top of page

RİKÂK VE ZÜHD KİTABI

 Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî  "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 -  67 

49 RİKÂK VE ZÜHDÇok Yaşamak İsteyenler Kafirlere Benzer
00:00 / 01:04

Çok Yaşamak İsteyenler Kafirlere Benzer

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Sen, onların, hayata, başkalarından ve hattâ her biri bin sene yaşamayı temenni eden müşriklerden bile daha düşkün olduklarını görürsün. Halbuki uzun yaşamak, hiçbirini azaptan kurtarmayacaktır. Allah, elbette, yaptıklarını hakkıyla görendir.” (Bakara 96)

Ömrü Uzun, Ameli Kötü Olanlar En Şerlilerdendir

Ebû Bekre radıyallahu anh’den: “Bir adam: “Ey Allah’ın rasulü! İnsanların en hayırlsı hangisidir?” diye sordu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ömrü uzun ve ameli güzel olandır.” Adam:

“İnsanların en şerlisi hangisidir?” diye sorunca da:

“Ömrü uzun, ameli de kötü olandır.” Buyurdu.1894

 

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, altmış yaşına ulaştırdığı kişinin artık hiçbir mazeretini kabul etmez.”1895

1894 Hasen. Ahmed (5/40, 43, 47) Darimî (2784) Hakim (1/489) Tirmizî (2330) Bezzar (9/92) Tayalisî (905) Sahihu’l-Cami (3297)

1895 Sahih. Buhârî (6419) İbn Hibban (7/245) Hakim (2/464) Ahmed (2/275)

Sünneti Terk Eden Bizden Değildir

İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”1896

Abdullah b. Amr b. El-Âs radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Ey Abdullah! Şüphesiz bizim bir sünnetimiz vardır. Kim ona sarılırsa bizdendir. Kim de onu terk ederse bizden değildir.”1897

Enes b. Malik radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den daha fazla ibadet etmek isteyen üç kişinin hadisini rivayet etmiştir. Onlardan biri:

“Ben gece boyunca daima namaz kılacağım” dedi. Diğeri:

“Ben her gün oruç tutacağım” dedi. Üçüncüleri de:

“Ben kadınlardan uzaklaşıp evlenmeyeceğim” demişti. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizler şöyle ve şöyle diyenler misiniz? Allah’a yemin olsun içinizde Allah’tan en çok korkanınız ve en takvalı olanınız benim. Lakin ben bazen oruç tutarım, bazen iftar ederim, gecenin bir kısmında namaz kılarım ve uyurum da. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”1898

Bugün İslâmî cemaatlerin çoğu, başlarını öncelikle sünnete doğru çevirmiyorlar. Sünnetin dindeki anlamı, fakihlerin tarifine göre daha geniş ve daha kapsamlıdır. Zira fakihler sünnet kelimesini, farz ve sünnet diyerek, müslümana farz olmayan ibadetler anlamında kullanırlar. Lakin sünnetin dindeki anlamı: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kur’ân’ı beyan, tefsir ve tatbik etmede takip ettiği yol, menhec ve gidişat demektir.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” buyurmuştur. Burada sünnetten yüz çevirmekle kastedilen, sabah namazının sünneti yahut öğle namazının farzından önceki sonra sünnet namazlar veya diğer ratibe sünnetler değildir. Hadiste kastedilen şey ancak; Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmete Kur’ân’a açıklama olarak getirdiği sünnet ve yoldur. İki şey bu manayı destekler. Bunlardan birincisi, hadisin varid oluş sebebiyle ilgilidir. Diğeri ise; farzları yerine getirmeye devam eden ve haramlardan kaçınan kimsenin inşaallah cennetlik olacağına dair ümmetin ittifakıdır.

Nitekim Cabir radıyallahu anh şöyle rivayet etmiştir: “Bir adam dedi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Eğer beş vakit namazı kılar, Ramazan orucunu tutar, helali helal, haramı da haram sayarsam ne dersin, cennete girer miyim?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Evet. Eğer beş vakit namazı kılar, Ramazan orucunu tutar, helali helal ve haramı haram sayarsan sen cennetliklerdensin.”1899

Öyleyse burada fakihlerin ıstılahında “sünnet” dedikleri gibi farzlar dışında kalan ibadetler ve terk edildiğinde sahibi cennete girmekten engellemeyen sünnetin kastedilmesi söz konusu değildir. Burada kastedilen sünnet; dinî anlamdaki sünnettir ve onun terk edilmesi; aynı zamanda müminlerin yolu olan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolundan yüz çevirmektir. Hadisin söyleniş sebebine gelince: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üç sahabesi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ibadeti hakkında sordular. Kendilerine bu haber verilince onu azımsadılar. Yani Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ibadetini az buldular. Zihinlerinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kulların en çok ibadet edeni olduğunu tasavvur etmişlerdi ve bu düşünceye nisbetle söylenenleri az gördüler.

Şüphe yok ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onların en çok ibadet edeni idi. Lakin ibadet, ibadetleri çokça yapmak değildir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile gelenlerle yetinmektir. Onların zihinlerinde tasavvur ettikleri şey ise abartı üzerine kurulu idi. Bu yüzden Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ibadetini az gördüler. Sanki onlar bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hakkında bir kusur gibi düşündüler. Bunun üzerine sahip oldukları düşüncenin bâtıl olduğunu gösteren gerekçeler getirdiler. Onlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ibadetini azımsadıkları zaman şöyle dediler:

“O Allah’ın rasulüdür! Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır.” Sanki onlar,

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem neden kendisini fazla yormuyor, ibadete çokça gayret etmiyor” demek ister gibiydiler. Hâlbuki O, Allah Azze ve Celle’nin şöyle buyurduğu hedefe ulaşmıştır:

“Allah'ın, senin geçmiş ve gelecek bütün günâhlarını bağışlaması, senin üzerindeki nimetini tamamlaması ve seni dosdoğru yola hidayet etmesi için sana apaçık bir fetih verdik“ (Fetih 1-2)

O halde Allah, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bu sahabelere göre burada Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in gece boyunca namaz kılmasını, gündüzleri oruçlu geçirmesini ve kadınlardan tamamen uzaklaşmasını gerektirecek bir sebep yoktu. Bu yüzden onlar kendilerine döndüler ve şöyle düşündüler:

“Bize gelince Allah’ın bağışlamasına ulaşmış değiliz. Bizim Allah Azze ve Celle’ye ibadete daha fazla çalışmamız lazım. Umulur ki Allah bizi de bağışlar.” Böylece kendi kendilerine söz verdiler. Birisi:

“Ben uyumayacağım ve gece boyu namaz kılacağım” dedi. İkincisi:

“Ben iftar etmeksizin her gün oruç tutacağım” dedi. Üçüncüsü de:

“Ben de kadınlarla evlenmeyeceğim” dedi. Bu şekilde söz vererek ayrıldılar.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem gelince minbere çıkarak insanlara hutbe verdi ve şöyle buyurdu: “Şöyle ve şöyle diyen kimselere ne oluyor?” Her birinin sözlerini tekrar etti. Şu; iftar etmeksizin her gün oruç tutacağım diyor, diğeri uyumakasızın gece boyu namaz kılacağım diyor. Öteki de kadınlarla evlenmeyeceğim diyor!

“Allah’a yemin olsun içinizde Allah’tan en çok korkanınız ve en takvalı olanınız benim. Lakin ben bazen oruç tutarım, bazen iftar ederim, gecenin bir kısmında namaz kılarım ve uyurum da. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”

Hadisin varid olma sebebi budur. Yani, bu hadisin manası: Allah’a kulluk ve O’na yakınlık sağlamak için, benim Allah’a ibadet için yapmadığım bir şeyi yapan, bu konuda benim yolumdan ve menhecimden yüz çeviren benden değildir demekltir.

Şayet bir kimse hiç gece namazı kılmasa, Ramazan ayı dışında hiç oruç tutmasa, hadisin şahitliğiyle, o kimse cennetliklerden olmayı hak edebilir. Onun hakkında:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti terk etti” denilemez. Lakin şayet Ramazan orucu ile beraber din sahibinin oruç tutulmasını yasaklamadığı diğer günlerde de oruç tutarsa, sonra senenin tamamında bütün gece boyunca namaz kılarsa, bu kimse Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden yüz çevirmiş olur.

Bu yüzden farzlarla yetinen kimse ile taat ve ibadette fazlalık olduğu zannıyla sünnette gelenlerin üzerine çıkan kimsenin bu iki durumu farklıdır. Hakikatte bu ikincisi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in menhecine ve siyretine muhalefet etmiştir. Bu yüzden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sahih hadiste şöyle buyurmuştur:

“Kim şu emrimizde ondan olmayan bir yenilik çıkarırsa reddolunur.”1900

Mucahid şöyle demiştir: “Ben ve Yahya b. el-Ca’de, Ensar’dan bir sahabenin yanına girdik. Dedi ki:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında Abdulmuttalib oğullarının azatlılarından birinden bahsedildi ve onun geceleri namazla, gündüzleri oruçla geçirdiği söylendi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Lakin ben hem uyurum, hem namaz da kılarım. Bazı günler oruç tutar, bazı günler tutmam. Kim bana uyarsa o bendendir. Kim de sünnetimden yüz çevirirse benden değildir. Her amelin bir coşkulu dönemi ve sonra duraklama dönemi vardır. Kimin duraklaması bid’ate doğru olursa o sapmıştır. Kimin duraklaması da sünnete doğru olursa o hidayet üzeredir.”1901

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yüz çevirenler dışında ümmetimin tamamı cennete girerler.” Dediler ki:

“Ey Allah’ın rasulü? Yüz çevirenler kimlerdir?” Şöyle buyurdu:
 

“Bana itaat eden cennete girer, bana isyan eden ise yüz çevirmiştir.”1902

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiştir. Kim de bana isyan ederse Allah’a isyan etmiştir. Kim benim emîrime itaat ederse bana itaat etmiştir, kim de emîrime isyan ederse bana isyan etmiştir.”1903

el-Mikdâm b. Ma’dikerib radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dikkat edin! Bana kitap ile beraber onun bir misli verilmiştir. Dikkat edin! Karnı tok bir adamın koltuğuna yaslanarak; “Size şu Kur’ân yeter. Onda helal bulduğunuzu helal sayın ve onda haram bulduğunuzu haram sayın” demesi yakındır. Dikkat edin! Size ehlî eşek eti ve köpek dişi olan yırtıcıların hiçbiri helal kılınmamıştır. Sahibinin ihtiyacı olmayanlar haricinde anlaşmalı kimselerin kayıp malları da helal kılınmamıştır. Bir kavmin yanına misafir olan kimseyi o kavmin ağırlamaları gerekir. Eğer ağırlamazlarsa, o misafir ağırlama hakkını alarak onları cezalandırabi-lir.”1904

Ebû Râfi’ radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden birinizi sakın koltuğuna yaslanmış bir haldeyken kendisine, emrettiğim veya yasakladığım bir konuya dair emir geldiği zaman: “Bunu bilmeyiz, Allah’ın kitabında bulduğumuza tabi oluruz” derken bulmayayım.”1905

Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan: Ömer b. el-Hattâb radıyallahu anh, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e Kitap ehlinden edindiği bir kitap ile geldi ve okudu. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem öfkelenerek şöyle buyurdu:

“Onda bulunanlara mı dalıyorsunuz ey İbnu’l-Hattâb? Nefsim elinde olana yemin ederim ki size kendisiyle geldiğim şey, tertemiz aydınlıktır. Onlara bir şey sormayın. Aksi halde size hakkı haber verdikleri halde yalanlayabilir veya batıl haber verdiklerinde tasdikleyebilirsiniz. Nefsim elinde olana yemin ederim ki şayet Musa (aleyhi's-selâm) hayatta olsaydı bana tabi olmaktan başka yolu yoktu.”1906

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki, bu ümmetten ister Yahudi olsun, ister Hristiyan olsun, beni işitip de kendisiyle gönderildiğim şeye iman etmeyen ancak cehennemin ashabından olur.”1907
 

1896 Sahih. İbn Huzeyme (2024) Hatib Tarih (3/330) el-Lalekâî, İtikad (1/108) Herevî, Zemmu’l-Kelam (455) İbn Ebi Asım, es-Sunne (62)

1897 Sahih ligayrihi. Ebu Ali Şazan el-Cuz’u Samin (el yazma no:135) Saduk bir ravi olan Eban b. Abdillah dışındaki ravileri güvenilirdir. Sahih bir mutabisini; Ahmed (2/158) rivayet etmiştir. Sa’d b. Ebi Vakkas radıyallahu anh’den şahidini; Darimi (2/132) rivayet etmiştir. bkz.: el-Elbani, es-Sahiha (394)

1898 Sahih. Buhari (5063) Müslim (1401)

1899 Sahih. Muslim (15).

1900 Sahih. Buhari (2697) Muslim (1718)
1901 Sahih. Ahmed (5/409) Şeyh Mukbil, Sahihu’l-Musned (1486) 

1902 Sahih. Buhârî (7280)
1903 Sahih. Buhârî (2957, 7137) Muslim (1835)

1904 Sahih. Ahmed (17174) Ebû Dâvûd (4604)
1905 Sahih. Ebû Davûd (4605) Tirmizî (2663) İbn Mâce (13) Hâkim (1/108)
1906 Sahih. Ahmed (15156) İbn Ebî Şeybe (9/47) İbn Ebî Âsım, es-Sunne (50) Bezzar (124) Beyhakî, Şuabu’l-İmân (177) Begavî, Şerhu’s-Sunne (126) İbnu Dureys, Fadailu’l-Kur’ân’da (no:89) Hasen el-Basri’ye kadar Sahih isnadla Ömer radıyallahu anh’den merfu olarak şahidini rivayet etmiştir. Ancak Hasen el-Basri, Ömer radıyallahu anh’e yetişmemiştir. Hadisin diğer bazı şahitlerini Şeyh el-Elbâni el-İrva’da (1589) zikrederek hasen demiştir.

1907 Sahih. Muslim (153)

Amellerde Aşırılık Yapanlar Helâk Ehline Benzer

Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Fazla inceleyenler helak oldu.” Bunu üç defa söyledi.1908

Abdullah b. Abbâs radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Akabe sabahı (yâni Akaba cemresine taş atılacak bayramın ilk günü sabahleyin):

“Benim için yerden çakıl taşları topla” buyurdu. Bunun üzerine ben O'nun için çakıl taşı topladım. O taşları eline koyduğum zaman Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Evet, (atacağınız taşlar) işte şunlar gibi olsun. Sizleri dinde haddi aşmaktan sakındırırım. Çünkü sizden öncekiler ancak dinde aşırılık sebebiyle helak olmuştur.”1909

Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem iki sütun arasında uzatılmış bir ip görünce:

“Bu ip de nedir?” buyurdu. Dediler ki:
 

“Bu Zeyneb’in (ibadetten) yorulduğu zaman tutunduğu iptir” Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

“Hayır, onu çözünüz. Sizden biriniz dinç olduğu sürece namaz kılsın, yorulduğu zaman otursun.”1910

Aişe radıyallahu anha’dan: “el-Havlâ bt. Tuveyt b. Habib b. Esed b. Abdiluzza Aişe radıyallahu anha’ya uğradığında yanında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de vardı. Aişe radıyallahu anha:

“Bu el-Havlâ bt. Tuveyt’tir. Onun gece uyumadığını söylüyorlar” dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Gece uyumuyor mu! Amellerden gücünüz yettiği kadarını yapınız. Allah’a yemin olsun sizler usanmadıkça Allah usanmaz.”1911

Aişe radıyallahu anha’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Amellerden gücünüz yettiği kadarını yapmanız gerekir. zira Allah sizler usanmadıkça usanmaz. Allah’a amellerin en sevimli olanı, az da olsa üzerinde devamedilenidir.”1912

Buraydete’l-Eslemî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Size orta yolu tavsiye ederim. Size orta yolu tavsiye ederim. Size orta yolu tavsiye ederim. Zira bu dine karşı zorluk çıkaran ona yenik düşer.”1913

Enes radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bir topluluk Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’în hanımlarına O’nun gizlide işlediği ameli hakkında sordular. Onlardan biri şöyle dedi:

“Ben kadınlarla evlenmeyeceğim.” Bir diğeri:

“Et yemeyeceğim” dedi. Bir diğeri de:

“Yatakta uyumayacağım” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah’a hamdu senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu:

“Bazı kimselere ne oluyor da şöyle şöyle diyorlar? Bana gelince, namaz da kılarım, uyurum da. Oruç tuttuğum günler de, tutmadığım günler de olur. Kadınlarla da evlenirim. Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”1914

Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

“Bana ulaştığına göre sen gündüzleri oruçla, geceleri namazla geçiriyormuşsun. Böyle yapma. Zira bedeninin senin üzerinde bir hakkı vardır. Gözlerinin senin üzerinde bir hakkı vardır. Eşinin senin üzerinde bir hakkı vardır. Bazen oruç tut, bazen tutma. Her aydan üç gün oruç tut. Bu bütün zamanı oruçla geçirmek gibidir.” Ben:

“Ey Allah’ın rasulü! Bende daha fazla kuvvet vardır” dedim. Buyurdu ki:

“Davud aleyhi's-selâm’ın orucunu tut; bir gün tut, bir gün tutma.”1915

Sa’d b. Ebî Vakkas radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Osman b. Maz’un radıyallahu anh’ın tebettul (hanımlarından uzak durma) isteğini geri çevirdi. Şayet izin verseydi kendimizi hadımlaştırırdık.”1916

Urve radıyallahu anh’den: “Osman b. Maz’un radıyallahu anh’ın hanımı – zannederim adı Havle bt. Hakîm idi – Aişe radıyallahu anha’nın yanına girdi. Bakımsız halde idi. Aişe radıyallahu anha ona bu durumunu sorunca şöyle dedi:

“Eşim geceleri namaz kılıyor, gündüzleri oruç tutuyor.” Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem gelince, Aişe radıyallahu anha O’na bu hadiseyi anlattı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Osman ile karşılaşınca ona şöyle buyurdu:

“Ey Osman! Muhakkak ki bize ruhbanlık yazılmadı. Senin için bir örnek yok mu? Allaha yemin olsun ben Allah’tan en çok korkanınızım ve O’nun sınırlarını en iyi koruyanınızım.”1917

1908 Sahih. Muslim (2670)
1909 Sahih. Ahmed (1851) Nesâî (3057) İbn Mâce (3029) İbn Huzeyme (2867) Hakim (1/637) Ziyau’l-Makdisi, el-Muhtare (10/29)

1910 Sahih. Buhârî (1150) Muslim (784)
1911 Sahih. Buhârî (1970) Muslim (785)
1912 Sahih. Buhârî (5861) Muslim (782)
1913 Sahih. Ahmed (22963) İbn Huzeyme (1179) Hakim (1/314)

1914 Sahih. Buhârî (5063) Muslim (1401)
1915 Sahih. Buhârî (1978) Muslim (1159, 193) 

1916 Sahih. Buhârî (5073, 5074) Muslim (1402)

1917 Sahih. Ahmed (25893)

Ruhbanlık Yapanlar Bizden Değildir:

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Sırf Allah'ın rızasını kazanmak için ilk defa kendilerinin İhdas ettikleri ruhbanlığı, biz onlara farz kılmamıştık. Buna rağmen ona da hakkıyla riayet etmediler, içlerinden îman edenlere mükâfatlarını yine de verdik; çoğu ise fâsık idiler” (Hadid 27)

Ebu Kerime şöyle dedi: “Ali b. Ebi Talib’i Kufe minberi üzerinde şöyle hutbe verirken işittim:

“Ey insanlar! Muhakkak ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “

Sizleri rahiplerin elbiselerinden sakındırırım. Zira kim rahipleşirse veya kendisini rahiplere benzetirse benden değildir.”1918

Deylemi’nin rivayetinde şu ziyade vardır: “Kim et yemeyi terk eder ve kendisine haram kılarsa benden değildir. Kim kadınlarla evlenmeyi çirkin görerek terk ederse benden değildir.”1919

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bazı kimselerin et yemeyi, bazı temiz şeyleri ve kadınları kendilerine haram kıldıkları ve hadım olmak istedikleri ulaştı. Osman b. Maz’un ve Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anhuma da onlar arasında idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem minbere çıkıp öldürmekle tehdite kadar tehdit etti ve şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki ben ruhbanlıkla gönderilmedim. Allah katında dinin hayırlısı musamahalı hanifliktir. Helak olanlar ancak şiddetli davranmaları ve kendilerine şiddet uygulanması sebebiyle helak oldular. Onların kalıntıları manastırlardadır. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadet edin, namazı kılın, zekatı verin, hac ve umre yapın, dosdoğru olun, sizin için bu en güzelidir.”1920

Bu hadisin aynı manada Ebu Umame radıyallahu anh’den bir şahidi daha vardır.1921

İbn Mes’ud radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir gazvede idik ve beraberimizde kadınlarımız yoktu.

“Kendimizi hadım edelim mi?” dedik. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi bundan yasakladı ve belli bir zamana kadar bir giysi karşılığında bir kadınla evlenmemize ruhsat verdi. Sonra da şu ayeti okudu:

“Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın! Muhakkak ki Allah haddi aşanları sevmez!” (Maide 87)1922

İbn Mes’ud radıyallahu anh’e bir yemek getirilince içlerinden biri kenara çekildi ve:

“Ben onu kendime haram kıldım, onu yemem” dedi. İbn Mes’ud radıyallahu anhi:

“Yaklaş ve ye. Yemininin de kefaretini ver” dedi, sonra Maide 87. ayetini okudu.”1923

1918 Hasen ligayrihi. Taberani Evsat (4/178) Bkz. El-Elbani ed-Daife (3234)

1919 Deylemi (1534)
1920 Hasen ligayrihi. Ebu Nuaym, Tarihu İsbehan (1/309) Ebu’ş-Şeyh Tabakat (3/426) isnadında Muhammed b. Humeyd er-Razi vardır. Bkz.: El-Elbani, es- Sahiha (4/281)

1921 Hasen ligayrihi. Taberani (8/170) Suyuti, Durru’l-Mensur (4/531) isnadında Ufeyr b. Ma’dan zayıftır.

1922 Sahih. Buhârî (4615) Muslim (1404)
1923 Sahih. Hâkim (2/313) Fethu’l-Bârî (11/575)

 Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî  "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 -  67 

50 RİKÂK VE ZÜHDŞehvetlerine Uyanlar Kafirlere Benzer
00:00 / 01:04

Şehvetlerine Uyanlar Kafirlere Benzer

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

“Onlardan sonra namazı zâyi eden ve şehvetlerine uyan bir nesil gelmiştir. Sonra Gayy ile karşılaşırlar.” (Meryem 59)

Kurtubi şöyle demiştir1924: “Arzular (şehevât) insanın hevâsına uygun düşen arzu ettiği, uygun bulduğu ve kendisinden çekinmediği şeylerdir. Sahih hadiste de şöyle denilmektedir: (Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:)

“Cennet hoşlanılmayan şeylerle çevrelenmiş; cehennem de arzularla (şehevâtla) çevrelenmiştir.”1925

1924 Kurtubî Tefsiri (11/125)

1925 Sahih. Buhari (6487) Muslim (2822)

Emir ve Yasaklara Aldırmayanlar Kafirlere Benzer

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

“Dinlemedikleri halde "dinledik' diyenler gibi olmayınız.” (Enfal 21)

Taberi dedi ki: “Allah Teâlâ Allah’a ve rasulüne iman eden sahabelere şöyle diyor:

Ey müminler! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e muhalefet konusunda kendilerine okunan Allah’ın kitabını işittiklerinde: “Kulaklarımızla işittik” diyen fakat hakikatte onu dinlemeyen müşrikler gibi olmayın. Onlar kulaklarıyla işittiklerinden ibret alıp faydalanmıyorlardı. Çünkü ondan yüz çevirmişlerdi. Kalpleriyle onu düşünmeyi terk etmişlerdi. Kulaklarıyla işitseler de Allah onları Kur’ân’ın öğütlerinden faydalandırmadı. Böylece hiç işitmemiş gibi oldular. Allah Teâlâ, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabelerine: sizler Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrinden yüz çevirip, yasaklarına son vermeyi terk etmeyen kimseler olmayın. Siz de o müşrikler gibi kulaklarınızla işitiyorsunuz. Onlar, Allah’ın kitabının öğütlerini kulaklarıyla işitip “dinledik” dediler, sonra da hiç duymamış gibi onun öğütlerinden yüz çevirdiler.”1926

Kalpleri haktan çevrilmiştir. Ne anlar ne de düşünürler. Rabbimiz bunu bize böylece onların ahmaklar olduğunu haber veriyor;

“Onların arasında, seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara "Az önce ne demişti?" diye sorarlar. Bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlediği, hevâ ve heveslerine uyan kimselerdir.” (Muhammed 16)

İbn Kesir diyor ki; “Allah Teâlâ münafıkların ahmaklığını ve anlayışlarının kıtlığını haber veriyor. Onlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturur, sözlerini dinler ve ondan hiç bir şey anlamazlar da yanından çıktıklarında: Sahabe radıyallahu anhum'den kendilerine ilim verilmiş olanlara: “Biraz önce ne demişti?” diye sorarlar. Söyleneni anlamazlar ve önem verip aldırmazlar.”

Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Merhamet edin ki, merhamet olunasınız. Bağışlayın ki, Allah da sizi bağışlasın. Söze huni olanlara yazıklar olsun. Bile bile yaptıklarında ısrar eden ısrarcılara yazıklar olsun”1927

Hadiste geçen: “el-Akma’: huni” kelimesi, kım’a kelimesinin çoğuludur. Bu kelime, sıvıyı kaplara aktarmak için kullanılan huni demektir.

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem sözü işitip de onunla ilgilenmeyen ve amel etmeyen kimseyi, içinde bir şey tutmayıp aktaran huniye benzetmiştir. Sanki içeceğin huniden geçmesi gibi, söz de ona uğrayıp geçmektedir. ez-Zemahşerî şöyle demiştir: “Sözün hunilerine yazıklar olsun” sözü mecazdandır. Onlar işittikleri halde ilgilenmeyen ve amel etmeyenlerdir.”

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

“Allah'ı unutan ve bu yüzden de Allah'ın kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte asıl fâsık olanlar bunlardır.” (Haşr 19)

Taberi şöyle demiştir: “Ey iman edenler, Allah’ın farz kıldığı emirleri yerine getirmeyerek onları unutan kimselerden olmayın. Allah böyle insanlara hayırdan nasip almalarını unutturmuştur. İşte bunlar, Allah’ın itaatinden ayrılıp isyana düşen kimselerdir”1928

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den: Tebuk savaşı sırasında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hurma ağacına yaslanarak bir konuşma yaptı. Konuşmasında şöyle buyurdu:

“Size insanların en hayırlısını ve insanların en şerlisini haber vereyim mi? Şüphesiz insanların en hayırlısı kendisine ölüm gelinceye kadar atının veya devesinin yahut ayaklarının üzerinde Allah yolunda çalışan kimsedir. İnsanların en kötüsü ise Allah’ın kitabını okuduğu halde onun emirlerinden bir şeyi gözetmeyen günahkar ve günah işlemede cüretkar olan kişidir.”1929

1926 Taberi Tefsiri (13/458)

1927 Sahih. Buhari Edebu’l-Mufred (380) Ahmed (2/165, 219) Taberani (13/651) Beyhaki Şuab (5/449) Hatib Tarih (8/265) Uşeyb Cüz (54) El-Elbani es-Sahiha (482)

1928 Taberi Tefsiri (23/300)

1929 Hasen. Ahmed (3/37, 41, 57) Nesai (3106) Abd b. Humeyd (989) Hakim (2/77) İbnu’l-Mubarek Cihad (167) İbn Ebi Şeybe (4/225) Ebu Bekr ez-Zekvani, Emali (el yazma no: 57) Beyhaki (9/160)

Vicdansızlar Mü’minlere Benzemez

Ebu Musâ el-Eşarî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İyilik yaptığında buna sevinen, kötülük yaptığında ise buna üzülen kişi mü’mindir.”1930

Ebu Umâme radıyallahu anh’den: “Adamın biri Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:

“Günah nedir?” diye sorunca, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Bir şey seni içten rahatsız ediyorsa, ondan uzak dur” buyurdu. Adam:

“İman nedir?” diye sorunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Yaptığım iyiliğe sevinip, yaptığın kötülüğe üzülüyorsan sen mü’minsin” buyurdu.1931

Ömer radıyallahu anh şöyle dedi: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem tıpkı benim kalktığım gibi bir gün aramızda hutbe için kalktı ve şöyle buyurdu:

“Kötülüğünü kötü görmeyen ve iyiliğine sevinmeyen münafığın alameti; iyilik işlediğinde Allah’ın bu iyiliğinden dolayı sevapla karşılık vereceğini ummaması, bir kötülük işlediğinde Allah’ın bu kötülükten dolayı kendisini cezalandıracağından korkmamasıdır.”1932

Nevvâs b. Sem’an el-Ensârî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah size her iki tarafında duvar bulunan, dosdoğru bir yolu misal verdi. Bu duvarın da açık olan kapıları ve kapılarında perdeleri vardır. Bu yolun başında birisi:

“Ey insanlar! Bu yola girin ve bir yere sapmadan yürüyün diye seslenmektedir. Yolun üzerinde aynı şekilde bir uyarıcı vardır. Yolda giden insanlardan biri duvardaki kapıların perdesini aralamak istediği zaman yolun üst tarafında bulunan bu kişi:

“Sakın orayı açma! Şayet açarsan içeriye girmek zorunda kalırsın” diye onu uyarır. Bu misalde dosdoğru yol İslâmdır. Yolun kenarındaki duvarlar da Allah’ın buyruklarıdır. Açık kapılar Allah’ın yasaklarıdır. Yolun başında insanları uyaran kişi Allah’ın kitabıdır. Yolun üst tarafında durup insanları uyaran kişi de her müslümanınkalbinde bulunan vicdanıdır.”1933

1930 Sahih. Ahmed (4/398) Hakim (1/58, 120) Beyhaki, Şuabu’l-İman (5/371)

1931 Sahih. Ahmed (5/251, 252, 255) Tirmizi (2165) Taberani (8/117) İbn Hibban (103)

1932 Hasen. Ebu Nuaym, Sıfatu’n-Nifak (68)
1933 Sahih. Hakim (1/73) Ahmed (4/182, 183) Tahavî, Şerhu Meâni’l-Asar (2142)

Vefâsızlar İman Ehline Benzemez

Aişe radıyallahu anha’dan: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Şüphesiz vefâkarlık imandandır.”1934
 

1934 Hasen ligayrihi. Hakim (1/62) Buhari Tarih (1/319) Beyhaki Şuab (6/517) İbn Asakir Tarih (4/52) İbnu’l-Arabi, Mu’cem (774) el-Elbani, es-Sahiha (216)

İhtiyaç Dışında Köşk ve Binalar Yapanlar İmansızlara Benzer

Allah Azze ve Celle, Hud aleyhi's-selâm’ın kavmine şöyle dediğini haber vermiştir:

“Siz, her yüksek yere bir köşk yapıp abesle mi uğraşıyorsunuz? Sanki dünyada ebedî kalacakmışsınız gibi binalar ediniyorsunuz.” (Şuara 128-129)

Enes b. Malik radıyallahu anh'den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem birgün dışarı çıkıp yüksek bir kubbe gördü ve:

“Bu da ne böyle?” dedi. (Orada bulunan) sahâbîler de kendisine:

“Bu kubbe ensardan falanca kişiye aittir” dediler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hoşlanmadığı bu işi içinde saklayarak sükût etti. Nihayet bu kubbenin sahibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip halkın içinde selâm verdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ondan yüz çevirdi. Adam selamının alınmadığını anlayınca bu selam verme işini defalarca tekrarladı. Nihayet adam her defasında da selamının alınmadığını görünce Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’deki öfkeyi ve kendinden yüz çevirdiğini sezdi ve durumu arkadaşlarına açarak dert yandı:

“Vallahi ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bu davranışını yadırgadım” dedi. Onlar da:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dışarı çıktı, senin bu kubbeni gördü” dediler. Bunun üzerine adam hemen kubbesini dönüp yıktı, yerle bir etti. Derken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem birgün yine dışarı çıktı. Bu kubbeyi göremeyince (oradakilere):

“Kubbeye ne oldu?” diye sordu. Onlar da:

“Onun sahibi bize senin kendisinden yüz çevirdiğinden sızlandı. Gidip onu yıktı” dediler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de:

“İhtiyaç fazlası her bina sahibi üzerine bir vebaldir” buyurdu.1935 Bir rivayette:

“Ancak mescid hariç” şeklindedir.
 

Enes radıyallahu anh’den gelen diğer rivayet şu şekildedir:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Medine yollarından birinden geçiyordum. Kerpiçten bir kubbe gördü ve:

“Bu kimin?” dedi.
 

“Falanın” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
 

“Bir mescid veya mescid binası için olanlar dışında her bina kıyamet gününde sahibi için bir vebaldir.” Sonra o kubbeyi göremedi.

“Kubbeye ne oldu?” dedi. Ben:

“Söylediğin sözler kubbenin sahibine ulaşınca onu yıktı” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Allah ona rahmet etsin” buyurdu.1936
 

İbrahim en-Nehâî’den: Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh şöyle demiştir:

“Kişinin nefsi, ailesi, arkadaşı ve hayvanı için yaptığı harcamadan dolayı ecir vardır. Ancak mescid dışındaki bir bina için yaptığı harcamadan ecir yoktur.” Ona denildi ki:

“Kişinin kendisine yetecek kadar bina yapmasına ne dersin?” Şöyle dedi:

“Bu ne lehine, ne de aleyhinedir.” Ona denildi ki:

“Peki ya kendisine yeten miktarın üstünde bir bina için yaptığı harcamaya ne dersin?” Şöyle dedi:

“Bundan dolayı ona günah vardır. Bundan dolayı ona ecir yoktur.”1937

Bu rivayetlerden anlaşılmaktadır ki; Mescid dışında binalar olan; medrese, dernek, dergah gibi ibadet maksatlı yapılan binalar için yapılan harcamalardan ecir ummak bid’attir.

1935 Sahih ligayrihi. Ebu Davud (5237) Bezzar (14/42) Ziyau’l-Makdisi el- Muhtare (7/291) İbn Mace (4161) Buhari Tarih (9/45) Ebu Ya’la (7/308) Tahavî Muşkilu’l-Asar (956) Beyhaki Şuab (7/390) İbn Ebi’d-Dunya Kasru’l-Emel (240, 284) İbn Ebi Ömer el-Adeni’nin Müsned’inden naklen: Metalibu’l-Aliye (3269) el- Elbani, Sahihu’t-Tergib (1874) es-Sahiha (2830)

1936 Hasen. Ahmed (3/220) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (4/370) Ebu Nuaym Tarihu İsbehan (2/186, 276) Taberani Evsat (3/258) İbn Ebi’d-Dunya Kasru’l-Emel (235) Darekutni İlel (12/216) Esbehani et-Tergib (2/206) Beyhaki Şuabu’l-İman (7/390-391)

1937 Mevkuf. İbn Ebi’d-Dunya Kasru’l-Emel (302) Beyhaki Şuabu’l-İman (7/391)

* Aynısını İbrahim en-Nehâi mürsel olarak merfuan rivayet etmiştir: İbn Ebi’d- Dunya Kasru’l-Emel (285) Beyhaki Şuabu’l-İman (7/391)

Sabretmeyen ve Şükretmeyenler İman Ehline Benzemez

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Şüphe yoktur ki insan, çok haris yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır; hayır dokunduğu zaman da herkesi ondan meneder. Ancak namazlarına devam edenler müstesna.” (Mearic 19-22)

Suheyb radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müminin durumuna şaşılır. Zira onun her durumunda hayır vardır. Bu müminden başkası için söz konusu değildir. Ona bolluk isabet ederse şükreder ve bu kendisi için hayır olur. Ona darlık isabet ederse sabreder, bu da kendisi için hayır olur.”1938

1938 Sahih. Muslim (2999)

Komşusu Açken Tok Yatan Mü’mine Benzemez

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Komşusu açken tok yatan mümin değildir.”1939
 

Enes radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Yanında komşusunun aç yattığını bildiği halde tok olarak yatan bana iman etmemiştir.”1940

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Komşusu açken tok yatan mümin değildir.”1941

1939 Hasen. Buhari Edebu’l-Mufred (112) Buhari Tarih (5/195) Hakim (4/185) Ziya el-Muhtare (11/129) Ebu Ya’la (5/92) Taberani (12/154) Temmam Fevaid (1262) Beyhaki (10/3) Beyhaki Şuab (5/31) Hatib Tarih (10/391) İbn Asakir Tarih (28/216-217, 52/170) el-Elbani es-Sahiha (149)

* Aynısını Aişe radıyallahu anha’dan: Hakim (2/15)

1940 Hasen. Taberani (1/259) Bezzar: Keşfu’l-Estar (119) Deylemi (8447) Ebu Zur’a Duafa (2/491) İbn Ebi Hatim el-İlel (2294) İbn Hacer, Muhtasaru Müsnedi’l- Bezzar (2/501) İbn Hacer Garaibu Multekita (el yazma no:3339) İbn Hacer el- Kavlu’l-Musedded’de (s.21) Bezzar’ın isnadı hasen demiştir. el-Elbani Sahihu’l- Cami (5505)

1941 Sahih. Tahavi Şerhu Meani’l-Asar (1/28)

Konfora Dalanlar Şerli Kimselere Benzer

Muaz b. Cebel Radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Nimetlere dalmayın. Zira Allah’ın kulları nimetlere dalan kimseler değildirler.”1942

Şüphesiz konfora dalmaktan sakınma konusu, zaruretlerin ve hacetin/ihtiyacın kapsamını bilmeyi gerektirmektedir. Lüks/konfor ancak zaruretlerin ve hâcetlerin ne olduğunu anladıktan sonra ortaya çıkar ve zaruretlerle ihtiyaçların dışındakilerin lükse dahil olduğu anlaşılır. Bu yüzden İslam hukukunda ve usûlde zaruriyyat/zorunlu olanlar ve hâciyyât/ihtiyaçların tanımlarını sunalım:

1942 Hasen. Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (1395) Ahmed (5/243, 244) Ahmed Zühd (23) Ebu Nuaym Hilye (5/155) Beyhaki Şuab (5/156) Şeceri Emali (2204) Deylemi (1565) el-Elbani es-Sahiha (353)

Zaruriyyât ve Hâciyyât

Zaruret: Din ve dünya maslahatlarının yerine gelmesi için zorunlu olan işlerdir. Din ve dünya maslahatları: dinin, aklın, canın, neslin ve malın korunmasıdır. Bunlar kaybedildiğinde dünya maslahatları düzgün yürümez. Hatta işler bozulur ve hayat kaybedilir. Ahirette de kurtuluş ve nimetler kaybedilir, apaçık bir ziyana dönülür.

Hâcet: Meşakkate, sıkıntıya ve maslahatın elden kaçmasına sebep olan darlığın kalkmasına duyulan ihtiyaçtır.

Zaruret ve hâcet arasındaki fark: Hâcet, zorunlu kalınmayan meşakkat ve zorluk halidir. Bu elden kaçırıldığı zaman helak olunmaz. Zaruret ise insanın yasak olan şeyi kullanmadığı takdirde helak olacağı veya helake yaklaşacağı bir sınıra gelmesidir.

Yani insan, hâcet olan bir şeye sıkıntı ve zorluğu kaldırmak için ihtiyaç duyar. Bu gerçekleşmediği zaman büyük bir fesat olur. Mesela yemek yemediği zaman helak olmayacak durumdaki aç kimse böyledir.

Hâcet ile Zaruret Arasındaki Farklar

1- Hâcetteki meşakkat, zaruret halindeki meşakkatten daha azdır. Hâcet durumunda ihtiyaç duyulan şeyin yerine gelmemesi helak edici değildir. Mesela su kuyularındaki yosun ve yaprakların suyu bozması durumunda hacet halinde meşakkati kaldırmak, sıkıntıyı kaldırmak babındandır. Zarurette ise sıkıntıyı kaldırmak, zararı kaldırmak babındandır. Şayet bu terk edilirse; helak olmak, organlardan birinin veya malın kaybı gibi dinin altı maksadından birinin yok olması söz konusu olur.

2- Zaruret doğrudan haram olan bir şeyden faydalanmakla alakalıdır, hâcet ise dolaylı olarak haram olan şeyden faydalanmak hakkındadır.

3- Zarurete iten sebep mecburiyettir, hâcete iten sebep ise kolaylaştırmadır. Bunun anlamı şudur: Hâcet halinde kişi sıkıntıyı gidermekle gidermemek arasında muhayyerdir. Zaruret halinde ise tercih hakkı yoktur.

Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah haramları mubah kılan zaruretlerin oluşması meselesinden bahsettikten sonra şöyle der: “Kadınların altın ve ipekle süslenmesi, altın ve ipekle tedavi gibi, ihtiyaç için caiz kılınanlar zaruret için caiz kılınmış değildir. Bunlar ölü etinin mubah olması örneğinde olduğu gibi zaruretten dolayı değil, ancak faydanın kemali için mubah kılınmıştır. Hâcet bu faydanın kemali içindir. Zira eksik faydalanma beraberinde kemaline ihtiyaç da meydana getirir. İşte hacet bu gibi konulardadır. Zaruret ise, yokluğu halinde ölüm, hastalık, farzları yerine getirmekten aciz kalma gibi durumların meydana gelmesi hakkındadır. Mesela böyle bir zaruret halinde ölü eti yemeye mecbur kalmak, muteber zarurettir. “1943

Nitekim dolaylı olarak haram olan bir şey kaçınılmaz olabilir. Böyle bir durumda önceki kaide kaybolur ve bunun hükmü, hâcetin hükmünü değil, zaruretin hükmünü alır. Mesela tabibin kadın hastaya bakması hacettir. Kadın tabibenin ona bakabileceği zamanda erkek tabip kadına bakamaz. Gece doğum gibi durumlarda kadın tabibe yoksa, erkek tabibin bakması hâcetten daha çok zarurete yakındır.

4- Zaruret, şiddet, sıkıntı ve meşakkat bakımından, ölü eti, kan ve domuz eti gibi haramları mubah kılar. Hacet ise ihtiyaçtır ve eksikliktir. Hacet, zaruretten daha kapsamlıdır.

5- Zaruretin delilleri açıktır. Hacete gelince genellikle galip zanna ve umumi delillere müracaat edilir.

6- Zaruret şahsîdir. Mecbur kalandan başkası ondan faydalanamaz. Hacete gelince burada fertlerden biri hakkında ihtiyacın gerçekleşmiş olması şart koşulmaz. Galip zanna göre ihtiyaç varsa yeterlidir.

7- Zaruret haramlığı kaldırır, hacet ise harama götüren vesileler hakkındaki engeli kaldırır. Bu, ikinci maddede zikredilenin bir cüzüdür.

8- Zaruret azı da, çoğu da mubah kılar. Hacet ise yalnızca azı mubah kılar.

9- Zarureti, mecbur kalan kimse takdir eder. Haceti ise müçtehit takdir eder.

10- Zaruretin, hakkında kuruntu yapılan şey hakkında değil, meydana gelmesi kesin olan bir şey hakkında olması zorunludur. Lakin bu durumun belirli bir şahıs hakkında özel olması böyle değildir. Hacetin takdirinde orta halli, sıradan bir şahsın konumu dikkate alınır, özel şartlara bağlanmaz. Zira teşri (din koyma), genel özelliktedir.

11- Zaruretin hükmü söz konusu zaruretin vaktiyle sınırlıdır. Hacetin hükmü ise devamlıdır. Bununla beraber bazen zaruret kelimesi kullanılarak hacet kastedilmiştir. Bu kaideye dair hüküm mutlak değildir. Nitekim âlimler sakıncalıyı mubah kılan hacet hakkında en önemlileri şu şekilde olan şartlar koşmuşlardır:

1943 Mecmuu’l-Fetava (31/225-226)

Sakıncalıyı Mubah Kılan Hacetin Şartları

a- Dinin aslî hükmüne muhalefet edilebilmesi için alışılmışın üzerinde

sıkıntı derecesine ulaşmış bir şiddetin meydana gelmiş olması.

b- Bu hacetin takdirinde insanlardan vasat olan birisi ve çoğunluğun ihtiyacı dikkate alınmalıdır. Hacet şayet özelse, bununla ilgili olan belli grubun orta hallisine bakılır.

c- Hacetin belirlenmesinde, umumi hükme muhalefet dışında maksada ulaşmaya başka bir yol bulunmamalıdır.

 

d- Söz konusu olan hacet, tıpkı zarurette olduğu gibi, ihtiyaç miktarı kadar takdir edilir.

e- Hacet üzerine kurulu hüküm, Allah’ın kitabından veya Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden, bunun hususi hükmünü ifade eden bir nassa muhalif olmamalı, şeriatın maksatlarına çelişmemeli ve daha büyük maslahatın kaybına sebep olmamalıdır.

Şeyh el-Elbanî rahimehullah’ın “Zaruretler mahzurları mubah kılar” kaidesiyle ilgili bir fetvası şu şekildedir:

Soru: Müslüman kadının evinin dışında mubah bir işte çalışması ve çocuklarını mürebbilere veya müslüman hizmetçi kadınlara bırakmasının dindeki hükmü nedir?

Cevap: Bu meselede aslolan Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımları şahsında, Allah Teâlâ’nın ümmetin kadınlarına şu hitabıdır:

“Evlerinde karar kılsınlar. İlk cahiliyyede olduğu gibi açılıp saçılmasınlar.” (Ahzab 33)

Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Erkekte aslolan dışarı çıkması, kadında aslolan ise evlerde kalıp zorunlu bir ihtiyaç olmadıkça çıkmamalarıdır.”

Buhari’nin Sahih’inde Allah kadınlara hicabı farz kıldığı zaman Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu gelmiştir:

“Allah siz (kadınlar)in ihtiyaçlarınız için çıkmanıza izin vermiştir.”1944

Kadın, evinden bir ihtiyacı için, cilbabıyla örtünmüş olarak, koku sürünmeden çıkarsa bu caizdir. Ama bu çıkışında az önce işaret ettiğimiz şeylerden birini işleyecek olursa veya evindeki bazı görevlerini ihmal edecek olursa o zaman az önce geçen ayet söz konusu olur: “Evlerinde karar kılsınlar.” Onun bu durumda çıkıp da çocuklarını hizmetçilere bırakması caiz olmaz. Anne çocuğunun ihtiyaçlarını ve onlara uygun gelen eğitici yönlendirmeleri daha iyi bilir.1945

Soru: Doktor, öğretmen veya hemşire olan kadının çalışması, çocuklarını hizmetçiye bırakmasını mubah kılan meşru zaruretlerden midir?

Cevap: Eğer kız çocuklarının zorunlu eğitimini yerine getirecek kimse yoksa önceki soruda zikredilen şartlarda bu ihtiyacı yerine getirmek üzere hemcinsi olan kız çocuklarının eğitimi için kadının evinden çıkması caiz olur. Bu şartlara zorunlu olarak bir de bu işte kadın erkek karışık bulunulmaması şartı eklenir.1946

Soru: “Müslüman kadın tıp, öğretmenlik ve hemşirelik gibi alanlarda çalışmazsa bu görevi kim yerine getirecek?” diyene nasıl cevap verilir? Bu görevleri yapması halinde kadının dine aykırı olan bazı durumlara düşmesini, “Zaruretler mahzurları mubah kılar” kaidesiyle delil getirmektedirler.

Cevap: Bu meselede bu kaidenin delil getirilmesini isabetli görmüyordum. Çünkü mahzurları mubah kılan zaruretler fertlerle alakalıdır. Bu kaide şu ayetlerden alınmıştır:

“Her kim açlık halinde, mecbur kalırsa, günâha meyletmek sizin (haram kılınan etlerden yiyebilir); zira Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir” (Maide 3)

“Mecbur kaldığınız dışında Allah size haram kıldıklarını açıkladığına göre...” (En’am 119)

İki şeyi düşünmemiz gerekir:

Birincisi: Mükellef olan insanın başına bir şey gelir de, aslen haram olan olan bir şeye mecbur kalırsa burada zaruretler mahzurları mubah kılar.

İkincisi: Gerçekleşmemiş olan, ancak ileride gerçekleşebilecek olan şeyler hakkında zaruretlerin mahzurları mubah kıldığı söylenemez. Allah’ın helal kıldığı şeylerle kurtulmaya yol bulamadığımız konularda kendimizi tehlikeye atmamız uygun değildir. Kişi Allah’ın haram kıldığı şeylere düşeceğini bildiği bir topluma girmeyi kastedip de, bu girişinde “zaruretler mahzurları mubah kılar” kaidesini kullanarak temize çekmeye kalkışırsa, bu kaidenin yeri burası değildir.

Yine âlimler bu kaideyi, diğer bir kaide olan: “Zaruretler miktarıyla takdir edilir” kaidesiyle kayıtlamışlardır. Şayet insan leş yemek zorunda kalırsa, oturup da helal et yiyormuş gibi yiyemez. Ancak tehlikeyi giderecek kadar yiyebilir.

Bizler yeteri kadar müslüman kadın doktorların bulunması gerektiğini söyleriz. Lakin farz-ı kifaye olanın yerine getirilmesi, dine muhalefet etmeyi beraberinde getiriyorsa bu caiz değildir. Bizim, “Farz-ı kifaye olanı onlara öğretmek istiyoruz” iddiasıyla kadınlarımızı ve genç kızlarımızı üniversitelerde ve başka yerlerde gördüğümüz fesada sunmamız caiz değildir.

Okullardaki ve üniversitelerdeki müslüman kızların hepsi dindar değillerdir. Dindar olanları bunu yapmadıkları zaman, gevşek davranan kadınlar bu farz-ı kifayeyi yerine getireceklerdir. Bu durumda onlara sorumluluk yoktur. Zira bu farz-ı kifayedir. (Bazılarının yerine getirmesiyle bu farz diğerlerinden düşer.)1947

1944 Sahih. Buhari (1/40) Muslim (4/1709) 

1945 El-Elbani, Fetava’l-İmarat (no:100)

1946 Fetava’l-İmarat (no:101)

1947 Fetava’l-İmarat (no:102)

Kalpleri Katılaşan Fasıklara Benzeyenler Kınanmıştır

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

“İman edenlere, Allah'ın ve Kur'ân’dan nazil olanların zikri için, kalplerinin titreme vakti henüz gelmedi mi? Sakın ola ki evvelce kendilerine kitap verilip de aradan geçen zamanın uzaması dolayısıyla kalpleri katılaşan ve çoğu da fâsık olan Yahudî ve Hristiyanlara benzemesinler.” (Hadid 16)

Allah Subhanehu ve Teâla bu ayette müminleri bizden önce kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hıristiyanlara benzemekten yasaklıyor.

Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Kendilerine kitap verilenler gibi olmayın” kavli, mutlak olarak onlara benzemekten yasaklamadır. Yine bu ayet, özellikle kalbin katılaşmasında onlara benzemekten yasaklamaktadır.”1948

Hafız İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: “Allah müminleri usul ve furû meselelerinde (her meselede) onlara benzemekten yasaklıyor.”1949

1948 el-İktiza (s.258, 259) 

1949 Tefsîru İbn Kesîr (8/20)

bottom of page