NAMAZ KİTABI (2)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Dinî İlim Tahsili İçin Mescid Dışında; Dernek, Okul ve Medreseler Gibi Binalar Tahsis Etmek Bid’attir
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde ilim mecliseleri için Mescid dışında binalar tahsis etmek yoktur.
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: “Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Her kim bizim bu mescidimize ya bir hayır öğrenmek yahut öğretmek için girerse, Allah yolunda cihad eden kimse gibi olur ve her kim başka bir maksatla girerse, kendisine ait olmayan bir şeye bakıp duran bir kimseye benzer.”746
Sehl b. Sa’d es-Sâidî radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim şu mescidime bir hayır öğrenmek veya öğretmek için girerse Allah yolunda cihad eden gibi olur. Kim de bundan başka insanların sözlerini anlatmak için girerse, başkasına ait olan ve hoşuna giden bir şeye bakan kimse gibidir.”747
Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem mescidde, ilim meclislerinde hazır bulunmaya teşvikte bulunarak şöyle buyurmaktadır: ‘...Bir topluluk Allah’ın evlerinden (mescidlerden) bir evde, Allah’ın Kitâbı’nı okumak, kendi aralarında onu incelemek üzere toplanacak olurlarsa mutlaka (ilâhî) huzur ve sükûn üzerlerine iner, rahmet onları kaplar, melekler etraflarını çevirir ve Allah kendi nezdinde bulunanlar arasında onları anar...”748
İnsanlardan birçoğu amel etmiş olduğu bir bid'at ya da bulaşmış olduğu muhdes bir şey reddedildiğinde, yapmış olduğu fiilin meşru olduğunu ispat etmek için hemencecik sana der ki: "Bu bir vesiledir. Maksat Allah'a ibadet etmektir. Vesileler için gayelerin ya da maksatların hükmü geçerlidir." Peki vesileler için maksatların hükmü geçerlidir kaidesi genel bir kaide midir?
Şer'î ilimlerin tahsili ve vaazu nasihat için mescid dışında; medrese, okul, üniversite gibi tahsis edilen binalar yapmak asırlardır karşı çıkılmayan, göz yumulan bir bid'attir. Şatıbî rahimehullah el-İtisam adlı eserinde Sufilerin dergah ve zaviyelerinin bid'at olduğunu, onların Ashab-ı Suffe'ye benzeterek bunları ihdas ettiklerini reddiye vererek açıklar. Lakin garip bir tutum sergileyerek medreselerin bid'at olmayacağını, çünkü ilmî meclislerin çarşıda, dükkanlarda, evlerde vs. kurulduğunu zikreder. Fakat şer'i ilimler ve vaazu nasihat için tahsis edilen mescid haricinde bir bina için sünnetten harhangi bir delil getirmemiştir! Belki de bu, Şatibi'nin farkında olmadan iltizam ettiği bir çifte standarttır!
Kazvini'nin Asaru'l-Bilad adlı kitabında zikrettiğine göre İslam tarihinde ilk medrese Sultan Alparslan zamanında Nizamu'l-Mülk tarafından yapılmış ve bu adet Nizamiye medreseleri ile başlamıştır. O zamanlar medreseler mescidlere bitişik yapılırdı. Sonradan mustakil okullar haline getirildi.
İbnu'l-Cevzi, şöyle der: "Bugün medreseler tehlikeli hale gelmiştir. Fakih geçinenlerin çoğu şer'i ilimlerden yüz çevirip cedele dalmışlar, mescidlere gidip gelmeyi terk ederek, medreselerden ünvanlar edinmişlerdir."749
Bu bid'at dile getirildiği zaman "hangi alim buna bid'at demiş" diyenler görürüz! hem de "delil ancak kitap ve sünnettir" diyenler dahi böyle söyler! Selefi menhece sahip Ehl-i Hadis için durum gayet açıktır: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Her kim emrimiz olmayan bir amelde bulunursa reddolunur" buyurmuştur ve "her ihdas edilen şey bid'attir ve her bid'at sapıklıktır." İbn Ömer radıyallahu anhuma'nın dediği gibi;
"İnsanlar güzel görseler dahi her bid'at sapıklıktır."
Bu konuda sünnete muhalefet edenler: "Medrese ve dernek binaları meşru bir amel olan davetin vesilesidir" şüphesini dile getirirler.
İbn Kayyım şöyle der: "Bir şey mubah, hatta vacip olabilir. Bununla birlikte vesilesi mekruh olur. Taat için yapılan adağa vefa göstermek böyledir. Böyle bir adağa vefa göstermek vacip olmakla beraber, vesilesi olan adak adamak mekruhtur, yasaklanmıştır... Yine aynı şekilde ihtiyaç anında mahlukattan istemek mekruhtur. Bununla beraber isteme neticesinde elde ettiği şeyden faydalanmak mubahtır. Bunun örnekleri çoktur..."750
Selefi Salihin'in uygulamasına bakan kimse, onların ibadetle alakalı olan şeylerde sonradan ortaya çıkan vesileler ya da maksat olarak isimlendirilen ayırıma bakmaksızın son derece titiz ve dikkatli davrandıklarını görür.
Mesela Abdullah b. Mes'ud radıyallahu anh küçük çakıl taşları ile Allah'ı zikreden bir topluluğa karşı çıkmıştır.
Onlar Allah'ı zikretmek gibi meşru bir ibadette tekbir ve tesbihi sayabilmek için küçük çakıl taşlarını vesile olarak kullandılar. Bu yaptıklarında niyetleri de güzel idi. Bununla birlikte İbn Mes'ud radıyallahu anh, söz konusu vesileyi içeren amellerine karşı çıkıp kabul etmemiştir. Çünkü böyle bir şey, zamanında gerekçeli sebebi olmasına rağmen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den bilinmeyen bir şeydir. Sünnete muhalefet etmeleri ve bid'atte vuku bulmaları sebebiyle onların muhdes olan amellerine böylesi bir günah takdir etmiştir.
İbn Mes'ud radıyallahu anh onların güzel niyetleri sebebiyle yapmış oldukları amellerini görmezden gelmemiş ya da onu yapmış oldukları şeyin sıhhatine bir delil olarak kabul etmemiştir. Zira iyi niyet ne bir bid'ati sünnet, ne de çirkin bir şeyi güzel yapamaz. Bilakis iyi niyet ve ihlasla birlikte sünnete uygunluk ve selefe mutabaat olması gerekir.
Bizler şayet şer'î maksatlar için bid'at vesileler ihdasına imkan veren kapıyı açarsak o zaman din başka bir dine, şeriat başka bir şeriate dönüşür. Zira Allah'a sadece kendisinin meşru kıldığı bir fiille ve meşru kıldığı bir şekilde yaklaşılabilir.
Kendisine yakınlaşma vesilesi olarak meşru kılmadığı şeylere gelince; Allah bunlara sevap vermez. Bilakis ihdas eden, bu fiilinden dolayı günah kazanır.
Mescid dışındaki mekanlarda; şer'î ilim tahsili veya vaaz için tahsis edilen binalarda, medreselerde, okullarda, üniversitelerde, derneklerde sohbet, konferans gibi düzenlemelerde bid'at şaibesi olan husus: bahsedilen mekanların şer'î ilim ve sohbetler için tahsis edilmesidir. Sünnet olan ise bu meclislerin mescidlerde akdedilmesidir.
746 Hasen. Ahmed (2/350, 418, 527); İbn Mâce (227) Hâkim (1/91) İbn Hibbân (1/287) Ebû Ya'lâ (11/360) Beyhaki el-Medhal (368)
747 Hasen. Taberî (6/175) İbn Neccar Durretu’s-Semine Fi Ahbari Medine (s.88) Abdulgani el-Makdisi Nihayetu’l-Murad (el yazma no: 20)
748 Sahih. Muslim, (2699).
749 Saydu’l-Hâtır (s.122)
750 Medaricu's-Salikin (1/116)
Derneklerin Fitneleri
Şeyh Salih b. Abdillah b. Halef el-Bekrî el-Yafiî’nin "el-Berahin ve’l- Beyyinat Fi’t-Tahzir Min Fiteni’l-Cem’iyyat (Derneklerin Fitnelerinden Sakındırma Hususunda Apaçık Hüccet ve Deliller) kitabından:
-
Derneklerin fitnelerinden birisi; sabit hadislerin reddedilmesi, bunlara muhalefet edilerek şahsi görüş, kıyas, zevk, taklid ve taassupla itiraz edilmesidir
-
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, ashabının ve onlara güzelce uyanların yapmadıkları şeylerin yapılması
-
Fırka, ihtilaf, nefretleşme ve kinleşme derneklerin fitnelerindendir
-
Hizipçilik (particilik, grupçuluk) veya buna vesile olma fitnesi
-
Kafirlere benzemek ve onların kurallarını uygulama fitnesi
-
Ruhsatlara, (delile aykırı olan) şaz görüşlere ve zellelere tabi olma fitnesi
-
Dünya ve mal sevgisi ve bunların peşinden koşma fitnesi
-
Bid’at ve günahlarda ısrar fitnesi
-
Bankalara mal ve para yatırma fitnesi
-
Dernek kuran ve yönetenlerin dinî hükümlerden cahil olması ve işlerin ehli olmayana verilmesi fitnesi
-
Seçimlerde oy kullanma fitnesi
-
Fitnelerin vukuunda hükümetlerle işbirliği fitnesi
-
Bağış dilenme ve sadaka isteme fitnesi
-
Dernekler için, şaz görüş ve ameller için, şahıslar için taassup gösterip, bâtıl ve sapıklıklarına muhalefet edenlere karşı çıkılması fitnesi
-
Bâtıllarına muhalefet edenleri eleştirmek, onlara hakaret, çirkin tanıtma, ondan nefret ettirme, gıybetini yapma, onlara karşı kışkırtma ve düşmanlık gösterme fitnesi
-
Tekfir, derneklerin fitnelerindendir
-
Dinde aşırılık ve zorlama fitnesi
-
Tasvir (suretler) fitnesi – ki Ademoğlunun şirkinin temelinde suretler vardır
-
Allah adına, rasulü adına, alimler adına ve kendilerine muhalefet edenler adına yalan söyleme fitnesi
-
Davet, bağış toplama, dul ve yetimlere kefalet konularında yeni metotlar türetilmesi fitnesi
-
Şer’î naslara aykırı aklî ve zevkî fikirleri beğenme fitnesi
-
İçine düşülen fitneler, sapıklık ve muhalefetler hususunda müteşabih sözlere tabi olma fitnesi
-
Meşru olmayan siyasete dalma ve ona ulaşmak için haramlar işleme fitnesi
-
Kaybolma, çözülme ve renkten renge girme fitnesi
-
Bid’at olan hizipçi biat fitnesi
-
Daveti çirkinleştirme ve kendini küçük düşürme fitnesi
-
Önce itikad edip, sonra delil getirmek derneklerin fitnelerindendir
-
İçine düşülen bid’at ve masiyetleri hafife alma fitnesi
-
Sonradan çıkma olan gizli hizipçilik fitnesi
-
Hakka karşı savaşma ve ondan alıkoyma fitnesi
-
Fakir ve yoksulları teşhir ederek derneklerle alakalandırma fitnesi
-
Müslümanların mallarına haksız yere dalmak
-
Riya (gösteriş)
-
Başkanlık sevdalıları, tamahkârlar, düzenbazlar ve fitne davetçileri için kapı açılması
-
Dinî ilimlerden uzaklaştırma, buna önem vermeme, dünyevî ilimlere, mal ve paraya, yolculuklara, neşitlere yönelme, güncel vakaya bid’at bir bakış açısı getirme, meşru olmayan siyaset gütme
-
Sayı artırmaya ve mal toplamaya önem verildiği kadar davetin aslına önem vermeme
-
Dinin kaideleri hakkında cehalet, karıştırma, hakkı batıl, batılı hak gösterme fitnesi
-
İşlerde sertlik ve sözleşmelerle bağlama
-
İslam düşmanlarının istediği bazı şeylerin gerçekleşmesi
-
Başkanlarını ve hocalarını taklid, derneklerin fitnelerindendir
-
Hevaya tabi olmak
-
Yöneticilere ve alimlere karşı ayaklanma
-
Alimlere ve avama karşı işleri karıştırma
-
Başa kakma ve eziyet
-
Kendisine bulunmayan şeyle övünme
-
Zenginler ile fakirler arasında engel olma, fakirlerin, yoksulların ve benzerlerinin haklarının zayi edilmesi
-
Selefilik ve selefileri fakirler ve yoksullarla aldatma
-
Yolcu olunmadığı halde emir tayin etme
-
Şöhret ve duyurma sevgisi derneklerin fitnelerindendir
-
Vakitlerin, ömürlerin ve fakirlerin haklarının zayi edilmesi
-
Sonradan çıkma bölücü isimler kullanmak
-
Dernek başkanının veya çoğunluğun hükmüne başvurmak
-
Nefisleri itham ve kötü zanna arz etme
-
Bidat ehline karşı hüccet ve beyan ile cihadın terk edilmesi, hevalarına uyan şeyler dışında buna ilgi gösterilmemesi
Salih el-Bekrî, kitabında, sayılan bu noktaları ayrıntılarıyla açıkladıktan sonra şöyle demiştir: “Derneklerin fitne ve kötülükleri bundan çok daha fazladır. Bunlardan bazısının bulunmadığı bir dernek yoktur. Şayet bunlar bir dernekte bulunmuyorsa, kapı açmayı bekleyenler, zelleleri takip edenler, delilden yüz çevirerek aykırı meselelere tutunanlar vardır. Bu da hevaya, hakka aykırılığa tabi olma hususunda açık bir delildir. Nitekim şöyle demişlerdir: “Kim delile muhalefet ederse, yoldan çıkar.” Rasul sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenler dışında da delil yoktur.
Dernekçilerin Şüphelerine Cevaplar
Şeyh Salih b. Abdillah el-Bekrî el-Yafii hafazahullah’ın; El-Berahin
ve’l-Beyyinat Fi Beyani Fiteni’l-Cem’iyyat kitabından (s.137-143) özetle:
Birinci şüphe: “Dernekler; yetimlere ve davetçilere kefalet, muhtaçların evlendirilmesi ve buna benzer hayırlı işler ile Allah’a davet üzere kurulmuştur”
Cevap: 1- Bu amelleri Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ve selef, bu derneklerin varlığından önce de en kamil şekliyle yerine getirmişlerdir. Yine ilim ehli, davetçiler, zengin kimseler ve sadaka verenler de bu işleri dernekler yokken bugüne kadar yapmışlardır. Bu ameller derneklere, hükümetlere ve devletlere bağlı işler değildir. Dernek kurmak, bu amellerin şart ve gereklerinden de değildir.
2- Bahsedilen hayırlı işler, Allah için halis kılındıktan ve sünnete uygun olduktan sonra karşı çıkılacak işler değildir. Karşı çıkılan şey ancak bu amellerin grupçuluğa ve dünyalık menfaatlere vesile kılınmasıdır.
3- Derneklerin hepsinde olmasa da, birçoğunda bu ameller grupçuluk ve fitnelere vesile edinilmektedir.
İkinci Şüphe: “Dernekler sebebiyle insanlar faydalanmaktadırlar.”
Cevap: 1- Bidatler ve günahların sahipleri de bunların faydalı olduğunu zannederler. Lakin bunlar dünyevî ve özel faydalardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. (Onlara) de ki: İkisinde de insanlar için hem büyük günâh, hem de faydalar vardır; fakat günâhları faydalarından daha büyüktür. Yine sana (sadaka olarak) ne vereceklerini soruyorlar. De ki: ihtiyaçtan fazlasını. İşte Allah, dünya ve âhiret işlerini iyice düşünesiniz diye âyetleri böyle açıklar” (Bakara 219)...
2- Derneklerin faydaları özeldir, terkindeki fayda ise umumidir. Umumun maslahatı özel maslahatın önüne geçer.
3- Genellikle dernekler faydasından büyük kötülükler içermektedir. Alimlerin üzerinde ittifak ettikleri ve şer’î delillerin gösterdiği şey, kötülüklerin giderilmesinin, eşit oldukları takdirde iyiliklerin elde edilmesinden öncelikli olmasıdır...
4- Ancak Allah’ın ve rasulünün yasakladıkları şeyleri işlemekle ulaşılan maslahat geçersizdir.
5- Ancak dernek kurmak vasıtasıyla gerçekleşen faydalar zannî veya geçicidir. Nice derneklere hizipçiler ve tamahkarlar hakim olmuş, bunun sebebiyle insanlar fitnelere düşmüş, malları olmadık yerlere harcanmıştır.
Üçüncüşüphe: “İslam için çalışmak ve daveti yaymak ancak dernekler kurmak ve bazı muhalefetleri işlemek suretiyle mümkün olmaktadır. Vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir.”
Cevap: 1- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra insanların en şereflileri, içlerinden bazılarının muhalefeti sebebiyle Uhud’da yenilgiye uğramışlardır. Bidatler ve günahlar ise bütün şer ve belanın sebebidir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Eğer seni sağlam tutmamış olsaydık, neredeyse onlara azıcık meyledecektin. O takdirde de sana, hayatın da, ölümün de kat kat azabını tattırırdık; sonra sen, bize karşı kendine bir yardımcı da bulamazdın” (İsra 74-75)
“Başınıza gelen her musîbet, sizin kendi ellerinizin yaptıkları işler yüzündendir.” (Şura 30)
Ebu Bekr es-Sıddık radıyallahu anh şöyle demiştir: “Muhakkak ki ben (Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in) emrini terk edersem sapmaktan korkarım.”
Cubeyr b. Nufeyr’den: “Kıbrıs feth edilip de, halkı birbirinden ayrı düşünce ağlaşmaya başladılar. Ebu’d-Derda’yı gördüm, tek başına oturmuş, ağlıyordu. Dedim ki: “Ey Ebu’d-Derda! Allah’ın İslam’ı ve Müslümanları aziz kıldığı bir günde sen niçin ağlıyorsun?” diye sordum. Ebu’d-Derda: “Yazıklar olsun sana ey Cubeyr! Hakimiyet ve mülk sahibi bir ümmet olduğu halde, Allah’ın emrini terk ettiklerinden dolayı insanlar Allah’ın katında ne kadar da basittirler! Allah’ın emrini terk ettiler ve bu gördüğün hale düştüler” dedi.751
Şeyh el-Elbani’ye dernekler ve dernek paralarının bankalara yatırılması hakkında sorulduğu zaman şöyle demiştir: “Bu muhalefet bunun meşru bir iş olmadığına yeter. Batıl üzerine kurulan şey ancak batıldır.”...
2- Alimler, dünyevî bakımdan zayıf olmalarına rağmen, dernekler bir tarafa, devletlerin dahi maddi kuvvetleriyle yaptıklarından fazlasıyla İslam için çalışmışlardır. Nitekim Şeyh Rebi’nin, Şeyh el-Elbani’nin oğluna telefonda şöyle dediğini işittim: “Allaha yemin olsun ki baban, devletlerin aciz oldukları konularda İslam ve sünnete hizmet etmiştir.”
İmam Ahmed, Buhari, Muslim ve diğer imamlar da aynı şekilde, devletlerin ordularıyla, işçileriyle, komutanlarıyla ve mallarıyla aciz kaldığı konularda İslam ve sünnete hizmetler etmişlerdir. Bu alimler buna ancak sadakat ve sünnete ittiba ile ulaşmışlardır...
3- “Vacibin ancak kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir” sözüne gelince, kendilerinin aleyhinedir. Zira yetimlere kefalet, muhtaçlara yardım ve Allah’a davet gibi meşru vaciplerin meşru olmayan yollardan başkasıyla yerine getirilmesi mümkündür. Helaller, harama ihtiyaç bırakmayacak kadar çoktur.
Dördüncü şüphe: “Selefî ve meşhur alimler tarafından kurulan dernekler de var”
Cevap: 1- Alimler hata da eder, isabet de ederler. Onların Kitap, sünnet ve selef menhecine uygun sözleri alınır, kabul edilir, uygun olmayan ise reddedilir.
2- Takva ve vera sahibi, zahid ve güvenilir olup dernek kuran alim ile cahil veya yarım alim, meçhul, dini ve vera’ı zayıf kimseler arasında fark açıktır.
3- Meşhur alimlerin yönettikleri dernekler ayrılık ve ihtilafa sebep olmamaktadır.
4- Alimlerin yönettikleri dernekler; Kur’an ezberi, hak sahiplerinin evlendirilmesi, mescid bina etmek, yetimlere kefil olmak ve buna benzer işler için kurulmuştur.
5- Bütün bunlarla beraber bu dernekler hilekar bidat ehlinin saptırmalarından selamette değillerdir.
6- Onlar gibi diğer bazı alimler de vardır ki dernek kurmuyorlar. Daha doğrusunu yapmalarına rağmen neden bu alimlere tabi olunmuyor? Bu ancak hevaya uymak değil midir?
7- Bu fiil o alimlerden meşhur olmamış ve onlara nispet edilmemektedir.
Beşinci şüphe: “Hükümetler, bu dernekler olmadıkça davete izin vermiyorlar. Derneklere ise bankalara para yatırmadıkça, suretler asmadıkça, başkan tayin etmedikçe izin vermiyorlar. Bu “zaruretler, mahzurları mubah kılar” ve “iki kötülükten hafif olanını işleme” türündendir.
Cevap: 1- Günah konusunda itaat edilmeyeceği İslam esaslarındandır. Bunun delilleri pek çoktur.
2- Davet ve bu hayırlı ameller, devlet ve dernek kurulmasına bağlı değildir.
3- Mahzurları mubah kılacak olan zaruretler, def edilmesi ancak sakıncalı işin işlenmesiyle mümkün olan işlerdir. Böyle bir durumda sakıncalı olandan başka bir yol yoktur. Canının telef olmasından korkan kimsenin leş yemesi gibidir. Eğer leşten başkası bulunamazsa leş yemek zorunda kalınır. Ancak leşten başkası varsa leş yemek caiz değildir. Davet dernekler, suretler, faiz, yalan, hile, ayrılık ve diğer fitneler olmadan da yerine getirilebilir ve yayılabilir. Davet eğer mescidlerden engellenirse, evlerde, çarşılarda, yollarda, iş yerlerinde, caddelerde, kitaplarda, yazılarda, alimlere yolculukla yapılır. İslam ve sünnet düşmanlarının dikkatlerini çeken büyük dernekler kurmak davetin şartı değildir. Bu şekilde düşmanlar tedbirler almakta, tuzaklar kurmakta, ehlinin arasını ayırmaktadır. Yetimlerin, fakirlerin, yoksulların kefaleti için onların resimlerini çekmek, sakıncaları mubah kılan zaruretlerden değildir. zira suretler ve dernek olmadan da onların kefaleti mümkündür. Nitekim heva ehli bu kaideyi genişletmişler, Allah’ın ve rasulünün haram kıldıkları şeyleri bu isim altında işlemişlerdir...
Altıncı Şüphe: “Suretlere nasıl karşı çıkarsınız? Sizler de Hac ve Umre için araba ruhsatlarında ve pasaportlarda suret kullanmaktasınız?”
Cevap: Bu zaruretler türündendir. Zira bu ameller ancak bu yolla yerine getirilebilmektedir. Bununla beraber bu günahtan kalben de ikrah duymak gerekir. Şayet bu amelleri yerine getirmek için başka bir yol varsa suretler caiz olmaz. İşte burada “zaruretler mahzurları mubah kılar” kaidesi tatbik edilir.
Yedinci şüphe: “Dernekler için fetva veren alimler vardır.”
Cevap: 1- Buna fetva vermeyen alimler de vardır. Neden buna fetva veren alimlere tutundunuz da muhalifin sözünü terk ettiniz? Zira Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerinde olduğu yola ve salih selefin menhecine uygun olan diğeri idi.
2- Dernekler için fetva veren alimler; mescidler kurulması, kuyular açılması, yetimlere kefalet ve buna benzer hayırlı ameller için fetva vermişlerdir. Hizipçilik, taassup, yalan, hile, malları batıl yolla yemek, hak ehline düşmanlık, suretler, bankalara para yatırmak ve daha önce zikri geçen diğer fitneler için fetva vermemişlerdir. Şayet bunların bazısına fetva veren alim varsa onun sözü reddedilir. Zira Kitap ve sünnete muhalif olan her şey reddedilmiştir.
3- Dernekler için fetva veren alimler, derneklerin hakikatlerini ve işin nereye varacağını bilememişlerdir. Veya durum kendilerine karışık gösterilmiştir.
Sekizinci Şüphe: “Derneklere karşı çıkanlar cemaat halinde ve düzenli çalışmaya karşı çıkıyorlar”
Cevap: 1- Cemaat halinde ve düzenli çalışmalar iki kısımdır:
Meşru olanı: Cemaatle namaz, safların düzeltilmesi, hac, Müslüman olan ulu’l-emr ile beraber cihad ve buna benzer meşru, farz, müstehap veya caiz olan amellerdir. Bundaki düzen dine uygun olmasıdır. Selefiler de bu görüştedir, buna karşı çıkmazlar.
Meşru olmayıp bid’at olanı: Hizipçilik, gruplar için sayı artırma, bid’at olan biat ve başkanlık/emirlik gibi şeylerdir. Selefilerin karşı çıktıkları şey, niteliğinde ve yolunda dine aykırı olan her amel ve düzendir.”
751 Ahmed, Zühd, (762)
Şeyh Mukbil b. Hâdi’nin Dernekler Hakkındaki Fetvası
Şeyh Mukbil b. Hadi rahimehullah’a şöyle soruldu: “Dernekçi
hizipçilere selam vermenin hükmü nedir?
Cevap: Evet, bunun hizipçilikle takyid edilmesi gerekir. Onlar bizim derneklerin kendisine karşı çıktığımızı söylüyorlar. Biz derneklerin kendisine mi karşı çıkıyoruz? Neye karşıyız ey kardeşler? Biz derneklerin kendisine karşı değiliz ey kardeşler! Bu Ehli sünnete karşı bir yalandır. Ehl-i Sünnet: “Mescid bina edilmez der mi? Su kuyuları yaptırılmaz der mi? Yetimlere kefil olunmaz der mi? Ehl-i Sünnet böyle demez ey kardeşler! Ehli sünnet bu derneklerin ne için kurulduğunu sorar! İnşaallah ileride yayınlayacağımız birçok sebeplerden ötürü bunun sebebi bir hizipçiliktir....”
Şeyh Mukbil burada İhyau’t-Turas derneği ve Sururî’lerden, onların hizipçiliğinden bahseder, sonra şöyle der: “Ben diyorum ki: Mallar sizin olsun, insanlar bizim olsun” bu doğrudur. Ey kardeşler! Önemli olan insanlara Allah’ın kitabını ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini öğretmeye hırs göstermektir. Davetimiz İhvanu’l-Muslimin’in daveti gibi olmasın. Onlar insanları neye davet ediyor? Seçimlere katılmaya ve oy kullanmaya davet ediyorlar! Ehl-i Sünnet ise Allah’a hamd olsun insanları Allah’ın kitabına ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine davet ediyorlar.”752
752 Tuhfetu’l-Mucîb (s.190)
Şeyh Rebi b. Hâdi el-Medhalî’nin Dernekler Hakkında Fetvası
Şeyh Rebi şöyle demiştir: “Selef bu dini yaydılar. İyilik ve takva üzere yardımlaşarak dünyayı feth ettiler. onlar mallarıyla ve canlarıyla cihada yardım ettiler. Lakin bunu batıdan alınma nizamlar yoluyla yapmadılar. Ancak sen canınla ve malınla öne geçtin, o canıyla ve malıyla öne çıktı, benim gayretim senin gayretinle birleşti böylece iyilik ve takva üzere yardımlaşıldı. Allah’ın kelimesi bizi öne çıkardı. Bu belde böyle feth edildi. Allah bu dünyanın fethini nasip edince onlardan sonrakiler de alimlere tabi oldu. Alimler bu ilmin sancağını yükselttiler, bu ilmi yaydılar. Bu dersler mescidde oldu! Bu dersler mescidde oldu! Gayretler birleşti. Falan ilim talibi ve falan ilim talibi Allah’ın kitabı ve rasulünün sünneti üzere tek menhecle yetişti. Bunun sonucunda güzel eserler ortaya çıktı. Bu sonuçlar, alimler yetiştirmek bir yana, ilim talebesi dahi yetiştirmekten aciz kalan derneklerin sonuçlarından üstündür.
Şeyh Mukbil rahimehullah derneklere ve bu metotlara karşı çıkardı. (Mescidde) İlim merkezi kurdu ve talebelere öğretti. Hatta onların arasından alimler yetişti, her biri kendi beldesine dönerek orada medrese kurdu. Allah’ın kitabı ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti üzere yeni nesiller yetişti. Şu an bu dernekler yeryüzünün doğusunda ve batısında mevcut, söyleyin bana kaç tane alim çıkardılar, ne sonuç aldılar? Hiçbir şey! Şu zayıf adam ne bir mala sahiptir ne de ihlas ve ciddiyeti vardır... Bütün bu derneklerin aciz kaldıklarını görürüz. Zira onların alimler çıkarmaya güçleri yetmez. Sonra onlara hizipçilik ve dernekleri için velâ ve bera uygulama galebe çaldı. (Dostluk ve düşmanlıklarını dernekleri için yapar oldular) ayrılıklar ortaya çıktı. Birçok beldelerde selefilerin bölünmesine sebep olan şey derneklerdir.”753
753 Salih el-Bekrî, el-Berahin ve’l-Beyanat (s.111-112)
Yahyâ el-Hacûrî’nin Dernekler Hakkındaki Fetvası
Selamî el-Cezairî’nin sorusu: “Bizler Bû Seâde bölgesinde bulunan gençler topluluğuyuz. Değerli Şeyh’ten; Yetkililer karşısında resmî belge bulunması ve bu sayede Selefî davete imkan sağlanması, ilmî devreler ve faydalı dersler gibi davet ve talim hususunda yararlanabileceğimiz hayır derneği kurmanın hükmünü öğrenmek istiyoruz. Siyasetten uzak olduğunu bildiğimiz ve bu bölgede ihtiyaç duyulan bu dernek hakkında ne dersiniz?”
Şeyh Yahya el-Hacurî’nin cevabı: Size derneklerden uzak durmanızı nasihat ederim. Çünkü derneklerde dîne aykırılık vardır ve bunda bereket yoktur.”754
754 link: http://www.sh-yahia.net/show_fatawa_189.html Fetva tarihi: 30.04.2010
Şeyh Salih el-Bekrî’nin Dernekler Hakkındaki Fetvası
Şeyh Mukbil b. Hadi rahimehullah’ın öğrencilerinden Şeyh Salih el- Bekrî selefilik hakkındaki bir soruya cevabında şöyle demiştir: “...Salih selefin zamanında – Allah onlara rahmet etsin – bulunmayan şeyler, sonradan türetilmedir. Seleften birinin yapmadığı bir şeyle - mesela mevlid gibi - Allah’a yakınlaşmaya çalışmak bidattir. Sahabe hizipçilik, (grupçuluk, particilik) yapmamıştır, bu bir bid’attir. Dernekler de yine bid’attir. Sahabede dernekler yoktu. Bu İslam düşmanlarının bir tuzağıdır. Buna ihtiyaç yoktur.”755
755 Fetva Tarihi: 01/02/2013 Link: http://www.albakre.net/play-184.html
Namaz Kılanın Önünden Geçmeye Çalışan Şeytana Benzer
Ebû Sa’îd el-Hudrî radıyallahu anh’den: “Rasûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
‘İçinizden birisi namaza durduğu zaman, önünden geçecek olan hiç bir kimseyi bırakmasın. Gücü yettiği nisbette onun geçmesine mani olsun. Eğer dinlemezse onunla boğuşsun. Çünkü o ancak bir şeytandır.’”756
Sehl b. Hasme radıyallahu anh’den: ‘Rasûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
‘Sizden biriniz sütreye doğru namaz kılacağı vakit, sütreye yakın dursun ki şeytan onun namazını kesmesin.”757
Ebû Cuheym şöyle dedi: “Rasûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
‘Namaz kılanın önünden geçen kimse, üzerine ne kadar (günah aldığını) bilse idi. O namaz kılanın önünden geçmektense kırk (bilmem ne kadar zaman, yerinde) durması daha hayırlı olur.’ Ravi Ebû Nadr dedi ki: ‘Kırk gün mü, ay mı yoksa sene mi dedi bilmiyorum.’”758
756 Sahih. Buhârî, (509) Muslim, (505).
757 Sahih. Ebû Dâvud, (695) Hâkim, (1/251)
758 Sahih. Buhârî, (510) Muslim, (507) Mâlik, (1/154).
Namazda Ağzını Örten Mecusilere Benzer
Mecusiler ateşe ibadet ederlerken ağızlarını örterler. Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet ediyor:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem namazda elbiseyi sarkıtmayı ve kişinin ağzını örtmesini yasakladı.”759
El-Aynî şöyle demiştir: “Namazda ağzı örtmenin yasaklanmasının hikmeti; Mecusilerin ateşe ibadetleri esnasında yaptıklarına benzemesidir. Nitekim el-Muhit sahibi de böyle demiştir.”760
759 Hasen. İbn Huzeyme (772, 918) İbn Hibban (6/117) Hakim (1/384) Ebu Davud (643) İbn Mace (966)
760 El-Aynî, Şerhu Suneni Ebi Davud (3/181).
Namazda Elbiseyi Sarınanlar Yahudilere Benzer
Nafi rahimehullah şöyle anlatmıştır: Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma beni tek elbise içinde namaz kılarken gördü ve şöyle dedi:
“Sana elbise vermedim mi?” Ben:
“Evet” dedim. Dedi ki:
“Şayet seni göndersem bu halde çıkar mıydın?” ben:
“Hayır” dedim. O da şöyle dedi:
“Allah kendisi için süslenilmeye daha layık değil midir?” Sonra şöyle dedi: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz üst elbiseyle namaz kılarsa düğmelerini iyice pekiştirsin. Yahudiler gibi sarınmayın.”761
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kolları içeride bırakacak şekilde tulum gibi sarınmayı ve oturunca havaya doğru açıkta bırakacak şekilde tek parçalık giysi giyinmeyi yasakladı.”762
Ömer b. El-Hattâb radıyallahu anh birisinin tek elbiseye sarınmış olarak namaz kıldığını görünce şöyle dedi: “Yahudilere benzemeyin! Biriniz tek elbiseden başka bir şey bulamamışsa onu izar edinsin.”763
Burayde b. Husayb radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Üzerinde rida (cübbe gibi uzun elbise) olmadan şalvar ile namaz kılma.”764
İbn Ömer radıyallahu anhum’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Biriniz namaz kıldığı zaman iki elbise içinde kılsın. Eğer sadece bir elbisesi varsa onu izar edinsin, sonra namaz kılsın. Yahudilerin sarınması gibi sarınmayın. Zira Allah, kendisi için süslenilmeye en layık olandır.”765
Bu hadiste müslümanın namaza en mükemmel halde girmesi emredilmektedir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
“Kişi tek elbiseyle namaz kılabilir mi?” diye sorulduğunda:
“Her birinizin iki elbisesi var mı ki?” buyurmuştur.766
Bu hadis tek elbiseyle namaz kılmanın caiz olduğunu ifade etmektedir. Bu da avreti örten izardır. Lakin işaret edildiği gibi, iki elbisesi olan kimsenin sadece tek elbiseyle namaz kılması uygun değildir. Bu elbise, namazda veya namaz dışında avret sayılan yerleri örtmesiyle bilinen elbisedir. Hatta kişinin namazla ilgili olan avretini de örtmesi gerekir. Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz iki omuzunda elbiseden bir şey olmaksızın tek elbise içinde namaz kılmasın.”767
Bu yüzden İmam Ahmed, iki omuzu açık halde namaz kılan kimsenin namazının bâtıl olduğunu açıkça söylemiştir. Allah’ın bize din kıldığı hak budur.
761 Sahih. Beyhaki (2/236) Ebu Tahir es-Silefi, Mecmu’un Fihi Musannefati Ebi’l-Abbas el-Asam ve İsmail es-Saffar (619) sadece merfu kısmı: İbn Huzeyme (769) Hakim (1/383)
762 Sahih. Ahmed (2/496, 503) Muslim (1511) İbn Mace (1248, 2169, 3560)
763 Sahih mevkuf. Abdurrazzak (1/352) İbn Ebi Şeybe (1/278)
764 Hasen. Hakim (4/303) Ebu Davud (636) Beyhaki (2/236)
765 Hasen. Taberani, Evsat (7/127) Ibnu’l-Munzir, el-Evsat (5/36) Beyhaki (2/236)
766 Sahih. Buhari (365)
767 Sahih. Buhari (359) Muslim (516)
Fatihadan Sonra Yüksek Sesle Amin Denilmesine Kızan Yahudilere Benzer
‘Â’işe radıyallahu anha şöyle dedi: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Şüphesiz Yahûdîler hasetçi bir kavimdir. Onlar bizim hiç bir şeyimize selâm ve âmin sözüne haset ettikleri gibi haset etmezler.”768
İmam İbn Huzeyme Sahih’inde şöyle bab başlığı açmıştır: “Yahudilerin “âmin” sözünde müminlere hased etmeleri, bazı cahil namaz imamlarının, imam Fatiha okuduğunda cemaatin amin demelerinden sakındırmalarının, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olanlara haset eden yahudilerin fiillerinden bir şube olduğunun zikri bâbı”769
İmam Ahmed’in rivayet lafzı şu şekildedir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında Yahudilerden bahsedildi. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki onlar bize, Allah’ın bizi Cuma’ya hidayet edip de onları bundan saptırmasına, kıbleye bizi hidayet edip de onları bundan saptırmasına ve imamın arkasında amin dememize haset ettikleri kadar başka bir şeye haset etmezler.”770
Taberani’nin Muaz radıyallahu anh’den rivayetinde şu şekildedir:
“Onlar hasetçi bir kavimdir. Müslümanlara şu üç şeyden faziletlisiyle haset etmezler: selam, safları düzeltmek ve farz namazlarda imamlarının arkasında âmîn demeleri.”771
Vâ’il b. Hucr radıyallahu anh şöyle dedi:
“Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem: “Vele’d-dâllîn”i okuduktan sonra ‘âmin’ der ve sesini de yükseltirdi” (bir rivayette: sesini uzatırdı).”772
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kıraati bitirdiğinde sesini yükselterek “âmîn” derdi.”773
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “vele’d-dâllîn” dediğinde “âmîn” der ve bununla sesini yükseltirdi.”774
Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle demiştir:
“İnsanlar âmin demeyi terk ettiler! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “gayri’l-magdubi aleyhim vele’d-dâllîn” dediği zaman ilk saftakiler işitir, bu sesle mescid inlerdi.”775
İbn Cureyc, ‘Atâ’dan (rivayet ediyor:) ‘Atâ’ya dedim ki:
“İbn Zubeyr radıyallahu anhuma Fatihâ’dan sonra “Amîn’ der miydi?” Atâ’ dedi ki:
“Evet derdi. Arkasında olanlar da derdi. Hatta Amîn sesinden mescit inlerdi’ dedi.”776
768 Sahih. İbn Huzeyme (574) Ahmed, (6/135) İbn Mâce, (856)
769 Sahihu İbn Huzeyme (1/287)
770 Sahih. Ahmed (6/134) Beyhaki (2/56)
771 Hasen ligayrihi. Taberani Evsat (5/146)
772 Sahih. Ebû Dâvud, (932); Tirmizî, (248); Ahmed, (4/316); İbn Mâce, (855)
773 Sahih. İbn Hibban (5/111) İbn Huzeyme (571) Hakim (1/345) Darekutni
(1/235) Beyhaki (2/60) bkz.: Elbanî, es-Sahiha (464) Sıfatu Salati’n-Nebi (s.82) İmam Darekutni “bu isnad hasendir” demiştir. İmam Beyhaki de “Hasen, sahih” demiştir.
774 Hasen ligayrihi. Darekutni (1272)
775 Sahih. İbn Mace (853) Ebu Davud (934)
776 Sahih. Abdurrezzâk (2640) Şafîî (1/76) Beyhakî, (2/59)
Tekbirlerde Elleri Kaldırmayı Yasaklayan Bid’at Ehlidir
Nafi şöyle demiştir: ‘Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma her iniş ve kalkışta ellerini kaldırmadan namaz kılan birini gördüğü zaman ellerini kaldırana kadar taşlardı.’777
el-Evzai dedi ki: “Bize Hicaz’lı, Basra’lı ve Şam’lı âlimlerin üzerinde icma ettikleri sünnet şu şekilde ulaşmıştır: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ellerini namaza başlangıç için tekbir aldığında, rükû için tekbir aldığında, secdeye giderken ve başını rükûdan kaldırırken omuzları hizasına kadar kaldırırdı. Ancak Kufe’liler bu konuda ümmetlerine muhalefet etmişlerdir.” El-Evzai’ye denildi ki:
“Bundan bir eksiklik yaparsa ne olur?” o da:
“Namazından eksilmiş olur” dedi.”778
Ömer b. ‘Abdilazîz’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: ‘Bizler Medine’de (namazda) ellerimizi kaldırmadığımızda bundan dolayı te’dip edilirdik.’779
Hadis yazanlardan biri İbn Mehdî’nin yanında namaz kıldı ve ellerini kaldırmadı. Selâm verince İbn Mehdî ona şöyle dedi:
“Sen İbn Uyeyne - Zuhrî - Sâlim - babası (İbn Ömer radiyallahu anhuma) yoluyla gelen: Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem her tekbirle birlikte ellerini kaldırırdı hadisini yazmamış mıydın?” Adam:
“Evet” dedi. Bunun üzerine İbn Mehdî şöyle dedi:
“Bunu terk ettiğin ve amel etmediğin halde Rabbinle karşılaştığın zaman ne diyeceksin?”780
Ahmed b. Ebi Musa’nın rivayetine göre Horasan’lı birisi İmam Ahmed’e şöyle sordu:
“Yanımızda bir topluluk bize namazda elleri kaldırmayı emrediyor, diğer bir topluluk bundan yasaklıyor” O da şöyle dedi:
“Seni ancak bir bid’atçi yasaklar. Bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yapmıştır. İbn Ömer radıyallahu anhuma ellerini kaldırmayanı taşlardı. Elleri kaldırmaktan yasaklamadıkça ve onu çirkin görmedikçe bidatçi olarak görülmez. Terk edişinde te’vilde bulunan fakat bundan yasaklamayan kimse ise bidatçi sayılmaz.”781
Ebû’l-Velîd el-Fakîh dedi ki: “Ebu Bekir el-Cârudî’nin meclisinde idik. Ebû’l-‘Abbâs el-Kevkebî girdiğinde ona dedi ki:
“Ey Ebû’l-‘Abbâs, buraya gel.” O da:
“İkindi namazını kılacağım” dedi. Namazı bitirince el-Cârudî ona şöyle dedi:
“Bizim şiarımız namazda elleri kaldırmaktır. Ya ellerini kaldırırsın ya da bizimle arkadaşlık etmezsin.”782
Rusteh dedi ki: “İbn Mehdî’ye Ebu Davud (et-Tayalisi)’nin Esbehan’da ellerini rükuya giderken ve rükûdan kalkarken kaldırmadığı söylendi. O da bana bu durumu sordu. Ben de dedim ki:
“Hepsinde de elbisesinin altından kaldırıyordu” Bunun üzerine şöyle dedi:
“Ne kadar kötü yapmış! Bunu açıkça yapsa da insanlar onu görüp örnek alsalar olmaz mıydı?”783
777 Sahih mevkuf. Humeydi (615) Darekutnî (1/290) Târîhu Curcân (952)
778 Sahih maktu. İbn Abdilberr, et-Temhid (9/226).
779 Sahih maktu. Buhari, Refu’l-Yedeyn (s.57); İbn ‘Abdilberr, el-İstizkâr (1/407)
et-Temhid (9/219) Fesevi, Marife (2/233) Ebu’l-Arab et-Temimi, Mihen (s.343); Ebu Zur’a ed-Dımeşkî, Tarih (s.34); İbn Asakir, Tarih (29/281).
780 es-Sehavî, Fethu’l-Mugîs (2/360) el-Kasımî, Kavaidu’t-Tahdis (s.309).
781 İbn Receb, Fethu’l-Bari (4/307); İbn Muflih, en-Nuket ve’l-Fevaid (1/53).
782 Sahih maktu. Sem’anî, el-Ensab (2/8)
783 Ebu’ş-Şeyh el-Esbehani, Tabakat (1/347 no:233).
Rükû ve Secdeleri Tam Yapmayanlar Sünnetten Sapmıştır
Huzeyfe radıyallahu anh bir adamın rükû ve secdelerini tam yapmadığını gördü. Namazını bitirince Huzeyfe radıyallahu anh ona şöyle dedi:
“Sen namaz kılmış olmadın.” Zannederim şunu da dedi:
“Şayet bu hal üzere ölseydin, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden başkası üzerine ölmüş olurdun.”784
Ubâde b. Sâmit radıyallahu anh, bir adamın rükû ve secdelerini tam yapmadığını görünce onun yanına gitti, elinden tutup şöyle dedi:
“Buna ve benzerlerine benzemeyin. Zira Ummu’l-Kitab’ı (Fatiha’yı) okumayanın namazı yoktur. İmamın arkasında olduğun zaman içinden oku. Yalnız namaz kıldığın zaman kulaklarınla işitebileceğin, sağında ve solundakine eza etmeyeceğin şekilde oku.”785
784 Sahih mevkuf. Buhari (389) İbn Hibban (1894)
785 Zayıf mevkuf. Beyhaki (2/168), İbn Ebi Şeybe (1/258) Hamele b. Abdirrahman ve Ebu’n-Nadr meçhuldürler.
Namazda Saçı ve Elbiseyi Sarkıtanlar Yahudilere Benzer
Said b. Vehb dedi ki:
“Ali radıyallahu anh namazda (saç ve elbiselerini) sarkıtan kimseleri görünce:
“Sanki havralarından çıkan Yahudilere benziyorlar” dedi.786 Nafi rahimehullah şöyle demiştir:
İbn Ömer radıyallahu anhuma Yahudilere muhalefet olması için namazda (saç ve elbiseyi) sarkıtmayı çirkin görür ve şöyle derdi:
“Yahudiler sarkıtırlar.”787
İbrahim en-Nehâî şöyle demiştir: “Namazda (saç ve elbiseyi) sarkıtmak mekruhtur. Yahudilere benzemeyin.”788
Bu rivayetlerde geçen sedl/sarkıtma; elbisenin iki tarafından birini önünde toplamayıp sarkıtmaktır.789
Saçların sarkıtılmasından kastedilen ise; saçların alın üzerinden sarkıtılmasıdır. İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, saçlarını (alnı üzerinden) sarkıtır, müşrikler ise başlarının iki yanına ayırırlardı. Kitap ehli ise saçlarını başları üzerinden sarkıtırlardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (vahiyle) emrolunmadığı hususlarda ehl-i kitaba uyum göstermeyi severdi. Sonra (sarkıtmayı terk ederek) saçlarını ortadan ayırmaya başladı.” 790
786 Sahih mevkuf. İbn Ebi Şeybe (2/62) Abdurrazzak (1/364) İbnu’l-Munzir el- Evsat (2383) Beyhaki (2/243)
787 Sahih mevkuf. İbn Ebi Şeybe (2/63)
788 Muhammed b. Hasen eş-Şeybani el-Asar (149) Ebu Yusuf el-Asar (201) isnadında Ebu Hanife vardır.
789 El-Faik (2/168)
790 Sahih. Buhari (3558, 3944, 5917) Muslim (2336)
Namazda Elleri Bele Koyanlar Yahudilere Benzer
Aişe radıyallahu anha namazda eli bele koymayı çirkin görürdü. Şöyle demiştir:
“Yahudilere benzemeyin”791
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Namazda elleri bele koymak, cehennem ehlinin rahatıdır.”792
Ebû Hureyre radiyallahu anh’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Adamın tehassur halinde (ellerini belinin üzerine koyarak) namaz kılması yasaklandı.“793
el-Hâsira, kalçanın üst tarafındaki karnın ince yerine (bele) denir. Bu yasağın illeti de ‘Â’işe radiyallahu anh’nın rivayet ettiği hadiste belirtildiği üzere, bu işin Yahûdîlerin yaptıkları işlerden oluşundan ötürüdür.794
Ziyâd b. Subeyh anlatıyor: İbn Ömer radiyallahu anhuma’nın yanında namaz kıldım. (Namaz kılarken) ellerimi böğrüme koydum. Namazı bitirince:
“Namazda bu duruş, çarmıha geriliştir/hac işaretidir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bunu yasaklamıştır.”795
es-Sindî rahimehullah şöyle demiştir: “Namazda çarmıha geriliş/hac işareti, kıyamda iken iki elini böğrüne koyup ve pazuları yanlardan ayrı tutmaktır.”
791 Sahih mevkuf. İbn Ebi Şeybe (1/400).
792 Sahih. İbn Huzeyme (909) İbn Hibban (6/63) Taberani Evsat (7/84) Beyhaki Şuab (3/137)
793 Sahih. Buhârî (1220) Muslim (545)
794 Sahih. Buhârî (3458).
795 Sahih. Ebû Dâvud (903); Nesâ’î (2/127) Ahmed (2/30).
Namazda Sol Eline Dayananlar Yahudilere Benzer
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem namazda sol eline dayanarak oturan bir adama böyle yapmasını yasakladı ve şöyle buyurdu:
“Bu Yahudilerin namaz kılma şeklidir.”796 Başka bir rivayette ise hadisinin sonu şu şekildedir:
“Bu şekilde oturma. Zira bu şekilde oturuş, azaba uğrayanların oturuşudur.”797
796 Sahih. Hakim (1/406) Beyhaki (2/136) Sahihu’l-Cami (6822)
797 Sahih. Ahmed (2/116) Ebu Davud (994)
Ellerini Kenetleyerek Namaz Kılanlar Yahudilere Benzer
İsmail b. Umeyye dedi ki:ٌNafi rahimehullah’a ellerini kenetleyerek namaz kılan kimse hakkında sordum. Dedi ki: İbn Ömer radıyallahu anhuma şöyle dedi:
“Bu gazaba uğrayanların namazıdır.”798
798 Sahih hükmen merfu. Ebu Davud (993) Beyhaki (2/289)
Farz Namazdan Sonra Fasıla Koymadan Nafile Namaz Kılan Kitap Ehline Benzer
Ebu Rimse radıyallahu anh’den:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazını kıldırdıktan sonra adamın biri nafile namaz kılmak üzere kalktı. Ömer radıyallahu anh onu görünce:
“Otur! Ehl-i Kitaptan olanlar namazları arasında fasıla olmadığı için helak oldular” diye çıkıştı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu görünce:
“İbnu’l-Hattab (bunu söylemekle) iyi yaptı” buyurdu.799
799 Sahih. Taberani (22/284) Ebu Davud (1007) Hakim (1/404) Ahmed (5/368) Ebu Ya’la (13/107) Abdurrazzak (2/432) el-Elbani, es-Sahiha (2549)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Tesbihleri Taşlarla veya Boncuklarla Yapan Kafirlere Benzer
‘Abdullah b. ‘Amr radıyallahu anhuma şöyle dedi: “Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem‘i, tesbihi (zikri) sağ eliyle yaparken gördüm.’800
Bu hadis, zamanımızda yayılmış olan ve terk edilmez bir sünnetmiş gibi ihtimam gösterilen boncukları, zikrin adedini bilmek için kullanmanın bid’at olduğuna delildir.
Sıla b. Behram şöyle demiştir: “Elindeki tesbihle zikreden bir kadının yanından geçen İbn Mes’ûd radıyallahu anh (tesbihi kadının elinden alarak) parça parça edip attı. Sonra ufak çakıl taşları ile zikreden bir adamın yanından geçti. Adamı tekmeleyerek:
“Ne çabuk sapıttınız, böyle kötü bid’atler ihdas ettiniz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını ilimde geçtiniz’ dedi.”801
Allah Azze ve Celle'yi taşlarla ve boncuklarla zikretmenin bid'at olduğunu bilen bazı müslümanlar, 11'lik veya buna benzer tesbih aletlerini ellerinde taşımak konusunda işi gevşek tutmakta, “Bununla Allah'ı zikretmedikleri için” sakınca görmemektedirler. Ancak mesele bu kadar basit değildir. Çünkü sözü edilen boncuklu tesbih aletleri, Budistlerin ve Hristiyanların ibadet amaçlı olarak kullandıkları eşyalardandır. Her bir boncuğun da onlara göre kutsal bir anlamı vardır.
Binaenaleyh, bu boncukları stres atmak vs. gayelerle dahi elde taşımak, kâfirlere ibadetlerinde benzemek olacağından caiz değildir. Bunu öğrendikten sonra “Benim onlara benzemek gibi bir niyetim yok” diyenin mazereti de geçerli değildir. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, güneş doğarken, tepedeyken ve batarken namaz kılmayı yasaklamış, bunun sebebini de güneşe tapan müşriklere benzemek olarak açıklamıştır. Bu vakitlerde namaz kılacak olan bir müslümanın niyeti, Allah'a ibadet olmasına rağmen, şeklen de olsa kâfirlere benzemek yasaklanmıştır.
Parmakların sayıya yetmediği şeklinde getirilen şüphe ise bidatle amel etmekten kaynaklanmaktadır. Zira Allah’ı zikrederken sınırlı sayıda zikir yapmak ancak delil ile olur. Delil olmadan zikir sayısını sınırlamak bidattir. Bu yüzden İbn Mesud radıyallahu anh, taşlarla zikreden bidatçi topluluğa:
“Korkmayın, Allah ecrinizi zayi etmez, sayacaksanız günahlarınızı sayın” demiştir802
Sahih hadislerde gelen sınırlı zikir sayıları ise 100’ü geçmemektedir. Bunların parmakla yapılması ise zor değildir. Şeyh el-Elbânî rahimehullah’ın bu konuda bir fetvası şu şekildedir:
“Tesbih aletinin sünnete aykırı bir bid’at olduğu görüşündeyiz. Dikkat edin bu sünnet: parmak boğumlarıyla tesbih etmektir! Özellikle bunun illeti bildirilmiş, bu parmakların kıyamet gününde sorgulanacağına ve konuşturulacağına dair hadis gelmiştir. Tesbih aleti ne Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında ve ne de sahabenin zamanında vardı.
Bu alet Hıristiyanlar gibi diğer ümmetlerden intikal etmiştir. Hristiyanlar ise bunu Budistlerden ve benzerlerinden almışlardır. Bugüne kadar hâlâ bazı hristiyan keşişlerinin ve rahiplerinin ortalarına ve haçlarına tesbih astıklarını görmeye devam ederiz.
Bu aynı zamanda kâfirlere benzemeye girer. Diğer taraftan bu, tehlikeli bir benzemedir. Çünkü bu ibadette kâfirlere benzemektir. Bu yüzden biz tesbih edinmeye karşı çıkarız. Özellikle de bunları edinmenin ihlas ile bir alakası vardır. (Bu aleti edinenler ihlâs sahibiymiş gibi bir intibâ oluşur.)”803
800 Sahih. Ahmed, (2/160-161, 204-205); Ebû Dâvud, (1502, 5065); Tirmizî, (3482); Nesâ‘î, (3/84) ve İbn Hibbân, (2343)
801 İbn Vaddâh, el-Bid‘a ve’n Nehyu ‘Anhâ, (sy. 18, 23, no:16, 21).
802 Sahih. Darimi (210)
803 El-Elbani, Fetava’l-Medine (58)
Gece Namazı Kılıp da Vitr Yapmayan Bizden Değildir
Burayde radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Vitr haktır. Kim vitir yapmazsa bizden değildir” bunu üç defa tekrar etti.”804
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Vitir yapmayan bizden değildir.”805
Aişe radıyallahu anha’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle işittim:
“Ey Kur’ân ehli (yani ey gece namazı kılanlar, namazın rekatlerini tekleyerek) vitir yapınız. Kim v itir yapmazsa bizden değildir.”806
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Büyüklerimize saygı göstermeyen ve küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir. (Gece namazının sonunu tekleyerek) vitir yapmayan bizden değildir.”807
Hasen el-Basri rahimehullah’tan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz Allah vitr/tektir. Vitri sever. Kim vitr yapmazsa bizden değildir.”808
804 Hasen. Hakim (1/448) Ebu Davud (1419) Ahmed (5/357) İbn Ebi Şeybe (2/92) Hatib Tarih (5/175) Hatib el-Kifaye (s.418) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1343) Beyhaki (2/470) Deylemi (7247) Ebu’l-Munib el-Uteki’de zayıflık vardır.
805 Hasen ligayrihi. Ahmed (2/443) İshak b. Rahuye (97) İbn Ebi Şeybe (2/92) Ebu Nuaym Hilye (10/26) İbn Bişran Emali (1324) isnadında Halil b. Murre zayıftır.
806 Hasen ligayrihi. İbn Adiy (5/373)Ebu Bekr el-Attar en-Nasibi, Fevaid (el yazma no:49) isnadında Ubeys b. Meymun zayıftır.
807 Hasen ligayrihi. İbn Adiy el-Kamil (6/354) isnadında Mugira b. Ziyad zayıftır.
808 Hasen ligayrihi, Mürsel. Abdurrazzak (3/6) Muhlis, el-Muhlisiyyat (2226)
Cuma Namazını Üç Kere Terk Eden Nifakla Tehdit Edilmiştir
Ebu’l-Ca’d ed-Damrî ve Yahya b. Es’ad b. Zurare radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim Cuma ezanını işitir namaza gelmezse, sonra yine işitip yine gelmezse ve sonra yine işitip yine gelmezse Allah onun kalbini mühürler ve onun kalbini münafık kalbi yapar.”809
Mesele: Tekfir düşünceleriyle bilinen Haricî gruplardan bazı kimseler, yeryüzünde Müslümanların halifesi bulunmaması gerekçesiyle Allah’ın müslümanlara farz kıldığı Cuma namazının farz olduğunu inkâr etmekte, Cuma namazlarını terk etmektedirler.
Cuma günü Allah Cuma namazını farz kılmıştır, o gün meşru bir mazereti olmadan Cuma namazını terk eden kimsenin öğle namazı kılması caiz değildir. Namazın terki ise küfürdür. Bunun üç sefer tekrar etmesi halinde bunu işleyen kimsenin kalbinin münafıklıkla mühürleneceği mütevatir hadislerde net bir hüküm olarak bildirilmiştir. Bu konuda Haricîler ve Mürcie Hanefîler:
“Cuma namazının Mekke döneminde farz kılındığı halde, orada İslam devleti olmadığı için Cuma namazı kılınmadı” şeklinde bir iddia ortaya atarak Cuma namazlarına karşı çıkmaktadırlar.
809 Hasen. Beyhaki Şuab (3/102) et-Tûsî Mustahrac (470) Hallal es-Sunne (1597) Mervezi el-Cum’a (61) el-Elbani Sahihu’t-Tergib (775)
Cuma Namazı İ çin İslam Devleti Şartı Yoktur:
Abdurrahman b. Ka'b b. Mâlik radıyallahu anhumâ şöyle demiştir: “...Babama dedim ki:
“Cuma ezanını ne zaman işitirsen Es'ad b. Zurâre için duâ ediyorsun. Bunun sebebinin ne olduğunu bana bildir” dedim. Dedi ki:
“Ey oğulcuğum! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, henüz Mekke'den gelmeden önce, Nakiu'l-Hadamât (mıntıkasın)daki Beni Beyâda'ya âit Harre (köyü)nün Hezm (denilen semtinde bize ilk Cuma namazınıkıldıran zâtodur."810
Bu rivayete göre Medine’de bulunan sahabeler Cuma namazı kılmışlardır. O sırada ne Mekke’de ne de Medine’de İslam devleti mevcut değildi.
Ebu Davud es-Sicistanî şöyle demiştir: “Ahmed b. Hanbel’e dedim ki: “Re’y ashabı şöyle diyorlar:
“Cuma namazı had cezalarının uygulandığı yerde kılınır” Ahmed dedi ki:
“Medine’de hangi had cezası uygulanıyordu? Mus’ab b. Umeyr Medine’ye geldiğinde onlar bir evde gizleniyorlar, onlara Cuma namazı kıldırıyordu. O zaman onlar kırk kişi idiler.” Ahmed’e:
“Köy halkı Cuma kılarlar mı?” diye soruldu. Dedi ki:
“Evet, emirleri varsa kılarlar.” Ahmed’in “Cuma şehir camisinde kılınır” sözüyle camiyi mi kastettiğini sordum. Dedi ki:
“Cemaat oluyorlarsa Cuma kılarlar.”811
Köylerde Cuma namazı kılınmasının deliline gelince, yukarıda geçtiği gibi ilk Cuma namazı bir köyde kılınmıştı. Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle rivayet etmiştir:
“Ömer radıyallahu anh’e Cuma namazı hakkında soru yazdılar. O da cevap olarak şöyle yazdı:
“Nerede olursanız olun, Cuma namazını kılın.”812
Bazı kimseler de, beşeri kanunların uygulandığı ülkelerde yaşayan müslümanların köle hükmünde oldukları gibi garip ve hakikatten uzak bir görüş dile getiriyorlar!
Durum böyle olsaydı, başta Nebi sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere bütün sahabenin Mekke devrinde kendilerinden köle diye bahsetmeleri, Medine’li müslümanların da Cuma kılmamaları gerekirdi.
810 Hasen. İbn Hibban (15/477) İbn Huzeyme (1724) Hakim (1/417) İbn Mace (1082) Fethul Bari (2/355) İbn Hacer ve el-Elbani hasen demiştir.
811 Ebu Davud, Mesailu Ahmed (s.56-57)
812 Sahih mevkuf. İbn Ebi Şeybe (2/101) İbn Hazm el-Muhalla (5/50) el-Elbani İrvau’l-Galil (3/66)
Cuma Namazı İçin Halife İzni Şart Değildir:
Ebu Ubeyd Mevla Abdirrahman b. Ezher şöyle demiştir: “Osman radıyallahu anh muhasara altında iken Ali radıyallahu anh ile beraber bayram namazına katıldım.”813
Ubeydullah b. Abdillah b. Adiy b. el-Hiyar şöyle demiştir: “Osman radıyallahu anh kuşatma altında iken ona gittim. Bir adam öne geçip insanlara namaz kıldırdı. Dedim ki:
“Fitneye düşmüş şu kimselerle namaz kılayım mı?” dedi ki:
“Ey kardeşimin oğlu! Şüphesiz namaz, insanların yaptığı en güzel şeylerdendir. Güzellik yaparlarsa sen de yap. Kötülük yaparlarsa sen yapma.”814
Malik, Ebu Cafer el-Kârî’den rivayet ediyor: “Osman radıyallahu anh’ın evini kuşatan isyancıların lideri, fitne günlerinde Cuma namazının vakti gelince insanlara namaz kıldıracak bir imam aramak üzere çıktı. Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma’nın yanına gitti. O da dedi ki:
“O halde sen öne geç ve insanlara namazı kıldır.”815
Allah Azze ve Celle bu namazı farz kılarken devlet ya da halifenin bulunmasını şart koşmamıştır. İbn Kudame şöyle der: “Cuma namazı da öğle namazı gibi farz ibadetlerdendir. Bu yüzden bu konuda imamın (devlet başkanının) izni şart değildir. O da diğer namazlar gibi bir namazdır.”816
İbnu’l-Munzir şöyle demiştir: “Ebu Sevr dedi ki: Medine valisi Said b. El-As Medine dışına çıktığı zaman herhangi bir izin söz konusu olmaksızın Ebu Musa el-Eşari radıyallahu anh Cuma namazını kıldırmıştır. Kufe valisi Velid b. Ukbe birgün Cuma namazına gecikince İbn Mesud radıyallahu anh onun izni olmaksızın Cuma namazını kıldırmıştır.817
813 Sahih mevkuf. İbnu’l-Munzir el-Evsat (1814) Musnedu’ş-Şafii (267); Malik (1/179) Ebu Nuaym Musnedu’l-Mustahrac (2584) İbn Hibban (8/364) Mehamili, Emali (184) Firyabi Ahkamu’l-İydeyn (63) İbn Şebbe, Tarihu Medine (2124) İbn Mulakkin sahih demiştir: Bedru’l-Munir (4/686)
814 Sahih mevkuf. İbnu’l-Munzir el-Evsat (1813)
815 Sahih. Malik, Muvatta (Suveyd el-Hadesani rivayeti no:181) İbn Asakir (65/348) Beyhaki Marife (4/418) bkz: Fethu’l-Bari (2/222)
816 İbn Kudame el-Mugni (2/90)
817 İbnu’l-Munzir el-Evsat (6/23) Kurtubi Tefsir (18/113)
Zaruret Dışında Evde Kılınan Cuma Namazı Geçersizdir
Zurare b. Ebi Evfa’dan: Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle demiştir: “Cuma günü mescidde namaz kılmayanın Cuma namazı yoktur.”818
Aynısı Ebu Katade radıyallahu anh’den819 ve Kays b. Ubbad rahimehullah’dan rivayet edilmiştir.820
Zaruret halinde Mescid dışında Cuma namazı kılınmasının deliline gelince, Mus’âb b. Umeyr’in ve diğer sahabelerin Medine’de bir evde gizlenerek Cuma namazı kılmalarıdır.
Şeyh Mukbil b. Hadi rahimehullah’a şöyle soruldu: “Bir yerleşim yerinde aralarında birkaç metre uzaklık bulunan iki ayrı mescidde iki hutbe okunması caiz midir?
Cevap: el-Cum’a kelimesi tecemmu’ (toplanmak) kelimesinden alınmadır. Meşru olan; sahih bir gaye bulunmadıkca Müslümanların tek bir mescidde toplanmasıdır. (Bu sahih gaye); mesela Cuma namazı kılınacak mescidde değiştirmeye güç yetmeyen bid’atler bulunması, ya da imamın fasık veya bid’atçi olmasıdır.
Böyle bir durumda sünneti ikame etmek için başka bir yerde Cuma ikame etmekte sakınca yoktur.”821
818 Sahih mevkuf. İbn Munzir el-Evsat (1821) Ebu Ya’kub ed-Deberi, Hadisu Abdirrazzak (el yazma no: 50)
819 Sahih mevkuf. Abdurrazzak (3/230)
820 Sahih maktu. İbn Munzir el-Evsat (1822)
821 Şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadii rahimehullah, İcabetu’s-Sail (s.688, fetva no: 419)
Yolculukta Namazı Kısaltmayanlar Sünnete Aykırı Düşer
Hafs dedi ki: “Enes b. Mâlik radıyallahu anh, kırk kişilik bir grupla maaşa bağlaması içim bizi Şam’a Abdulmelik’e götürdü. Dönüşte Feccu’n- Nake’ye uğradığımızda Enes radıyallahu anh bize öğle namazını iki rekat olarak kıldırdı. Namazı kıldırdıktan sonra da çadırına girdi. Geriye kalanlar kalkıp iki rekat daha kılmak isteyince Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
“Allah yüzlerini çirkin kılsın! Vallahi bu yaptıkları ne sünnete, ne de verilen ruhsata uygundur! Şehadet ederim ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
“Bazıları dinde o kadar aşırıya kaçarlar ki, okun hedefi delip geçmesi gibi dinden çıkarlar” buyurduğunu işittim.”822
Muverrik el-’Iclî’den: “İbn Ömer radıyallahu anhuma’ya seferde namazdan soruldu. Dedi ki:
“İkişer ikişer kılınız. Kim Sünnet’e muhalefet ederse küfre sapar.”823
İbn Abdilberr rahimehullah, et-Temhid kitabında burada küfürle kastedilen mananın nimete nankörlük olduğunu söylemiştir.824
Bişr b. Harb’den: “İbn Ömer radıyallahu anhuma’ya:
“Yolcunun namazı nasıl olacak ey Ebû Abdirrahman?” diye sordum. Dedi ki:
“Eğer Peygamberiniz sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti’ne uyacaksanız size haber vereyim, peygamberinizin sünneti’ne uymayacaksanız haber vermeyeyim.” Biz de:
“En hayırlı sünnet peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti’dir ey Ebû ‘Abdirrahman!” dedik. Bunun üzerine dedi ki:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’den çıktığı zaman dönünceye kadar iki rekât kılardı.”825
İbn ‘Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah Azze ve Celle‘nin korkusu dışında hiçbir korku olmadığı halde Medine’ye yolculuk yapar ve dönünceye kadar namazları iki rekât kılardı.”826
Hârise b. Vehb radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mina’da bize, sayıca en çok olduğumuz ve en ziyade güven içinde olduğumuz bir zamanda namazı iki rekât kıldırdı.”827
Ya’lâ b. Umeyye’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ben Ömer b. el- Hattâb radıyallahu anh’e:
“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman eğer kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur.” (Nisâ’, 4/101) buyruğu ile ilgili olarak:
“İnsanlar artık güvenliğe kavuşmuş bulunuyorlar” dedim. Bana şu cevabı verdi:
“Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim, bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e buna dair soru sordum, şöyle buyurdu:
“Bu Allah’ın size verdiği bir sadakadır. O’nun sadakasını kabul ediniz.”828
‘A’îşe radıyallahu anha anlatıyor: “Allah namazı (ilk defa farz ettiği zaman iki rekât olarak farz etmişti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu.’829
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Allah namazı nebînizin diliyle hazarda dört rekat, seferde iki rekat ve korku halinde bir rekat olarak farz kılmıştır”830
Ömer radıyallahu anh şöyle demiştir: “Yolcu namazı iki rekattir. Kurban bayramı iki rekattir. Ramazan bayramı iki rekattir. Cuma namazı iki rekattir. Bu namazlar kısaltılmış değil, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in dili üzerinden böylece tam olarak farz kılınmıştır.”831
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ister hacca gitmek, ister umre yapmak, isterse de gaza yapmak üzere bütün seferlerinde namazlarını kasr/kısaltma ile kıldığına dair haberler tevatür derecesindedir.
İbn Ömer radıyallahu anhuma dedi ki:
“Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yolculuklarda bulundum. Yüce Allah vefat ettirinceye kadar iki rekatten fazla kılmadı. Ebû Bekir ile de yolculuklarda bulundum, o da Allah vefat ettirinceye kadar iki rekâtten fazlasını kılmadı. Ömer ile de birlikte oldum, o da Allah vefat ettirinceye kadar iki rekâtten fazla kılmadı. Daha sonra Osman ile birlikte yolculuklarda bulundum. O da Allah vefat ettirinceye kadar iki rekâtten fazla kılmadı. Yüce Allah da:
“Andolsun ki sizin için Rasûlullah’da güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33/21) diye buyurmaktadır.”832
‘Abdullah b. Mes’ûd radıyallahu anh dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Minâ’da (farzı) iki rekât olarak kıldım. Ebû Bekir es-Sıddîk ile birlikte Minâ’da iki rekât kıldım, Ömer ile birlikte Minâ’da iki rekât kıldım. Dört rekât kılmak yerine, keşke kabul olunan iki rekât nasib olsa.’833
Namazların iki rekat farz kılınıp daha sonra bunların mukimler için dört rekâte çıkarılması ile ilgili rivayetler, seferde akşam namazı dışındaki namazları ikişer rekat kılmanın farz olduğuna delalet etmektedir. Zira yolcunun iki rekat kıldığı namaz tamdır. Şayet yolcu, seferde iken dört rekât kılacak olursa dinde aslı olmayan bir ekleme yapmış olur.
Aişe radıyallahu anha’nın kendisinin, mü’minlerin annesi olduğu için seferî olmayacağı gerekçesiyle seferde tam kıldığı rivayet edilmiştir. Bu konuda İbn Abdilberr şöyle rivayet etmiştir:
“el-Kasım b. Muhammed’e birisi:
“Aişe radıyallahu anha’ya şaşıyorum, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem seferde iki rekat kıldığı halde o dört rekat kılıyor” dedi. Kasım b. Muhammed dedi ki:
“Sana Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uymak düşer. İnsanlardan bazısının kusuru görmezden gelinir.”834
822 Hasen. Ziyau’l-Makdisi, el-Muhtare (5/264) Ahmed (3/159) Said b. Mansur Sunen (2/314)
823 Sahih. ‘Abdurrezzâk, (2/519); Abd b. Humeyd (830) Bezzar (12/222) Taberani (13/260, 294-296, 301) Serrac Musned (1700, 1702) Ebu Nuaym Hilye (7/185) Tahâvî (1/422) Beyhakî (3/201)
824 Fethu’l-Berr Fi Tertibi’l-Fıkhî Li Temhidi İbn Abdilberr (5/424)
825 Hasen. Ahmed, (2/99, 124) İbn Mace (1067).
826 Sahih. İbn Ebî Şeybe; Tirmizî (547) Nesâî (1435) Taberî Tehzibu’l-Asar (455) bkz. el-Elbani, el-İrvâ’, (3/6).
827 Sahih. Buharî, (1573); Muslim, (696); Ebû Dâvud, (1965); Tirmizî, (882) Nesâ‘î, (3/119-120).
828 Sahih. Muslim, (686); Ahmed, (1/25); Ebû Dâvud, (1199); Tirmizî, (3034); Nesâ‘î, (1433); İbn Mâce, (1065) Ebû Ya‘lâ, (1/163).
829 Sahih. Buhârî, (350, 3935); Muslim, (685).
830 Sahih. Muslim (687)
831 Sahih. Ahmed (1/37) Nesai (3/111) İbn Mace (1063) İbn Hibban (2783)
832 Sahih. Buharî, (1101); Muslim, (689) Nesâ‘î, (3/121).
833 Sahih. Muslim, (695).
834 Fethu’l-Berr (5/419)