve hakaret ederek alay etmeleri suretiyle ortaya çıkar. Allah Teâla şöyle buyuruyor:
“Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir gurubu bağışlasak bile, bir guruba da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz.” (Tevbe 65-66)
İbn Cerir ve İbn Ebi Hatim, İbn Ömer radıyallahu anhuma'dan rivayet ediyorlar; o, şöyle demiştir: Tebük gazvesinde birisi bir mecliste: “Bizim şu Kuran okuyucularımız kadar midelerine düşkün, dilleri yalancı ve düşmanla karş ılaş m a es nas ında korkak kim s eyi hiç görm edim ” dem iş ti. O rada bulunan birisi: “Yalan söyledin, fakat sen münafıksın. Mutlaka Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bunu haber vereceğim” dedi. Bu, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaştı ve ayet nazil oldu. Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma dedi ki:
“Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz.” (Tevbe 65-66) buyuruyordu.
Kur’an ile, Rasul sallallahu aleyhi ve sellem ile ve dinin hükümleriyle alay eden, müminlere gülen nice müslümanlar var;
“Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülerlerdi. Onlarla karşılaştıklarında kaş göz hareketiyle alay ederlerdi. Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi. Müminleri gördüklerinde: "Şüphesiz bunlar sapıtmış" derlerdi. Hâlbuki onlar, müminleri denetleyici olarak gönderilmediler. İşte o gün(ahirette) de iman edenler kâfirlere gülerler. Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.” (Mutaffifin 29-35)
Bunun münafıkların özelliği olduğunu bilmezler. Hâlbuki onlar, sadece bir cümle ile dünyalarını ve ahiretlerini harap ettiler. Allah, bunu eğlenerek söyleyen adamı tekfir etmiştir.
Bu da gösteriyor ki, Allah, meseleyi din ile alay ve istihzaya açık kapı bırakmayacak şekilde detaylı olarak açıklamıştır. Buna rağmen bunu yapanları da tehdit etmiştir. İşte sahabeler! Onlardan birisi Allah yolunda infak için az bir şey getirdiğinde: “Allah Teâlâ’nın bunun sadakasına ihtiyacı yoktur” dediler. Zengin olan da bol mal getirince: “Bu, riyakârdır” dediler. Münafıkların dilinden azı da çoğu da kurtulamamıştır.
Nitekim kıssa Buharî’de anlatılır ve bunun üzerine Allah Teâla’nın şu ayeti indirdiği zikredilir;
“Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici azap vardır.” (Tevbe 79)
Şımararak Allah’ın Yolundan Alıkoyanlar Kafirlere Benzer
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Çalım satarak ve insanlara gösteriş yaparak ülkelerinden çıkan ve Allah'ın yolundan alıkoyan kimseler gibi olmayın.” (Enfal 47)
Taberi şöyle dedi: “Ey iman edenler, sizler, evlerinizden, böbürlenerek, insanlara gösteriş yaparak savaşa çıkan ve insanların İslam’a girmelerine engel olan kâfir Kureyş orduları gibi davranmayın. Allah, onların yaptıkları her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ve kendilerini ona göre cezalandıracaktır. Âyet-i kerime, Bedir savaşında, Rasulullah sallallahualeyhi ve sellem ve müminlerle savaşmak için şımarık bir şekilde yola çıkan Kureyş kâfirlerine ve Ebu Cehil’in şu sözlerine işaret etmektedir: “Müşriklerden bazıları
“Şamdan gelen kervan, Müslümanların saldırısına uğramadan sağ salim Mekke'ye ulaştı artık geri dönelim.” demişlerdi. Ebu Cehil ise bu teklife şöyle karşılık vermiştir:
“Vallahi Bedir'e gidip orada içki içip, develeri keserek yemedikçe, cariyeleri oynatıp eğlenmedikçe, Arapların, bizim bu halimizi duyarak bizden çekinmeye devam etmelerini sağlamadıkça geri dönmeyeceğiz.”2164
Küfür ehlinin tek düşünceleri bu dünya hayatıdır. Onlar, dünya hayatında kendilerine verilen nimetleri, Allah'ın kendilerinden razı olduğu için verdiğini sanırlar. Bu nedenle hakkı kabul etmemek için kendileri gibi güç kuvvet, mal ve mevki verilmiş bir kavmi delil getirirler. Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
“(Firavun): “Öyleyse, önceki milletlerin hali ne olacak?” dedi.” (Taha 51)
“Oysa onlara, size vermediğimiz şeyleri vermiştik. (Ey Mekke’liler) Onlara, kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat ne kulakları, ne gözleri ve ne de kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay ettikleri şey de kendilerini kuşatıverdi” (Ahkaf 26)
2164 Taberi (13/578)
Hakka Uyanları Küçümseyenler Kafirlere Benzer
Müşriklerin ileri gelenleri, hakkı kabul etmemek için, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e uyanların sıradan ve önemsiz kimseler olduğunu söylemişler, zayıf ve güçsüzlerin kendilerinden önce İslam'ı kabullenmelerini gururlarına yediremedikleri için hakkı reddetmişler, hidayet ehline aşağılayıcı çirkin sözler söylemiş ve onlara çirkin sıfatlar yakıştırmışlardır. Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
“Dediler ki: “Sana adi (sıradan) kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç?" (Şuara 111)
“Biz, bazılarını, “Allah, buldu buldu da, aramızdan bunlara mı ihsanda bulundu?” demeleri için diğer bazıları ile böyle imtihan etmişizdir Allah, şükredenleri daha iyi bilmez mi?” (En'am 53)
“İnkâr edenler, iman edenler için dediler ki: “Bu iş bir hayır olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi.” (Ahkaf 11)
“Firavun kavmine seslenmiş ve demişti ki: “Ey kavmim! Mısır'ın ve altımda akan şu ırmakların hâkimiyeti bana âit değil mi? Görmüyor musunuz? Yoksa ben, hakîr olan ve neredeyse hiç konuşamayan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?” (Zuhruf 51-52)
“Bahçe sahibinin başka gelirleri de vardır. Bir gün arkadaşıyla konuşurken ona şöyle der: “Mal yönünden senden daha zenginim; adam yönünden de üstünüm.” (Kehf 34)
Hakka Davet Edenlerle Alay Edenler Kafirlere Benzer
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Bunun için, kendilerinden önce gönderilen hiçbir peygamber yoktur ki, ona sihirbaz yahut mecnûn dememiş olsunlar. Birbirine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır; onlar, azmış kimselerdir.” (Zariyat 52-53)
“Biz, öncekilere nice peygamberler göndermiştik. Onlara hiçbir peygamber gelmemişti ki, onunla alay etmemiş olsunlar.” (Zuhruf 6-7)
“Seni gördükleri zaman “Allah'ın Peygamber olarak gönderdiği bu mu?” diyerek seni alaya almaktan başka bir şey yapmıyorlar. “İlâhlarımıza ibadet etmekte direnmeseydik, neredeyse bizi onlardan saptıracaktı” demektedirler. Fakat onlar azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu anlayacaklardır.” (Furkan 41-42)
“Biz, peygamberleri yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz. Küfredenler ise, hakkı bâtılla ortadan kaldırmak için mücadele ediyorlar; ayetlerimi ve korkutuldukları şeyleri alaya alıyorlar.” (Kehf 56)
“Namaza çağırdığınız zaman, onu alay konusu ve oyuncak ediniyorlar. Bu, onların, akıllarını kullanmayan kimseler olmalarındandır.” (Maide 58)
“Suç işleyenler, dünyada iken îman edenlere gülüyorlardı. Yanlarından geçtikleri zaman, birbirlerine göz kırparlar, ailelerine dönünce de, yaptıklarıyla gülüşüp eğlenirlerdi. Mü'minlere gözcü olarak gönderilmedikleri halde, onları görünce “bunlar sapık kimseler” derlerdi.” (Mutaffifin 29-33)
“Ey îman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden olup da, dîninizi alay konusu ve oyuncak edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Eğer (gerçekten) îman etmiş kişiler iseniz, Allah'tan korkun.” (Maide 57)
“Âyetlerimiz üzerinde (lüzumsuz münakaşaya) dalıp (onlar hakkında ileri geri) konuşan kimseleri gördüğün zaman, (onlar konuyu değiştirip de) başka bir konuya dalmadıkça onlardan uzak dur. Eğer şeytan bunu sana unutturursa, hiç olmazsa hatırladıktan sonra, zâlim kişilerle beraber oturma.” (En’am 68)
“Allah size Kitapta “Allah'ın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, (onlar konuyu değiştirip) başka bir konuşmaya dalmadıkça, onlarla birlikte oturmayın” (diye bir âyet indirmişti.! Aksi halde, siz da onlar gibi olursunuz. Şüphe yoktur ki Allah, münafıkları ve katilleri, hepsini birden cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa 140)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslüman kardeşini aşağılaması kişiye kötülük olarak yeter. Her müslümana diğer müslümanın kanı, malı ve ırzı (şerefi) haramdır.”2165
2165 Muslim (2564)
Hakka Davet Edenlere “Cinli, Sapık, Sefih (Beyinsiz) ve Yalancı” Gibi İthamlar Yapanlar Müşriklere Benzer
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Firavun şöyle demişti: “Size gönderilen peygamberiniz mutlaka bir cinli (deli)dir.” (Şuara 27)
“Senin hakkında “O muhakkak bir mecnun (cinlidir)” diyorlardı.” (Kalem 51)
“Kavminin ileri gelenleri ise, ona (Nuh aleyhi's-selâm’a) demişlerdi ki: “Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.” (A’raf 60)
“Kavminin küfreden ileri gelenleri de (Hûd aleyhi's-selâm’a) şöyle demişlerdi: “Biz seni beyinsizlik içinde görüyoruz ve zannediyoruz ki sen, yalancılardansın” (A’raf 66)
İbni Abbas radıyallahu anhuma; “Onlar ihanet ettiler” (Tahrim 10) ayetini şöyle tefsir etti;
“Onlar zina etmediler. Lakin Nuh aleyhi’s-selâm’ın hanımı onun hakkında; “Mecnundur” diyordu. Lut aleyhi’s-selâm’ın hanımı ise, gelen misafirleri haber veriyordu.”2166
2166 Sahih mevkuf. Hakim (2/495) İbn Ebi’d-Dunya Kitabu’s-Samt (271)
Hakka Davet Edenleri Dışlayanlar Kafirlere Benzer
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Küfre de nle r pe ygambe rle rine şöyle de mişle rdi: “ Siz i ülkemizden mutlaka çıkaracağız yahut da siz, mutlaka bizim dînimize döneceksiniz.” (İbrahim 13)
“Onlar ise şöyle demişlerdi: "Ey Lût! Eğer buna son vermezsen, mutlaka sürülenlerden olacaksın.” (Şuara 167)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Kötülüğü Emredip İyiliği Yasaklayanlar Münafıklara Benzer
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve cimrilik ederler. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fâsıkların kendileridir.” (Tevbe 67)
Şüphesiz iyiliğin ikamesi ve onun emredilmesi onları öfkelendirmektedir. Zira bu, dinin ikamesi anlamına gelmektedir. Onlar ise bunu asla istemezler. Onlar sadece kötülüğün türlü çeşitlerini emrederler. İbadette Allah’a şirk koşmayı ve O’ndan başkasına ibadet etmeyi emrederler. Namazı terk etmeyi emrederler ve ondan nefret ettirirler. Akrabalık bağlarını koparmayı ve ana babaya isyanı emrederler. Hırsızlığı, zinayı, livatayı emrederler. İman edenler hakkında çirkin şeyler yaymak isterler. Yayın araçlarıyla Müslümanların evlerine fesatlarını sokarlar, iffetten fuhşa çıkarırlar. Gece kulüpleri, tiyatrolar ve sinemalar kurarak müslümanlar arasında fitnelerin ateşini tutuştururlar. Ta ki, İslam’a çağıran bu eller hiçbir direk dikemesin.
Bunların her birini yaparken bazen kendilerini temize çekmek için “ilerleme”, “çağ atlama”, gibi örümcek ağından zayıf gerekçeler öne sürerler. “Kadın erkek eşitliği”, “ortak yaşam”, “toplumsal özgürlük” ve buna benzer şeyler, dürüst toplumda yaşamaya güç yetiremeyen münafık laiklerin ve onların taraftarlarının propagandalarıdır.
Onların hayatları rezil ve çirkin toplumlarda olup kalpleri bununla tatmin olur, nefisleri bununla rahat eder. Onların tehlikesi kötülükleri emretmekle durmamıştır, hayır! Aksine iş, iyilikleri yasaklamaları haddine varmıştır. Bazen dînî şiarlar ikame edilmesi zorlarına gider, şiddet uygularlar, tesettürü engellemeye çalışırlar. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyi yasaklayarak yavaş yavaş milletleri mahveder ve dağıtırlar. Savaşların ve fitnelerin ateşini tutuştururlar. Konferans ve derslere engel olmak, davetçilerin nefeslerini kesmek, dini sonsuzluğa gömmek zorundadırlar.
Allah’ın emrettiği ve teşvik ettiği her iyiliği değiştirip yok etmek için engel oluştururlar. Öyle ki bunların dine sarılma hakkında yaydıkları yalan ve iftiralardan ötürü Müslümanların çoğu, ibadetlerde, muamelelerde ve görünüşte şiarları izhar etmekten korkar hale gelirler. İşte bu onların hevesleridir ve hayatları bundan ibarettir. Kötülüğü emreder, iyiliği yasaklarlar.
“Vebâli Bizim Üzerimize Olsun” Diyerek Bâtılı Emredenler Kafirlere Benzer
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Küfredenler, îman edenlere “Bizim yolumuza uyun da sizin günâhlarınızı biz taşıyalım” demektedirler. Hâlbuki onların günâhlarından hiç bir şey taşıyacak değillerdir. Onlar, mutlaka kendi ağırlıklarını ve kendi ağırlıklarıyla beraber daha nice ağırlıkları taşıyacaklar ve kıyamet günü iftira ettikleri şeylerden mutlaka sorguyaçekileceklerdir.” (Ankebut 12-13)
Müminlerin Musibetine Sevinen ve Zaferlerinden Dolayı Üzülen Münafıklara Benzer
Bu hususta Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (Al-i İmran 120)
Bu ayet münafıkların Müslümanlara düşmanlık ve kinlerinin şiddetli olduğunu göstermektedir. Tarihte de onlar bu şekilde devam etmiş olup günümüzde de düşmanlıklarını öncekilerden daha açık ve daha kuvvetli surette ortaya koymaktadırlar. Onlardan biri Müslümanların cihad alanlarında başarı kazandığını yahut mescidler ve ilim medreseleri yaparak Allah’a davette öne geçtiklerini veya insanların hak davete icabet ettiklerini işittiği zaman suratları buruşur, dillerinden çirkinliklerini dökmeye başlarlar.
“Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve eğer başına bir musibet gelirse, "İyi ki biz daha önce tedbirimizi almışız" derler ve böbürlenerek dönüp giderler.” (Tevbe 50)
Bunlara cevap şu ayettedir; “De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.” (Tevbe 51)
Vasile b. el-Eskâ radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kardeşinin başına gelen musibete sevinme! Sonra Allah ona merhamet eder de, sana bir musibet verir.”2167
2167 Hasen ligayrihi. Tirmizi (2506) Taberani (22/53) Beyhaki, Şuab (5/315) Hatib, Tarih (9/95) Ebu Nuaym, Hilye (5/186) Mekhul eş -Şamî’nin, Vasile radıyallahu anh’den işitmesi ihtilaflıdır. Buna Ebu Hanife’den mutabaat gelmiş ve Ebu Hanife bu hadisi Vasile radıyallahu anh’den işittiğini iddia etmiştir: Haskefî, Musnedu Ebi Hanife (32) İbn Husrev, Musnedu Ebi Hanife (1117) Ebu Hanife zayıftır. İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şahidini Hatib, el-Muttefak ve’l-Mufterak (120)’de rivayet etmiştir. Bkz.: Suyuti, Leali (2/356)
Çokluklarıyla Gururlananlar Kafirlere Benzer
Çokluklarıyla gururlanmak, kendilerinin doğru yolda olduklarını kanıtlamak için, karşı tarafın varlıktan yoksun olduğunu, çevresi olmadığını, ailesinin azlığını ileri sürmek cahiliyye toplumunun özelliğidir. Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
“Yeryüzünde bulunanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar.” (En'am 116)
“Zira bu, Rabbin tarafından bildirilmiş bir gerçektir; fakat insanların çoğu inanmazlar.” (Hud 17)
“Andolsun ki, onlardan önceki milletlerin çoğu dalalete düşmüştü.” (Saffat 71)
“Andolsun ki biz, size hakkı getirdik; fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.” (Zuhruf: 78)
“Ve dediler ki: "Biz malca ve evlatça daha çoğuz. Biz azaba uğratılacak değiliz.” (Sebe 35)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ümmetime ümmetlerin hastalığı isabet edecek.” Dediler ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Ümmetlerin hastalığı nedir?” Buyurdu ki:
“Kibir ve hakkı kabullenmeyip insanları hor görmektir, çoklukla övünmek, dünya için yarışmak, birbirine buğzetmek, birbirine hased etmektir. Bunun sonucunda taşkınlık, sonra kargaşa ortaya çıkar.”2168
2168 Sahih. Hakim (4/168) Taberani Evsat (9/23) İbn Ebi’d-Dunya Zemmu’l-Bagy (2) İbn Ebi’d-Dunya el-Ukubat (261) Deylemi (3457) el-Elbani, es-Sahiha (680)