İLİM KİTABI (4)
Hükümlerde Nesh’i İnkâr Edenler Beyinsizlere Benzemiştir
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan bir takım beyinsizler: “Üzerinde bulundukları kıblelerinden onları döndüren nedir?” diyeceklerdir. De ki; Doğu da batı da Allah' a aittir. O, dilediği kimseyi doğru yola iletir. Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ki, insanların üzerine şâhidler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şâhid olsun. Ve se nin üz e rinde bulunduğun kıbleyi, peygambere uyanları, ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayırdetmek için kıble yaptık.” (Bakara 142-143)
İbn Abbâs radıyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye hicret ettiğinde, Allah Teâlâ Kudüs'e doğru yönelip namaz kılmasını emretti. Bunun üzerine Yahûdîler sevindiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem on küsur ay boyunca Kudüs'e doğru namaz kıldı. Fakat kendisi İbrahim'in kıblesine döndürülmesini arzuluyordu. Allah'a duâ ediyor ve göğe bakıyordu. Nihayet Allah Azze ve Celle
“Yüzünü Mescid-i Harâm'a doğru çevir” (Bakara 144) âyetini inzal buyurdu. Yahûdîler bunu şüpheyle karşıladılar ve dediler ki: “Onları bulundukları kıblelerinden çeviren nedir?” Bunun üzerine Allah Teâlâ:
“De ki: Doğu da, Batı da Allah'ındır...” âyetini inzal buvurdu.”326
Nesh: Şer'i bir hükmün daha sonra gelen şer'î bir delil ile kaldırılmasıdır. Kaldırılan hükme "mensuh" denilir. O hükmü kaldıran delile "nasih" denilir, hükmün kaldırılmasına da "nesh" adı verilir.
Nasih adı bu âyette olduğu gibi Allah hakkında kullanılır. Ayet hakkında da kullanılarak: Bu âyet şu âyeti nâsihtir (nesh edicidir) denilerek, bir başka hükmü nesh eden hüküm hakkında da kullanılır.
1- Buna örnek: Seleme b. el-Ekva’ Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yüce Allah'ın:
"Ona güç yetirenler de bir fakir doyumu fidye versinler." (Bakara, 184) buyruğu nâzil olunca oruç açmak isteyen fidye verdi. Nihayet ondan sonraki âyet nâzil olup, onu nesh etti."
Bir başka rivayette: "Sizden her kim bu aya erişirse orucunu tutsun." (Bakara, 185) âyeti nâzil oluncaya kadar denilmektedir.
Abdullah b. Amr Radıyallahu anhuma da "ona güç yetirenler de bir fakir doyumu fidye versinler" (Bakara, 184) âyetini okuyarak bu nesh olmuştur demiştir.
Buhârî'nin Ata'dan rivayetine göre İbn Abbas Radıyallahu anhuma yüce Allah'ın: "Ona güç yetirenler de bir fakir doyumu fidye versinler" âyetini okuduktan sonra:
"Bu nesh olmuş değildir. Bu oruç tutamayan, oldukça yaşlanmış kadın ve erkek hakkındadır. Bunlar her gün bir yoksul yedirirler." diye açıklanmıştır. Buna göre "yutikunehu: güç yetirenler" lafzının anlamı; güçleri bu işe yetenler demek değildir. Bunun anlamı büyük bir zorluk ve külfetle oruç tutabilenler demektir.
Bu ayette nesih bulunmadığını söyleyenlere göre, “güç yetirenler” ifadesi: gençliklerinde ve sağlıklı hallerinde oruç tutmaya güç yetirebilenler, ihtiyarladıklarında veya hastalandıklarına oruç tutamadıkları zaman fidye verirler demektir.
İbn Abbas radıyallahu anhuma, ayetin, çok yaşlı erkek ve kadınlar hakkında dilerlerse oruç tutmayıp fidye verebilecekleri hakkında ruhsat olduğunu, sonra “Sizden her kim bu aya erişirse orucunu tutsun” ayetiyle bunun nesh edildiğini, ancak oruca güç yetiremeyenler için ruhsatın devam ettiğini açıklamıştır.327
2- Bir başka örnek yüce Allah'ın: "İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çeker." (Bakara, 284) ayetidir. Bu ayet yüce Allah'ın:
"Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (Bakara, 286) ayeti ile nesh olmuştur.
3- Yüce Allah'ın: "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Şayet şehâdet ederlerse, ölüm onları alıp götürünceye yahut Allah onlara bir çıkar yol gösterinceye kadar onları evlerde alıkoyun. Sizlerden fuhuş yapanların her ikisine de eziyet edin. Eğer tevbe edip hallerini düzeltirlerse artık onları bırakın." (Nisâ, 15-16) âyeti Nur sûresinde yer alan ve evlenmemiş bekârlar için celde (sopa) cezasını emreden âyet ile nesh olmuşlardır:
"Zina eden dişi ile zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun." (Nur, 2)
Ubey b. Ka’b radıyallahu anh şöyle demiştir: “Ahzab suresi Bakara suresi kadar idi. “Evlilik yaşamış erkek ve evlilik yaşamış kadın zina ettiklerinde her ikisini kesinlikle recmedin” ayeti de bu surede idi. (Tilaveti) kaldırılan kaldırıldı.”328
Ebu Umame b. Sehl b. Huneyf radıyallahu anh, halası el-Acmâ’dan rivayet ediyor: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize Kur’ân’da recm ayetini şöylece okumuştu:
“Evlilik yaşamış erkek ve evlilik yaşamış kadın zina ettiklerinde her ikisini kesinlikle recmedin”329
Kesir b. Salt şöyle anlatmıştır: “İbnu’l-As ve Zeyd b. Sabit radıyallahu anhuma mushafı yazıyorlardı. Recm ayetine gelince Zeyd radıyallahu anh dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den:
“Evlilik yaşamış erkek ve evlilik yaşamış kadın zina ettiklerinde her ikisini kesinlikle recmedin” sözünü işittim. Amr radıyallahu anh dedi ki: “Bu ayet nazil olduğu zaman Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gittim ve: “Bunu yazayım mı?” dedim. Bunu istemiyor gibiydi.”330
Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh’den: “Korktum ki insanlar üzerine zaman uzayacak, ta ki birisi şöyle diyecektir: “Allah’ın kitabında recm cezasını bulamıyoruz” böylece Allah’ın indirdiği bir farzı terk etmek suretiyle sapacaklar. Dikkat edin! Zina eden muhsan kişi (evlilik yaşamış kimse) için delil ile veya hamilelikle yahut itirafla anlaşılması üzerine recm haktır. Nitekim şunu (Kur’andan olarak) okudum:
“Evlilik yaşamış erkek ve evlilik yaşamış kadın zina ettiklerinde her ikisini kesinlikle recmedin”331
4- Yüce Allah'ın: "Sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa iki yüz (kâfir)e galip gelirler." (Enfal, 65) buyruğu yüce Allah'ın:
"Şimdi Allah zaafınız olduğunu bildiğinden sizden (o ağır yükü) hafifletti. O halde eğer sizden sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiyi yenerler." (Enfal, 66) âyeti ile nesh olmuştur.
5- Yüce Allah buyuruyor ki: "Biz yüzünü göğe doğru evirip çevirmeni elbette görüyoruz. Onun için and olsun, seni hoşnut olacağın kıbleye döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Harama (Kabeye) doğru çevir." (Bakara, 144)
Rasûlullah Salallahu aleyhi vesellem Medine'ye gelince on altı ya da on yedi ay Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Bununla birlikte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kabe'ye doğru yüzünü çevirmeyi arzu ediyordu. Bunun üzerine:
"Biz yüzünü göğe doğru evirip çevirmeni elbette görüyoruz..." âyeti nâzil oldu, o da yüzünü Kâbe’ye çevirdi.
326 Hasen. İbn Ebi Hatim Tefsir (1/248, 253) Sahifetu İbn Ebi Talha (s.7) Nesai Sunenu’l-Kubra (2/20)
327 Sahih. Buhari (8/135) Taberi (3/425) Ebu Davud (2318)
328 Sahih. İbn Hibban (4428) Hakim (2/450, 4/400) Ziyau’l-Makdisi, el-Muhtare (3/371) Ahmed (5/132) Tayalisi (542) Taberani Evsat (4/332) Taberi Tehzibu’l-Asar (992, 995)
329 Sahih. Hakim (4/400) Taberani (24/350, 25/185) Ebu Nuaym, Marife (7776)
330 Sahih. Hakim (4/400) Ahmed (5/183) Darimi (2368) Nesai Sunenu’l-Kubra (7145) Tayalisi (615)
331 Sahih. Buhari (6829) Muslim (1691) İbn Mace (2553) El-Elbânî, es-Sahiha (2913)
Kur’ân’da Neshin Şekli Dört Kısımdır:
1- Yazılışı kaldırılıp yerine başka bir şey gelmeyen, fakat icma ile hükmü baki kalan. Recm ayeti buna örnektir.
2- Başka bir ayetin hükmüyle hükmü kaldırılan ve Kur'anda yazılışı kalan ayetler. icma ile her iki ayet de yazılışı ve okunuşu ile Kur'an'da bulunur. Mensuhun en yaygın şekli budur. Vefattan sonraki iki iddet ayeti buna örnektir. Kur'an-ı Kerimde bu şekilde 63 surede mensuh ayet olduğu söylenmiştir.
3- Hükmü ve yazılışı kaldırılan ve ezberlenmesi kalplerden silinen ayetler. Bakara 106. ayetinde bu zikredilmektedir.
4- Yazılışı ve hükmü kaldırılıp kalplerden ezberlenmesi silinmeyen ayetler. Muslim'in Aişe radıyallahu anha'dan rivayet ettiği hadiste "Allah'ın indirdiklerinde ancak on tam emzirme ile sütkardeş olunur hükmü vardı, daha sonra bu beş emzirme ile sütkardeş olunur hükmüyle nesh edildi. Ancak on emzirme ile sütkardeş olunacağı hükmüyle amel edilmemesi hususunda icma vardır.
Ebû Ubeyd şöyle demiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir sûre indirilir sonra bu sûre kaldırılır, şu sûre okunmaz ve mushafa da yazılmazdı.”
Ubey b. Ka'b ve Aişe radıyallahu anhuma'dan gelen Ahzab Sûresi'nin uzunluk itibariyle Bakara Sûresi'ne denk olduğuna dair rivayet de bu türdendir. Buna delil olan hususlardan birisi de, Ebu Bekr el-Enbarî'nin zikrettiği şu husustur:
“Ebu Umame b. Sehl b. Huneyf, Said b. el-Müseyyeb'in meclisinde anlattığına göre; adamın birisi geceleyin Kur'ân-ı Kerim'den bir sûre okumak üzere kalktı, fakat o sûreden bir şey okuyamadı. Bir başkası kalktı o da bir şey okumaya güç yetiremedi. Bir başkası da kalktı, o da o sûreden bir şey okuyamadı. Sabah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna gittiler. Onlardan birisi şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü, geceleyin Kur'ân-ı Kerim'den bir sûre okumak üzere kalktım da ondan hiçbir şey okuyamadım. Bir diğeri kalkıp o da: Allah'a yemin ederim, aynı durum benim de başıma geldi ey Allah'ın peygamberi, dedi. Öteki de: Allah'a yemin ederim, aynı durum benim de başıma geldi ey Allah'ın Rasûlü, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Bu, yüce Allah'ın dün nesh ettiği şeylerdendir" diye buyurdu. Rivâyetlerden birisinde de Said b. el-Müseyyeb, Ebu Umame'nin anlattıklarını işittiği halde bunlara karşı çıkmıyordu, ifadesi de yer almaktadır.332
332 Sahih. Tahavi, Şerhu Muşkili’l-Asar (2034); Sa’lebi, el-Keşfu ve’l-Beyan (1/114); İbn Hacer, el-Ucab (s.341)
Sünnet İmamlarına Buğz Edenler Bid’at Ehlidir
Ahmed b. Salih el-Mısri şöyle dedi: “Ebu Zur’â er-Razî rahimehullah’ın şöyle dediğini işittim:
“Kufe’li birinin Sufyan es-Sevrî ve Zaide (b. Kudame)yi eleştirdiğini görürsen onun bir Rafizi olduğundan şüphe etme. Şam’lı birinin Mekhul ve el-Evzai’yi eleştirdiğini görürsen onun bir Nasibî olduğundan şüphe etme. Basra’lı birinin Eyyub es-Sahtiyani ve İbn Avn’ı eleştirdiğini görürsen onun bir Kaderî olduğundan şüphe etme. Horasan’lı birinin Abdullah b. Mubarek’i eleştirdiğini görürsen onun bir Mürciî olduğundan şüphe etme. Bil ki bu grupların hepsi Ahmed b. Hanbel’e buğz etmekte birleşmiştir. Zira onlardan hiçbir kimse yoktur ki, onun kalbinde Ahmed’e karşı uzaklıktan bir pay olmasın.”333
Kuteybe şöyle demiştir: “Zamanımızın en hayırlısı İbnu’l-Mubarek, ondan sonra da bu gençtir (Yani Ahmed b. Hanbel’i kastediyor) Bir adamın Ahmed’i sevdiğini görürsen bil ki o sünnet ehlidir.”334
Bunlar Ehl-i Sünneti’l-Muhammediye’nin önderleri olduğu için bu gruplar, onlara buğzetmişler, insanları onlardan sakındırarak haklarında ağır sözler söylemişlerdir. Malumdur ki her bidat sahibi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bidatine aykırı hadisine kin güder. Bu sünnete sarılan ve ona davet edenlere de elbette düşmanlık etmişlerdir. Allah o imamlara hayırlı karşılıklar versin.
İmam Hâfız Ebû Osmân es-Sâbûnî rahimehullah şöyle diyor: “Bid’atlerin, bid’at ehli üzerinde açıkça görünen alâmetleri vardır:
Onların en belirgin alâmetleri, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in rivayetlerini yüklenen kimselere şiddetli düşmanlıkları, onlara hakaret etmeleri, küçümsemeleri, onlara Haşevîler335, cahiller, Zahirîler ve Müşebbihe diye isim takmalarıdır. Onlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözlerinin ilimden ayırdığına, ilmin ise şeytanın kendilerine attığı, bozuk akıllarının ürettiği fikirlerde, karanlık gönüllerinin vesveselerinde, hayırdan yana boş olan kalplerinin kuruntularında, geçersiz delillerinde ve hatta bâtıl şüphelerinde bulunduğuna inanırlar.
“İşte bunlar, Allah'ın kendilerine lanet ettiği ve bu yüzden kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir” (Muhammed 23)
“Allah kimi hor yaparsa, artık ona ikram edecek kimse yoktur. Allah, şüphesiz dilediğini yapar.” (Hac 18)
Ahmed b. Sinân el-Kattân şöyle demiştir: “Dünyada hadis ehline buğz etmeyen hiçbir bid’at ehli yoktur. Bir kimse bid’at çıkardığı zaman onun kalbinden hadisin tadı alınır.”336
Muhammed b. İsmail et-Tirmizî şöyle der: “Ben, Ahmed b. Hasen et- Tirmizî ile birlikte din imamı Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel’in yanında idik. Ahmed b. Hasen ona dedi ki:
“Ey Ebû Abdillah! Mekke’de İbn Ebi Kuteyle’nin hadis ashabı hakkında:
“Hadis ashabı kötü bir topluluktur” dediğini söylüyorlar.” Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel elbisesini toplayarak kalktı ve
“Zındık! Zındık! Zındık!” diyerek evine gitti.337
Ebû Nasr b. Sellâm el-Fakîh şöyle demiştir: “İlhâd ehline (haktan sapanlara) hadisi ve isnadıyla rivayetini dinlemekten daha ağır ve daha nefret ettirici gelen bir şey yoktur.”338
El-Hâkim’i şöyle derken işittim: “Şeyh Ebû Bekr Ahmed b. İshâk b. Eyyûb el-Fakîh, birisiyle münazara ederken dinledim. Şeyh Ebû Bekr:
“Haddesenâ fulan.. (bize falan kimse rivayet etti)” deyince, adam:
“Kimin rivâyet ettiğini bırak! Ne zamana kadar haddesenâ diyeceksin?” dedi. Bunun üzerine şeyh ona şöyle dedi:
“Kalk ey kâfir!339 Evime girmen bundan sonra asla helal değildir!” Sonra bize dönerek şöyle dedi:
“Bu kimseden başka hiç kimseye “evime girme” demedim.”340
Ebû Hâtim Muhammed b. İdris el-Hanzalî er-Râzî şöyle demiştir: “Bid’at ehlinin alâmeti eser (rivayet) ehline sövmeleridir. Zındıkların alâmeti, eser/rivayet ehlini “Haşeviyye” olarak isimlendirmeleridir.- Böylece rivâyetleri iptal etmek isterler – Kaderiyye fırkasının alâmeti, rivâyet ehlini “Müşebbihe” diye isimlendirmeleridir. Râfizîlerin alâmeti, rivâyet ehlini “Nâbite ve Nâsıbîler” diye isimlendirmeleridir. Ben diyorum ki: “Bütün bunlar asabiyedir. (taassuptur) Ehl-i Sünnet’in bir tane adı vardır, o da “Ehl-i Hadîs”tir.341
Bid’at ehlinin, sünnet ehline taktıkları isimlerden ve yakıştırmalardan hiçbirinin – Allah’ın lütfu ile - Ehl-i Sünnet’e ait olmadığını gördüm. Bid’at ehli, bu konuda müşriklerin – Allah onlara lânet etsin - Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı tuttukları yoldan gitmişler, yakıştırmalar yapmışlardır. Onlardan bazısı Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i “sihirbaz”, bazısı “kâhin”, bazısı “şâir”, bazısı “deli”, bazısı “büyülenmiş” ve bazısı “Yalan uyduran iftiracı” diye isimlendirmişlerdi.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bu yakıştırmalardan fersah fersah uzaktı. O, seçilmiş bir rasulden başkası değildi. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Bak, sana nasıl misal getiriyorlar. Onlar doğru yoldan sapmışlardır ve bir daha da o yolu bulamayacaklardır” (Furkan 9, İsra 48)
Bid’atçiler de – Allah onları başarısız kılsın – böyledirler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in haberlerini yüklenip, sözlerini nakledenlere, hadisini rivayet edenlere, bunlara uyanlara, sünnetiyle hidayet bulanlara ve hadis ashabı olarak bilinenlere yakıştırmalar yaparlar. Bazıları onlara “Haşeviyye” der! Bazıları “Müşebbihe” der! Bazıları “Nâbite” der! Bazısı “Nâsıbe” der! Bazısı “Cebriyye” der!
Hadis ashabı, yakıştırılan bu kusurlardan uzak ve temizdirler! Onlar sadece aydınlık sünnetin, razı olunmuş gidişâtın, doğru yolların, kuvvetli ve etkili delillerin ehlidirler. Allah Azze ve Celle onları Kitâb’ına, vahyine ve hitabına tâbî olmaya, haberleri, sözleri ve amelleriyle ümmetine iyiliği emreden rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem)e uymaya ve yasaklarından sakınmaya muvaffak kılmıştır. Nebî’sinin siyerine sarılmada ve sünnetinin hidayetinden ayrılmamak konusunda onlara yardım etmiştir. Onları en yakın ve en değerli velilerinin takipçileri kılmıştır. Onların göğüslerini kendisinin, din imamlarının ve ümmetin âlimlerinin sevgisi için genişletmiştir.
Kim bir topluluğu severse kıyamet gününde onlarla beraber olur. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kişi sevdiğiyle beraberdir” buyurmuştur.342
Ehl-i Sünnetin alametlerinden birisi de sünnet imamlarını, sünnet âlimlerini, sünnet yardımcılarını ve dostlarını sevmeleri, cehenneme davet eden, arkadaşlarına azap yurdunu gösteren bid’at imamlarına buğz etmeleridir.” Ebu Osman es-Sabunî’den nakil bitti.343
333 Ebu Tahir es-Silefi Tuyuriyyat (1027) İbn Muflih, Maksadu’l-Erşed (2/70)
334 Bkz. Siyeru A’lami’n-Nubela (11/195)
335 Bunlar bozukluk, kışkırtma ve nefret ettirmeden başka anlamı olmayan sözlerdir.
336 Hakim Marifetu Ulumi’l-Hadis (s.4) Herevi Zemmu’l-Kelam (s.61) Hatibu’l- Bagdadi, Şerafu Ashabi’l-Hadis (s.73)
337 Hakim Marifetu Ulumi’l-Hadis (s.4) Herevi Zemmu’l-Kelam (s.62) Hatibu’l- Bagdadi, Şerafu Ashabi’l-Hadis (s.74)
338 Hakim Marifetu Ulumi’l-Hadis (s.4) Herevi Zemmu’l-Kelam (s.62) Hatibu’l- Bagdadi, Şerafu Ashabi’l-Hadis (s.74)
339 Çünkü o sünneti hevâsı ile inkâr etmiştir.
340 Hakim Marifetu Ulumi’l-Hadis (s.4) Herevi Zemmu’l-Kelam (s.61)
341 El-Lalekai İtikad (1/179)
342 Sahih. Buhârî (3688) ve Muslim (2639) Enes radıyallahu anh’den.
Âlimimizin Hakkını Tanımayan Bizden Değildir
Ubade b. Samit radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize merhamet etmeyen ve âlimimizin hakkını tanımayan bizden değildir (diğer rivayette “Ümmetimden değildir” lafzıyla gelmiştir)”344
344 Hasen. Ahmed (5/323) Hakim (1/122) Buhari Tarih (7/312) Bezzar (2718)
Beyhaki el-Medhal (1/383) Tahavi Şehu Muşkili’l-Asar (1328) Rafii (4/176) Ziyau’l- Makdisi (8/361) Hakim et-Tirmizi Nevadiru’l-Usul (1/187) Şaşî Müsned (1209) Taberani Mekarimu’l-Ahlak (147) Heysemi Mecma (1/127) Elbani Sahihu’t-Tergib (96)
Hakkı Bâtıl İle Gizleyenler Kafirlere Benzemiştir
Batıl ehli, Allah'ın ayetlerini ve İslamî kavramları bile bile tahrif ederek hakkı gizlerler. Kendi elleriyle bir takım uydurma kitaplar ortaya koyup, bunları Allah'a nisbet ederler.
Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
“Elleriyle Kitabı (Tevrat'ı) yazıp, sonra onu az bir para karşılığında satmak için “Bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun!” (Bakara 79)
"(Ey mü'minler!) Siz onların (sizin iman ettiğiniz gibi) iman etmelerini mi arzuluyorsunuz? Oysa onlardan, Allah'ın kelamını işitip de anladıktan sonra bile bile tahrif edenler vardı." (Bakara 75)
“Hakkı bâtıl ile karıştırmayın. Hakkı gizlemeyin.” (Bakara 42)
Şiî ve Bâtınî’lerin Hilekârlıkları
Bu hususta perde arkasından birçok hile ve oyunlar sergilenmektedir. ki bunların batıl hedeflerinin deşifre edilmesi gerekir. Ümmeti bölmek ve sünnetten uzaklaştırmak için Ehl-i sünnet itikadına yönelik eskiden beri süren batini bir oyun mevcuttur. Ehl-i sünnete müntesip görünen bazı cahil ve gafil kimseler de kimi zamanlar bilerek veya bilmeyerek bu oyuna alet olmuşlardır. Hatta bu kimselerden bir zat “Mezhepsiz İslam”345 adında bir kitap yazarak Ehl-i Sünnet’in fıkhî mezhepleriyle kâfir İsmailiyye mezheplerini bir arada değerlendirmiştir. Diğer meşhur bir şahıs da aynen dört mezhebe uymak gibi Şia mezheplerine uymanın da caiz olduğuna dair fetva vermiştir.346
Hatta bazı bid’atçi ve Batınî guruplar sünniler arasında yaygın olan dört fıkhî mezhebe kendilerini nispet ederek, sapık fikirlerini yaymak için kendilerine daha elverişli ortamlar oluşturmuşlar ve imamlara kendi sapık eğilimlerini teyit anlamına gelecek birtakım sözler nispet etmekten dahi geri durmamışlardır.347
Bu bid’atçilerden bazıları bu mezheplerin fıkhı ile ilgili kitaplar yazarak, hadisleri reddedip bunun yerine kıyasla amel, fuhşun bazı çeşitlerine cevaz gibi rezil fikirleri sanki o mezhebin görüşüymüş gibi yaymaya çalışırlar. Tuhfe-i İsna Aşeriyye kitabının yazarı ‘Muhtasar’ isimli bir kitap yazarak bunu İmam Malik’e isnat ettiklerini itiraf etmiştir. Bu kitapta İmam Malik’in adını karalamak için köle ile livatanın caiz olduğunu yazmıştır.348
Bunlardan Seyyid Süleyman el-Hanefî (el-Kunduzi) en-Nakşibendî, (Yenabiu’l-Mevedde kitabında) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in
“Bu din, hepsi Kureyş’ten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve güçlü olacaktır“ hadisini Şia akidesine uygun bir şekilde açıklamıştır. Bu nedenle çağımız Şiilerinden Muhammed Hasan ez-Zeyn ‘eş-Şia fit- Tarih’349 isimli kitabında Şii itikadını zahiren Hanefî ve Sünnî olan bu şahsın görüşleri ile desteklemiştir. Fakat gerçek şu ki Ehl-i Sünnet’in bu açıklamalarla hiçbir ilgisi yoktur. Bu, bir diğer Şii Mustafa Kamil eş- Şeybî’nin de ifade ettiği gibi Şia eğilimli tasavvufçuların görüşüdür ki, Nakşibendiyye tarikatı da onlardandır.350 Müellifin Hanefî sıfatına aldanmamak gerekir.
Ayrıca bu hadisin, Şia’nın on iki imam inancıyla hiçbir ilgisi yoktur.351 Dört mezhepten birine bağlı görünerek ortaya gerçek inancını teyit edecek fikirler atıp bu yolla batıl taifelerine hizmet edenlerin sayısı az değildir. Muhammed Ebu Zehra’nın tespitine göre Necmüddin et-Tufî de maslahatın nassa mukaddem olduğu konusundaki iddialarıyla aslında aynı görüşteki Şia'nın propagandasını yapmayı hedeflemiştir. Çünkü Şia’ya göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra, imam nassı iptal veya nesh edebilir. Ebu Zehra’nın da dediği gibi Tufî, imam kelimesini anmadan Şiilerin bu konudaki fikirlerini aynen sahiplenmiş ve nassın nesh veya maslahatı mürsele ile tahsisi fikrini öne sürerek, İslam Cemaati’nin Şari’nin naslarına verdikleri kudsiyeti hafife alarak izale etmeye çalışmıştır.”352
Bazen de meşhur Sünni imamları ile kendi önderleri arsındaki isim, lakap ve künye benzerliğini kullanarak, kendi önderlerinin sözlerini Sünni imamlara nispet ederler. İşin hakikatini bilmeyenler Kur’an ve Sünnet’e aykırı bu sözlerin gerçekten İslam İmamlarına ait olduğunu sanırlar. Oysaki gerçekte bu sözler Rafızi şeyhlerine aittir.
Rafizilerin isim, künye ve lakap benzerliklerini insanları dinde aldatmak için kullandıklarını ilk fark edenlerden birisi İmam ed-Dehlevî ve arkadaşlarıdır. Bunlar şöyle dediler. “Rafizilerin hilelerinden birisi de: İsmen Sünnî imamlara benzeyen kendi adamlarının uydurdukları hadisleri, imamlara nispet etmektir. Ehl-i Sünnet’ten durumun farkında olmayanlar ismi geçen şahsın kendi imamlarından birisi olduğunu zannetmekte ve böylece bu rivayeti kabul etmektedirler. Mesela; iki tane Suddî vardır. Bir tanesi büyük Suddî, diğeri de küçük Suddî’dir. Büyüğü Ehl-i Sünnet’in sika imamlarından353, küçüğü ise hadis uydurmakla meşhur aşırı Rafizilerdendir.354
Aynı şekilde iki tane İbn Kuteybe vardır. Bir tanesi aşırı Rafizi Abdullah b. Kuteybe, diğeri ise ehl-i sünnet imamlarından Abdullah b. Müslim b. Kuteybe’dir.355 Sünni İbn Kuteybe ‘el-Maarif’ isimli bir kitap yazmasından sonra bu Rafizi de insanları saptırmak amacıyla aynı isimde bir kitap yazmıştır.356
Şiilerin bu şekilde isim benzerliklerin suiistimal etmeleri birçok ehli sünnet alimi gibi büyük imam Muhammed b. Cerir et-Taberî’yi de derinden yaralamıştır. Şöyle ki O’nunla aynı zaman ve aynı beldede yaşayan Muhammed b. Cerir b. Rüstem et-Taberî isimli bir Şiî, bu isimle Şiiliği teyit eden bazı kitaplar yayınladı. Bu isimle sadece İmam İbn Cerir’i tanıyan halk ve hatta bazı âlimler bu kitapları onun yazdığını sanarak ona karşı cephe aldılar. Öyle ki İmam İbn Cerir vefat ettiği zaman halkın tepkisinden korkularak gece evine gömülmüştür.”357
İşte imam İbn Cerir bu olaydan böylesine çok eziyet görmüştür. Bu nedenle İbn Kesir şöyle dedi: “O’nu Rafizilik ve hatta bazı cahiller de ilhad ile suçladılar ki o bu iftiralardan beridir. Bilakis O, Allah’ın kitabı ve Rasulü’nün sünnetini ilim ve amel olarak bilip yaşayan en büyük İslam âlimlerinden birisidir.”358
Şiiler İmam İbn Cerir’e ayaklara meshin cevazı ve ayrıca iki ciltlik bir hadis kitabı isnat etmişlerdir.359 İbn Cerir’e isnat edilen Şia kaynaklı bir diğer kitap da ‘el-Müsterşid fi’l-İmame’ isimli kitaptır.360
İbn Kesir bu gizli oyuna dikkat çekerek şöyle dedi: “Bazı âlimler biri İmam İbn Cerir, diğeri de Şii İbn Cerir olmak üzere iki ayrı şahsın bulunduğunu ve söz konusu kitapların Şii olana ait olduğunu söylediler.”361
İbn Kesir’in işaret ettiği bu hususun kesin bir hakikat olduğu, bugün artık ayan beyan açığa çıkmıştır.
Şia kaynakları Muhammed b. Cerir b. Rüstem b. Cerir et-Taberî, Ebu Cafer’in H.310 yılında Bağdad’da vefat eden İmamiye âlimlerinden olduğunu yazmaktadır. (İmam İbn Cerir de aynı tarihte vefat etmiştir.) Bu Şii’nin ‘el- Müsterşid fi’l-İmame’ ve ‘Nuru’l-Mucizat fi Menakibi’l-Eimme İsna Aşere’ gibi kitapları vardır.362
Ebu Ca’fer et-Taberî denilen bir başka Şii daha vardır ki o da aynı hileli yola başvurmuştur.363
6. yüzyılda Şia’nın önderliğini yapan, Muhammed b. Ebi’l Kasım b. Ali Et-Taberî denilen bir diğer şahıs ise İslam ümmetini tekfir etmiştir. Şöyle diyor: Kim Ali’nin Ebu Bekr’e karşı üstünlüğünden şüphe ederse, Müslüman görünse ve üzerinde İslam ahkâmı cari olsa dahi, o kimsenin hakkında küfür ile hüküm verilir.”364
Bazıları365 bunun ile bir önceki Rafizi’yi birbirlerine karıştırmışlardır. Fakat aralarında iki yüzyıl zaman farkı vardır.
Şiilerin bir benzer hileleri de Sünni imam İbn Kuteybe’ye yöneliktir. Şii İbn Kuteybe’nin yazdığı ‘el-İmame ve’s-Siyase’ adlı kitabı meşhur Sünni âlim İbn Kuteybe’ye nispet etmişlerdir ki bu durum birçok kişiye gizli kalmıştır. Öyle ki Sünni bir âlimin kitabında Şiileri destekleyici görüşler beyan etmesi, birçok araştırmacıyı hayretlere sevk etmiş, bundan dolayı da müellifin gerçek kişiliğini araştırmışlar, fakat net bir bilgiye ulaşamamışlardır.366
Kitapta sahabeye yöneltilen suçlamalar ve Ali radıyallahu anh’ın, Ebu Bekr radıyallahu anh’ın hilafetini reddettiği yolundaki açık Şia taraftarlığına rağmen, bazı araştırmacılar bu hileleri dikkate almayarak kitabın yazarının Malikî olduğunu söylemişlerdir.367 İşte Şia’nın bu hilesini ilk keşfedenlerden biri de, onları yakından tanıyan ve onların Yahudilerden daha hilekâr olduklarını söyleyen Tuhfetu İsna Aşeriyye kitabının yazarı Allame ed- Dehlevî olmuştur.
İmamlara yönelik bir diğer iftira da, hiçbir delile dayanmaksızın sadece hasımlarının dedikodularından hareketle, imamların bazı konularda sünnet ve cemaatten ayrıldıkları iddiasıdır. Bu şekilde birçok imama nice iftiralar atılmıştır. İmamların İmamı Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e iftira atılır da tabiilerine atılmaz mı?
Son çağlarda en çok iftiraya maruz kalan imamlardan biri de İmam Muhammed b. Abdulvahhab rahimehullah’dır. İmam’ın yöneltilen iftiraları bildikten sonra, O’nun yazdığı kitapları inceleyenler, iftiraların ne denli büyük olduğunu görürler. Davetinin hakikatini bilmeden dedikodulardan yola çıkarak İmam’ı şiddetle eleştiren bir hocaya, İmam’ın hakikatini bilen bir öğrencisi, bir gün İmam’ın ‘Tevhid’ isimli kitabından imamın ismini sildikten sonra onu hocasına gösterir. Hoca yazarını bilmediği bu kitabı okur ve çok beğenir. Bunun üzerine zeki talebesi bu kitabın, onun sürekli eleştirdiği Şeyh Muhammed b. Abdulvahhab’a ait oluğunu söyler. Hoca mahcup olur hatalı olduğunu anlayıp, gerçeği görür.
İmamların kendi eserlerine başvurulduğunda onlara karşı yürütülen hile ve desiselerin farkına varılacaktır.
Bid’atçiler, imamlar ve mezhepleri hakkında her dönemde yalan ve iftiralar düzmekten geri durmamışlardır. Fakat bunların yalan olduğu, imamların kendi asli kaynaklarına başvurulduğu zaman hemen anlaşılır.368
Kendi inançlarını yansıtan eserler yazıp sonra bunu Sünnî âlimlere nispet etmek Batinîlerin ve Rafizîlerin öteden beri başvurdukları hilelerdendir. İmam Şevkanî ‘el-Fevaidu’l Mecmua’ isimli eserinde bu hususa dikkat çekmiştir.
Aynı noktaya dikkat çekenlerden biri de, Tuhfe’nin yazarıdır. Şiilerin içinde batıl inançların bulunduğu ‘Sırru’l-Âlemin (Âlemlerin Sırrı) ismindeki bir kitabı İmam Ebu Hamid el-Gazalî’ye nispet ettiklerini, sonrada bu kitaptan ehl-i sünnete karşı delil getirdiklerini tespit etmiştir.369 Bu kitap H.1314 yılında Bombay, H.1324 ve 1327 yıllarında Kahire ve tarihsiz olarak Tahran’da basılmıştır.370 Türkçe’ye de bir kaç defa tercüme edilmiştir.
Dr. Abdurrahman Bedevî bazı müsteşriklerle beraber kendisinin de bu kitabın Gazalî’ye ait olmadığı görüşünde olduğunu bildirmektedir.371 Çünkü yazar el-Mearrî’nin sohbetlerine katıldığından bahsetmektedir.372 Fakat bu doğru değildir. Çünkü el-Mearrî h.448’de vefat ederken, Gazalî h.450 yılında doğmuştur. Dolayısıyla onun sohbetlerine katılması mümkün değildir.373
Suveydî, batıl görüşleri içeren daha başka birçok kitabın bu yolla ehl-i sünnet âlimlerine nispet edildiğini söyler. Ki bunu ancak ilimde ince zevk sahibi olanlar fark edebilirler.374
Bidat ehlinin bir diğer hilesi de, ümmeti bölmek amacıyla bidatlerini teyit anlamında birtakım sözler uydurarak onları imamlara nispet etmeleridir. Alusi’nin, zamanının bir tanesi, en büyük âlimi dediği Hoca Nasrullah el-Hindî olarak meşhur Şeyh Muhammed, Rafizîlerin bu hilelerine şöyle dikkat çekiyor: “Hiç var olmayan birtakım kitap isimleri vererek oradan sahabeyi yerici ve Şia’yı övücü ibareler naklederler. Bazen de ehl-i sünnetçe muteber kitapların isimlerini vererek, o kitaplarda asla bulunmayan, kendi uydurdukları cümleleri naklederler.375
Ve şöyle diyor: “Keşfu’l Ğumme” isimli eserinde Erdebilî sık sık bu hileli yollara başvurmaktadır.”
Bir diğer hileleri de şudur: Ehl-i sünnet görünümünde kitaplar yazarak içine kendi inançlarını destekleyen cümleler serpiştirirler. İmam ed-Dehlevî şöyle diyor: “Rafizilerin başvurdukları bir diğer hile de şudur: İçinde sahih hadislere de yer verdikleri kitaplar yazarlar ve bu kitaplarda ‘Dört Halife’den de övgüyle bahsederler. Sonra dördüncü halife Ali (radiyallahu anh)’den bahsederlerken diğer halifelerden öyle olumsuz bir şekilde bahsederler ki okuyucu şaşırıp kalır ve ehl-i sünnetin de ilk üç halife hakkında bazı iddiaları kabul ettiğini sanır.376
Bir diğer hileleri de şudur: Sahih birtakım hadislere veya imamların muteber sözlerine kendi inançları doğrultusuna eklemeler yaparlar. Mesela; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Tebük harbinde Ali radıyallahu anh’ı Medine’ye halife bırakması olayına şu eklemeyi yapmışlardır: (Sen Medine’de halife olmadıkça benim gitmem mümkün değildir).377 Oysa sahih hadisler ve tarihen sabittir ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebuk’den önce ve sonra birçok gazvede Ali’yi Medine’de halife bırakmamış bilakis, yanında cihada götürmüştür.
Bidatçilerin gizli hilelerinden biri de hayali hadis ve metinler uydurarak bunları muteber kitaplardan aldıklarını iddia etmeleridir. Buna örnek olarak İbn Mutahher el-Hıllî’nin “Minhacu’l-Kerame” adlı eserini verebiliriz.
İbn Mutahhar kitabında ehl-i sünnetin muteber kaynaklarından alıntılar yapacağını iddia etmesine rağmen, kitabında sahihten çok mevzu hadis ve itimada şayan olmayan kaynaklara yer vermiştir.378
Sa’lebî’nin tefsirinden379 ve Ebu Nuaym’ın Hilye’sinden380 ayrıca Havarizmî, Firdevsî ve Mağazilî’den mevzu hadisleri seçerek almış ve bunların sahih olduklarını iddia etmiştir.
Mesela: “Eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.” (Tahrim: 4) ayetindeki ‘Müminlerin iyileri’ ifadesinden muradın Ali olduğunu söyledi ve şöyle dedi: “Müfessirler müminlerin iyisinin Ali olduğu konusunda icma ettiler.” Sonra bazı açıklamalar yaparak bunu Ebu Nuaym’e isnad etti. İbn Teymiyye bu konuda icma bulunduğu yalanını reddederek bu rivayetin mevzu olduğunu bildirdi.381
İbn Teymiyye Sa’lebî hakkında şöyle dedi: “Cumhur ulema Salebî ve benzerlerinin rivayetlerinin hüccet teşkil etmediği hususunda ittifak ettiler... Ancak hadisin sübutunun başka yolla bilinmesi hariç...”382
“Ebu Nuaym’ın Hilye veya Fadailu’l-Hulefa’da rivayet ettiklerinin çoğunun batıl ve mevzu rivayetler olduğu hadis ilminden nasibi olan herkesin bildiği bir husustur.”383
İbn Teymiyye Minhac’ının birçok yerinde Havarizmi, Firdevsi ve Mağazili’nin durumlarına da değinerek onların yalan ve hadis uydurma ehlinden olduklarını beyan etti.384
İbn Teymiyye yine şöyle demiştir: “Nesai’nin Ali radıyallahu anh’ın faziletleri konusundaki bazı hadisleri mevzuudur. Tirmizi’nin de Ali’nin faziletleri konusundaki bazı hadisleri zayıftır. İbn İshak ve benzeri siyer âlimlerinin faziletlerle ilgili rivayet ettikleri hadislerin çoğu zayıftır.”385
Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye Minhac’ının özellikle de son cildinde bu konuya dikkat çekerek bu kitaplardaki yanlışlıkları böylece düzeltmiş ve şöyle demiştir: “Nasıl ki nahiv, kıraat ilminin, dil ilminin ve tıp ilminin erbabı varsa, hadis ilminin de onlardan daha üstün erbabı vardır ve bu konuda onlara müracaat edilmelidir. Onların sıhhatinde ittifak ettikleri hak, zayıflığı ve uydurulduğu konusunda icma ettikleri ise batıldır. Üzerinde ihtilaf ettikleri hususlar ise adalet üzere araştırma ve inceleme sahasıdır.
Bu ilmin erbabından bazıları şunlardır: Malik, Şube, Evzaî, Leys, Süfyan es-Sevri, Sufyan b. Uyeyne, Hammad b. Zeyd, Hammad b. Seleme, İbnu’l-Mubarek, Yahya el-Kattan, Abdurrahman b. Mehdî, Vekî, İbn Uleyye, Şafii, Abdurrazzak, Firyabî, Ebu Nuaym, Ka’nebî, Humeydî, Ebu Ubeyd, İbnu’l-Medinî, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahuye, Yahya İbn Main, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe, Yahya ez-Zuhlî, Buharî, Ebu Zur’a, Ebu Hatim, Ebu Davud, Muslim, Musa b. Harun, Nesaî, İbn Huzeyme, Ebu Ahmed b. Adiy, İbn Hibban, Darekutni ve daha birçok ilim, nakil, rical, cerh ve ta’dil âlimi.”
Buradan hareketle, ehli tarafından tevsik edilmedikçe Rafizî, Batinî ve diğer bidatçilerin ehl-i sünnet kitaplarından yaptıkları nakillere güvenilemeyeceği açıkça ortadadır.
345 Bu kitabın yazarı meşhur arab edebiyat hocası Mustafa Şeka’dır. İhtisası dışına çıkarak söz konusu kitabı yazdı. Kitabında amacının İslam birliğini sağlamak olarak ifade etti. Fakat İslam ile hiçbir ilgisi olmayan İsmailiye, Kadıyaniye, Nusayriyye gibi ulamanın küfürlerinde ittifak ettikleri sapık akımları da İslam mezheplerinden kabul etmek gibi büyük bir hata işledi.
346 Bu fetvanın sahibi meşhur âlim Şeyh Şeltut’dür. Şiiler bugün dahi bu fetvayı milyonlarca adet bastırarak her yere dağıtıyorlar. Fakat ‘Takrib Meselesi’ isimli kitapta da açıklandığı gibi Şeyh Şeltut diğer kitaplarında bu fetvaya aykırı görüşler beyan etmiştir. Şeyh Abdurrazzak el-Afifi’nin dediğine göre Şeyh Şeltut kolay aldanan bir şahısmış. Her halde Şiilerin takiye ve tatlı dillerine aldanmıştır.
347 Minhacu’s-Sunne (2/179)
348 Tuhfe (s. 45)
349 eş-Şia fi’t Tarih (s.118)
350 es-Sıla Beyne’t-Tasavvuf ve’t-Teşeyyu, (s. 110)
351 Minhacu’s-Sunne, (4/206)
352 Ebu Zehra, Ahmed b. Hanbel, (s. 326).
353 İsmail b. Abdirrahman es-Suddî, Hicazî, tabiindendir. Kufe’de oturdu. Müslim
ve Sunen Ashabı ondan hadis rivayet etmişlerdir. H. 127 yılında vefat etti. Bkz. el- Hulasa, (s. 35).
354 Muhammed b. Mervan b. Abdillah b. İsmail el-Kufî. Hadis uydurmakla meşhurdur. Bkz. el-Cerh ve’t-Tadil (8/86) el-Hulasa (358).
355 Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kuteybe. H. 276 yılında Bağdad’da vefat etti. Birçok eserlerinden bazıları şunlardır: Te’vilu Muhtelifi’l-Hadis, El-Maarif, Müşkilu’l-Kur’an...
356 Bkz: Muhtasaru’t-Tuhfe (s. 32).
357 el-Bidaye ve’n Nihaye (11/146).
358 el-Bidaye ve’n-Nihaye (11/146).
359 el-Bidaye ve’n-Nihaye (11/147).
360 Bkz. İbn Nedim el-Fihrist (s. 3335)
361 el-Bidaye ve’n-Nihaye, (11/147)
362 Bkz: Tenkihu’l-Makal (2/91), Mukaddimetu’l-Bihar (1/177).
363 İsim benzerliğinden dolayı Medine gazetesi 4621. Sayısında ona ait bir makale yayınlamıştır.
364 Beşaret’l-Mustafa, (s. 51).
365 Prof. Fuad Sezgin, Kültür Tarihi isimli eserinde: (2/260). 366 Abdullah Useylan, el-İmame ve’s-Siyase (s. 20)
367 Abdullah Useylan, el-İmame ve’s Siyase: sh. 20
368 Bkz.: Dr. Abdulaziz b. Abdillatif, Davetu’l-Munaviin.
369 Muhtasaru’t-Tuhfe, (s. 33).
370 Abdurrahman Bedevî, ‘Muellefatu’l-Gazalî’ (s.225).
371 Abdurrahman Bedevî, ‘Muellefatu’l-Gazalî’ (s.271).
372 Sırru’l-Âlemin (s.82) Tercümesi: Âlemlerin Sırrı, Hisar yay. (s.111)
373 Abdurrahman Bedevî, ‘Muellefatu’l-Gazalî’ (s 271).
374 Nakdu Akaidi’ş-Şia. (s.25).
375 Muhtasaru’s Savaik (s.51)
376 Bkz: Minhacu’l-Kerame, Rafizi İbn Mutahher el-Hıllî, (s. 133)
377 Bkz. Minhac’s-Sunne (3/907, 3/16, 4/94).
378 Minhacu’l Kerame, (s.119)
379 Minhacu’l Kerame, (s.149, 158, 161, 162)
380 Minhacu’l Kerame, (s.150, 155, 160-165)
381 Minhacu’s-Sunne (4/79)
382 Minhacu’s-Sunne (4/25)
383 Minhacu’s-Sunne (4/10)
384 Minhacu’s-Sunne (4/4-5, 38)
385 Minhacu’s-Sunne (4/48)
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî "BİZDEN OLMAYANLAR" Şerhi'nin - Ses Kayıtları 01 - 67
İlimsiz Amel Edenler ve Bildikleriyle Amel Etmeyenler Sapıtan ve Gazaba Uğrayanlara Benzemiştir
“Bizi doğru yola ulaştır; Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazabına uğrayanların ve sapık olanların yoluna değil.” (Fatiha 6-7)
Tefsir âlimlerinin çoğunluğu, “gazaba uğrayanlar”ın: Yahudiler, “sapıtanlar”ın ise: Hristiyanlar olduklarını söylemişlerdir. Hristiyanların sapmalarının sebebi hakkı öğrenmeyen cahiller olmalarıdır. Sapıklık onların en özel sıfatlarıdır. Nitekim Hristiyanlar’ın sapıtanlar oldukları Allah Teâlâ’nın şu ayetinde açıklanmıştır:
“Daha önce sapan, birçoklarını saptıran ve doğru yoldan uzaklaşan kimselerin hevâlarına uymayın” (Mâide 77)386
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Kendilerine Tevrat yükletilip de, sonra onu taşımayanların hâli, kitaplar yüklenmiş eşeğin hali gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayanların hâli ne kötüdür. Allah, zâlimler güruhuna hidayet etmez” (Cuma 5)
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Azze ve Celle’nin vechi için aranması gereken bir ilmi ancak dünyalık bir mala kavuşmak için öğrenen kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu duyamaz.”387
Kâ’b b. Mâlik radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim ilmi alimlere karşı övünmek, düşük kimselerle tartışmak veya insanların yüzlerini kendisine çevirmek için öğrenirse Allah onu cehenneme sokar.”388
Ebu Vail şöyle demiştir: “Fitne zamanında Usame b. Zeyd radıyallahu anh’e:
“Osman radıyallahu anh ile konuşsana” denilince dedi ki:
“Siz de biliyorsunuz ki, onunla her konuştuğumu size duyuruyorum. Fitneye sebep olmayacak şekilde onunla başbaşa da konuşuyoruz. Zirabir fitneye sebep olmak da istemem. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittiğim bir sözden sonra vallahi halife de olsa ona:
“İnsanların en hayırlısı sensin demem.” Ona:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ne dediğini işittin?” diye sorulunca şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Kıyamet gününde kişi getirilip cehennem ateşine atılır. Ateşte bağırsakları dışarıya dökülür. Merkebin değirmen taşı etrafında dönmesi gibi o da ateşin içinde bağırsaklarıyla dönmeye başlar. Cehennemlikler yanına gelip: “Ey filan! Ne oldu sana? Sen bize iyiliği emredip kötülükten sakındırmaz mıydın?” diye sorduklarında o: “Size iyiliği emreder, ama kendim yapmazdım. Sizi kötülüklerden sakındırır, ama kendim işlerdim” karşılığını verir.”389
İbn Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’ın benden önceki ümmetlere gönderdiği her bir nebînin kendi ümmetinden havarî ve dostları olmuştur. Bunlar o nebîden sonra sünnetine tutunur, emirlerine uyarlar. Bunlardan sonra ise yapmadıklarını söyleyen (kendileri yapmadıkları halde başkalarına emreden) ve emrolunmadıkları şeyleri yapan halefler çıkar. Kim onlarla eliyle cihad ederse mümindir. Kim diliyle cihad ederse mümindir. Kim kalbiyle cihad ederse mümindir. Bundan sonrasında ise hardal tanesi kadar iman yoktur.”390
386 Bkz.: Şankıtî, Advâu’l-Beyân (1/44)
387 Sahih. Ahmed (8457) Ebû Dâvûd (3664) İbn Mâce (252)
388 Hasen. Tirmizî (2654)
389 Sahih. Buhari (3267) Muslim (2989)
390 Sahih. Muslim (50) Ahmed (1/458, 461)
Ahiret İşlerini Değil de Dünya İşlerini İsteyenlere Allah Buğzeder
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, “Rabbimiz! Bize dünyada (nasibimizi) ver” derler; böyleleri için âhirette nasîb yoktur.” (Bakara 200)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Azze ve Celle, dünya işlerinin alimi, Ahiret işlerinin cahili olan kimseye buğz eder”391
İbn Ömer radıyallahu anhuma der ki; “İlim üçtür; şeriatı anlatan Kitab (Kur’an), Sünnet, bir de “bilmiyorum” demek.”392
El-Evzâî rahimehullah dedi ki: “İlim, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından nakledilendir. Onlardan gelmeyen ilim değildir.”393
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim kendisinde Allah’ın rızası talep edilecek bir ilmi, dünyalık bir şey elde etmek için öğrenirse, kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz.”394
İbn Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim tüm tasaları tek tasa; Ahiret tasası kılarsa, dünya tasalarına karşı Allah ona yeter. Kimin de dünya ahvali, tasalarını çoğaltırsa, Allah, dünya vadilerinin hangisinde helak olursa olsun, onunla ilgilenmez.”395
İmam Şafii der ki; “Kur’an’dan başka ilimlerin hepsi boş uğraştır. Ancak hadis ve dinde fıkıh hariç”396
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem faydasız ilimden Allah’a sığınırdı.397
Süfyan es-Sevri şöyle demiştir: “İlim, ancak Allah’a takva üzere kul olmak için öğrenilir. İlmin diğer şeylere karşı fazileti, kendisiyle Allah’tan korkulduğu içindir.”398
“...Kur’an, Allah adıyla başlaması ve gelen ilk vahyin de insana “Rabbinin adıyla oku” diye hitap etmesi çok anlamlıdır. Ne var ki bu, en çok istismar edilen, Allah’ın davası dışındaki gayelere zaman zaman alet edilen bir husustur. Millete okuma mı öğretilecek; hemen siyah çerçeve gözlüklü bir profesör televizyon ekranlarına çıkartılır ve şöyle konuşturulur; “Sayın dinleyicilerim, gerici olmayın; kız çocuklarınızı da okullara gönderin..başlarını açsınlar medeni olsunlar..Onun için okuma yazma seferberliği başlattık. Zaten Allah’ın ilk emri de, “oku” değil midir?... okumayı öğrenin..gazete, dergi okuyun da kültürünüz artsın!.. Kur’an kurslarına gidip gerici olmayın.. Medeni ve çağdaş insanlar olun!..”
Diyelim ki; bunlar güzel şeyler de, bunun Allah’ın emriyle alakası yok! Allah, “Rabbinin adıyla oku!” diye emrediyor.. Rabbin adıyla okumak, Onun emrettiği şekilde okumak, Onun emrettiği şekilde de yaşamaktır.
Kur’an’ın ilk emri olan “oku”, dergi, gazete, magazin okumak değil, Rabbin kanunu olan Kur’anı okumak ve Onun istediği gibi yaşamaktır. Bir taraftan, yazdığımız bir kitabın başına Allah’ın adını, Besmeleyi koymayı yasaklayacaksınız, diğer yandan da, hangi kültüre hizmet ettiği bilinmeyen kitabınızı okutmak için Allah’ın “Oku!” emrini hatırlatacaksınız. Bu göz göre göre ayetin, Kur’anın sömürüsüdür, münafıklıktır. Allah’a savaş açmış bir zihniyet, bu zihniyeti işlediği kitabı satmak ve okutmak için Allah’ın emri olan “Oku”yu hatırlatıyor! Ve onların öyle yapabilmeleri, Müslümanların gerçek dinlerini bilmemelerinden, dinlerini, bu gibi Allah düşmanlarının yazmış oldukları “din kitapları”ndan öğrenmelerinden kaynaklanıyor...
“...İnsan, kendisini zengin olmuş görünce muhakkak azar.” (Alak; 6-7) ayetinde geçen “gına”, sadece zenginlik değil, aynı zamanda makamdır; ve Allah, beşeri makamların tehlikesine işaret ediyor ve diyor ki; “insan makamlara gelince, baği olur, yani sapıtır. O makama oturduktan sonra, sadece kendisini ve makamının devamını düşünür..
Günde beş defa namaz kılıyorsa da kıldığı o namaz, onu Allah’ın rızası dahilinde değil, makamının rızası dahilinde, düşünmeye, hareket etmeye sevk ve idareye götürür. Burada şu inceliği kaybetmemek lazım; insan ve insanın sahip olduğu bütün dünyevi makamlar Allah içindir, öyle olmak lazım... Çünkü hüküm, sadece O’na aittir. İni’l-hükmü illa lillah! İşte bu incelik unutulduğundan, bazı dünyevi makamlara gelen Müslümanlar; “Efendim, gerçi ben falan dinsizin emrine göre hareket ediyorum amma; beş vakit namazımı kılıyor, oruç tutuyor, hacca gidebiliyorum. Mühim olan, Müslüman’ın bu makamlara gelebilmesidir. Beynamaz birisi bu makama gelse, daha mı iyi olur?”
Ona diyoruz ki; namaz kılan bir Müslüman’ın, dinsiz bir amirin emirlerine göre oturup, kalkması elbette binamazın böyle hareket etmesinden daha büyük bir cinayettir! Namaz kılıyorsun amma amirinin emriyle Müslümanlar aleyhinde soruşturmalar açıyor, Müslüman üniversiteli kızların başörtülerini açıyor, Müslüman gençlerin sakalını kestiriyor, İslam’ı tebliğ etmek isteyen elemanına yasaklar koyabiliyorsan, kıldığın namaz, seni hiçbir şekilde yönetmiyor demektir. Sen, Allah’ın, tehlikesine işaret ettiği makamın cazibesine kapılmış, Allah’ın değil, dinsiz amirinin hoşnutluğunu, rızasını gözetir olmuşsun!..”399
Yüksek öğrenim yapmak kişiye ancak üzerine farz olan ilimleri öğrendikten sonra mümkün olur. Demek istediğimiz budur.
390 Sahih. Muslim (50) Ahmed (1/458, 461)
391 Sahih. İbn Hibban (1/273) Beyhaki (10/194) Deylemi (558) Hatib (4/426) Elbani es-Sahiha (195)
392 Hasen mevkuf. Taberani Evsat (1/299) Hatib (4/24) İbn Abdilberr Cami (2/24) İbn Hazm el-İhkam (8/1072) İbn Adiy (1/175) Temhid (4/266) Hatib, el-Fakih ve’l-Mutefekkih (2/172)
393 Sahih maktu. İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (1420-21) İbn Asakir Tarih (35/201) İbn Kesir el-Bidaye (10/117)
394 Sahih. Ahmed (2/338) Ebu Davud (3664) İbn Hibban (78) Hakim (1/85)
395 Hasen. İbni Mace (257) İbn Ebi Asım Zuhd (s.80) Acurri Ahlaku’l-Ulema (s.97) İbn Ebi Şeybe (8/126) Hakim (2/443) Hakiym et-Tirmizi Nevadir (4/134) Ebû Nuaym, Hilye (2/105)
396 Ebu Nuaym el-Hilye (9/153) İbn Cevzi Sıfatu’s-Safve (2/165) İbn Kesir el- Bidaye (10/428)
397 Sahih. Muslim (2722) İbn Mace (3837) Ebu Davud (1553) Nesai (5442) Tirmizi (3478) İbn Hibban (2426) Ahmed (2/340) Hakim (1/404, 534)
398 Şatıbi el-Muvafakat (1/32) Ebu Nuaym el-Hilye (6/631)
399 Mekke Dönemi ve İşkence (s.28-30)