İLİM KİTABI (3)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
Salih Selefin Re’y ve Kıyastan Uzak Oluşları
Ebu Bekr Radıyallahu Anh
Ebû Bekr radıyallahu anh şöyle demiştir:
‘Allah’ın Kitâbı(’ndaki bir ayet) hakkında görüşümle bir şey söylersem, hangi yer beni barındırır, hangi gök beni gölgelendirir.’254
254 Sahih mevkuf. İbn Ebî Şeybe, (6/136); Bezzar (18/236) İbn Hazm, el- Muhallâ, (1/72); Sa’lebî, el-Keşfu ve’l-Beyan (s.2437) Ebu Ubeyd Fadailu’l-Kur’an (s.227) Hâtîb, Câmî‘, (1585); Beyhakî, Şu‘ab, (2/424) Beyhakî Medhal, (792); İbn ‘Abdilberr, Câmî‘, (2/52); İbn Kayyım, İ‘lâmu’l-Muvakkî‘în, (1/54); İbn Hacer, Telhîsu’l-Hâbir, (3/208) İbn Hacer, Metâlibu’l-‘Alîye, (3512).
Ömer Radıyallahu Anh
İbn Şihab’dan: “Ömer b. el-Hattâb radıyallahu anh minber üzerinde şöyle demiştir:
‘Ey insanlar! Şüphesiz ki şahsî görüş, ancak Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem’den gelmişse isabetlidir. Zira Allah ona gösteriyordu. Bize gelince, bizim görüşlerimiz ancak zan ve zorlamadır.’255
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: “Ömer radıyallahu anh şöyle demiştir:
‘Dinde şahsi görüşlerinizi daima itham edin. Muhakkak ki şahsi görüş ancak zan ve zorlamadır.’256
Mucâhid rahimehullah şöyle naklediyor: Ömer radıyallahu anh şöyle demiştir:
‘Ölçüştürmekten yani kıyas yapmaktan sakın.’257
Sa‘îd b. el-Museyyeb şöyle demektedir: “Ömer radıyallahu anh’ın insanlar arasında ayağa kalktı ve şöyle dedi:
‘Ey insanlar! Dikkat edin! Muhakkak ki re’y ashabı Sünnet’in düşmanlarıdır. Hadisleri ezberlemekten aciz kalırlar. Onlardan birine insanlar sorduğu zaman bilmiyorum demekten utanırlar ve şahsi görüşleriyle sünnetlere karşı inat ederler. Böylece hem saparlar hem de birçoklarını saptırırlar. Ömer’in nefsi elinde olana yemin olsun ki Allah, dinini şahsi görüşlere ihtiyaçsız bırakmadıkça Nebîsinin ruhunu almamış ve vahyi kaldırmamıştır. Şayet din re’y ile alınacak olsaydı mestlerin üstünü değil, altını mesh etmek daha layık olurdu. Bu kimselerden sakının ve sakındırın!’”258
255 Sahih ligayrihi mevkuf. İbn ‘Abdilberr, Câmî‘, (1033); Beyhaki (10/117); Ebû Dâvud, (3586) Suyûtî, Savnu’l-Mantık, (s. 123).
256 Sahih mevkuf. Herevî, Zemmu’l-Kelâm, (273); Ahmed, Fedâ’ilu’s-Sahâbe, (558); Bezzâr, (1/253); Ebû Ya‘lâ, (Maksâdu’l-‘Alî, 64); İbnu’l-‘Arâbî, Mu‘cem, (1108); Taberânî, (1/72); Ebû Bekr el-Kati‘î, Cüz’ü’l-Elfe Dinâr, (203); Lalekâ’i, İ‘tikâd, (208); İbn Hazm, el-İhkâm, (6/1022); el-Muhallâ, (1/72); Beyhakî, el-Medhal, (sy. 192); Siczî, er-Reddu ‘Alâ men Enkerâ’l-Harf ve’s-Savt, (s. 92-93).
257 Darimî, (197); Ebû Hayseme, ‘İlm, (65); Hâtîb, el-Fakih, (2/35-36 no: 475); Ebû ‘Ubeyd, Garîbu’l-Hadîs, (3/408) ve İbn Kayyım, İ‘lâmu’l-Muvakkî‘în, (1/254).
258 Sahih mevkuf. Herevî , Zemmu’l-Kelâm, (267) ; İbn Kayyım, İ‘lâmu’l-Muvakkî‘în, (1/55); Telhîsu’l-Habîr, (3/208).
Osman Radıyallahu Anh
Osman radıyallahu anh şöyle demiştir:
“Bu sadece benim görüşümdür, dileyen alır, dileyen terk eder”259
259 Hasen. Ahmed (1/92) El-Muhalla (1/72) İbn Abdilberr Cami (2/67) Şuayb el- Arnaut: isnadı hasendir dedi.
Ali Radıyallahu Anh
Ali radıyallahu anh’den:
“Şayet din re’y/şahsî görüşle olsaydı, elbette mestlerin altını mesh etmek, üzerini mesh etmekten daha uygun olurdu. Fakat ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mestlerinin üzerini mesh ettiğini gördüm.”260
260 Sahih. Ebû Dâvûd (1/42); el-Elbânî, İrvau’l-Galîl’de (1/140) sahih demiştir.
İbn Abbas Radıyallahu Anhuma
İbn ‘Abbâs radıyallahu anhuma şöyle demiştir:
‘Kim Kur’ân hakkında şahsi görüşüyle bir şey söylerse Cehennemdeki yerine hazırlansın.’261
Yine İbn ‘Abbâs radıyallahu anhuma şöyle demiştir:
“Şahsi görüşten (re’yden) sakının! Zira Allah, meleklerin re’y ile söyledikleri sözü: ‘...muhakkak ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ (Bakara, 30) buyurarak reddetmiştir. Nebî’si sallallahu aleyhi ve sellem’e de: ‘Onların arasında Allah’ın indirdiği ile hükmet’ (Mâ’ide 49) buyur- muş: ‘Görüşünle hükmet’ buyurmamıştır.”262
Yine İbn Abbâs radıyallahu anhuma şöyle demiştir:
‘Kim Allah’ın Kitâbı’nda bulunmayan ve Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti’nde geçmeyen bir görüş ortaya koyarsa Allah Azze ve Celle ile karşılaştığında durumunun ne olacağı bilinmez.’263
Ata’dan: “Bir adam İbn ‘Abbâs radıyallahu anhuma’ya gelerek görüşünü sordu. O da dedi ki:
‘Görüşümle bir söz söyleyip ayağımın sabit olduktan sonra kaymasından korkarım.’”264
261 el-Muhallâ, (1/72) ve Taberi Tefsiri, (1/78).
262 Zayıf. İbn Ebî Hâtim, Tefsir, (4/343) İbnu’l-Munzir el-Evsat (6/533) Herevî, Zemmu’l-Kelâm, (2/117 no:275) isnadında Ebu Bekr el-Huzelî vardır.
263 Sahih mevkuf. Darimî, (158); Herevî, Zemmu’l-Kelâm, (2/124 no:280).
264 Hasen mevkuf. Herevî, Zemmu’l-Kelâm, (281).
İbn Mes’ud Radıyallahu Anh
İbn Mes‘ûd radıyallahu anh şöyle demiştir:
‘Hiçbir sene yoktur ki ondan sonra gelen sene daha şerli olmasın. Ben daha yağmurlu, daha verimli bir yıl veya daha hayırlı idareci demiyorum! Lakin hayırlılarınız ve âlimleriniz gider ve sonra bir topluluk çıkar, meselelerde görüşleriyle kıyas yaparlar. Böylece İslâm’ı yıkar ve onda gedik açarlar.’265
İbn Mes’ud radıyallahu anh şöyle demiştir: “Şüphesiz sizler dininizde kıyasla amel ederseniz, size haram kılınmış birçok şeyi helal sayarsınız ve size helal kılınmış birçok şeyi de haram sayarsınız.”266
İbn Mes‘ûd radıyallahu anh şöyle demiştir:
‘Şahsi görüşümle cehd ederek söyleyeceğim, bunda isabet edersem bu yalnız Allah’tandır. Eğer hata edersem bu da benden ve şeytandandır. Allah ve Rasûlü bundan uzaktır.’267
İbn Mes’ud radiyallahu anh’den: “Görüşün nedir?”, “Ne dersin?” gibi sözlerden sakının. Sizden öncekiler “Görüşün nedir?”, “Ne dersin?” gibi sözler ile helak oldular. Hiçbir şeyi diğer bir şeyle kıyaslamayın. Sonra sebat etmişken ayağınız kayar. Size bilmediğiniz bir şey sorulduğu zaman:
“Bilmiyorum” deyin. Bu da ilmin üçte biridir.”268
265 Hasen mevkuf. Beyhakî, el-Medhal, (146); Taberanî, (9/105); Darimî, (194);
İbn Vaddâh, el-Bid‘a, (76, 229); Hâtîb, el-Fakih, (2/37-38); İbn ‘Abdilberr, Câmî‘, (1039-1042); İbn Ebî Zameneyn, Usûlu’s-Sunne, (s. 55). Fullanî dedi ki: ‘Beyhakî ravileri güvenilir olan bir isnad ile rivayet etti.’ Fullanî, İkâzu’l-Himem, (s. 12-13). Hâfız İbn Hacer isnadının hasen olduğunu söylemiştir. Bkz. Fethu’l-Bârî, (13/20-22).
266 Sahih mevkuf. Hatib, el-Fakih (480) Darimi (1/61)
267 Sahih. Abdurrezzâk, (6/294); İbn Ebî Şeybe, (4/301); İbn Hibbân, (9/411); Hâkim, (2/180); Nesâ‘î, (3358); Tayâlisî, (1369); Beyhakî, (7/245) ve İbn Hazm, el- Muhallâ, (1/72).
268 Hasen. Taberânî (9/105) Herevî Zemmu’l-Kelâm (2/219)
Muaz b. Cebel Radıyallahu Anh
Mu‘âz b. Cebel radıyallahu anh şöyle demiştir:
‘Allah Azze ve Celle’nin Kitâbı’nda ve Rasûlünün Sünnetin’de olmayan bir söz çıkarmaktan sakının. Zira o bidat ve sapıklıktır.’269
Mu‘âz b. Cebel radıyallahu anh şöyle söylüyor: “Zaman gelecek Kur’ân insanlara açılacak öyle ki onu kadın, çocuk, erkek herkes okuyacak. Derken adam diyecek ki Kur’ân’ı okudum ama bana uyan olmadı. Vallahi onu onların içinde uygulayacağım veya onlara okuyarak içlerinde namaz kılacağım belki bana uyan olur. Bunun üzerine onu onların içinde tatbik eder. Ama yinede kendisine uyan olmaz. O zaman der ki Kur’ân’ı okudum bana uyan olmadı. Onu içlerine uyguladım bana uyan olmadı. Vallahi evimde bir mescit yeri çevireceğim belki bana uyarlar. Bu sebeple evinde bir mescit yeri yapar. Ama yine kendisine uyulmaz. O zaman der ki Kur’ân’ı okudum bana uyan olmadı. Onu içlerine uyguladım bana uyan olmadı. Evimde bir mescit yeri çevirdim bana yine uyan olmadı. Vallahi onlara mutlaka Allah’ın Kitâbı’nda bulamayacakları ve Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem’den duymadıkları bir haber getireceğim. Belki bana uyulur. Mu‘âz radıyallahu anh dedi ki: ‘İşte onun getirdiğinden sakının, çünkü onun getirdiği şey sapıklıktır.’”270
269 İbn Hazm, el-Muhallâ, (1/72).
270 Sahih. Ebû Dâvud, (4611); Hâkim, (4/466); Beyhakî, (10/210) ve Şu‘abu’l- İmân, (6/484); Firyâbî, Sıfâtu’l-Munafık, (s. 58) Lalekâ’î, İ‘tikâd, (1/88); ‘Abdurrezzâk, (11/363); Darimî, (199); Âcurrî, eş-Şerî‘a, (sy. 45); İbn ‘Asakir, Târîhu Dımaşk, (65/337); Ebû Nu‘aym, Hilyetu’l-Evliyâ, (1/230); İbn Teymiye, Fetavâ, (5/89) İbn Kesîr, Câmi‘u’l-Mesânid, (11/487).
Sehl b. Huneyf Radıyallahu Anh
Sehl b. Huneyf radıyallahu anh şöyle demiştir:
‘Ey insanlar dininizde şahsi görüşlerinizi itham ediniz.’271
271 Sahih mevkuf. Buhârî, (7308) Müslim, (1785).
İbn Ömer Radıyallahu Anhuma
İbn Ömer radıyallahu anhuma ile tavaf sırasında Câbir b. Zeyd ile karşılaşır ve İbn Ömer radıyallahu anhuma ona şöyle der:
‘Ey Ebû’ş-Şa‘sâ’! Sen Basra’nın fakihlerindensin. Ancak konuşan Kur’ân veya geçmiş bir sünnet ile fetva ver. Zira başka türlü yaparsan hem kendin helak olur ve hem de başkalarını da helak edersin.’272
272 Hasen. Darimî, (164); Hâtîb, el-Fakih, (2/41) Herevî, Zemmu’l-Kelâm, (282 )
Abdullah b. Amr b. el-Âs radıyallahu Anhuma
Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan:
“İsrailoğullarının durumu aralarında başkalarından esir aldıkları kimselerin çocukları yayılıncaya kadar mutedil devam etti. Onlar re’yleriyle görüş belirttiler, hem saptılar, hem de saptırdılar.”273
273 Sahih mevkuf. İbn Ebi Şeybe (7/506)
Ebu Hureyre Radıyallahu Anh
Ebû Hureyre radiyallahu anh dedi ki: “Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ateşin değdiği her şeyden hatta peynir parçasından bile abdest lazım gelir.” Râvî dedi ki: Bunun üzerine İbn Abbâs radıyallahu anhuma, Ebû Hureyre radıyallahu anh’e şöyle dedi:
“Ey Ebû Hureyre! (Yani şimdi) yağdan yersek abdest mi alıcaz? Sıcak sudan içersek abdest mi alıcaz?” Bunun üzerine Ebû Hureyre radıyallahu anh İbn Abbâs radıyallahu anhuma’ya şöyle dedi:
“Ey kardeşimin oğlu! Eğer Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’den bir hadis işitirsen sakın ona darb-ı mesel yapma!”274
Diğer rivayette şu şekildedir: “Ebû Hureyre radıyallahu anh ateşte pişen yemeği yedikten sonra abdest alırdı. Bu kanaatte olmayan İbn Abbâs radıyallahu anhuma bunu duyunca Ebû Hureyre radıyallahu anh’e:
‘Ne dersin güzel koku alıp onu sakalıma sürsem, abdest almış sayılır mıyım?” diye haber göndermiş. Ebû Hureyre radıyallahu anh de dedi ki:
“Ey kardeşimin oğlu! Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’den hadis anlattığımda ona cedelleşerek darb-ı mesel yapma.”275
Ateşte pişen yemeği yedikten sonra abdest almanın hükmü nesh edilmiştir. Burada vurgulamak istediğimiz. Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’den bir hadis nakledildiğinde ona akıl ve kıyas ile darb-ı mesel yapılmayacağını ve bu konuda sahâbenin anlayışını vurgulamaktır. İbn Abbâs radıyallahu anhuma, “Ne dersin güzel koku alıp onu sakalıma sürsem, abdest almış sayılır mıyım” sözü ile yemeğin kokusunu gidermek için abdest alınıyorsa güzel koku sürerek de yemeğin kokusunu giderilir demek istemiştir ve böylece burada kastedilenin her türlü kokunun giderilmesi olduğunu düşünmüştür.
274 Sahih mevkuf. Tirmizî, (79); Ebû Dâvud, (1/194) İbn Mâce, (2/485)
275 Sahih mevkuf. Abdurrezzâk, Musannef, (1/174, no: 672)
Zeyd b. Sâbit Radıyallahu Anh
Harice b. Zeyd b. Sabit’ten: Zeyd b. Sabit radıyallahu anh’e bir şey hakkında soruldu. “Bu oldu mu?” dedi. “Hayır” denildi. Bunun üzerine şöyle söyledi:
“Öyleyse bunu meydana gelinceye kadar bırak. Sizden öncekiler meydana gelmemiş şeyler hakkında olmuş gibi kıyas yaparak Allah’ın dinini terk ettikleri için helak oldular.” 276
276 Hasen mevkuf. İbn Batta, el-İbane (318)
Aişe Radıyallahu Anha
Muâze radıyallahu anha’dan: “Bir kadın Â’işe radıyallahu anha’ya:
“Herhangi birimiz hayızdan temizlendiğinde orucu kaza ettiği halde namazlarını neden kaza etmiyor?” diye sordu. Â’işe radıyallahu anha dedi ki:
“Sen Harurî’lerden (Haricî’lerden) misin? Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında hayız olurduk, orucu kaza etmemizi emreder, lakin namazı kaza etmemizi emretmezdi.”277
277 Sahih. Buhârî (321, 325), Muslim (265, 335); Ahmed (6/232) Ebu Davud (262) Tirmizi (130) Nesai (1/191) İbn Mace (631).
Urve b. ez-Zubeyr Rahimehumallah
Urve b. ez-Zubeyr radıyallahu anhuma’dan:
“İsrailoğullarının durumu aralarında İsrailoğullarının başkalarından esir aldıkları kadınların çocukları yayılana kadar mutedil olarak devam etti. Onlar re’yleriyle söz söylediler ve onları saptırdılar.”278
278 Sahih maktu. Darimi (120) Hatib Tarih (13/413)
Eş-Şâ’bî Rahimehullah
Ebu Hamza dedi ki: “Şa’bi’ye bir mesele soruldu. Dedi ki: “Kıyas ashabıyla oturmayın. Aksi halde haramı helal, helali de haram sayarsınız.”279
Şa‘bî şöyle demiştir: ‘Vallahi şüphe yok ki siz kıyas aletlerini, kıyaslamaları alır kabul ederseniz muhakkak helali haram ve haramı da helal yaparsınız.’280
Yine Şa‘bî’ye bir mesele hakkında fetva sorarlar, o da onun hükmünü açıklar delillerini açıklar, sonra soru soranlar: ‘Bu kıyasa uymuyor’ dediler. O da bunun üzerine erkeğin tenasül uzvuyla söverek kıyasa tepkisini bu şekilde göstermiştir.281
Ebû Bekr el-Huzelî şöyle demiştir: “eş-Şa’bî şöyle dedi: “Murâd kabilesinden bir adamın Şureyh’e gelerek şöyle dediğine şahit oldum: “Ey Ebû Umeyye! Parmakların diyeti nedir?” Şureyh: “Onar, onar’dır” dedi. Adam: “Subhanallah! Şu ikisi eşit midir?” – Bu sırada serçe parmağı ile başparmağını bir araya getirmişti – Şureyh dedi ki: “Ya Subhanallah! Kulağınla elin eşit midir? Kulağını saç, şapka ve sarık örter, ona yarım diyet gerekir. Elde de yarım diyet gerekir. Sana yazıklar olsun! Muhakkak ki sünnet sizin kıyasınızı geçmiştir. Tabi olun, bid’at çıkarmayın. Şüphesiz sen rivayetleri kabul ettiğin sürece sapıtmazsın.”
Ebû Bekr dedi ki: “Sonra eş-Şa’bî bana şöyle dedi: “Ey Huzelî! Şayet sizin Ahnef’iniz (en akıllı olanınız) ve beşiğindeki şu bebek öldürülse bunların diyeti bir olur mu?” Ben: “Evet” dedim. “Peki, kıyas nerede?” dedi.282
279 Sahih ligayrihi maktu. İbn Batta el-İbane (414) Hatib, el-Fakih (490)
280 Sahih maktu. Darimî, (192); İbn ‘Abdilber, Câmî‘, (1048); Hâtîb, el-Fakih, (1/183); Beyhakî, Medhal, (225) ve Herevî, Zemmu’l-Kelâm, (366). İbn Mes‘ûd radıyallahu anh’den gelen rivayet için bkz. Hâtîb, el-Fakih, (2/40).
281 İbn Kuteybe, Te’vilu’l-Muhtelefi’l-Hadîs, (s.141) İbn Kuteybe, Garîbu’l-Hadîs, (2/652).
282 Hasen maktu. Dârimî (1/77) Yahyâ el-Hacûrî Ebû Bekr el-Huzelî’nin metruk bir ravi olması sebebiyle isnadı zayıf demiştir. El-Urfu’l-Verdi (s.110). Ancak İbn Hazm, el-İhkâm’da (8/1073) başka bir tarikle rivayet etmiştir. Bu eseri ayrıca; Şafiî, el-Umm (7/389); İbn Abdilberr, el-Câmi (2/137); İbn Asâkir, Tarih (23/39) rivayet etmişlerdir. Şeyh el-Elbânî, Mecelletu’l-Muslimûn dergisindeki Avdet İle’s-Sunne başlıklı makalesinde (1375 Cemâdiye’l-ûla, 5/172-176) zikretmiştir.
Hasen el-Basrî Rahimehullah
Hasen el-Basrî rahimehullah: ‘Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın’ (A‘râf, 7/12) ayetini okudu. Sonra dedi ki:
“İblis kıyas yaptı, o kıyas yapanların ilkidir.”283
283 Hasen maktu. Darimî, (190); İbn ‘Abdilber, Câmî‘, (874) ve Herevî, Zemmu’l- Kelâm, (363). İbn Kesir: “İsnadı sahih” demiştir.
Mesruk b. Ecda Rahimehullah
Şa‘bî’nin rivayetine göre Mesrûk şöyle demiştir: “Doğrusu ben kıyas yapıp ta ayağımın hak yoldan kaymasından korkuyor ürperiyorum.”284
284 Sahih maktu. Darimî, (191); İbn ‘Abdilber, Câmî‘, (876-877); Hâtîb, el-Fakih, (1/183); Taberânî, (9/254) Herevî, Zemmu’l-Kelâm, (298).
İbn Sirin Rahimehullah
İbn Sîrîn şöyle demiştir: “Kıyas yapanların ilki iblistir. Güneş ve aya’da başka yolla değil ancak kıyas aletleriyle kıyas sebebiyle tapılmıştır.”285
285 Sahih maktu. Darimî, (189); İbn ‘Abdilber, Câmî‘, (875); Hâtîb, el-Fakih, (1/196); Beyhakî, el-Medhal, (223); Herevî, Zemmu’l-Kelâm, (364).
Cafer es-Sadık Rahimehullah
İbn Şubrume dedi ki: “Ben ve Ebû Hanife Ca‘fer (es-Sadık)’ın yanına girdik. Ca‘fer, Ebû Hanife’ye şöyle dedi:
“Allah’tan kork! Dinde görüşünle kıyas yapma! Zira kıyas yapanların ilki iblistir.”286
286 Hasen maktu. Ebû Nu‘aym, Hilye, (3/197); Hatîb el-Bagdâdî, el-Fakih ve’l- Mutefekkih, (no: 499), Şerafu Ashâbi’l-Hadîs, (157); Vekî‘, Ahbâru Kudât, (3/78) Herevî, Zemmu’l-Kelâm, (2/199).
Ebu Hanife
Hammâd b. Ebî Hanife dedi ki: “Babam (Ebû Hanife) dedi ki:
“Hüküm konusunda kıyası terk etmeyen fakih olamaz.”287
287 ‘Abdurrezzâk, (8/214); İbn Hazm, el-İhkâm, (s.1073) İbn Kayyîm, İ‘lâmu’l- Muvakkî‘in, (1/257).
Vekî b. El-Cerrah Rahimehullah
Vekî b. El-Cerrah dedi ki: “Sizleri Ebu Hanife’nin görüşlerinden sakındırırım! Onun kıyasa tutunmadan önce şöyle dediğini işittim: “Mescide bevletmek kıyasın bazısından daha iyidir.”288
288 Sahih maktu. Abdullah b. Ahmed e-Sunne (404) Cuzekani el-Ebatil (1/253) Hatib; el-Fakih (551)
İshak b. Rahuye Rahimehullah
İbn Râhûye, Re’y ehli hakkında şöyle derdi:
“Allah’ın Kitâbı’nı ve Rasûlü’nün Sünneti’ni attılar da kıyasa sarıldılar.”289
289 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelefi’l-Hadîs, (s.132).
Şafiî Rahimehullah
İmam Ahmed şöyle demiştir: “Şafii’ye kıyas hakkında sordum,
“Ancak zaruret halinde kıyas olur” dedi.”290
İmam Şafii şöyle der: “Kıyas yapanlardan her biri ulaştığı içtihadını söyleyerek ihtilaf ederlerse, başkalarının onun içtihadına tabi olmasında genişlik yoktur. ihtilaf iki çeşittir: nas bulunan hususta ihtilaf helal değildir. Tevil edilmesi mümkün olan ve kıyas yoluyla ulaşılan hükümlerde, yorumcu veya kıyasçının haber ya da kıyasın delalet edebileceği bir manayı ileri sürmesi ve başkasının ona muhalefet etmesini, hakkında nas bulunan bir konuda ihtilafa düşmesi gibi görmem.”291
290 Herevi Zemmu’l-Kelam (406) İbn Hacer isnadı sahih demiştir. Bkz.: Feyzu’l- Kadir (5/376)
291 İbn Abdilber Tehzibu Camiu Beyanil İlm (s.48)
Ahmed b. Hanbel Rahimehullah
İbn Teymiyye rahimehullah, el-Musvedde kitabının kıyas bölümünde şöyle demiştir: “El-Meymûnî’nin rivayetinde İmam Ahmed dedi ki:
“Fıkıh hakkında konuşan kimse şu iki usulden; mücmel (kapalı lafızlardan) ve kıyastan uzak durmalıdır.”292
“Ebu’l-Haris’in rivayetinde şöyle demiştir:
“Re’y ve kıyası ne yapacaksın? Hadis bunlara ihtiyaç bırakmaz.”293
“Diğer bir rivayette İmam Ahmed’e: “Re’y ile kıyas yapabilir miyiz?” diye sorulunca şöyle demiştir:
“Hayır. Aksi halde kişi hadisi işittiği halde ona kıyas yapar.”294
Ebu Bekr el-Mervezi şöyle demiştir: “Ebu Abdillah Ahmed b. Hanbel’in Kıyas ashabına karşı çıkarak onlar hakkında şiddetli sözler söylediğini işittim.”295
“Ebu Talib’in rivayetinde şöyle demiştir: “Ebu Hanife’nin ashabı kıyasa aykırı bir şey söylediklerinde:
“Bunu güzel gördük (istihsan yaptık) ve kıyası terk ettik” derler. Böylece hak olduğunu iddia ettikleri şeyi, istihsan sebebiyle terk ederler. Ben ise tamamen hadiste geldiği gibi söylerim, kıyas yapmam.”296
“Abdus’un rivayetinde ise şöyle demiştir: “Sünnette kıyas yoktur. Ona misal getirilmez ve akıllarla idrak edilmez. Ona (sünnete) sadece tabi olunur”297
292 El-Musvedde (s.367)
293 El-Musvedde (s.404) bkz.: İbn Kasım’ın derlediği el-Mustedrek Al’e’l-Fetava İbn Teymiyye (s.185)
294 El-Musvedde (s.452)
295 Hatib el-Fakih (496)
296 El-Musvedde (s.452)
297 El-Musvedde (s.481)
İbn Kuteybe Rahimehullah
İbn Kuteybe şöyle demiştir: “Fürû asla tabi olduğuna göre, asıllarına uymayan furû (teferruat) meselelerde, sen nasıl düzenli bir kıyas yapabilirsin? Nasıl olur da kıyasta, on dirhem çalanın eli kesilir de, yüz bin dirhemi gasp edenin eli kesilmez? Yine nasıl olur da facir olan hür bir kimseye iftira edene kazf cezası olarak sopa vurulur da iffetli (namuslu) bir köleye iftira edene kazf cezası tatbik edilmez? Nasıl olur da cariyelerin rahimlerinin temiz olduğu bir hayz ile anlaşılır da, hür olan kadınların temizliği üç hayız ile anlaşılır? Nasıl olur, bir adam (hür olan) ihtiyar ve çirkin siyah bir kadınla evlendiğinde evli sayılır da, yüzü güzel cariyeye sahip olduğu halde evli sayılmaz?”298
298 Te’vilu Muhtelefi’l-Hadis (s.141)
İbn Huzeyme Rahimehullah
Sahihu İbn Huzeyme’de bir bab başlığı şu şekildedir: “Nifas’lı kadına, ihrama girmek istediğinde gusletmesinin ve istisfar299 yapmasının emredilmesi babı. Şayet gusletmek, hayızlı ve nifaslı olmayanları temizlediği gibi, hayızlı ve nifaslı olanları da temizlemeseydi, hayız ve nifas kanının kesilmesiyle temizlenmedikleri sürece gusletmeleri emredilmezdi. Burada ancak sünnete tabî olunması gerektiği açıklanmaktadır. Zira şayet akıl veya re’y cihetinden baksak, hayızlı ve nifaslı kadın, akıl ve re’y bakımından (kan kesilmesi suretiyle) temizlenmedikçe gusletmez derdik. Lakin Nebî sallallahu aleyhi ve sellem nifaslı ve hayızlı kadına gusletmesini emrettiğine göre ancak O’nun emrini kabul etmek ve re’y ile kıyası terk etmek gerekir.”300
299 İstisfar kelimesi, Mahir Yasin Fahl neşrinde tahrif edilerek “İstigfar” şeklinde
yazılmıştır. Doğrusu el-Azami neşrinde olduğu gibi “el-İstisfar”dır. İbnu’l-Esir, en- Nihaye’de (4/234) istihaza hadisiyle ilgili olarak şöyle der: “İstesfiri ve teleccimî: yani kan çıkan yere, kanamayı önleyen tampon koy demektir. Bu, hayvanın ağzına vurulan geme benzetilmiştir.”
300 Sahihu İbn Huzeyme (2/1233)
İmam Buharî Rahimehullah
Yusuf b. Rayhan dedi ki: Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail (el-Buharî)’nin şöyle dediğini işittim:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı Allah’ın kitabını ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini birbirlerine anlatırlardı. Onların arasında re’y ve kıyas yoktu.”301
İmam Buharî Sahih’inde, "Kitabu'l-İ'tisam bi'l-Kitabi ve's-Sünneh"302 diye bir bölüm açmıştır. Yani: Her hangi bir kimse İçin hükmün var olması halinde, kurtuluş ancak ya Allah'ın Kitabında, ya Peygamberinin sünnetindedir.
O bakımdan (adı geçen bölümün içerisinde) şu anlamda başlıklar açtığını görüyoruz:
"Yüce Allah'ın hükümlerini beyan etmiş olduğu bilinen bir aslı (aynı şekilde beyan ettiği) mübeyyen bir asla -soranın kavraması kastıyla- benzetme yapan."303
Bundan sonra da şöyle bir başlık açmaktadır: "Deliller ile bilinen hükümler ve delaletin anlamı ile bunun açıklanması."304
301 Cuzekanî, el-Ebatil ve’l-Menakir (1/253) Muhammed b. Tahir el-Makdisî, el- Hucce Fi Beyani Mahacce (2/574)
302 Buhâri’nin 96. Kitabı
303 Buhâri, İ'tisâm 12. bâb
304 Buhari, İ'tisâm 24. bâb
İmam Ebu Ahmed el-Kercî Rahimehullah
İmam Ebu Ahmed el-Kercî el-Kassâb, en-Nuketu’d-Dâlleti Ale’l-Beyan adlı tefsirinde pek çok yerde kıyasa reddiyeler vermiştir. Nahl suresi 114- 117 ayetlerinin tefsirinde de şöyle demiştir: “Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“O halde (ey mü'minler!), eğer Allah'a ibadet ediyorsanız, O'nun helâl ve temiz olarak size verdiği rızıktan yiyin ve Allah'ın nimetine şükredin. O size sadece ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adına kesilenleri haram kılmıştır. Her kim (ölüm korkusuyla) yemek zorunda kalırsa saldırmadan ve aşırı gitmeden (bunlardan yiyebilir); şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır; çok merhametlidir. Dillerinizin yalan vasfetmesi dolayısıyla “şu helâldir; bu da haramdır” demeyin; aksi halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Allah'a iftira edenler ise, asla felah bulmazlar. Onlar için (dünyada) az bir menfâat (âhirette de) acı bir azâb vardır.” (Nahl 114-117)
Bu ayetlerde Allah’ın anlamaya muvaffak kıldığı, zorlama ve inadı bir tarafa bırakan, helal ve haram kılmada nefsinin kıyastan aldığı tada itibar etmeyen kimseler için kıyasın batıl oluşuna dair hüccet açıktır.
Bu ayet Allah’ın helal kıldığı bütün rızıklara teşvikle başlamakta, bunun üzerimizde bir nimet olduğunu haber vermekte ve şükretmemizi emretmektedir. Sonra haram kısmına geçmekte ve şöyle buyrulmaktadır:
“O size sadece ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adına kesilenleri haram kılmıştır.” Bunun dışında kalan her şey rızık, helal ve tayyibe dahil olup, şükretmemiz gereken nimetlerden sayılmıştır. Ayrıma ibtida olarak değil, ancak önceki kısımdan istisna anlamında gidilmiştir. Allah Azze ve Celle bununla da yetinmemiş, peşinden şöyle buyurmuştur:
“Dillerinizin yalan vasfetmesi dolayısıyla 'şu helâldir; bu da haramdır" demeyin; aksi halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Allah'a iftira edenler ise, asla felah bulmazlar. Onlar için (dünyada) az bir menfâat (âhirette de) acı bir azâb vardır.”
Kendisine itaat edilmesi farz kılınmış olan, helal ve haram kılması ancak Allah Azze ve Celle’nin emriyle olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem dışında, insanlardan hiç kimsenin helal ve tayyib rızık cümlesinden istisna edilen bu dört şeye ekleme yapma hakkı yoktur. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yırtıcı hayvanlardan azı dişi olanları, kuşlardan pençeli olanları ve ismen sayılı olan bazı şeyleri haram kılmıştır. Yine zinakârın kazancını, köpek ücretini, hayvan çiftleştirme ücretini haram kılmış, güvenilir kimselerin rivayetleriyle gelen hadislerinde bazı alış verişleri yasaklamıştır. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den nas olarak bulduğumuz her şey bu dört maddeye katılır. Hakkında nas bulunmayan şeyin haram kılınması kişilerin görüşleridir. İyice düşünen ve ayetin inceliklerine dalanlara göre ayetin hükmüyle bunlar iftiradır.”305
305 Nuketu’d-Dâlleti Ale’l-Beyan Fi Envai’l-Ulum ve’l-Ahkâm (2/90 ayrıca bkz.: 1/166, 372, 431, 465, 2/22, 144, 428, 3/534, 570, 613, 4/93, 421)
El-Berbehârî Rahimehullah
İmam Berbeharî Şerhu’s-Sunne’de şöyle der: “Şunu bil ki sünnette kıyas yoktur. Buna örnek verilemez. Onda hevalara tabi olunamaz. Bilakis o, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in eserlerini keyfiyetsiz ve kayıtsız olarak tasdik etmektir. Niçin ya da nasıl denmez. O konuda konuşmak, husumet, cedel ve anlaşmazlık sonradan çıkan bidatlerdendir. Sahibi hakka ve sünnete isabet etse dahi kalbe şüphe sokar”306
306 Berbehari Şerhu’s-Sunne (s.24)
Fahreddin er-Razi Rahimehullah
Fahreddin Razi, Mefatihu’l-Gayb adlı tefsirinde, Nisa suresi 65. Ayeti hakkında şöyle demiştir:
“Âyetin zahiri, nassın kıyas ile tahsis edilemeyeceğine delâlet etmektedir. Çünkü bu, insanın, mutlak olarak Allah'ın ve Resulünün hükmüne tabî olması ve onların hükmünden başkasına başvurmaması gerektiğine delâlet eder. Bu âyette zikredilen böyle bir te'kid, mükellefiyetlerin pek azında zikredilir. Bu da, Kur'ân ve Hadis'in umumiliğinin, kıyasın hükmüne takdim edilmesini gerektirir. Hak Teâlâ'nın,
“Sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan...” ifadesi de bunu ihsas ettirmektedir. Çünkü hatıra nassın manasının aksine bir kıyas geldiğinde, insanın yüreğinde bir darlık (harec) hissedilir. Böylece Allah Teâlâ insanın imanının, o harece itibar etmemesi ve nassa tam olarak teslim olmasından sonra, kâmil olacağını beyân buyurmuştur. İşte bu söz insaflı kimselere göre, çok kuvvetli ve güzel bir sözdür.”307
307 Mefâtihu’l-Gayb (8/137)
İbn Teymiyye Rahimehullah
Şeyhulislam İbn Teymiyye, İkametu’d-Delil ‘alâ İbtâli’t-Tahlîl adlı risalesinde, helal ve haram kılmada kıyasa başvurulamayacağını açıklamıştır.308
İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Allah’ın onlara en büyük nimetlerinden birisi, Kitap ve sünnete sarılmalarıdır. Sahabe ve onlara güzellikle uyan Tabiin arasında üzerinde ittifak edilen esaslardan birisi; hiç kimsenin Kur’an’a aykırı olan görüşü, zevki, aklî yorumu, kıyası ve vecdinin asla kabul edilmemesidir.”309
Yine şöyle demiştir: “Hadiste imamlıkla meşhur olan; Şafîî, Ahmed, İshâk, Ebû Ubeyd ve diğer hadis imamları gibi imamların yolu, ne haberî meselelerde, ne dinî konularda, ne usulde ve ne de ayrıntı meselelerinde sahih hadislerden hiçbirini reddetmemeleridir. Onlar kıyasa, akla veya mücerred olarak Kur’ân’ın zahirine aykırı olduğu zannıyla sahih hadisi reddetmezler.”310
İbn Teymiyye, el-Musvedde’de şöyle demiştir: “Zeydiyye, aklen ve dinen bunu (kıyası) yasak kabul etmişlerdir. Aynı şekilde Ebu’l-Hattab, en- Nazzam ve Davud ile el-Kaşânî, el-Mearrî, en-Nehravânî ve diğerleri gibi zahir ehlinden naklederek aynısını tasrih etmiştir. Demiştir ki: “Ahmed de buna işaret etmiş ve şöyle demiştir:
“Fıkıh hakkında konuşan kimse şu iki usulden; mücmel ve kıyastan uzak durmalıdır.” Nitekim şeyhimiz bunu sünnet bulunduğu ve zahire aykırı olduğu zaman kıyas yapmanın yasaklanmasına yorumlamıştır...”311
İmam Ahmed rahimehullah’ın sözünün bu şekilde yorumlanması bâtıldır. İmam Ahmed, Ebu’l-Haris’in rivayetinde:
“Re’y ve kıyası ne yapacaksın, hadis bunlara ihtiyaç bırakmaz” dediği halde nasıl bu yorum kabul edilebilir?
İmam Ahmed rahimehullah, Kitap ve sünnetin kıyamet gününe kadar meydana gelecek bütün olayları kapsadığını söylemekte haklıdır. Olayların yaratıcısı, Kur’ân ve sünneti indirmiştir. Bu ikisi, bu olayların hükümlerini de içermektedir.
İbn Teymiyye ve İbnu’l-Kayyım, nasların bütün olayları kapsadığını, bunları bilenin bildiğini, bilmeyenin bilmediğini itiraf etmişlerdir. Hatta onlar, İmamu’l-Harameyn el-Cuveyni’nin:
“Naslarla dinin ancak onda biri yerine getirilebilir” şeklindeki çirkin sözüne şiddetle karşı çıkmışlardır.
İbn Teymiyye, Hanbelî’lerden kıyasın hüccet olmadığını söyleyen ve bu konuda İmam Ahmed’den gelen rivayetleri delil getirenleri zikretmiştir.312
Hak olan budur. İmam Ahmed rahimehullah’ın sözlerinin dinde kıyası açıkça men etttiği hususunda hiçbir şüphemiz yoktur. Ancak Hanbelî’lerin çoğunluğu, özellikle de sonradan gelenler, kıyasın hüccet olduğunu söylemişler, zikretmiş olduğumuz, İmam Ahmed’den gelen rivayetleri reddetmeye güç yetirememişlerdir. Ancak türlü yollarla te’vil etmeye kalkışmışlardır. Şüpheleri şu şekildedir:
1- İmam Ahmed’in ancak nas bulunan konularda kıyası reddettiğini iddia etmişlerdir. El-Musvedde’de şöyle denilmiştir: “Bu kıyasın hüccet olmadığını değil, ancak nas bulunan konuda kıyas yapmanın caiz olmadığını gösterir..”
2- İmam Ahmed’den nakledilen şu gibi ifadeleri delil getirmişlerdir: “Şafiî’ye kıyas hakkında sordum, dedi ki: “Ancak zaruret halinde yapılabilir” Bu cevabı beğendim.”
Yine Muhammed b. el-Hakem’in rivayetinde şöyle demiştir: “Herkes kıyasa mecburdur. İmama bir mesele geldiği zaman insanları toplar ve kıyas yapar” Yine aynı şekilde Ahmed b. el-Kasım, İmam Ahmed’den şöyle nakleder: “Demir ve kurşunun, altın ve gümüşe kıyas olarak, aralarında fazlalıkla satışı caiz olmaz.”
Bu son rivayetler, şu sebeplerden dolayı sahih değildir:
1- İmam Ahmed, “Fıkıh hakkında konuşan kimsenin mücmel ve kıyastan sakınması gerektiğini” açıklamıştır. Bu rivayetler daha önce geçti.
Bunu Hanbelî mezhebine uyanlar zikretmektedirler ve bir şeyi bir şeye kıyas ettiğine dair diğer rivayetlerle üstün gelmeye çalışmaktadırlar. Bu, söze muhalefettir. Zira itibar bakımından bir kimsenin sözü, fiilinden önceliklidir. Belki de bu görüşü kıyas olarak benimsememiştir. Aksi halde bir sözü, diğer sözüne çelişik olur. İmam Ahmed ise bundan uzaktır.
2- İmam Ahmed’in; “Hadis kıyasa ihtiyaç bırakmaz” sözü gayet açıktır. Yani naslar, mükelleflerin başına gelecek olaylarda ihtiyaç duydukları her hükmü kapsamaktadır. İbn Teymiyye ve İbnu’l-Kayyım da bunu itiraf etmişler ve İmamu’l-Harameyn el-Cuveynî gibi, nasların olayları kuşatmadığını iddia edenlere şiddetle karşı çıkmışlardır.
İbn Teymiyye rahimehullah, Mearicu’l-Vusul risalesinde şöyle der: “Bu tıpkı: “Hadiselerin çoğunda, naslar bunlara delil olmadığı için kıyasa ihtiyaç vardır” demeleri gibidir. Bu ancak kitap ve sünnet ile bu ikisinin hükümlere delaletlerini bilmeyen bir kimsenin sözüdür...”313
3- İmam Ahmed’e nispet edilen kıyas – eğer rivayet sahihse – naslardan istinbat ile anlaşılan genel ifadedir. Bu yoruma delil getirebilecek bir re’y değildir. İbn Teymiyye, İmam Ahmed’in şöyle dediğini nakleder: “Bir şeyi bir şeye kıyaslamak, ancak bütün hallerinde iki şeyin aynı olması durumunda söz konusudur. Ama bir yönden benzerlik var, diğer bir yönden farklılık varsa ikisi aynı değildir.”314
İmam Ahmed’in kıyası, ancak bütün hallerinde eşit ve aynı olan şeylerde sınırladığını bu ifade açıkça göstermektedir. Bu da ancak naslardaki genel ifadelerin veya genel kapsamlı fiillerin kapsamına giren şeyler hakkında söz konusu olur. Bu re’y ile kıyas değil, nasların umumu ile delil getirmektir. Hatta şayet İmam Ahmed’in sadece bazı hususlarda birbirine benzeyen şeylerin kıyaslanmasını yasakladığı görüşünü kabul edersek, kıyasların çoğu ve hatta sonrakilerin kıyaslarının tamamı iptal olurdu.
308 Özellikle bkz. (1/194-196).
309 Mecmuu’l-Fetava (13/28).
310 Cevabu’l-İ’tirazâti’l-Mısriyye Ale’l-Futya’l-Hameviyye (s.85).
311 El-Musvedde (s.368)
312 El-Musvedde (s.372-272)
313 Mecmuatu’r-Resâili’l-Kubrâ (s.209)
314 El-Musvedde (s.377)
İbn Kayyım Rahimehullah
İbn Kayyım el-Cevziyye şöyle der: “Kıyas ve batıl hadis dinden değildir. Çünkü kim naslara muttali olamıyorsa, naslarda olmayan bir şeyi ona ilave ederek: “Bu kıyastır” diyor. Bazen de nasların ihtiva ettiği hükümlerden bir kısmını eksilterek: “Bu tahsistir” diyor. Veya nasların hepsini, toptan terk ederek: “Bu naslarla amel edilmez” yahut: “Bu kıyasa veya usûle ters düşüyor” diyor.
İşte bundan dolayı görüyoruz ki bir kişi kıyasa başvurmada ne kadar ileri gidiyorsa, bununla doğru orantılı olarak söz konusu kişi bir o kadar da Sünnet’e muhalefetinde ileri gidiyor. Sünnet ve hadislere Re’y ve kıyas ehlinden başka kimsenin muhalefet ettiğini görmemiz mümkün değildir. Allah için söyleyin, bu yüzden kaç hadisin hükmü öğrenildi? Nice sarih/apaçık olan Sünnet terk edilmedi mi?...”315
İbnu’l-Kayyım, İ’lamu’l-Muvakkiin’de şöyle der: “Bir grup şöyle dedi:
“Naslar, meydana gelen olayların hepsini kuşatmaz.” Bunlardan bazısı ileri giderek:
“Naslarla dinin ancak onda biri yerine getirilir” dedi. Bunlar dediler ki:
“Kıyasa olan ihtiyaç, naslara olan ihtiyaçtan daha büyüktür. Allah’a yemin olsun, bu miktar nasları anlamak, öğrenmek ve bilgisine ulaşmak, hakikatte bu kadar değildir. Bunu söyleyen kimse, nasların sınırlı, kulların olaylarının ise sınırsız olduğunu ve sınırlı olanın, sınırsız olanı kuşatamayacağını gerekçe gösteriyor. Bu gerekçe, birçok açıdan gayet bozuktur:
Birincisi: Tek başına sınırlı olan şeyin türleri olabilir. Bu türlerden her biriyle tek hükme varılır ve sınırsız olanlar bunun hükmünün kapsamına girerler.
İkincisi: Fiillerin türleri ve hatta a’razların tamamı sınırlıdır.
Üçüncüsü: Şayet bunların sınırsız olduğu varsayılsa bile kulların kıyamete kadar olacak fiilleri sınırlı olarak mevcuttur. Bu tıpkı akrabaların iki çeşit kılınması gibidir. Bir çeşidi (nikahlanması) mubahtır. Bunlar amca ve teyze kızları, dayı ve hala kızlarıdır. Bunun dışındakiler haramdır. Aynı şekilde abdesti bozan şeyler bellidir, bunun dışındakiler bozmaz. Yine orucu bozanlar bellidir, guslü gerektiren şeyler, iddetin gerektirdiği şeyler, ihramlıya yasak olan şeyler bellidir. Mezhep sahipleri, mezheplerini kayıt altına almışlar ve beyanlarındaki eksiklikle beraber, kendilerine göre helal ve haram olanları özetlemişlerdir. Allah ise, Rasulünü bunlardan daha güçlü olan cevamiu’l-kelim (özlü ve kapsamlı ifadeler) ile göndermiştir. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kapsamlı bir cümle söyler, bu genel bir kaide ve kullî bir hüküm olur. Bu cümle, kapsamına giren türleri ve ferdleri kuşatarak, dışında kalma delaleti ve zıtlık delaleti ile delil olur.
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e arpa ve benzeri maddelerden elde edilen içecek türleri sorulduğunda, özlü ve kapsamlı cümle kullanarak:
“Her sarhoşluk veren haramdır” buyurmuştur. Yine
“Her kim emrimiz olmayan bir amelde bulunursa o reddolunur”,
“Faydalanma içeren her borçlanma faizdir”,
“Allah’ın kitabından bulunmayan her şart bâtıldır”,
“Her Müslümanın, diğer müslümana kanı, malı ve namusu haramdır”,
“Herkes kendi malına çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha çok hak sahibidir”,
“(Dinde) her sonradan çıkarılan yenilik bidattir ve her bid’at sapıklıktır”,
“Her iyilik sadakadır” gibi özlü cümlelerle ifadede bulunmuştur. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şu ayetin benzersiz şekilde kapsamlı olduğunu söylemiştir:
“Kim zerre kadar hayır işlerse onun karşılığını görür. Kim de zerre kadar kötülük işlerse onun karşılığını görür” (Zilzal 7-8)“316 İbn Kayyım rahimehullah, bu konuya dair birçok örnekler zikreder.
315 İbn Kayyîm, İ‘lâmu’l-Muvakkî‘in, (1/299).
316 İ’lamu’l-Muvakkiin (1/333)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
El-Kastallanî Rahimehullah
İmam Kastallanî, Mevâhibu’l-Leduniyye’de şöyle demiştir: “Nisa suresi 65. Ayetinin zahiri, kıyas ile nassın tahsis edilmesinin caiz olmadığına delalet eder. Zira ayet, şerefli sözüne ve hükmüne uymak gerektiğine delalet eder. Bundan başkasına başvurmak caiz değildir. Nitekim ayetin devamında:
“Sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir sıkıntı duymadan, tam anlamıyla teslim olmadıkça... iman etmiş olmazlar” (Nisa 65) buyrulması bu manayı bildirmektedir. Zira kalpte vicdan, nassın delalet ettiği harecin (darlığın) aksini gerektirir. Zira kıyas hatıra geldiği takdirde nefste darlık hasıl olur. Böylece Allah Teâlâ beyan etti ki; kişinin imanı, bu sıkıntıya iltifat etmedikçe ve nassa teslim olmadıkça kamil olmaz.”317
317 Mevâhibu’l-Leduniyye (2/164)
Fevatihu’r-Rahamut Sahibi İbn Nizamuddin el-Ensarî Rahimehullah
Şeyh Muhammed Ahmed el-Adevî şöyle der: “Fevatihu’r- Rahamut’ta şöyle deniliyor:
“Şunu bil ki şeriatın asılları üçtür: Kitap, sünnet ve icma. Dördüncü asıl ise bu asıllardan çıkartılan kıyastır. Sonra kıyasın ifadesi şüphelidir. Cumhurun nazarında onunla yakîn elde edilmez. Dolayısıyla onunla akide ispat edilemez. Aynı şekilde, dört imamın da ittifakı ile, kıyas bu üç asıldan birine aykırı olduğu zaman ona itibar edilmez. Üç asıldan birinin bulunması halinde ise ona ihtiyaç duyulmaz. Şarî tarafından tevcih edilmişse, hakkında üç delilden birinin bulunmadığı hadiselerde kıyasla amel zorunlu olur.”318
318 Usulun Fi’l-Bid’a ve’s-Sunen (s.88)
El-Birgivî Rahimehullah
İmam Birgivi rahimehullah şöyle demiştir: “Kıyas ancak (Kitap ve sünnette mevcut) bir hükmü izah edebilir, hüküm ispat etmez. Bu bakımdan hükmü ispat eden bir asıla ihtiyaç vardır. Hükümlerin mercii ve hükümleri ispat eden şey hakikatte Kitap ve sünnet olmak üzere ikidir.”319
319 Birgivi Tarikatu Muhammediye (s.39)
Sıddık Hasen Han el-Kannûcî Rahimehullah
Sıddık Hasen Han el-Kannuci rahimehullah, Fıkıh ilminden bahsederken şöyle demiştir:
"Bil ki, dinin esasları, üçüncüsü olmayan iki şeydir: Kitap ve Sünnet." Kitap, sünnet, icma, kıyas diye dört delil zikredilmesinin ilimden bir alameti yoktur. Nitekim sünnet imamı Ahmed b. Hanbel, bugün ıstılah haline getirdikleri icmaya karşı çıkmıştır. Bir taifenin önderi İmam Davud ez-Zahiri kıyasın dinde hüccet oluşunu kabul etmemiştir. Bu hususta icma değil, ihtilaf bulunduğuna, bu iki imamın sözleri delildir. Bu yüzden ehli İslam'dan eskilerden ve yenilerden zamanımıza gelinceye kadar büyük bir topluluk bu konuda bu iki imama uymuşlar, icma ve kıyası tutunulacak bir esas olarak görmemişlerdir. Özellikle de İndirilmiş Kitabın ve Sahih Sünnetin naslarıyla çeliştiğinde... Bu mesele taklitçilerle tabi olanlar arasında çarpışma meselelerindendir. Bu konuda insanların en çok muhalefet edenleri Hanefilerdir. Zira onlar insanların en şiddetli mezhep mutaassıplarıdır. Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin, biricik öğrencisi Hafız İbn Kayyım’ın ve onların izinden giden hadis ve Kur’an âlimlerinin, özellikle de bereketli Yemen imamlarıyla öğrencilerinin eserlerine bakan bilir ki, hak olan, Allah’tan yardım gören görüş, tercih edilmesi gereken yol ve güvenilecek söz, bu görüştür. Bunun dışındakiler hayal ve helaktır.”320
320 Ebcedu’l-Ulum’da (2/406)
Rızaeddin b. Fahreddin Rahimehullah
Şeyh Rızaeddin b. Fahreddin şöyle der: “Kıyasın daimi olmayıp, icma meclisinde görüşülene kadar devam etmesi, icma edilen meseleler arasına girmesi gerekir... İslam âleminde kıyasî meselelerin devam etmesi, dinimiz için problem, delilsiz amel etme ve masum olmayan kimseleri şeriat koyucu konumuna getirme olur.”321
Rızaeddin b. Fahreddin şöyle demiştir: “Kıyasın şer’î bir hüccet olduğuna dair şer’î bir delil bulunamamıştır. Son ve orta çağların müelliflerince getirilen delillerin hiçbirinin buna delaleti yoktur. Ancak kıyasın, şer’î delil sayılmaması halinde bazı meseleler geçici de olsa çözümsüz, şer’î mahkemelerle kadılar davaları halletmekten aciz kalacaklardır.”322 Rızaeddin b. Fahreddin, kıyasın geçerliliğin ancak zaruret halinde ve geçici bir durum olduğuna dikkat çekmektedir.
321 Rızaeddin b. Fahreddin, Dini ve İctimai Meseleler (s.176-177)
322 Dini ve İctimai Meseleler (s.175)
Mukbil b. Hadî el-Vadiî Rahimehullah
Soru 157: “Kıyası inkar eden dinin üçte birini yok sayar” diyen kimsenin sözü doğru mudur?
Cevap 157: Allah Subhanehu ve Teâlâ, kerim kitabında şöyle buyuruyor:
“Bugün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve sizin için din olarak İslam’dan razı oldum.” (Maide 3) Allah Azze ve Celle yine şöyle buyurmuştur:
“Sizlere neleri haram kıldığını açıklamıştır.” (En’am 119) Nitekim Allah Teâlâ her şeyi açıklamıştır. Bundan sonra kıyasın durumuna gelelim. Kıyas ehli, sarhoş ediciliği sebebiyle nebizi hamr’a (şaraba) kıyaslıyorlar. Halbuki sen, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
“Her sarhoşluk veren şey hamr’dır, her hamr da haramdır” buyurduğunu görüyorsun. Böylece kıyasa ihtiyaç kalmadığını öğrendin. Dinde umumî delil gelmiştir. Bazen kıyas ashabı bu delilden haberdar olamıyorlar. Allah yardımcımız olsun. Ebu Muhammed b. Hazm’ın “İhkamu’l-İhkam” kitabında kıyas hakkında yazdığı kısmı okumanızı tavsiye ederim.”323
Soru 320- “Zahiri mezhebinden olmakla bilinen İbn Hazm’ın, el-Muhalla kitabında söylediği her söz alınır mı? Çünkü siz el-Muhalla kitabını tavsiye ediyorsunuz.”
Cevap 320- İbn Hazm’ın el-Muhalla kitabı, cerh ve ta’dil kitabı ve hadislerin sahihlik ve zayıflıkları hakkında bir kitap olarak muteberdir. Fıkıh kitaplarında bunlar bulunmaz. Sen el-Mugnî’ye veya Zeydî’lerin; Şerhu’l- Ezhar’ına ya da Hanefilerin kitaplarına baktığında, hatta en güzel fıkıh kitaplarından sayılan Nevevi’nin el-Mecmu’una baktığında hadislere dair bu sıhhat ve zayıflık hükümlerini, cerh ve ta’dil hükümlerini göremezsin. Ama İbn Hazm’ın Kitap ve Sünnete aykırı olan görüşleri veya bazı imamlara saldırılarından biz berîyiz. Zahiri mezhebine gelince, biz her müslümana zahiri olmasını nasihat ederiz. Nitekim Şevkanî rahimehullah, Bahru’l-Muhit sahibi Ebu Hayyan’ın biyografisinde onun şöyle dediğini zikreder:
“Zahiri mezhebini bilen bir kimse onu terk edemez ve ondan ayrı kalamaz.” Şevkani der ki:
“Çünkü hak, beni Ebu Muhammed b. Hazm rahimehullah’ın mezhebine bağlanmaktan alıkoymaz. Bizler onu taklid etmeye davet etmiyoruz... Şayet taklid caiz olsaydı, elbette sahabeleri – Allah onlardan razı olsun – taklid ederdik.”324
323 Şeyh Mukbil b. Hâdî, İcabetu’s-Sail Ala Ehemmi’l-Mesail (soru 157)
324 Şeyh Mukbil, İcabetu’s-Sâil (s.562)
Muhammed Nasıruddin el-Elbani Rahimehullah
Şeyh el-Elbani rahimehullah, ses kasetinde, el-Kardavi denen habise reddiyesinde şöyle demiştir: “Kardavi’nin kendisi diyor ki:
“Deliller; kitap, sünnet, icma ve kıyastır.” Halbuki kıyas kesin bir delil değildir. Çünkü o bir içtihattır. İçtihat ise, sahih hadiste belirtildiği gibi; hata da edebilir, isabet de edebilir. Lakin o (Kardavi) bu mırıltıyı getiriyor, çünkü kurtulmak ve birçok dini hükümleri helal saymak için kesin bir delil bulamıyor...”
Şeyh Elbânî (rahimehullâh) şöyle demiştir: “Kıyas ancak zaruret halinde başvurulabilecek bir yöntemdir.”325
325 Elbânî, el-Hadîsu Huccetun bi-Nefsihi, (sy. 68).
Salahuddin b. İbrahim Ebu Arafe
Salahuddin b. İbrahim Ebu Arafe şöyle demiştir: “... Kul bilmelidir ki Allah, onu gözetmekte, işitmekte ve yaptığı her işi yazmaktadır. Allah’tan okumakta olduğumuz bu makamda bizi razı olduğuna ulaşmada yardım etmesini, bize hakkı söyletmesini, bizi hakka tabi oldurmasını ve bizi dinimizde şehvetlerimize re’ylerimize, zanlarımıza bırakmamasını dileriz. Allah Azze ve Celle Hakka suresinde şöyle buyurmaktadır:
“Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o, muhakkak şerefli bir rasulün/elçinin sözüdür. Yoksa o, bir şâirin sözü değildir. Ne kadar da az îman ediyorsunuz. O bir kâhin sözü de değildir. Ne kadar az düşünüyorsunuz. O alemlerin rabbinden bir indirilmedir. Eğer Muhammed, bize karşı bazı sözler iftira etmiş olsaydı, elbette ondan gücünü kuvvetini alır, sonra onun şah damarını elbette keserdik. İçinizden hiçbiri de buna engel olamazdı.” (Hakka 38- 47)
Burada kıyası batıl olduğu kastedilmektedir. Allah meseleye: “Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki muhakkak o şerefli bir rasulün sözüdür” ifadesiyle başlıyor. Burada rasul/elçi ile kastedilen Cibril de olsa, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem de olsa, her iki ihtimalde de sözün aslı vahye dönmektedir. Bu açıktır. Allah vahyinde, gördüklerinize ve göremediklerinize yemin ediyor.
Yalnızca görülen herşeyin Allah’ın vahyi olduğuna hükmedilemez. Allah’ın vahyi, görebildiklerinizden de, göremediklerinizden de gelir. Allahın vahyini yalnız gördüklerinizle hakem kıldığınızda ve kıyasladığınızda hata edersiniz. Çünkü Allah, indirdiğine yemin etmeden önce, görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin etmekle başlıyor. Kıyası ise ancak görebildikleriniz üzerinden yaparsınız. Allah, indirdiği vahiyden önce görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ediyor. Görebildiğiniz herşeyi ve göremediğiniz herşeyi bir araya getirebilirseniz, peygamberlerden sonra dilediğiniz gibi kıyaslayın.
Bundan sonra Allah şöyle buyuruyor: “O bir kâhin sözü de değildir”
Peki kahin nedir? Yani kahin ne kadar isabet eder ve ne kadar hata eder? Bir defa isabet etse, yüz defa hata eder. İşte kıyasın sonucu budur. Kahin görmediklerini, görebildiklerine kıyaslar, remil ile bakıp ölçtükten sonra kıyasla kehanette bulunur. Kehanet, kendisine ulaşılan yolları bulunan bir ilimdir. Putlardan, cinlerden ve ifritlerden ibaret şeyhlerden yardım da isterler...
Sonra Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: “Eğer Muhammed, bize karşı bazı sözler iftira etmiş olsaydı..” yani kıyasla bizim adımıza bir şey söyleseydi demektir.
Yani kıyas, Allah’a söylemediği şeyi söylemiş gibi nispet etmektir. Çünkü kıyas yapan, belli olmayan bir şey için kıyas yapar.
Helal bellidir, haram bellidir. Kıyas yapan kimse, Allah’ın hakkında sükut ettiği bir şey hakkında kıyas yapar. Böylece kıyas ile şu helaldir, şu haramdır dediğinde zorunlu olarak Allah’a iftira etmiş olur. Allah Azze ve Celle ise kendisine vahiyde bulunduğu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hakkında; şayet kendisi adına söylemediği şeyi nispet edecek olursa
“elbette ondan gücünü kuvvetini alır, sonra onun şah damarını elbette keserdik. İçinizden hiçbiri de buna engel olamazdı” buyuruyor.
Sonra Allah Azze ve Celle şöyle tamamlıyor “Gerçek şu ki Kur’ân, Allah'tan sakınanlar için bir öğüttür.”
Böylece delil getirir ve açıklarız ki, Nebimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra salih emirimiz Ömer radıyallahu anh’e nispet edilen kıyas iddiası da batıldır...”